• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ADANA’DA SOSYAL HAYAT

2.2. Kültür Sanat Hayatı

2.2.1. Tiyatro

Adana’da ele alınan dönemde kültür sanat faaliyetleri arasında en revaçta olanı tiyatro idi. Edebiyat ve diğer etkinlikler tiyatroya nazaran biraz daha gölgede kalmıştı. Bu nedenle bu başlık altında Adana’da 1950’li yıllarda tiyatronun gelişim seyri irdelenecektir.

Adana’da resmi nitelikte ilk tiyatro çalışmasını başlatan kişi Galata’da bir gümrük katibinin oğlu olan, şair ve hürriyetçi devlet adamı Ziya Paşa’dır.417 Mithat Paşa ve Namık Kemal’le birlikte anayasal düzeni savunup II. Abdulhamid’e Kanun-î Esasîye’yi kabul ettirerek Meşrutiyet yolunu açan öncü kişilerden Ziya Paşa, anayasanın

416 Özarslan, Hovarda Alemi, s.53.

417 Ziya Paşa, II. Mahmut’un Süleymaniye Camiinde açtığı orta dereceli okulda eğitim görmüş ve 17 yaşında memur olmuştur. 1854 yılında Reşit Paşa’nın takdirlerini kazandığından onun nüfuzu sayesinde Sultan Abdülmecid’in üçüncü kâtipliğine atanmış ve sarayda yeni bir mesleğe başlamıştır. Bu dönemde Fransızca çalışmış ve kısa sürede Fransızca kitapları Türkçeye çevirecek kadar dile hâkim olmuştur. Ali Paşa tarafından saraydan uzaklaştırılınca çeşitli memuriyetlerde görev alan Ziya Paşa, Genç Osmanlı Hareketinin teşkilinde Namık Kemal ve diğer gençlere katılmıştır. 1867’de Kıbrıs Mutasarrıflığına atanmak suretiyle fiili bir sürgün söz konusu olunca Avrupa’ya kaçmıştır. 1867 ile 1872 arasında önce Paris, sonra Londra ve son olarak Cenevre’de sürgünde kalan Ziya Paşa, Ali ve Fuat Paşaların rejimine dair en sert eleştiri yazılarını bu dönemde yazmıştır. Ali Paşa’nın ölümünden sonra Türkiye’ye girmesine izin verilen Ziya Paşa, 1876’da II. Abdülhamid tarafından vezir ve paşa rütbesiyle Suriye valisi yapılmış, Mayıs 1880 yılında Adana’da vefat etmiştir (Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, TTK, Ankara 2004, s.137-138).

kabulünden hemen sonra meclise Milletvekili seçileceğini umarken, İstanbul’dan uzaklaştırılmış, sırasıyla Şam’a, Konya’ya ve daha sonra da Adana’ya vali olarak adeta sürgüne gönderilmiştir.418 Ziya Paşa Adana’da valilik yaptığı 1878-1880 yılları arasında, hükümet konağı civarında bir tiyatro yaptırmıştır:

“Adana’da ilk tiyatroyu da Ziya Paşa kurdu. Üç günde ahşaptan muazzam bir tiyatro binası yaptırmış ve İstanbul’dan aktör İbrahim Efendi idaresinde bir tiyatro kumpanyası getirmişti. Bu kumpanyanın oynayacağı eserleri bizzat seçerdi.

Memurların bu tiyatroya devamını da teşvik etmişti.”419

Ziya Paşa, Moliere’den uyarladığı oyunları -örneğin Tartuffe komedisini-

“Riya’nın Encâmı ” adıyla sahneletmiştir.420 Ziya Paşa’nın tiyatroya olan ilgisi ve bu doğrultuda Adana valiliği döneminde gerçekleştirdiği çalışmalar sayesinde,şehirde bir tiyatro kültürünün yerleşmesinin temelleri atılmıştır.

