• Sonuç bulunamadı

1.5. MÜELLİFİN YARARLANDIĞI KAYNAKLAR 33

1.5.1. Tezkiretü’l-Evliyâ 33

Feridüddin Attar H. 617 (M. 1220) yılında kaleme almıştır. Tezkirenin ön sözünde eserini geniş kitlelere hitap edebilmek için yazdığını belirtmiştir.Murtazâ Efendi eserini oluştururken temel kaynak olarak bu eserden yararlanmış, Attar’ın anlattığı evliyâlar içinde Bağdat’ta mezarı bulunanların tamamını tezkiresine almış ve Attar’ın aktardığı rivayetlere ilaveler yapmıştır. (Öngören, 2012: 74)

34

1.5.2.Câmiü’s-Siyer

Mahmud Tahirü’s-Sadık Es-Sühreverdî tarafından Bağdat valilerinin isteği üzerine Türkçe yazılmış bir eserdir. Mahmud Tahirü’s-Sadık Es-Sühreverdî onuncu yüzyılın büyük ülemasındandır. Eser bir mukaddime ile bir hatime ve altı bölümden oluşmaktadır. (Balcı, 2007: 21) Murtazâ Efendi, Ebu Hanife ve Ahme bin Hanbel’den rivayet aktarırken bu eserden yararlandığını kaydetmektedir.

1.5.3.Şevâhidü’n-Nübüvve

Abdurraḥman bin Ahmet el-Câmî tarafından Farsça yazılmıştır. Peygamberimizin nübüvvetini delilleriyle anlatır. Tam adı Şevâhidü’n-Nübüvveli- Taķviyeti Ehli’l-Fütüvve’dir. Ali Şîr Nevâî’nin isteği üzerine 885 (1480) yılında kaleme alınmıştır. Nefehâtü’l-Üns, bu eseri tamamlar mahiyettedir. Kitabın yazılış amacının ifade edilen sayfalardan sonra mukaddime, yedi bölüm ve bir hâtimeden meydana gelen eserin mukaddimesinde nebî ve mürsel kelimelerine dair kısaca bilgi verilir ve mûcizelerin özelliklerinden bahsedilir. Daha sonra evliyânın kerameti, inanmayanlarda meydana gelen hârikulâde olaylarla mûcize arasındaki farka değinilir. Daha sonra da Hazret-i Muhammed’in diğer peygamberlerden üstün oluşunun delilleri anlatılır. Sonuç bölümünde Resûlullah’a ve dinin esaslarına muhalefet edenlerin hem asr-ı saâdet’te hem de sonraki zamanlarda uğradıkları felâketlerden örnekler verilir. (Öz, 2010: 20) Nazmî-zâde, eserini telif ederken en çok yararlandığı kaynakları dibacede sayarken bu eseri de zikreder. Hazret-i Ali ve Hasanü’l-Askeri bölümlerinde rivayetleri Şevâhidü’n-Nübüvve’den aktardığını belirtir.

1.5.4.Ravzatü’l-Ebrâr

1591 yılında İstanbul’da doğan Kara Çelebi-zâde Abdulaziz tarafından yazılmıştır. Abdulaziz Efendi, IV.Mehmet döneminde şeyhülislam olmuş; 1658 yılında Gelibolu’da hayata veda etmiş; Arapça, Farsça ve Türkçeyi iyi bilen bir tarihçidir. Eser, dört bölümden oluşur. İslam ve Türk tarihinin anlatıldığı üç bölümden sonra dördüncü bölümde de 1646 yılına kadar Osmanlı tarihi anlatılır. (Balcı, 2007: 300)

