• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: ADANA’DA SOSYAL HAYAT

2.1. Boş Zaman Değerlendirme Alanı Olarak Eğlence Hayatı

2.1.3. Kahvehaneler

Çay, kahve içilerek gazete, dergi ve kitapların okunduğu kıraathaneler (okuma evi) zaman içerisinde isim ve anlam kaybı yaşamıştır. Kahvehaneler, okuma, dinlenme, sosyalleşme platformu olmakla birlikte, Osmanlı döneminden bakıldığında çeşitli gösterilerin düzenlendiği395, haberlerin yayıldığı bir posta merkezi, bir kamusal alan işleviyle günümüze kadar intikal etmiştir. Zamanla dönüşen bu mekânlar artık içki ve kumar salonlarının gayr-ı resmi minyatürü haline gelmiş ve hem içerik hem de görüntü itibariyle zararlı mekanlar sınıfına dahil edilmiştir. Toplumun modern kesimlerince, modernleşme önünde bir tehdit olarak görülmeye başlanan kahvehaneler aylakların, kabadayıların, “Şarka özgü” ilişki biçimlerinin, bezginlik ve tembelliğin kaynağı olarak görülmüş, “uyuşuk nesiller” yaratacağı endişesiyle eleştirilmiştir.396 Benzer bakış açısı ve eleştiri, adı geçen dönemde Adana kahvehaneleri için de geçerli olacak; bu mekânlar adeta kalkınmanın, ilerlemenin, medeniyet âlemine katılmanın önünde bir engel olarak zikredileceklerdir.

Adana’da 1951 yılında 200’den fazla kahvehane bulunmaktadır. Bunun yaklaşık 150 tanesi esnaf kahvehanesi, yaklaşık 60 tanesi umumi kahvehane ve 10-12 tanesi de lokal şeklindeydi. Bundan başka belediye ve emniyete de hemen her gün kahvehane açmak isteyenler müracaatta bulunmuşlardır. 397 1956’ya gelindiğinde ise şehirde 380 kahvehane bulunduğu görülmektedir. Bu tespitten çok değil, yalnızca beş ay önce şehirde 290 kahvehane varken beş ay zarfında sayı 380’a yükseldiğine göre, bu dönemde günde en az iki veya üç kişi kahvehane ruhsatı almak için ilgili makamlara başvurmuştur. 398 Bu durum Adana’da kahvehane kültürünün geniş bir yer tuttuğunu ve kahvehane işletenler için kârlı bir iş olduğunun bir başka kanıtıdır.

395 Örneğin Evliya Çelebi Bursa’da XVII. yy.ın ortasında 75 kahvehane olduğunu yazmıştır. Bu kahvehanelerde çeşitli hikâyelerin anlatıldığı ve ilgi çeken gösterilerin düzenlendiği, bu nedenle de eğitimli ve zengin erkeklerin de kahvehanelere gittiği belirtilmektedir (Suraıya Faroqhı, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Ortaçağ’dan Yirminci Yüzyıla, çev. Elif Kılıç, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2014, s.266). Bir başka eserde ise eski İstanbul’un Müslüman halkı tarafından kahvehaneler şöyle anlatılmıştır: “Mahalle kahvesi genç ve yaşlı bütün mahallelinin toplandığı bir çeşit kulüptür. Gündüzleri pek işlemez. Yatsı namazından sonra mahalleli birer ikişer buraya gelir. Gençler iskambil oynar; yaşlılar baş başa verip günün dedikodularıyla vakit geçirirler. Bu kahvelerde ara sıra karagöz ve kukla oynandığı, meddahların hikâye söylediği de olur” (Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi, Makaleler 4, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s. 39).

