• Sonuç bulunamadı

C. OSMANLI DEVLETİNDE TİMAR SİSTEMİ

1. Timar Sisteminin Tanımı ve Menşei

Timar kelimesi kelime anlamı olarak, elem, acı, ızdırap, endişe, şefkat, dikkat, sadakat veya bakım anlamlarına gelmektedir.203 Dirilik, dirlik kelimesi de aynı

anlama gelmektedir.204 Osmanlı timar sisteminin menşei üzerine çalışan birçok araştırmacı, “timar” kelimesinin kökeni üzerinde durmuştur. Bazı araştırmacılar, timar kelimesinin Rumca timarion kelimesinden geldiğini ve sistemin de Bizans’tan Osmanlılara miras kaldığını belirtmişlerdir.205 Beldiceanu bu görüşe karşı çıkarak,

Rumca’daki "timarion" kelimesinin Osmanlılardan Rumca’ya XVI. yüzyılda geçtiğini söylemektedir.206 Bazı araştırmacılar ise bu terimin Farsça’da bulunan timar

kelimesinden geldiğini ileri sürmüşlerdir. Ancak Farsçadaki "timar" kelimesinin, Osmanlı’da kullanılan mana ile hiç bir yakınlığı yoktur.207

Dirlik sistemi daha ilk çağlardan itibaren değişik devletlerde uygulanmaya başlanmıştır. Örneğin Babil ve Hititlere ait kanunlarda timar benzeri dirlik sahiplerinin

203 Nicoara Beldiceanu, a.g.e, s. 11.

204 Uğur Altuğ, II.Murad Dönemine Ait Tahrir Defterlerinin Yayına Hazırlanması ve Bu Malzemeye

Göre Timar Sistemi, Demografi, Yerleşme ve Topoğrafya Üzerine Araştırmalar,Basılmamış Doktora Tezi, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2010, s. 51.

205 Harun Şahin, "Osmanlı Tımar Sisteminin Menşei Meselesi", Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi, S. 12 Eylül 2013, s. 60, Barkan, "Timar", s. 287.

206 Beldiceanu, a.g.e, s. 11.

207 Fuad Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Akçağ Yayınları, Ankara

hizmetlerini yerine getirmedikleri takdirde dirliklerinin ellerinden alınacağından bahseden maddeler bulunmaktadır.208 Eski Türk devletlerinde de timara benzer bir

yapının varlığı bilinmektedir. Ancak bu devletlerde dirlikler hükümdara yakın olanlara verilen yurtluk şeklindedir. Bu dirlikler ya kişiye ya da bir kabileye tümden verilebilirdi.209

Osmanlı timar sisteminin kökenleri üzerinde yapılan araştırmalar daha çok Bizans tesiri üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu konuda bir çok çalışma yapılmış ve batılı araştırmacıların bir çoğu Osmanlı timar sisteminin Bizans "pronia"sından türediğini iddia etmişlerdir.210

Bizans’ta bulunan pronia ismini taşıyan dirlikler yapı olarak Osmanlı timarıyla benzerlikler göstermektedir. Bu pronialar Bizans’ın "Thema" denilen büyük çaptaki askeri iktalarının bozulmaya başlamasıyla ortaya çıkmıştır. Themalar Bizans imparatorlarının Anadolu’nun çeşitli bölgelerini komutanlara vererek buralarda askeri ve idari birimler kurmasıyla oluşmuşlardır. Ancak bu idari birimlerin zamanla daha müstakil bir hal alması ve adem-i merkeziyetçi bir yapıya kavuşmasıyla daha küçük ve daha merkezi birimler olan pronialar organize edilmişlerdir.211 Bu dirlikler de

Osmanlı timarı gibi satılamazdı. Dirlik toprakları ve topraklar üzerinde yaşayan halk da imparatorun malı olduğundan, pronia tasarruf edenler diğer malikane sahipleri gibi bunları vakfedemez, satamaz ya da miras bırakamazlardı. Ancak Bizans’ın son zamanlarında bu pronia sahipleri merkezi otoritenin zayıflamasıyla birlikte neredeyse bağımsız derebeyi haline gelmişler, halka ağır angaryalar yüklemeye başlamışlar hatta halkı yargılamaya başlamışlardı. Ayrıca bir nevi mülk gibi bu dirliklerin kendi evlatlarına geçmesini sağlamışlardı.212

Osmanlı timar sisteminin menşei konusundaki diğer bir görüş ise, sistemin

208 Coşkun Üçok, "Osmanlı Devlet Teşkilatından Timarlar" A.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 1, s. 4,

Ankara 1943, s. 534-535.