35

Asıl adı Ravzatü’l-Ebrâri’l-Mübîn bi-Vekāyii Selefii Mâziyye ve’l-Ahbâr olan eser Hz. Âdem’den başlayarak 1058 (1648) yılına kadar gelen olayları içine alan umumi bir tarih kitabıdır. Abdülaziz Efendi’nin Rumeli kazaskeri iken 1059’da (1649) yılında bitirdiği ve Dördüncü Mehmed’e eseri sunduğu bilinir. Bazıları Avrupa kütüphanelerinde bulunmakta ve otuzun üzerinde yazma nüshası bulunmaktadır. Bu da kitabın o dönemde çok okunduğunun bir göstergesidir. (Özgül, 2010: XXX) Murtazâ Efendi bu eserden çok yararlanmıştır. Eserden, “ᶜAzı̇̄z Efendı̇̄nüñ Ravżatü’l-Ebrār nām tārı̇̄ḫinde”, “ᶜAzı̇̄z Efendı̇̄”, “ᶜAzı̇̄z Efendı̇̄ tārı̇̄ḫinde” şeklinde söz etmiştir.

1.5.5.Nefehâtü’l-Üns

Abdurraḥman bin Ahmet el-Camî tarafından yazılan sûfî tabakat kitabıdır. Tasavvuf tarihi bakımından değerli olan Nefehâtü’l-Üns’ü Ali Şîr Nevâî 170 kadar Türk ve Hint kökenli sûfînin biyografisini ekleyerek 901’de (1495) Nesâyimü’l- Mahabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve adıyla Çağatay Türkçesi’ne tercüme etmiştir (nşr. Kemal Eraslan, İstanbul 1979). Eser, 927’de (1521) Lâmiî Çelebi tarafından Fütûhu’l-Mücâhidîn li-Tervîhi Kulûbi’l-Müşâhidîn adıyla Anadolu Türkçesi’ne tercüme edilmiştir. Tercüme-i Nefehât olarak şöhret bulan Lâmiî tercümesinin iki sadeleştirilmiş yayını vardır (haz. Kâmil Candoğan - Sefer Malak, İstanbul 1971; haz. Süleyman Uludağ - Mustafa Kara, İstanbul 1995). İlk sadeleştirme eksik ve özensizdir. Câmî gibi Nakşibendî tarikatına mensup olan Lâmiî eserin giriş bölümünü genişletmiş, ayrıca Anadolu’da yetişen sûfîleri esere ilâve etmiştir. (Uludağ, 2012/b: 521) Murtazâ Efendi, Nefehâtü’l-Üns’ten Abdulkadir-i Geylânî, Muhâsibî, Şiblî, Bişr-i Hafî, Abdulkadir Sühreverdî, Muhammed Ruveyim, Şahabeddin Sühreverdî ve Necmeddin Râzî bölümlerinde rivayetler aktarmıştır. Eserin dibacesinde yararlandığı temel kaynaklar arasında bu eseri de zikretmektedir.

1.5.6.Savâᶜik

Asıl adı es-Savâik-ul-Muhrika olan eseri Ahmed İbni Hacer-i Mekkî yazmıştır. İki kısımdır. Birincisinde, Ebû Bekir, Ömer, Osmân ve Ali hazretlerinin hak halîfe olduklarını ve sahâbeleri sevmemiz gerektiğini âyet ve hadislerle anlatır.

36

Kitâbın ikinci kısmı hazret-i Muâviye’nin ve Amr İbni Âs’ın ashâbın büyüklerinden olduklarını, İslamiyete hizmetlerini bildirmekte, ashâb-ı kirâm arasında olan muhârebeler hakkında açıklamalar yapmaktadır. (Aruçi, 2009: 186) Nazmî-zâde Efendi, Savâᶜik’ten dibacede yararlandığı temel eserler içinde söz etmiş, daha sonra da Hazret-i Ali, Câfer-i Sâdık ve Muhammed Cevâd bölümlerinde rivayetleri bu eserden yararlanarak aktarmıştır.