396 Cantek, Cumhuriyet’in Büluğ Çağı, s.254.

397 Yeni Adana, 25 Temmuz 1951.

398 Demokrat, 5 Nisan 1956.

Kahve kültürünün temsilcileri daha çok yoksul kesimdir. Bir anlamda denilebilir ki barlar zenginlerin, kahvehaneler “yoksulların salonudur.” Pierre Mayol, “mahalle kahvesini”, “yol kahvesi”nden tamamen ayrı tutarak “mahalle kahvesinin” bazı bakımlardan geleneksel toplumlardaki “erkekler evi”’nin eşdeğeri olarak düşünülebileceğini söyler. Mayol’a göre kahvehaneler:

“‘Yoksulun salonu’ olmasının yanı sıra, erkeklerin iş dönüşü, eve yemeğe gitmeden önce bir dakikalığına buluştukları holdür; kahve bir ‘uyuşmazlık’, iş hayatı ile özel hayat arasında, sosyal atmosferin bir yeniden dengelenmesi boşluğudur; Bu nedenle çalışma günlerinde akşamüstleri ve neredeyse sadece erkekler tarafından bu kadar düzenli bir biçimde kuşatılır, bu nedenle, yine, hem bir iş gününün

‘ödülü’ olduğundan son derece hoş görülen hem de izin verdiği alkolizm eğilimi nedeniyle son derece çekinilen anlamlı bir mekândır.”399

Lefebvre’ye göre de kahvehaneler/cafeler aile dışı, meslek dışı bir toplanma, sınıfsız sosyalleşme yeridir. Müdavimler burada belli bir konfor bulur, özgürce ya da yüzeysel olarak politikadan ve kadınlardan konuşup oyun oynarlar.400 Adana’da kahvehaneler daha ziyade dönemin yoksul, işsiz ve tutunamamış insanlarının zorunlu tercih ettikleri mekânlar olmuşlardır. Düşük gelir gruplarının uğrak yeri olan kahvehaneler, bireylerin sınıf ve kader paydaşlığının getirdiği teselli merkezi ve sansürsüz davranış alanları olarak anlam kazanmıştır.

Bu mekânların müdavimleri bu mekânlara has bir dil ve ilişki biçimi geliştirmişlerdir ve bu ilişki biçiminde kuralları yok sayan bir üslup da örtük olarak yer almaktadır. Örneğin bu dönemde, kumar oynatılması yasak olmasına ve yasağa uymayan kahvehanelere zaman zaman baskınlar yapılıp yakalananlar savcılığa verilmiş olmasına rağmen kumar kahvehanelerden hiç eksik olmamıştır.401Vilayet Hıfzıssıha Meclisi’nin vermiş olduğu karara göre, Adana Vilayeti’ndeki kahvehanelerde kumar oynatılması yasaklanmıştır.402 Bu kararlara uymayarak yasakları delen insanlar kendi kurallarını yaratarak kumar oynamaya devam etmekle kalmamış, aynı zamanda kendi “kahve jargonlarını”

oluşturmuşlardır: “Hadi ciğerini yediğimin kemiği, şeş, cahar. TuuuAllahını”, “İşte ulan

399 Michael de Certaue, L, Giard, P, Mayol, Gündelik Hayatın Keşfi II, Konut, Mutfak İşleri, Dost Kitabevi, Ankara 2015, s.48.

400 Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi I, s.46.

401 Yeni Adana, 31 Ocak 1956; Demokrat, 24 Eylül 1954; Demokrat, 1 Ekim 1954.

402 Yeni Adana, 27 Şubat 1958.

maçanın dokuzlusu. Duman mı çektin görmüyorsun?”, “Okkalı biiiir”403. Bu tavırların içeriğinde, Certeau’nun zayıfın sanatına yani taktiğine verdiği örnekle uyuşan bir durum söz konusudur. Bu örneğe göre, Paris’teki bir Magripli doğduğu Kabiliye’ye özgü oturma tarzını (bir evde ya da bir dil içinde oturma) Fransa’ya ya da Fransızcayı dayatan sistemin içine sokar. Ona belli bir mekânı ya da dili zorlayan düzende, bu düzeni kullanma tarzına uygun bir oyun uzamı yaratır. O sınırlardan çıkmadan, bu yer içinde iki arada olma sanatını icra eder.404 Adana’ya özgü bu ifadelerin özgürce kullanıldığı yerlerden biri kahvehaneler olmuş ve bu ifadeleri kullananlar mevcut dilin ve düzenin içine kendi tarzlarını yerleştirerek kendilerini var etmişlerdir.