Ziya Paşa ile başlayan Adana’nın tiyatro serüveni, Cumhuriyet Dönemi’nde kurulan/açılan Halkevleri ve Köy Enstitüleri’nin marifetiyle devam etmiştir. Bu kurumların ve aktivitelerinin DP dönemiyle birlikte kapatılması tiyatroya bakışı da etkilemiştir. Adana’da bir şehir tiyatrosu kurulması fikrinin Batılı değerlerle örtüştüğü düşüncesiyle modern bir adım olarak değerlendirilmiş öte yandan bunun gereksiz bir masraf olacağı da kimi çevreler tarafından dile getirilmiştir. Bu farklı yaklaşımlar kuşkusuz dönemin fikrî atmosferini açığa çıkarması açısından önemlidir.

Şehir tiyatrosunun Adana için ne denli büyük bir ihtiyaç olduğu henüz şehir tiyatrosu kurulmadan önce sahnelenen oyunlara gösterilen yaklaşımdan anlaşılmaktadır:

Şehrimizde tiyatro olduğunu öğrenince, bütün muhtaçlar gibi mal bulmuş mağribi misali sevindik…Tesviyesiz bir toprak üzerine iç içe dizilmiş, kömür pazarı iskemlelerinin seyircileri kaçıracak kadar rahatsız etmelerine rağmen, kesif bir

418 Ziya Paşa’nın Adana valisi olduğu dönemde şehre yönelik değerli faaliyetlerini Taha Toros şöyle açıklamıştır:

“Adana derebeyliğinin köküne ilk baltayı o vurdu. Ovayı sulamayı o düşündü. Yağmur duasına çıkan halka Seyhan Nehrini göstererek şairane telmihte bulundu. Yolların yapılmasını, Mersin’in inkişaf bulmasını işaretleyen o olmuştu. Mektep sayısını çoğaltan, Seyhan ve Ceyhan köprülerini esaslı surette tamir ettiren o idi.

Devrin taassubunu kırmış, vilayet konağında memurlar için kurs açtırmıştı. Buraya her memurun devamı mecburi idi” (Taha Toros, “Ziya Paşa”, Cumhuriyet, 17 Mayıs 1947). Ziya Paşa’nın Adana valiliği döneminde şehre yönelik diğer faaliyetleri için bkz: Taha Toros, Şair Ziya Paşa’nın Adana Valiliği, Yeni Adana Basımevi, Adana 1940).

419 Taha Toros, “Ziya Paşa”, Cumhuriyet, 17 Mayıs 1947.

420 Adana’nın tiyatro serüveni için bkz. Nurhan Tekerek, Cumhuriyet Dönemi’nde Adana’da Tiyatro Yaşamı (1923-1990), T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1997; Nurhan Tekerek, “Halkevleri, Temsil Şubeleri ve Bir Örnek: Adana Halkevi Temsil Şubesi”, Erdem Dergisi, XV/43 (Mayıs 2005).

kalabalığın yerinden kımıldamadan oturması muazzam bir tiyatro ihtiyacından başka bir şeye dayanmamaktadır.”421

Şehir tiyatrosunun gündeme gelmesiyle birlikte tiyatronun hem bir eksikliği gidereceği hem de Adana halkını daha “medeni” bir boyuta taşıyacağı umudu da dile getirilmiştir.

Tiyatro’nun varlığının önemi Batılılaşma için vazgeçilmez bir unsur olarak değerlendirilmiş ve bu düşünce birçok yazar tarafından desteklenmiştir. Nihayetinde Tekerek’in de ifade ettiği gibi nüfus ve kentleşme açısından, Türkiye’nin metropol kentleri arasına girmeye aday olan şehrin kültür ve sanat alanındaki boşlukları doldurulmalıydı. Kentte oluşmaya başlayan Adana’ya özgü kır kökenli burjuvaların ve orta sınıfın sanatsal ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyordu.422

Demokrat ülkelerde tiyatroların kilise ve okul kadar itibarlı olduğunu belirten Sofuoğlu, Adana’nın bir şehir tiyatrosu kurma hususunda geç bile kalmış olduğunu ifade etmiştir.