1.5.7.Ravzatü’s-Safâ

Asıl adı Muhammed bin Havendşah bin Mahmud olan ve şark tarihçisi olarak bilinen Mirhand tarafından yazılan ve genel tarihi ele alan bir eserdir. Mirhand, Ali Şir Nevaî’nin himayesinde ve yine onun arzusu üzere 1474 yılında asıl adı Ravzatü’s-Safâ fi Sireti'l-Enbiya ve'l-Mülûk ve'l-Hulefâ olan ve genel tarih konusunu işleyen Ravzatü’s-Safâ kitabını yazmaya başlar. Yedi ciltten ve coğrafya ekinden meydana gelen eser, İslamiyetten önce İranyöneticilerini, 1523'e kadar İran devletinin Müslüman hükümdarlarını anlatır. Kendini himaye eden Ali Şir Nevaî’nin tahsis ettiği evdekitabını yazmak için on beş seneçalışır ve eser bitmeden vefat eder.Kitabın yedinci cildinin Mirhand’ın torunu Handemir (Handmir) Gıyaseddin Muhammed tarafından tamamlandığı tahmin edilmektedir. Eseri, Kanunî Sultan Süleyman zamanında Mustafa Efendi Türkçeye aktarmıştır. 1842’de Mehmed Kemalîyeniden Türkçeye tercüme ederek basmıştır. Süslü ve abartılı anlatımı ve kaynaklarını özensiz kullanmasından dolayı eleştirilere maruz kalan Ravzatü’s-Safâ, günümüze kadar ulaşmamış eski kitaplardan bilgiler vermesi bakımından mühimdir. Beşinci ve altıncı ciltleri Moğol ve Timur dönemini belgelerle anlattığından kitap itimat edilir özelliktedir. Bu iki cilt, müellif hayatta iken yahut onun yaşadığı döneme yakın meydana gelen vakaları anlatır. Farsça kaleme alınan eseri Çağatay Türkçesine Munis tercüme etmiştir. (Aka, 2005: 156) Murtazâ Efendi Ravzatü’s-Safâ’dan dibacede yararlandığını belirtmektedir ve Muhammed Cevâd bölümünde rivayet aktarmaktadır.

37

1.5.8.İstiâb

İbni Abdilber en-Nemeri el-Kurtubî tarafından kaleme alınan eserin tam adı El-İstiâb fi Marifeti’l Ashâb’dır. Sahâbelerin hayatını anlatan en eski biyografi kitaplarındandır. Sahâbelerin tamamını anlattığı söylense de eserde bütün sahâbeler anlatılamamıştır. Başta özel bir bölüm olarak Peygamberimizin biyografisi verilmiştir. Bin kadar hanım üç binden fazla da erkek sahâbeyi anlatan eser toplam 4225 sahâbenin biyografisini ele almıştır. Sahâbelerin isimleri harf sırasına göre dizilmiştir. (Uğur, 1996: 232-233) müellifimiz; Habbab bin Eres, Abdullah bin Yezid, Adiy bin Hatem, Sehl bin Hanif, Muhammed bin Hatip, Vehb bin Abdullah, Zeyd bin Erkam, Süheyl bin Ebi Hayseme, Yezid bin Kaysı’n-Nehai ve İmam-ı Ebu Yusuf’tan söz edilen bölümlerde İstîᶜâb’dan yararlanmıştır.

