• Sonuç bulunamadı

Programlı Karar Almada Rutinler ve Yapısal Durağanlık Sorunu

1.2. Örgütlerde Bilgi ve Öğrenme Araştırma Alanı

1.2.4. Programlı Karar Almada Rutinler ve Yapısal Durağanlık Sorunu

Carnegie Okulu çalışmaları sonrası örgüt düzeyinde karar verme davranışını düzenleyen süreçlerle ilgili önemli çalışmalardan biri ise Nelson ve Winter‟a (1982) aittir. Yazarlar, March ve Olsen (1975) gibi örgütü etkileyen çevresel baskılara odaklanmış ancak yönetici davranışları yerine çevreden elde edilen örgütsel bilginin örgütlerin değişimi ya da başarısı üzerinde önemine vurgu yapmışlardır. Bu görüş karar vermede evrimsel bir süreç olarak tanımlanabilir. Yazarlar, örgütlerin çevrelerinden elde ettikleri bilgileri kendi bünyelerinde rutinleştirerek bir sonraki örgüte aktardıklarından bahsetmektedir. Koç (2008), Nelson ve Winter‟ın rutin kavramını aşağıdaki şekilde açıklamıştır:

Bu rutinler, biyolojik evrim kuramında genlerin oynadığı rolü oynarlar. Genler, organizmanın inatçı ögeleridir ve olası davranışını belirlerler (var olan davranış ise çevre tarafından da belirlenir). Yarının organizmaları bugünün organizmalarından yaratılır (örneğin, yeni bir fabrika inşa etmek) ve pek çok özellik ortaktır. Kimi özel rutinlere sahip olan organizmalar diğerlerinden daha başarılı olur ve popülâsyonun (endüstrinin) içindeki görece önemleri artar (sf.160).

Örgütsel Öğrenme sürecinde örgütsel belleklerin öz oluşumunu anlamaya çalışan bu araştırmada Nelson ve Winter‟ın (1982) rutin tanımından faydalanılmıştır. Bunun öncelikli sebebi yazarların öğrenmeyi örgütsel boyutta ve çevresel belirsizlik karşısında bireylerden (yöneticilerden) bağımsız ele almalarıdır. Ayrıca yazarlar örgütlerin belleklerinde bulunan bilgiye ulaşmanın yolunun bir işi yapmak oduğunu belirtmektedir. Yani bir faaliyete ilişkin bilgi o faaliyet gerçekleştirildiği sürece sürekli yeniden depolanır ve o faaliyet artık gerçekleşmediğinde ise bellekteki bilgi unutulabilir. Dolayısıyla yönetici kararlarından daha önemli olan örgütlerin işleyişi olmaktadır ve yöneticilerin önlerine gelen dosyalardan öğrendiklerinde kayıtlı olandan ziyade örgütsel anlamda bir bellek inşası ayrıca gerçekleşmektedir.

Hannan ve Freeman‟ın (1977) Örgütsel Ekoloji kuramı örgütlerin çevresel bir ayıklanmaya tabi olduklarından bahseder. Bu ayıklanmanın temel sebebinin ise örgütlerin içinde bulundukları çevrenin örgütlerin ayak uydurabileceğinden daha hızlı

22

değişebileceğidir. Örgütlerin çevre karşısında bu şekilde etkisiz kalmalarına yapısal durağanlık adı verilmektedir. Örgütlerin kurumsallaşmış yapıları, çevrenin beklentileri, sahip olunan kaynakların kısıtlamaları örgütlerin kendilerini değiştirmeleri önünde engel oluşturur. Ancak örgütsel değişimler imkânsız ya da tamamen zararlı olarak da ifade edilmemektedir. Bu noktada örgütün tanımlanmasında esas ve ikincil özellikler ayrımı önem kazanmaktadır. Rutinler, bütün bir örgütte tekrarlayan etkinlik örüntüsü, bireysel bir beceri ya da bir sıfat olarak, örgütsel ya da bireysel bir performansın düzgün ve durgun etkinliği anlamına da gelebilmektedir (Nelson ve Winter, 1982: 97‟den aktaran Koç, 2008: 161).