Tiyatroyu bir fikir yayma ve dili sadeleştirme aracı olarak da önemli gören Sofuoğlu, bunu tarihten örnekler vererek açıklamıştır:

Batı tesiri altındaki Türk Edebiyatı’nın öncüleri olan Tanzimat ediplerimiz tiyatroya hayli ehemmiyet vermişlerdir. Halkımızın geniş ekseriyeti okur-yazar olmadığından yeni fikirlerin telkin ve tamiminde tiyatro bulunmaz bir vasıta olarak kabul edilmişti. Filhakika Şinasi ve Namık Kemal Beyler, batıl hurafelerin manasızlığını göstermek veya vatan sevgisi aşılamak için ‘Şair Evlenmesi’ ve

‘Vatan Yahut Silistre” adlı piyesler yazdılar; Abdülhak Hamit Bey bir yığın tiyatro eseri vücuda getirdi. Ahmet Vefik ve Ziya Paşalar vali olarak bulundukları şehirlerde bir tiyatro teşkil ve tesis ettiler…”423

Tiyatronun medeniyet açısından değeri ve önemi üzerine vurgulara bakıldığı zaman bu vurguların Cumhuriyet değerleri ve Atatürk üzerinden yapılmış olduğu görülmektedir. Tiyatronun ve 15 Mart’ın öneminin kaleme alındığı bir yazıda; “Şehir tiyatrosu ile Adana’da bir üniversite açılmış oluyor. Bu halk üniversitesi sadece orta tabaka için değil, münevver zümre için de büyük ehemmiyettedir. Tiyatro bir eğlence vasıtası sayılmamalıdır. Bir ihtiyaçtır. Medeni, sosyal, kültürel bir ihtiyaç” ifadeleri yer almıştır.

Bu ifadelerin ardından Ayhan, Adana Şehir Tiyatrosu’nun açılışının, 15 Mart’a denk

421 Millet, 4 Temmuz 1951.

422 Tekerek, Cumhuriyet Dönemi’nde…”, s.177.

423 M. Zeki Sofuoğlu, “Adana Şehir Tiyatrosu”, Vatandaş, 29 Mart 1951.

düşürülmesinin önemi üzerinde durmuştur, zira 15 Mart, Millî Mücadele sonrası, Atatürk’ün Adana’ya ilk ziyaretinin tarihidir. Mustafa Kemal’in sanata verdiği değerin üzerinde duran Ayhan; “Bir gün maruf tiyatro sanatkârlarımızı huzuruna kabul ettiği zaman ‘sanattan mahrum milletler hayat damarlarından birini kaybetmişlerdir’ diyen Atatürk, tiyatronun layık olduğu ehemmiyeti en veciz şekilde ifade etmiştir” sözleriyle yazısına devam etmiş ve sonunda perdesini “Yağmurcu” adlı oyunla açacak olan şehir tiyatrosunun Adana’ya hayırlı olmasını dilemiştir.424 Bu piyeste rol alacak olan Devlet Tiyatrosu sanatçıları Ankara’dan gelmişlerdir. Ankara’dan gelen ekip arasında, Yıldız Akçan, Nihat Akçan, Müşfik Kenter, Çetin Köroğlu, Agah Hun, Nuri Gökseven, Şerif Afşar gibi dönemin ünlü isimleri yer almıştır. Rejisör Mahir Canova’nın; “Adanalıların abone olmak üzere tiyatroya bağlanması ve adeta birbiriyle yarış etmesi, bizi son derece hislendirmiş, bu hareket bizlere ve dolayısıyla Adana tiyatrosuna şevk ve cesaret vermiştir”425şeklindeki sözlerinden, şehir halkının tiyatroya ve tiyatroculara yoğun bir ilgi gösterdiği anlaşılmaktadır. Ancak ilerleyen süreçlerde seyircinin ilgisizliği ve

“cehaleti” üzerine tartışmaların yoğunlaştığı da görülmektedir.

Ali Bozdoğanoğlu ve Ali Sepici’nin belediye başkanı oldukları dönemde başlatılan şehir tiyatrosu kurma girişimleri, 1956’da sonuç vermiştir. Devlet tiyatrosuyla anlaşmaya varılarak, Belediye Meclisi’nin kararıyla; tiyatro kurulması amacıyla 300 bin liralık bir ödenek ayrılmıştır.426 Tiyatro fikri gündeme geldiğinde, yazarlar bu konuda Adana halkından umutludur. Bu umudun besleyici unsuru sinemaların dolup taşması ve halkevindeki truplara gösterilen yoğun ilgidir: “Daha birkaç gün evvelinden angaje edilen sinema biletleri ve tıklım tıklım dolup taşan sinema ve geçici tiyatrolar da gösteriyor ki halkımız, Adana’da iyi ve düzeninde kurulmuş hakiki bir tiyatro teşekkülünü kolayca benimser ve onun yaşamasına müzahir olabilir.” Bu ilgi artışı ise Adana halkındaki kültür seviyesinin yükselmekte olduğuyla ilişkilendirilmiştir: “Halkın kültür seviyesinin gittikçe yükselmesi, perde ve sahne sanatına karşı olan büyük inhimak ve alakasının genişliği düşünülürse, böyle bir ihtiyaç artık elle tutulur hale gelmiş demektir.” 427