1.5.9.Delâyilü’n-Nübüvve

Peygamberlik kurumunu, hususan Hz. Muhammed’in peygamberliğini ispat etmek için yazılan eserlerin ortak adıdır. Delâyilü’n-Nübüvve, “Bilinmeyen şeyin öğrenilmesini sağlayan bilgi, kılavuz” anlamındaki “delîl” kelimesinin çoğulu delâil ile “peygamberlik” manasındaki nübüvvet kelimesinden meydana gelir. Terim olarak bir peygamberin kendi gösterdiği yahut peygamberliği hakkında işâret olması için meydana gelen olayları ele alan, peygamberin getirdiklerini ilmî incelemeye tâbi tutarak bunların ilâhî kaynaklı olduğunu, dolayısıyla o peygamberin de hak peygamber olduğunu ispatlamayı amaçlayan eserlere denir. Zaman içinde Delâyilü’n-Nübüvve veya A’lâmü’n-Nübüvve olarak adlandırılan tür meydana gelmiştir. Araştırmalara göre mevcut kaynaklardan Delâyilü’n-Nübüvve konusuna ilk defa yer veren İbni İshak olmuştur. İlk müstakil eseri ise İsbâtü’l-ilm ᶜAle’n- Nübüvve ve İsbâtü’r-Rusül adıyla Dırâr b. Amr yazmıştır. Daha sonra el-Hücce ve’r- Rusül isimli eseriyle Ebû Bekir el-Esam onu takip etmiştir. İslam filozoflarından Kindî’nin Risâle fî Tesbîti’r-Rusül, İbni Sînâ’nın Risâle fî İsbâti’n- Nübüvvâtadlarıyla birer risâle yazdıkları da bilinmektedir. Ebû Nuaym el- İsfahânî’nin ve Ebû Bekir el-Beyhakî’nin Hz. Peygamber’in nübüvvetini mûcizeleriyle ispat etmeyi amaçlayan eserleri bu alanda şöhret bulmuş eserlerdir.

38

(Yavuz, 1994: 116-118)Nazmî-zâde bu eserden Huzeyfetü’l-Yemani bölümünde yararlandığını belirtmektedir.

1.5.10.Hayâtü’l-Hayavân

Demîrî tarafından yazılan ve hayvanlar hakkında bilgi veren ansiklopedi özelliği taşıyan bir eserdir. Bu kitabın büyük, orta ve küçük üç şekli vardır. Büyük şekli daha çok tarihe ve rüya tabirlerine yer vermiştir. Demîrî, 773 (1372) yılında ve daha otuz bir yaşındayken tamamladığı kitabın mukaddimesinde, kitabı bilgili kişiler arasında rastlanan hayvanlarla ilgili bazı yanlış bilgileri düzeltmek maksadıyla yazdığını ifade eder. Yazar, hayvanlara ait bilgiler verirken edebî bilgilere de yer vermektedir. Kitapta yer alan toplam 1069 madde hayvan isimlerine göre sıralanmış, fakat hayvanlar kralı aslan eserin başına alınmıştır.(İzgi, 1998: 19-20) Murtazâ Efendi Hayâtü’l-Hayavân’dan Hazret-i Ali ve Said bin Cübeyr bölümlerinde rivayet aktarırken yararlandığını belirtmiştir.

1.5.11.Hadîkatü’s-Süᶜadâ

Fuzûlî’nin Kerbelâ ve Hazret-i Hüseyin’i anlatan eseridir. Kerbelâyı ele alan eserlere Maktel-i Hüseyin veya Maktel denir. Fuzûlî’nin bu eseri de bu türün önemli eserlerindendir. Eserde Peygamberimizin torunu Hazret-i Hüseyin doğduğu zaman, Cebrail’in iki vazife ile Hazret-i Muhammed’e gönderildiğinden söz edilir. Cebrail’in görevlerinden biri Hazret-i Hüseyin’in doğumu nedeniyle peygamberimizi tebrik ve diğeri de Hazret-i Hüseyin’in şehit edileceği haberini verip taziye sunmasıdır. Hadikatü’s-Süᶜadā “Saadete ermişlerin bahçesi” demektir. XVI. yüzyıla ait Türkçe maktellerin önemli kısmı Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin Ravzatü’ş-Şühedâ adlı eserinin doğrudan veya ilâvelerle tercümesidir. Bu eser Câmî-i Rûmî’nin Saâdetnâme’si ve Âşık b. Ali Nattaî’nin Ravzatü’ş-Şühedâ’sıyla Anadolu Türkçesi’ne; Neşâtî’nin Şühedânâme’siyle Âzerî Türkçesi’ne; Askerî, Hûyî, Saykalî gibi sanatkârlar tarafından Orta Asya Türkçesi’ne çevrilmiştir. Maktel türü içinde Fuzûlî’nin 954 (1547) yılından önce kaleme aldığı Hadîkatü’s-Suadâ’nın müstesna bir yeri vardır. (Güngör, 2012: 457) Nazmî-zâde Murtazâ Efendi Hadîkatü’s-

39

Süᶜadâ’dan Hazret-i Ali, Kerbela Şehitleri ve Hür bin Yezid bin Rebiha bölümlerini telif ederken yararlanmıştır.