Hannan, Polos ve Carroll (2007), yapısal durağanlık çerçevesinde örgüt biçimlerinin esas ve ikincil özelliklerinin neler olabileceği ve değişimden geçerken örgütsel özelliklerde ortaya çıkabilen farklılıkların etkilerinin nasıl ayrışabileceği konularının önemine değinmişlerdir. Yazarlar rekabet ve meşruiyet bakımından benzer yönleri bulunan örgütlerin benzerlikleri dışında farklılıklarının da önemsenmesi gerektiğini belirterek bir örgüt nüfusunun her üyesinin tam üye olmayabileceğini söylemektedirler. Bu bağlamda örgüt nüfusunu esas özellikleri bakımından benzer ikincil özellikleri bakımından farklı örgütlerin farklı derecelerde üyeliklerinin toplamı olarak ifade etmek mümkündür. Burada esas özelliklerdeki benzerlik aynı kaynak kümesinden faydalanarak aynı topluluğa benzer ürün ya da hizmet sunabilme olarak tanımlanabilirken ikincil özelliklerdeki farklılık meşruiyet ve rekabet süreçlerinin zaman içerisindeki etkilerinin diğer örgütlere göre farklılaşabilmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu bağlamda esas özelliklerin değişiminin örgütsel kimliğin değişimi anlamına geleceği ve değişen örgütün yeni kurulmuş bir örgütün maruz kalabileceği tüm risklere açık olacağı söylenebilir.

Temel özelliklerini değiştiren örgütler üzerinde yapılan çeşitli çalışmalar (Carrol ve Hannnan, 2000; Barron, Hannan ve Burton, 2001; Dobrev, Kim ve Hannan, 2001; Dobrev, Kim ve Carroll, 2003; Kim, Dobrev ve Solari, 2003) esas özelliklerdeki değişimin örgütlerin hayatta kalma olasılığını azalttığını ortaya koymaktadır (Önder ve Üsdiken, 2007). Ancak örgütlerin ikincil özelliklerinde gidecekleri değişimlerin böyle bir etki yapmayacağı hatta tam tersine fayda da sağlayacağı yönünde araştırmalar bulunmaktadır (Singh, House ve Tucker, 1986). Esas özelliklerdeki değişimlere süreç olarak bakıldığında

23

ise sürecin örgütü çeşitli zararlara uğratabileceği (yeniliklere uyumlandırma maliyetleri, eğitim maliyetleri, deneme yanılmadan kaynaklı kayıplar, vb) ancak sonuçta kazanılan yeni örgüt biçiminin kabul görmesi ile getirisinden daha düşük olduğu takdirde önemsenmemesi gerektiği de söylenebilir (Baron vd., 2001).

Örgütsel değişimlerin gerçekleşebilmesi örgüsel düzeyde bilginin kullanılabilmesi ve bir sonuca varılarak bu sonucun gerektirdiği eylemlerin yapılmasıyla olur. Nasıl bireylerin elde ettikleri yeni bilgiler ile alışageldikleri eylem kalıplarını değiştirmesine “öğrenmek” olarak tanımlıyorsak, örgütlerde de bu kavramsallaştırmayı “örgütsel öğrenme” olarak yapmaktayız. Örgütlerde değişim, öğrenmenin hem sonucu hem de sebebi olarak görülebilir. Farklı deneyimlerden kazanılan bilgilerin yeni uygulamalara ışık tutması ile değişim gerçekleşebilirken, yeni uygulamaların sonuçlarından çıkarılacak dersler ile de öğrenme gerçekleşebilmektedir. Dobrev ve diğerleri, (2001, 2003) çalışmalarında örgütler arasında belli bir tür değişime gitme olasılıkları yüksek olanların daha önce de benzer türde değişime giderek süreç içerisinde öğrenenler olduklarını göstermişlerdir (Önder ve Üsdiken, 2007). Dobrev vd.‟nin (2003) aynı çalışmasına göre daha önce esas özelliklerini değiştiren örgütlerin durağan çevresel koşullarda esas özelliklerini değiştirmeye benzer deneyimi olmayan örgütlere kıyasla daha çok cesaret ettikleri söylenmektedir. Dolayısıyla öğrenen örgütler yapısal durağanlıklarını azaltmaktadırlar.