209 Bahaeddin Ögel, "İslamdan Önceki Türk Devletlerinde Timar Sistemi", IV. Türk Tarih Kongresi (10-14 Kasım 1948 Kongreye Sunulan Tebliğler), TTK, Ankara 1952, s. 242 Bu tebliğin başlığı

üzerine dipnot eklenerek, timar kelimesi yerine yurtluk kelimesinin kullanılmasının daha uygun olacağı belirtilmiştir.

210 Köprülü a.g.e, s. 29, 94 v.d., Harun Şahin, a.g.m, s. 61.

211 Bizans İmparatorluğunda uygulanan Thema, Pronia sistemleri ile Timar Sisteminin ayrıntılı bir

karşılaştırılması için bkz., Yücel Öztürk, "Timar-Thema Teriminin Ortaya Çıkması, Bizans Uygulaması ve Osmanlı ile Mukayesesi", OTAM, S. 31 Bahar 2012, s. 157-208.

Türk-İslam devletlerinden tevarüs etmiş olduğudur. Osmanlıların kendilerinden önceki Türk-İslam devletlerinden bir çok kurumu miras aldıkları aşikardır. Osmanlı öncesi dönemde Türk devletlerinde timar sistemine benzer, ancak daha bağımsız ve geniş kapsamlı bir dirlik sistemi olan ikta sistemi uygulanmaktaydı. İkta sisteminin menşeinin Hz. Muhammed zamanına kadar uzandığı ve Hz. Muhammed’in çok miktarda kişiye çeşitli sebeplerle ikta tahsis ettiği bilinmektedir. Daha sonra dört halife döneminde de çeşitli vesilelerle iktalar verilmeye devam edilmiş ancak, Emeviler döneminde ikta tevcihi oldukça yaygınlaşmıştır. Emeviler döneminde Ümeyye ailesi ve yakınlarına iktalar verilmesi politikasına karşın, Abbasiler döneminde ikta tevcihi daha fazla şehirleşme ve iskan amacıyladır.213

İkta sistemi İlhanlılar, Hindistan’da bulunan Türk devletleri, Eyyubiler, Memlükler ve Endülüs Emevileri tarafından da kullanılan bir sistemdir. Bu durumda Selçuklulara gelene kadar bir çok islam devletinde bu sistem uygulanmıştır.Abbasi halifeliğini kontrollerine alan Büveyhiler zamanında ikta sisteminde bir değişim yaşanmış, Büveyhiler hükümdar yakınlarına ve idarecilere verilen iktaları maaş karşılığında komutanlarına tahsis etmiştir. Bu sayede askeri ikta sistemine geçilmiş oluyordu.214 Bununla birlikte Selçuklu devletinde ikta sistemi bir dönüm noktası olmuştur. Büveyhiler tarafından ortaya çıkarılan askeri ikta sistemi Nizamülmülk tarafından bir sisteme oturtulmuş ve eyalet yönetimlerinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu suretle idari iktalar meydana gelmiştir. Nizamülmülk siyasetnamesinde ikta sahibinin reaya üzerinde bir hakkı olmadığını ve bunun aksine hareket edenlerin ellerinden topraklarının alınması gerektiğini söylemiştir.215

Bununla birlikte ikta sistemi Osmanlı timar sistemine en yakın halini, Türkiye Selçukluları döneminde almıştır. Türkiye Selçukluları döneminde, iktalar Büyük Selçuklu Devleti’nde olduğu gibi yüksek rütbeli kumandanlara verilen yüksek gelirler şeklinde değil, daha küçük ve daha merkezi olacak şekildeydi. Buna göre, iktaları yöneten ve sipahi denilen askerler kendilerine tahsis edilen yerleşim birimlerinde oturur ve devletin kendilerine ihtiyaç duyduğu anda verilen hizmeti yerine getirirlerdi.

213 Mustafa Demirci, "İkta", DİA, C. 22, İstanbul 2000, s. 43-44.

214 Erkan Göksu, “Türkiye Selçuklularında Ikta‘”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 26, Konya 2009,

s. 138; Demirci, a.g.m. s. 44-46.