424 Yusuf Ayhan, “Mesud Bir İhtiyaç” Yeni Adana, 14 Mart 1957.

425 Yeni Adana, 15 Mart 1957.

426 Nurhan Tekerek, Cumhuriyet Dönemi’nde Adana’da Batı Tarzı Tiyatro Yaşamı (1923-1990) TTK, Ankara 1997, s.178.

427 Kamuran Sel, “Adana Şehir Tiyatrosu”, Bugün, 9 Aralık 1952.

Tiyatronun medeniyet açısından değeri üzerine yerel basında sıklıkla yazılar kaleme alınırken, diğer yandan da Şehir Meclisi’nde tiyatroya ayrılacak bütçeye dair tartışmalar yaşanmıştır. Tiyatro konusunda uzun süren tartışmalardan birinde üyelerden biri

“Şehrin yolları henüz ikmal edilmemiştir. Mahallelerin bir kısmı çeşmesizdir.

Meydanlar, parklar, dispanserler bakım ve tahsisat isterken tiyatro için nasıl para verebiliriz” diyerek itirazını dile getirmiştir.428Bu tutum şehrin öncelikli ihtiyaç sıralamasında tiyatronun olmadığını düşünenlerin de bulunduğunu göstermektedir.

Ancak Yusuf Ayhan kaleme aldığı yazısında mecliste dile getirilen bu şikâyetten bahsedip şehirde bir tiyatro açılmasının bütün davaların üzerinde olduğunu vurgulamıştır. Adana Şehir Meclisine ve Vali Ali Bozdoğan’a, “Tiyatro işini İzmir’den daha evvel ve daha mükemmel bir şekilde” ele aldıkları ve 250 bin lira gibi büyük bir parayı ayırdıkları için tebriklerini ve şükranlarını dile getirmiştir. 429 Ayhan’ın ifadelerinden, Şehir Meclisi’ndeki tartışmalara rağmen tiyatroya ayrılacak bütçe meselesinin göz ardı edildiğini ve itirazların hayata geçirilmediği anlaşılmaktadır.

Nitekim Şehir Meclisi, 1957’nin gider ve gelir bütçesini 559.618 lira olarak kabul etmiş, bununla birlikte artist, rejisör, teknisyen gibi sanatkârların aylıklarının da 500 ila 1.500 lira arasında tayinine karar vermiştir. Bu karar takdirle karşılanmıştır, zira bu dönemde Adana’nın “muhtaç olduğu içtimai ve fikri kalkınmanın tiyatro ile mümkün olacağı” düşünülmekteydi.430 Çeşitli badirelerin ardından kurulan Şehir Tiyatrosu 15 Mart tarihine denk getirilen açılışını “Yağmurcu” adlı piyesle yapmıştır. Tiyatro Müdürü Vedii Cezayirli, kendisiyle yapılan röportajda, Adanalıların tiyatroya yüksek katılım gösterdiğini ve bu katılımın ileride daha da artacağını belirtmiştir.431 Aradan geçen zaman Cezayirli’yi ve birçok sanatçı ve yazarı hayal kırıklığına uğratmıştır.

