• Sonuç bulunamadı

3.2. Ş effaflığı Artırmaya Yönelik Mekanizmalar

3.2.2. Ulusal ve Uluslararası Muhasebe ve Finansal Raporlama Standartları

3.2.2.2. Yeni Türk Ticaret Kanunu ve Standartlar

Taslak çağdaş dünyanın paylaştığı ortak muhasebe raporlama dilini esas almıştır. Uluslararası Finansal Raporlama Standartları ve Uluslararası Denetim Standartları’nın uygulanması taslakta kurala bağlanmıştır. Bu şekilde öncelikle AB ve giderek tüm çağdaş dünya ile Türkiye’nin entegrasyona girmesini amaçlamaktadır. Bu temel ilke Bağımsız Denetim Derneği’nin kuruluşundan beri esas aldığı temel ilkedir. Küreselleşen bir dünyada ortak dil, tüm aktörlerin ortak ihtiyacını ve beklentisini oluşturmaktadır. Taslakta gerek AB müktesebatına uygun ve gerekse başta A.B.D. olmak üzere uluslararası düzenlemelere ve uygulamalara uyum bu konuda büyük ölçüde sağlanmıştır. Bu çerçevede gerçekten hukuki bir büyük reform başlıyor denilebilir (Dural, 2010: 29).

Küreselleşmenin getirdiği hızlı değişim, fırsat ve tehditler Türkiye’nin dışa açılma sürecini hızlandırmıştır. Bu süreç tüm dünya ülkeleri gibi ülkemizin de sosyal, ekonomik ve hukuksal yapısını derinden etkilemiştir. Para, sermaye piyasaları başta olmak üzere mal ve hizmet piyasaları bölgesel ve küresel boyut kazanmıştır. Bu açılımın neticesinde de ülkemizin bazı alanlarda kendini yenilemesi, rekabet ve ilişki içerisindeki ülkeler ve topluluklara kendisini uyarlamak zorunluluğu hâsıl olmuştur. Hiç kuşkusuz bu süreç tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizi de ticaret hukuku alanında reform yapmaya zorlamıştır. Bu bağlamda ticaret kanunu değişimini zorunlu kılan faktörler;

• AB süreci,

• Muhasebe mesleğindeki skandallar,

• Teknolojik gelişim,

• İç dinamiklerdir.

AB Hukuk düzeninin tamamı Topluluk Müktesebatı olarak isimlendirilir. AB’ye üye olmanın temel koşulu, topluluk müktesebatına uyum sağlanması, müktesebatın bütün bölümlerinin kabul edilmesi ve yürürlüğe konulmasıdır. Topluluk bünyesinde muhasebe dünyasındaki gelişmelere paralel şekilde, tek muhasebe dilinin kullanımını yaygınlaştırmaktadır. Topluluğa girmek isteyen Türkiye’nin de tek muhasebe dilini benimsemesi elzemdir.

Küresel etkili muhasebe ve denetim skandalları, yatırımcıların şirketlere, finansal bilgilere ve bu şirketlerin denetimini yapan bağımsız denetim şirketlerine olan güveni sarsmış, denetim ve kamusal yönetişimin tekrar gözden geçirilmesini gerektirmiştir. TTK ile Sarbanes Oxley Yasası temel alınarak yatırımcıların, bilgi kullanıcıların doğruyu bilgiyi, daha şeffaf bir şekilde alması, muhasebe ve denetim mekanizmalarının etkinliğinin arttırılması, mali yapıların gizlilik ilkesinden çıkarılması planlanmıştır.

Belgelerin elektronik ortamda oluşturulması ve saklanması, şirketlerde organların toplantılarına ilişkin çağrıların eposta ile yapılması, toplantıya katılma, öneri sunma ve oy kullanma gibi işlemlerinin elektronik ortamda yapılması şeffaflığı arttırmıştır. Ayrıca internet üzerinden veri transferleri, bankacılık işlemleri, gümrük maliye beyannameleri, SSK bildirgesi işlemleri yapılabilmektedir. İnternet ortamının hukuksal alt yapısı için birçok kanunda uyarlamalar yapılmıştır.

Yabancı sermayenin özendirilmesi, çok uluslu şirketlerin ülkemizde daha fazla yatırım yapmaya başlamaları, uluslararası ticaretin gelişmesi, uluslararası finans olanakları, Türk taahhüt firmalarının uluslararası ihalelerde başarı kazanıp yurt dışında hizmet sunmaları ve bankacılık sektörümüzdeki yolsuzluklar gibi faktörler Ticaret Kanunu değişimini zorunlu kılan dinamiklerdir. Söz konusu faktörler bağımsız denetim ortamının oluşmasına ve gelişmesine de neden olmuştur.

