• Sonuç bulunamadı

İnsanlık tarihi, uygarlık düzeylerini temsil eden ilkel çağ, tarım çağı, sanayi çağı ve bilgi çağı şeklinde bölümlendirilebilir. Çağları kendine özgü kılan toplumsal ve ekonomik nitelikleri ve koşullarıdır. Toplumsal ve ekonomik yapılar, çevresel ve kültürel öğeler tarafından biçimlendirilmektedir. Bilgi çağını biçimlendiren çevresel ve kültürel öğelerin başında; hızla gelişen teknoloji (özellikle bilgi ve iletişim teknolojileri), çapı ve boyutları genişleyen rekabet (küresel rekabet), bölgesel, ulusal gelenekleri aşan ulusal-üstü (supranational) ve etkileşimli (interactive) kültür gelmektedir (Öğüt, 2003: 5-6).

Daha 5–10 yıl öncesine kadar, insanlık tarihinin geçirdiği en önemli değişim ve dönüşüm süreci olarak sanayi devrimi ve ertesindeki yapısal değişim gündeme getirilirdi. Çünkü sanayi devrimi öncesi ve sonrasındaki yaşam biçimindeki değişim, insanlığın yaşadığı en köklü dönüşüm süreci idi. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan yeni teknolojiler, yeni bir üretim ortamı ve yaşam biçimi yaratmıştı.

Sanayi devrimi bir seri teknolojik yeniliğin üretim alanında kullanılmasının ve bu yeniliklerin ekonomik, sosyal, politik ve kültürel alanlara yansımasını kapsayan bir süreç olarak gerçekleşti. Bununla birlikte James Watt’ın 1765’te buhar makinesini bulması ve bunun enerji kaynağı olarak kullanılması, teknolojik açıdan; Adam Smith’in 1776’daki ‘Milletlerin Serveti’ adlı eseri, ekonomi bilimi açısından; 1789 Fransız devrimi, politik gelişmeler açısından belirleyici dönüm noktaları ve tarihler oldu.

Böylece sanayi devrimi, İngiltere’de başlayan teknolojik ve ekonomik devrimle, Fransa’da gerçekleşen politik devrimin ortak ürünü olarak gerçekleşti. Başka bir deyimle sanayi devrimi, bir ayağı teknolojik-ekonomik temele; diğer ayağı politik-ideolojik temele dayalı çifte devrim sonucunda tüm sosyal ve kültürel yapıyı sararak ve yeniden şekillendirerek gerçekleşti (Özçağlayan, 1998: 12).

Ekonomik büyüme ve kalkınma kavramları, İkinci Dünya Harbi ertesinden beri ekonomi dünyasında en çok kullanılan kavramlar arasındaydı. Ancak, sanayi

toplumundan bilgi toplumuna geçiş süreci öncesindeki kriz dönemi olan 1970’li yıllar ile 1980’lerde, bu kavramın yerine ‘istikrar’ kavramı ön planı çıktı. 1990’lı yıllarda, bilgi teknolojisinin ve bilgi toplumunun istikrar kazanma eğilimi ile büyüme ve kalkınmaya olan yöneliminde yeniden bir canlanma başlamak üzeredir. Ancak bu dönemde büyüme ve kalkınmanın sanayi toplumunda olduğundan farklı bir biçimde gerçekleşmesi beklenmektedir (Erkan, 1998: 12).

Bilgi temelli değişim, yalnızca iş dünyasını kapsamamaktadır. Aynı zamanda, kamusal kurum ve kuruluşlar, bankalar ve sigorta şirketleri, stratejik savunma birimleri, özel ya da kamusal üniversiteler ve gönüllü teşekküller gibi örgütler dünyasının kimi diğer birimleri de bilgi tabanlı toplumun isteklerine cevap verecek nitelikte olabilmenin çabası içine girmektedirler.