Şehir Tiyatrosu’nun açılış töreni sessiz sedasız bir törenle yapılmıştır. Bu da basında tepkilere neden olmuş, Yusuf Ayhan imzasıyla Vatandaş gazetesinde çıkan bir yazıda tiyatronun da en az bir okul, santral ya da imalathane kadar ilgi görmesi gerektiği belirtilmiştir:

“Adana Şehir Tiyatrosu açılırken, sevinçten kabımıza sığmıyorduk. Ama, o kadar sessiz bir açılış oldu ki, küçük bir merasimi ona çok gördük. Bir şehir tiyatrosunun

428 Yusuf Ayhan, “Şehir Tiyatrosuna Dair, Şehir Meclisi Azaları ile Bir Hasbihal”, Yeni Adana, 16 Mart 1957.

429 Yusuf Ayhan, “Şehir Tiyatrosuna Dair…”, Yeni Adana, 16 Mart 1957.

430 Yeni Adana, 29 Aralık 1956.

431 Türk Sözü, 2 Nisan 1957.

açılışı herhangi bir mektep, her hangi bir santral, her hangi bir imalathanenin açılışından daha az mı ehemmiyetlidir? Onlar için temelde kurban keser, hele olur olmaz yerde İstiklal Marşı çalar ve söyleriz de, bir şehir tiyatrosunun açılışında neden bu merasimlerden kaçarız?”432

Yeni Adana gazetesinde yer alan bir başka yazıda da tiyatroya gösterilen ilginin azlığından yakınılmaktadır. Bu yakınmanın muhatabının şehrin onca sorunu varken neden tiyatro açılıyor? diyen meclis üyelerine yönelik olduğu anlaşılmaktadır:

Türkiye’de hem de şehrimizde bir tiyatro açılır. Habersizizdir. İşin öneminden, yönetmenin değerinden. Ne ki küçümseriz bunu. Kendimizi küçümsemiş oluruz bir yandan da böylece. Bir sanat evinin açılmasını hangi yönden olursa olsun karalayanlara, doğru bulmayanlara şaşarım doğrusu. Nasıl memleket içinde okul denilen yerin önemini anlamışsak, çocuklarımızın ve bizim için tiyatronun öneminin de aynı şeyler olduğunu bilmeliyiz.”433

Şehir Tiyatrosu’nda sergilenecek oyunların programları yerel basın yoluyla halka ulaştırılmış, 434 temsillerin 20.30’da başlamasına ve pazartesi akşamları temsil olmamasına karar verilmiştir. Oyuna geç kalanlar tiyatro seyircisini rahatsız etmemek için salona alınmıyordu. Bu nedenle geç kalanlar ikinci perdeyi beklemek durumundaydı.435

Şehir Tiyatrosu 1957 Ekim’inde başlayan yeni sezonunu “Ümitsiz Saatler” adlı oyunla açmıştır. Bu sezonda ayrıca tiyatroda kapsamlı bir tadilat yapılmış, böylece halkta daha fazla ilgi uyandırmak amaçlanmıştır:

“Geçen yıla nazaran halkımızda tiyatroya karşı alakanın günden güne artması karşısında Şehir Tiyatrosu Müdürlüğü, salonda daha modern tadilat yapmak suretiyle gerek koltukların rahatlığı ve gerekse ses sisteminin netliğini sağlamıştır.”436

Şehir Tiyatrosu’nun bütçesine ilişkin tartışmalar bir sonraki sene de devam etmiştir.

Şehir Meclisi’nden bir grup aza, Şehir Tiyatrosu için tahsisat ayrılmasını

432 Yusuf Ayhan, “Çocuk Tiyatrosunun Mana ve Ehemmiyeti”, Vatandaş, 23 Kasım 1957.

433 Yeni Adana, 2 Mart 1957.

434 Yeni Adana, 25 Mart 1957.

435 Yeni Adana, 25 Ocak 1958.

436 Yeni Adana, 1 Ekim 1957.

istememiştir.437Görüldüğü gibi tiyatroya ilişkin tartışmalar daha çok politik alanda tezahür etmektedir. Bu bakımdan tiyatro bu dönemde bir politik simge konumundadır.

Öte yandan beklenen seviyede olmasa da halkın tiyatroya ilgi duymadığı söylenemez.

Öylesi bir durum söz konusu olsaydı, muhtemelen Şehir Tiyatrosu’ndan hemen sonra Çocuk Tiyatrosu kurulmazdı.