1.5.12.Ravzatü’ş-Şühedâ

Ravzatü’ş-Şühedâ, şehitler bahçesi veya şehitler cenneti manasına gelir. Eser, ehl-i beyte yapılan zulümleri ve Kerbelâ olayını anlatır. 908’de (1502) Hüseyin Baykara’nın kızı tarafından torunu olan Mirza Mürşidüddin için yazılmıştır. On bölümden meydana gelen Ravzatü’ş-Şühedâ Hüseyin Vâiz-i Kâşifî’nin en tanınmış eseridir. İlk defa Bombay’da basılan eserin ilmî neşri Muhammed Ramazan ve Ebü’I-Hasan Şa’rânî tarafından yapılmıştır. Eseri Âşık Çelebi Tercüme-i Ravzatü’ş- Şühedâ adıyla Türkçeye tercüme etmiştir. Fuzûlî de Hadikatü’s-Suᶜadâ’sını yazarken bu eserden geniş ölçüde faydalanmıştır. Daha önce yazılmış Makteller de bulunmaktadır. Leyla ile Mecnun mesnevisi gibi birçok kişi tarafından telif edilmiş bir eserdir. (Karaismailoğlu, 1999: 18)Nazmî-zâde Murtazâ EfendiRavzatü’ş- Şühedâ’dan Kerbela Şehitleri bölümünde yararlandığını belirtmektedir.

1.5.13.Gülşenü’ş-Şühedâ

Hakkında bilgi bulamadığımız bu esere Murtazâ Efendi iki yerde müracaat ediyor. Eserin adını Kerbelâ olayının anlatıldığı yerde anıyor. Eserin İran baskıları bulunmakla beraber Türkçe tercümesine rastlanılmamıştır.

1.5.14.Tabakât-ı Şaᶜrânî

Ebü’l-Mevâhib Abdülvehhâb b. Ahmed b. Alî eş-Şa’rânî el-Mısrî tarafından yazılan eserin asıl adı Levâkıhu’l-Envâri’l-Kudsiyye fî Tabakâti’l-ᶜUlemâᵓ ve’s- Sûfiyye’dir. Tabakâtü’l-Kübrâ ismiyle tanınmıştır. Yazar, sahâbeden başlayarak kendi dönemine kadar 420’nin üzerinde âlim ve sûfînin hayatını anlatır. Eserde tasavvuf terimleri de açıklanmıştır. Abdülkadir Akçiçek eseri, Evliyâ Menkıbeleri ismiyle Türkçeye aktarmıştır. Şaᶜrânî’ye, Yavuz Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman’ın, güven ve sevgilerinin işareti olarak bir yün elbise ve seccade hediye ettikleri kaydedilir. 17. yüzyılın sonlarında Muhyiddin Muhammed el-Melîcî, Tezkiretü Üli’l-Elbâb fî Menâkıbi’ş-Şaᶜrânî Seyyidî ᶜAbdilvehhâb adıyla Şa’rânî’yi

40

anlatan bir menâkıbnâme kaleme almıştır. (Kaplan, 2012: 348)Nazmî-zâde Murtazâ Efendi Tabakât-ı Şaᶜrânî’den dibacede yararlandığı eserleri sayarken söz etmiş ve Muhammed Ruveyim bölümünde eserden yararlandığını söylemiştir. Birçok yerde Tabakât’tan yararlandığını belirtmiş ama hangi Tabakât olduğunu söylemiştir.