Bilgi çağında örgüt yönetimleri, insan kaynaklarının ve müşterilerinin gereksinimlerini, bu gereksinimlerin nasıl karşılanması gerektiğini sürekli olarak araştırmak ve değerlendirmek durumundadır. Diğer yandan, örgütlerin özel bir konuda teknolojik bilgi birikimi oluşturarak ve müşterilerin vizyonu ve değerlerini, kendi vizyon ve değerleri ile bütünleştirerek, kurumsal bilgiye dayanan rekabet stratejileri geliştirmeleri gerekebilir. 21. Yüzyılda örgütlerin rekabetçi yönetim stratejilerinin, bilgi ve telekomünikasyon teknolojileri, sektörsel yeniden yapılanmalar ve yeni sektörsel oluşumların etkisi altında olacağı ileri sürülmektedir (Tekin vd., 2003: 211-212).

Kişilerin ve kurumların hâkim olabilme mücadelesinde bilgi, değerlendirilebilecek en önemli araçtır. Bilgi, bir ölçüde bir varlığı sürdürme faktörü olarak yaşamımıza egemen olmuştur. İnsan bilgi işçisi olarak en gelişmiş sibernetik makinelerden çok daha etkin sentezleme kabiliyetlerine kavuşmuştur. Eğitilmiş insan, bilgi işçisi olarak bir problemler yumağını hızla çözümler demetine dönüştürebilme kabiliyeti kazanmıştır (Ekin, 1998: 24).

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde, ‘İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malûmat’ (TDK, 2010) diye ifade edilen bilgi kavramı; Latince ‘informatio’ kökünden olup, biçim verme eylemi, biçimlendirme ve haber verme eylemi olarak tanımlanmaktadır. Bilgi, genel anlamda ‘düşünme, yargılama,

akıl yürütme, okuma, araştırma, gözlem ve deney sonucunda elde edilen düşünsel ürün’ ya da ‘öğrenilen şey’ olarak tanımlanmıştır. Bilgi, alınıp satılan bir kaynak olarak da değerlendirilmektedir. Bilgi, belirli bir formda işlenmiş ve elde eden için anlamlı olan, yönetsel kararlar açısından gerekli olduğu varsayılan veya gerçek değeri olan veri demektir (Öğüt, 2003: 9). Bir diğer ifade ile bilgi, verilerin karar alma sürecine destek olmak için anlamlı bir duruma getirilmek üzere analiz edilerek işlenmesiyle ulaşılan sonuçlarıdır (Kaya, 2002: 15). Bilgi; alıcıya bir anlam ifade etmesi için sınıflandırmaya sokulmuş, kategoriye ayrılmış bir düzene yerleştirilmiş, genel ifadeye dönüştürülmüş ve benimsenmiş verilerdir. Yönetim açısından ise bilgi; belli amaçlara ulaşmak veya belli bir anlayışı geliştirmek için verilerin ya da ham bilgilerin bir işlem sonucunda yöneticiler açısından yararlı biçime sokulmuş şeklidir. Veri işleme süreci sonucunda elde edilen bilgi yerinde kullanılmayıp yönetim faaliyetleri ve karar almayı desteklemedikçe bir değer kazanmayacaktır (Kaya, 2002: 15).

Günlük yaşamımızda bilgi ve veri kavramlarının eş anlamlı olarak kullanılması yaygındır. Ancak veri kavramının da sözlük anlamı olarak aldığımızda, ‘çeşitli durumların, gözlemlerin veya olayların sayısal veya alfabetik ya da sembollerle her türlü gösterimi’ olarak tanımlanmaktadır (Erdoğan, 1998: 9).

Kimi zaman bilgi, kesin bir anlam ifade etmeyebilir. Bir karar için anlamlı olan bilgi, başka bir değerlendirme için ham veri demektir. Dolayısıyla, kullanacak olana bağlı olarak bilgi ve veri birbirinin yerini alacak biçimde tanımlanabilir. Herhangi bir uzman için bilgi olan bir değer, kurumun üst yöneticisi için ham veri anlamına gelebilir. Örneğin, ekonomik analizler yapan bir kurumda enflasyona etki eden faktörler, finansman uzmanı için değerli bir bilgi iken, o kurumun üst yönetimi için ham veridir. Üst yönetim için enflasyona etki eden faktörler değil, enflasyonun ne olduğu ya da olacağı önemlidir (Öğüt, 2003: 9).