Çocuk Tiyatrosu iki aylık bir çalışma neticesinde ilk temsiline 24 Kasım 1957’de başlamış ve haftada üç gün temsillerine devam etmiştir.438 Cezayirli’nin ifadesiyle kadrosu şehrin gençlerinden oluşturulan tiyatro çocukların eğitim ihtiyacını fazlasıyla karşılayacaktır.439Çocuk tiyatrosunun halk eğitimindeki rolüne ve tiyatronun kültürel köklerle buluşmaya vesile olacağını Ayhan şu şekilde ifade etmiştir:

“Tiyatronun halk eğitimi bakımından büyük ehemmiyeti yanında, bugünün maarif ve kültür telakkisi, çocuk tiyatrolarının da mana ve hususiyetini kıymetlendirmiştir.

Karagöz, kukla ve orta oyununun bugün yerini alan ve tam bir kültür haşmeti ile maarif ve halk eğitimi davamızın ana unsurlarından biri olan tiyatro, milletlerin yaratma kabiliyetini yükselten yedi kollu bir sanat ve ahlâk müessesesidir.”440

Cumartesi ve pazar günleri sahnelenen çocuk oyunlarında da salonun tamamen dolması, oyuncuların işini iyi yapmasının ölçütü olarak görülmüştür.441 Elbette bu durum da yine tiyatronun Adana halkı tarafından benimsenmiş olmasıyla ilgilidir. Hakkı Gülmen’in

“Kırık Kalem” adlı köşesinde kaleme aldığı yazılarına bakılırsa tiyatroya gösterilenilgi beklenen seviyede değildir. Gülmen, barlar ve kahvehaneler dolup taşarken Şehir Tiyatrosu’nun boş koltuklara gösteri yaptığından yakınmaktadır. Gülmen, “Evvelki gün şehir tiyatrosunun yekûnu elli beş kişi idi” der ve ekler; “Kendilerine ilgisizliğin acı seslerini ileten boş koltuklar karşısında ıstırap duymayan, sarfettiği gayretin ardı sıra yanmayan bir sanatçı tasavvur edemiyoruz.” 442 Gülmen bu sözleri sadece tiyatroya olan yetersiz ilgiye değil, sanatçıların ruh halini de anlamaya yöneliktir. Bu ilgi noksanlığı tiyatro sanatçılarıyla birlikte, izleyiciler ve tiyatro idaresi üzerinde de rahatsızlık uyandırmıştır. 1957’de kurulduğunda Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bir kolu olarak faaliyet gösteren Şehir Tiyatrosu, Devlet Tiyatrosu’nun repertuarında bulunan

437 Yeni Adana, 28 Şubat 1958.

438 Yeni Adana, 1 Ekim 1957.

439 Vatandaş, 22 Kasım 1957.

440 Yusuf Ayhan, “Çocuk Tiyatrosunun Mana ve Ehemmiyeti”, Vatandaş, 23 Kasım 1957.

441 Yeni Adana, 14 Mart 1959.

442 Hakkı Gülmen, “Tiyatro”, Yeni Adana, 17 Mart 1959.

eserleri yine bu tiyatronun oyuncularıyla sahnelemekteydi, 1959’da bu oyuncuların Adana’dan ayrılmaya başlaması ilgi noksanlığının bir başka sebebi olarak görülmüştür.443

Bu dönemde oyunların anlaşılıp anlaşılmaması bir başka tartışma konusudur. Zira seyircinin oyun esnasında gösterdiği tepkilerden yola çıkarak oyunların beklenen ölçüde anlaşılmadığı ortaya atılmıştır. Kentin seyirci potansiyelini değerlendiren Uçarol, en bilgili sanılan kişilerin bile oyunları anlayamadığından, bunun nedeninin ise seyircinin henüz tiyatroya aşina olmamasından kaynaklandığını yazmıştır. Uçarol’un verdiği örnekler seyircinin tiyatro algısı açısından önem arz eder. “Ters Yüz” adlı oyunda, üçüncü perde açılmadan önce bir oyuncu perde önüne çıkmış ve ikinci perdenin yanlış oynandığı için yeniden oynanacağını söylemiştir. Oyuncunun bu şakası ciddiye alınmış bu esnada oyunu terk edenler ve oyuncuların yeteneksizliklerine söylenenler olmuştur.