1.5.15.Târih-i Hatib

Ebū Bekr-i Baġdâdî tarafından yazılmıştır. Gayet geniş ve mükemmel bir şekilde hazırlanmış en meşhur eseridir. Metin tam olarak 14 cilt hâlinde 1931 yılında Kâhire’de basılmıştır. Eserin muhtelif baskıları yapılmıştır. Eserde, Bağdât’ta yaşamış hadis âlimlerinin hâl tercümelerini anlatmaktadır. Kitabın içinde 7831 âlimin hayatı vardır. Girişte verilen bilgiler, G. Salman tarafından, özetlenerek neşredilmiş ve “Introduction topographique a l’histoire de Bağdâd” adı ile Fransızcaya tercüme edilmiştir. (Karataş, 2001: 14) Nazmî-zâde Murtazâ EfendiTârih-i Hatib’den Cafer-i Sadık’ın hapiste zehirlenerek şehit edildiğini; İmam- ı Ebu Yusuf’un az yediğini ve fıkha çok çalıştığını; Hatib’in böyle bir eserin sahibi olduğunu aktardığı bölümlerde yararlanmıştır.

1.5.16.Târih-i Yâfiᶜî

Hz. Peygamber’in siyerinden başlayarak ashap, tâbiîn ve ümmetin ileri gelenlerinin biyografileriyle Yemen’e dair bilgiler verilir. Müellif, anlatımda eleştirici bir yöntem kullanmış, haberlerle ilgili şüpheleri ortaya koyduktan sonra kendi kanaatini açıklamış ve İbnü’l-Esîr, Zehebî, İbni Hallikân’ın eserlerinden faydalandığını belirtmiştir. (Baş, 2013: 177) Nazmî-zâde Murtazâ EfendiTârih- iYâfiᶜî’den Abdulkadir Geylânî ve Abdulkahir Sühreverdî bölümlerinde şeyh efendilerin kerametlerinden rivayet aktarırken yararlanmıştır.

1.5.17.Târih-i Taberî

Asıl adı Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk olan eser müellifin günümüze tam olarak ulaşan ikinci eseridir. Daha önce yazılmış ve zamanımıza intikal etmemiş birçok kitaptan yaptığı nakiller dolayısıyla büyük değeri bulunan eseri ilk defa M. Jean de Goeje ile birlikte bir grup şarkiyatçı yayımlamış, daha sonra çeşitli baskıları, zeyilleri

41

ve özetleri yapılmış, farklı dillere tercüme edilmiştir. Geniş ve zengin bir tarih malzemesini ihtiva eden Târîhu’l-Ümem, gerek hicretin ilk üç asrındaki tarih ve siyer âlimlerinin zamanımıza ulaşmayan kitapları gerekse daha sonraki tarih çalışmaları için çok değerli bir kaynak niteliğindedir. Eseri Sâmânî Emîri I. Mansûr b. Nûh adına veziri Ebû Ali Bel’amî Farsça’ya çevirmiştir. Bel’amî, eseri hem kısaltmış hem de İran tarihiyle ilgili bilgileri eklemiştir. Hızır b. Hızır el-Âmidî bu Farsça metni Arapçaya çevirmiştir. M. H. Zotenberg kitabı Fransızcaya çevirmiştir. İstanbul’da Taberî tarihinin Türkçe bir çevirisi Târîh-i Taberî-i Kebîr Tercümesi adıyla üç ve beş cilt hâlinde yayınlanmıştır. Birbirinin aynısı olan bu tercümelerin kimin tarafından gerçekleştirildiği belirtilmemiştir. Taberî tarihinin asıl metninin Zakir Kadiri Uganve Ahmet Temir tarafından yapılan Türkçe tercümesi Türk Tarih Kurumu Kütüphanesinde bulunmaktadır. (Fayda, 2010: 317)Nazmî-zâde Murtazâ EfendiTârih-i Taberî’den Hazret-i Yuşâ’yı anlatırken rivayet aktarmış, Hz. Yuşâ’nın mezarının yerini Taberi’nin Şamda dediğini ama muteber ehl-i kitabın ise Bağdat mezarlığının yakınındaki kubbede olduğunu söylediklerini belirtmiştir. Taberî’yi anlattığı yerde de meşhur bir tarih kitabı yazdığından söz ederek eserin adını zikretmiştir.