Kahve atmosferinin içeriği açısından önemli bir örnek Necmi Aktan’ın, Yeni Adana gazetesindeki “Dilsizler Konuşuyor” köşesinde yer almıştır. Aktan, Adana’nın neredeyse bütün kahvehanelerini gezerek Adana’da kumar tutkusunun hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne sermiştir. Aktan’a göre bu tutku o kadar ileri gitmiştir ki karşıdan gelen arabanın plaka numarasına tek veya çift mi diye bahse tutuşanlar dahi olmuştur. Aktan, “Kahve Köşeleri” başlıklı yazısında kahvehanelerde gördüğü kumar manzaraların şu şekilde aktarmıştır:

“Kahvelere girdiğiniz zaman dumanlı ve kirli bir hava içinde sinirli bir tarzda oyun oynayanların etrafındakilerin farkına varmadığını görürsünüz. Bu heyecan oradaki uyuşukluğun bir tesiri olduğu kadar oyuna verilen dikkatin şaşmazlığını sağlamak için verilen gayretten doğar.”405

Gençlerin kumar hastalığına bulaşma riskinin yüksek olduğu Adana’da, gençleri kumardan korumak adına bir söz kalıbı dahi oluşturulmuştur: “Pamuğu ateşten, gençliği kumardan koruyalım.”406

Bu dönemde kahvehanelerin ve müdavimlerinin -içerisinde barındırdığı kötü koşullar nedeniyle- tepkiyle karşılandığı da belirtilmelidir. Kahvehanelere okur-yazar kitlenin bakış açısı oldukça mesafeli olmuş ve bu mekânlar birer tembellik yuvası407 olarak

403 Metin Örnal, “Şehri Dolaşıyorum”, Demokrat, 21 Ocak 1956.

404 Michel De Certeau, Gündelik Hayatın Keşfi – I, s.104.

405 Necmi Aktan, “Kahve Köşeleri”, Yeni Adana, 26 Temmuz 1950.

406 Yedi Ocak, 11 Eylül 1959.

407 Amerikan erkeğinin boş zamanlarını değerlendirme alışkanlıkları ile ilgili olarak kaleme alınan bir yazıda, “Vakti boşu boşuna kahvelerde geçirmektense, evde oturup bir şeyler yapmak çok daha faydalıdır elbette” ifadeleriyle Adana erkeğine gönderme yapılmıştır (Demokrat, 28 Haziran 1955).

görülmüştür.408 Bu “tembellik” ve “kumar yuvaları”’nı ıslah etmek için kahvehane sayısındaki artışın önüne geçme kararı alınmıştır. Vilayette toplanan bir komisyon, yeni açılacak olan kahvehanelere ruhsat verilmemesi yönünde karar almıştır. Ancak bu karar tutarlı bir biçimde uygulanamamış, kişiden kişiye değişen bir uygulama söz konusu olmuştur.409 Bu iltimaslı tutum nedeniyle kahvehane sayısına bir sınırlandırma getirilememiştir.

Bu dönemde kahvehanelerle ilgili şikâyetlerden biri de özellikle yazın kaldırımlara taşan sandalyeler olmuştur. Kaldırımlardaki sandalyelerde oturan erkekler başta yoldan geçen kadınlar olmak üzere birçok kişiyi rahatsız etmiştir.410 Kadınların bu durumdan rahatsız oluşları erkeklerin bakışlarına ve sözlü tacizlerine maruz kalmalarından kaynaklanmaktaydı. Nitekim basında bu konuya dair uyarılara yer verilmiş ve bu uyarılar karşısında emniyet tarafından tedbirler alınmış ise de kahvehaneler şehirde belli bir sınıfın vazgeçilmez sosyalleşme mekânı olma özelliğini daima korumuştur.

Bu ısrarlı talebin nedeni Lefebvre tarafından net bir biçimde açıklanmıştır: Atölyede, hatta fabrikada çalışan işçinin görevi genel olarak parçalı bir görevdir. Kolektif karakteri en dolaysızca hissedilir olan çalışma (zincirleme çalışma) aynı zamanda en bezdiricisidir. Fabrika disiplini nedeniyle insani temaslar, çalışma mekânın ve zamanın dışında örneğin fabrika çıkışında, kahvede ya da spor takımlarında vb.

yaşanır.411Dolayısıyla kahvehaneler, mevcut çalışma koşullarıyla, insani temaslardan uzak kılınan işçilerin, bu teması yakalayabileceği sınırlı seçeneklerden biri olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan kahvehanelerin, işçiler kadar işsizlerin ve kumarbazların da insani temas bölgesi, toplum dışı hal ve tavırların meşrulaştığı alanları olduğunu da söylemek mümkündür.