Oyunda birden fazla rolü olan oyuncular için “sanatkâr bulamamışlar da hepsine 2-3 rol birden vermişler” gibi şikâyetler veyahut “On ikinci Gece” gibi komedi oyunlarına halkın gülmemesi bu dönemin seyirci tepkilerine örnek verilebilir. Halkın sahnede ünlü oyuncu görme isteği de tiyatroya olan ilginin azalmasında bir başka etken olarak değerlendirilmiştir.444 Öte yandan bu tür değerlendirmelerin her dönem olduğunu unutmamak gerekir. Zira Adana halkının tiyatroyla münasebeti Şehir Tiyatrosu ile başlamamıştır. Halkevleri döneminde Adana Halkevi Tiyatrosu’nda445 Kral Lear’dan Hamlet’e kadar pek çok oyun sergilenmiştir.

Oyunların yeterince anlaşılmadığına ilişkin tartışmalar üzerine “mahalli arzu ve adetlere göre” oyun seçilmesine karar verilmiş ve telif eserlerin sahnelenmesi gündeme gelmiştir. Bu konuya dair kaleme alınan bir yazıda söz konusu karar eleştirilmiş, Adana tiyatrosunun esas noksanlığının “tiyatro otoritesinden müteşekkil bir edebi heyetin bulunmayışı” olarak ifade edilmiştir.

Bir Fransız tiyatro yazarına, bir Amerikalı yazara, ‘Efendim piyesiniz gerçi memleketinizde, hatta dünyanın her tarafından zevkle seyredilebilir, seyirciler

443 Yeni Adana, 18 Mart 1959.

444 Tuncer Uçarol, “Adana’da Tiyatro Seyircisi”, Yeni Adana, 19 Mart 1959.

445 Adana Halkevi temsil komitesi başkanı Fikri Sayar, Halkevlerindeki tiyatro çalışmalarının devrim felsefesinin yerleşmesi için önemli bir araç olduğunu belirtmiş, tiyatro ekibinin kendilerini yetiştirip eğittiğini kaleme alarak, halk eğitimi açısından Halkevlerinin önemine değinmiştir (Fikri Sayar, “Halkevlerinde Temsil Kollarının Önemi”, Görüşler, 85-86, Adana 1946, s.15).

benimseyebilir ama Adanalılar bunu anlayamazlar, kavrayamazlar, zira muhalif görüşleri, örfleri, sanat anlayışları vardır’ diye mektup mu yazacağız?”446

Tiyatro konusunda çeşitli yazılar kaleme almış olan Ayhan ise telif eser sahnelenmesine dair tercihi gayet yerinde bir karar olarak değerlendirmiştir:

“Telif eserin kusuru ne? Millî oluşu mu? Adana Şehir Tiyatrosu’nun klasik bir eserle perdesini açmış olmakla işlediği suç ne? Cevad Fehmi Başkut’un bütün komedilerinin, bütün memleket sahnelerinde ne derece geniş alaka gördüğünü görmüyor muyuz? Makbul olan da bir eseri halkın beğenmiş olması demek değil mi?”

Görüldüğü üzere tiyatronun politik bir zeminde ele alınması sahnelenecek eserlerin neler olduğu konusunda da devam etmiştir. Telif eser mi, yabancı eser mi tartışması, halkın oyunları anlayıp anlayamamasından ziyade tiyatronun evrensel bir sanat dalı mı yoksa millî kültürün bir parçası olarak mı görüldüğüne ilişkindir. Nitekim Ayhan yazısının devamında “Bir Alman, Bir İngiliz, Bir Fransız hiçbir zaman yeni sezona girerken bir Türk piyesi ile perdesini açmaz. Müsaade edin, hiç olmazsa Adana Şehir Tiyatrosu yeni sezona girerken bir telif eser ile perdesini açsın” 447 ifadelerini kullanmaktadır.

Tiyatro idaresinin “halkın anlayabileceği, yeni olmayan, basit, belli konulu, kıssalı hisseli, tarihi, facialı” popüler oyunları programına alması bu sefer de tiyatronun

Tiyatro idaresinin “halkın anlayabileceği, yeni olmayan, basit, belli konulu, kıssalı hisseli, tarihi, facialı” popüler oyunları programına alması bu sefer de tiyatronun