Kanun’un genel gerekçesinde belirtildiği gibi, bir ülkenin sermaye ve kredi piyasalarının, uluslararası piyasaların bir parçası olabilmesi, ülkenin yabancı sermayeyi çekebilmesi, rekabet piyasasında güç olarak yer alabilmesi için tam şeffaflığa dayalı, Uluslararası Muhasebe Standartlarına göre çıkarılmış finansal tablolara ve Uluslararası Denetim Standartlarına göre hazırlanmış denetim raporlarına ihtiyacı vardır. Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda da bu husus ekseninde Türkiye Muhasebe Standartları ve Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu müteaddit defalar zikredilmiştir. Özellikle derpiş edilmesi gereken hususlar Avrupa ve dünyada uygulana gelen UFRS ya da UMS’lerin ülkemiz uyarlaması olan Türkiye Muhasebe Standartlarından söz edilmesi ve artık Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu’nun muhasebe standart ve politikalarının belirlenmesinde bir otorite olarak kabul edilmesidir. Kanunun 88. maddesinde Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu’nun

yetkisi vuzuha kavuşturulmuş olup; “Gerçek ve tüzel kişilerin gerek ticarî defterlerini tutarken, gerek münferit ve konsolide finansal tablolarını düzenlerken, Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından yayımlanan, Türkiye Muhasebe Standartlarına, kavramsal çerçevede yer alan muhasebe ilkelerine ve bunların ayrılmaz parçası olan yorumlara aynen uymak ve bunları uygulamak zorunda olduğu, yapılan düzenlemelerin, uygulamada birliği sağlamak ve finansal tablolara uluslararası pazarlarda geçerlilik kazandırmak amacıyla, Uluslararası Finansal Raporlama Standartlarına tam uyumlu olacak şekilde, yalnız Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından belirlenip, yayımlanacağı, Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunca, değişik ölçütteki işletmeler ve sektörler için, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları tarafından farklı düzenlemelere izin verildiği hâllerde özel ve istisnaî standartların konulabileceği ve bunları uygulayanların da söz konusu durumu finansal tablo dipnotlarında açıklayacakları, kanunlarla, belirli alanları düzenlemek ve denetlemek üzere kurulmuş bulunan kurum ve kurulların, Türkiye Muhasebe Standartlarına uygun olmak ve Türkiye Muhasebe Standartları Kurulunun onayını almak şartıyla, kendi alanları için geçerli olacak standartlar ile ilgili olarak ayrıntıya ilişkin, sınırlı düzenlemeleri yapabilecekleri, uygulamada, Türkiye Muhasebe Standartlarında hüküm bulunmayan hâllerde, ilgili oldukları alanlar itibarıyla belirtilen ayrıntıya ilişkin düzenlemelere, anılan düzenlemelerde de hüküm bulunmadığı hâllerde dünyada yaygın uygulaması bulunan genel kabul görmüş muhasebe ilkelerinin uygulanacağı” şeklinde ifade edilmiştir.

Kanun şeffaflığın ve açıklığın bir gereği olarak uluslararası muhasebe standartlarını, yeni adıyla uluslararası finansal raporlama standartlarını ve uluslararası denetim standartlarını gündeme getiren bir kanundur.

Yukarıda ifade edilen ve Kanunda 88. madde başta olmak üzere TMS ve TMSK’ya atıf yapılarak, finansal tabloların Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu tarafından yayımlanan ve Uluslararası Finansal Raporlama Standartları ile uyumlu olan Türkiye Muhasebe Standartları'na uygun olarak düzenlenmek zorunda olduğu, ayrıca bu kapsamda konsolide mali tabloların hazırlanması zorunluluğunun da getirildiği açıklanmıştır.

Yevmiye defteri, defteri kebir ve envanter defterine ilişkin hükümlerde TMS ve TMSK’dan bahsedilmiştir. Yılsonu şirketlerce yapılacak değerleme hususunda Madde 78’de, finansal tablolarda yer alan varlıklar ile borçların TMS’de öngörülen ilkeler dikkate alınmak üzere değerleme ilkelerinin geçerli olacağı, madde 79’da ise varlıklar ile borçlara uygulanacak değerleme ölçülerinin düzenlendiği görülmektedir. Madde 69’da finansal tabloların yılsonu düzenlenmesinde TMS’ye uygun, açık ve anlaşılır olması, faaliyetin gerekli kıldığı sürede çıkarılması gerektiği yer almaktadır.

Madde 398 ve devamı maddelerinde Uluslararası Muhasebe Standartları, Uluslararası Finansal Raporlama Standartları, Türkiye Muhasebe Standartları başta olmak üzere Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu’nun bir otorite olarak zikredilip şahsında, ulusal ve uluslararası nitelikteki düzenleme ve standartlara işaret edilmiş ve uyum zorunluluğu getirilmiş olmasının olumlu bir adım olarak nitelendirildiği, standartların sürekli değişim ve gelişim süreci içinde olması nedeniyle, bu tip bir atıfın uygulama yorumları da dâhil uygulama ve kavramsal çerçevede birlik sağlama açısından olumlu görüldüğü, Kanunu’nun ruhuna uygun olarak muhasebe standartları ve amaca uygun “gerçek” denetim konusunda adım atılmış olmasının olumlu görüldüğü, finansal tablolar, birleşme, bölünme, tür değiştirme, sermayenin artırılması ve azaltılması gibi işlemlerin özel denetim kapsamına alınmasının, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve kurumsal yönetim ilkeleri açısından katkı sağlayıcı yenilikler olarak değerlendirildiği ifade edilebilir (Çelebi ve Çoşkun, 2010).