Barlar ve gece hayatına dair “tembellik yuvası” ifadesinin kahvehaneler için de sık sık yinelendiği görülmektedir. Çalışmanın yüceltildiği ve boş zamanların birey adına biçimlendirildiği kapitalist toplumlarda zamanın kullanımı bireye değil sisteme aittir.

Bireyin ancak çalıştığı oranda nitelik kazandığı bu sistemin Adana’da yerleşmeye

408 Kahvehaneler 1950’lerden önce de aylakların, kabadayıların, “şarka özgü” ilişki biçimlerinin, bezginliğin, tembelliğin kaynağı sayılarak eleştirilmiştir. 1940’lı yıllarda dönemin yazarları, aydınları kahvehanelerin “uyuşuk nesiller” yaratacağını düşünerek endişelenmiştir (Cantek, Cumhuriyet’in Büluğ Çağı, s.254).

409 Bugün, 16 Kasım 1952.

410 Yeni Adana, 22 Temmuz 1959.

411 Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi I, s. 155.

başladığı görülmektedir. Toplumsal bir varlık olsa da insanın “tembellik hakları”412 vardır ve bu hak Adana’da da mevcut sistemin değerlerini benimsemiş olanlarca –aydın, yazar, mahalleli- tarafından yok sayılmıştır. Bu yok sayma/sayılma baskısında baskın gelen taraf yok sayılanlar olmuştur. Zira aydınların, yazarların ve mahallelinin baskısına rağmen bilinçsizce de olsa “tembellik hakkı” ve kendi kuralını koyma anlayışı galip gelmiştir.

Sözü edilen manzaranın dışında Adana’da tamamen “kıraathane” sözcüğünün kökenine sadık kalan istisnai bir örnek de mevcuttur: Camlı Kahve. Adana’da bu dönemde içerisinde okuma masası bulunan tek kahvehane olarak bilenen Camlı Kahve, kumar oynatılmayan, satranç müdavimlerinin uğrak yerlerinden biridir.”413

Kahvehaneler aynı zamanda politik tartışmaların ve ayrışmaların yaşandığı mekânlardır.

Daha çok taşradan bahsediyor olsa da Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği romanlarına da sözü edilen bu ayrışmalar şöyle yansımıştır:

“Demirkıratlık icat edildikten sonra kahve hemen ikiye bölünüvermiştir. Halkçılar kahvenin solunu, Demokratlar sağını tutmuşlardı. Birbirleriyle çokluk konuşmazlar, oyun bile oynamazlardı. Herkes kendi partisinin adamıyla düşüp kalkar olmuştu. Radyoda halkçılar konuşmaya başlamazlar mı, Demokratlar kalkar giderler, onların kalkıp gidişine berikiler küfrederlerdi.”414

Romanın üçüncü kitabı olan Kaçak’ta da kahvehanelerdeki politik ayrışma şöyle işlenmiştir:

“Çukurova’nın bu iyice zengin kasabasında yığınla kahve vardı. Bu kahveler hemen hemen bıçakla kesilmişçesine ikiye ayrılmışlardı. İrili ufaklı kahvelerden birçoğu DP’lilerin, geriye kalanlarsa CHP’lilerindi. Kıyıda köşede MP’lilerin de varsa da, DP ve CHP’lilerinkine benzemiyordu. Ama kasabanın en büyük kahvesi DP’lilikte herkesten ileri giden Gafur’un kahvesiydi.”415

Bu ifadeler, kahvehanelerdeki politik atmosferi betimlemekte ve çok partili hayata geçiş sürecinin Adana’daki yansımalarına örnek oluşturmaktadır. Anlaşıldığı üzere tek parti

412 Paul Lafargue, Tembellik Hakkı, çev. Vedat Günyol, Telos Yayıncılık, 1996.

413 Hasan Rasim, “Adana Nasıl Eğleniyor”, Yeni Adana, 21 Mayıs 1955.

414 Orhan Kemal, Vukuat Var, s.116.

415 Orhan Kemal, Kaçak, s.92.

döneminden çok partili hayata geçiş sürecinin oluşturduğu siyasal ve sosyal yaşamdaki bölünme kahvehanelere keskin bir şekilde sirayet etmiştir.