Bunun karşılığında kendilerine tahsis edilmiş olan bir kısım vergileri toplama hakkına sahiplerdi.216 Türkiye Selçuklularında tevcih edilen ikta hizmet karşılığındaydı. Vazife sona erdiğinde ikta da sipahinin elinden alınırdı. İkta sahibi vefat ettiğinde timarı hizmet şartıyla oğluna tevcih edilirdi.217

Bu sistem daha sonraları Anadolu beyliklerine de geçmiş olmalıdır. Osmanlı devleti ilhak ettikleri beyliklerde mevcut sipahilerin timarlarını kendilerinde bırakmış ve ellerindeki beratları tasdik etmiştir. İlk döneme ait tahrir defterlerinde bu konuya dair oldukça fazla atıf vardır.218

Gerek Türk-İslam memleketlerinde ve sonraları daha etkili ve gelişmiş ve şekilde Selçuklu Devleti’nde uygulanana ikta sistemi ve gerekse Bizans pronialarının Osmanlı timar sistemiyle yakınlığı dolayısıyla, timar sisteminin kökenlerinin buralardan geldiği iddia edilebilirse de; para ekonomisinin henüz gelişmediği çağlarda bütün devletlerin benzeri bir askeri sistem uyguladıkları görülmektedir. Osmanlılar ise fehtettiği yerlerdeki yerli geleneklerle, kendi askeri teşkilat ve geleneklerini kaynaştırarak bu sistemi en mükemmel şekilde uygulamışlardır.219

Timar sisteminin Osmanlı feodalitesi olup olmadığına dair yapılan tartışmalar kesin bir sonuca ulaşamamış görünmektedir. Özellikle batılı tarihçiler timar sistemini feodal bir yapıya oturtmak eğilimlerini sürdürürken, Türk tarihçileri bunun tersini ispatlamaya çalışmaktadırlar.220 Ömer Lütfi Barkan Avrupa feodalizmi ile Osmanlı

timarını incelediği makalesinde bu iki sistemin benzer ve farklı yönlerini ele alarak karşılaştırmıştır. Buna göre;

Senyörler malikâne topraklarının eski sahipleri olduklarını kabul eden bir düşünceyle ardında mirasçı bırakmadan ölen köylülerin veya sahibi tarafından terk edilen topraklara el koyma haklarını kendilerinde görmüşlerdir.221 Bu durum Osmanlı

216 Ahmet Tabakoğlu, "Osmanlı Devleti’nin Mali Yapısı", s. 183. 217 Uzunçarşılı, Medhal, s. 113.

218 Uzunçarşılı, Medhal, s. 145.

219 Halil İnalcık, "Osmanlı Timar Rejimi ve Sipahi Ordusu", Türk Kültürü (Ordu Özel Sayısı), S. 118,

Ankara 1972, s. 1059.

220 Fatma Acun, "Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Timar Sistemi ve Uygulaması", Türkler, C.

9 Ankara 2002, s. 901.

221 Barkan, "Feodal Düzen ve Osmanlı Timarı", Türkiye’de Toprak Meselesi, Gözlem Yayınları İstanbul

timarında geçerli değildir. Boş kalan toprak miri arazi içerisinde bulunur ve tapu resmi karşılığında bir başkasına verilebilirdi.

Senyörler,bir yargıç misali malikaneleri dahilinde bulunan köylülerin davalarına bakabilir, onları yargılayabilir ya da cezalandırabilirdi.222 Osmanlı

timarında sipahinin dava bakma yetkisi yoktur. Yargılama işini kadılar yapar ve gerekli cezaları belirlerlerdi.223

Osmanlılardaki reayanın toprağa bağlılığı prensibi, feodal bir eğilim gibi görünse de, aslında üretimi ve sosyal düzeni korumaya yönelik bir uygulamadır.224

Feodal beylerin aksine sipahi topraklarında bulunan köylü üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunamazdı. Yalnız toprağını ve gelirini korumak adına devlet tarafından kendisine verilen haklarla bir takım yaptırımlar uygulayabilirdi.225

Sipahi timarında hassa çayırların bulunması feodal bir eğilim gibi anlaşılmaktadır. Ancak, Osmanlı Devleti’nin daha merkeziyetçi yönetim anlayışıyla birlikte geçmişte çok daha büyük olan bu çiftliklerde reayanını bir takım angaryalarla çalıştırılması prensibi büyük oranda terk edilmiştir. Bunda en büyük pay, sipahinin sürekli seferde bulunması dolayısıyla toprağı işleyecek vakit bulamamasındadır. Diğer bir sebep ise timar tasarruf eden sipahilerin sürekli bir değişim halinde bulunmasıdır.226

Bu konuda örnekler daha da arttırılabilir. Ancak feodal beyler ile timarlı sipahi arasındaki farkların en belirgin olduğu durumlar sipahi ve köylü arasındaki hukuki münasebetlerdir. Avrupa’da feodal beylerin köylü üzerindeki tasarruflarının ve köylünün angaryalarının büyük bir kısmı Osmanlı hâkimiyetinde kaldırılmıştır.

Devletin daha ilk zamanlarından beri uygulana gelmiş olan timar sistemi, özellikle yeni fetihlerle oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Bu sebeple daha ilk zamanlardan itibaren Osmanlı timarlı sipahilerinin sayısını kronolojik olarak takip etmek imkânsızdır. Bu konudaki en sağlam veriler Kanuni Sultan Süleyman

222 Barkan, Gös. yer.

223 Şen-Türkmenoğlu, a.g.m. s. 198. 224 Şen-Türkmenoğlu, a.g.m, s. 197.

225 Halil İnalcık, "Osmanlı Timar Rejimi", s. 1061.

döneminde yapılmış olan sayımlardan ve buna bağlı hazırlanan bütçelerle ortaya çıkmaktadır. Bu sayımlar ve onlara bağlı olarak hazırlanan bütçeden anlaşıldığına göre 1527-1528 yıllarında timar sisteminin uygulandığı alanlardaki gelirlerin %49,8’inin çeşitli dirliklere tahsis edildiği görülmektedir.227 Bu oran Mısır Eyaletinin gelirleriyle

birlikte hesaplandığı zaman %37 ye düşmektedir. Bu tarihte toplam sayısı 37.521 olan bu timarların 6.620 tanesi Rumeli Eyaleti’nde, 2.614 tanesi ise Anadolu vilayetleri grubunda, 419’u da Şam ve Halep vilayetlerinde bulunmaktaydı. Bahsedilen sayının 27.868 tanesi eşkinci timarı olup, savaş ensasında beraberinde götürdükleri cebelüleriyle birlikte 70-80 bin kişilik bir süvari ordusu teşkil ediyorlardı. Kalan 9.653 adet timar ise kale müstahfız ve görevlilerine ait timarlardı.228 Ancak bu Osmanlı’ların

daha sonraları yapmış oldukları fütuhatın öncesindeki durumdur. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan fütuhattan sonra yapılan tahrirler ile Osmanlı ülkesindeki timar sayısında belirgin bir artış meydana gelmiştir. Ömer Lütfi Barkan, Aynî âli Efendi’nin yazmış olduğu meşhur risalesinden, Hazerfan Hüseyin Efendi’nin Kanunnamesi, Sofyali Ali Çavuş Kanunnamesi ve Evliya Çelebi Seyahatnamesinde geçen rakamları karşılaştırarak en doğru sayıya ulaşmaya çalışmış ve bunu bir tablo halinde vermiştir.229

Osmanlılarda daha ilk zamanlardan beri var olduğu konusunda somut deliller bulunan timar teşkilatı düşünülenin aksine tamamen Türk ve Müslüman sipahilerden meydana gelmiyordu. Osmanlı Devleti yayılma politikası gereği, fetih sonrası yerel hanedanları tamamen ortadan kaldırmamış; yerel bey ve beyzadeleri Osmanlı ordusunda istihdam etmiştir. Bu bey ve beyzadelerin bir kısmına dirlikler tevcih edilerek, timar sistemine dahil edilmiş, bazıları ise voynukluk vb. işlerde istihdam edilerek yine askeri sınıf içerisine sokulmuşlardır.230 Bu suretle daha Rumeli

fetihlerinin ilk tarihlerinden itibaren Osmanlı ordusunda gayrımüslim ve gayrı Türk unsurların da timar sahibi olmaya başladıklarını görmekteyiz. Ayrıca fetihten önce askeri görev yapan birçok görevli de Müslüman olmak şartı aranmadan istihdam

227 Acun, "Timar Sistemi", s. 902. 228 Barkan, "Timar", s. 287. 229 Barkan "Timar", s. 289-293.

edilmiştir.231 Hristiyan sipahiler, timarlarının statüsü, tevcih formaliteleri ve diğer

özellikler bakımından Müslüman sipahilerden kesinlikle ayırt edilmiyorlardı. Bir Müslüman sipahinin timarı Hristiyan sipahiye tevcih edilebileceği gibi, Hristiyan sipahinin timarı da Müslümana tevcih edilebiliyordu.232 Gerek çağdaş tarihçilerin

yazdıklarından ve gerekse günümüze yetişmiş olan az miktardaki arşiv belgelerinden anlaşıldığına göre Fatih Sultan Mehmed'in ordusunda oldukça fazla miktarda Hıristiyan sipahi, voynuk vb. muharip askeri unsur bulunmaktaydı.233