• Sonuç bulunamadı

1.6. ÇALIŞTIĞIMIZ METNİN ATTAR VE SİNAN PAŞA’NIN

1.6.2. İkinci Metin (Sinan Paşa): 54

“Menāḳıb-ı Ḥabı̇̄b-i ᶜAcemı̇̄, rażiya’llāhu ᶜanhu. Ve birisi şāh-ı bārgāh-ı ᶜizzet ve sürūr-ı serı̇̄r-i vaḥdet, ṣadr-ı ṣuffa-ı ṣafā ve şemᶜ-i eyvān-ı vefā ve nūr-ı ḥadaḳa-ı velāyet ve nevr-i ḥadı̇̄ḳa-ı kerāmet, şems-i ufuḳ-ı tevfı̇̄ḳ ve bedr-i ᶜālem-i taḥḳı̇̄ḳ, kurre-i ᶜayn-ı dervı̇̄şı̇̄ ve ġurre-i rūy-i dilrı̇̄şı̇̄, faḳı̇̄r-i ᶜademı̇̄, Şeyḫ Ḥabı̇̄b-i ᶜAcemı̇̄, rażiya’llāhu ᶜanhu ve esbaġa ᶜaleyhi fi’l-āḫire niᶜamahu.

Ḥabı̇̄b-i ᶜAcemı̇̄ ṣāḥib-i ṣıdḳ u ᶜazı̇̄met ve ehl-i mürüvvet ü himmet idi. Ṣaḥibu’n-niyyāt ve müstecābü’daᶜvāt idi. Mücāvir-i ḫalevāt ve mülāzım-ı ᶜibādāt idi. Kerāmātı nā-maᶜdūd ve riyāżātı nā-maḥdud idi. Evvel māldār u riyāḫvār idi. Ḥabı̇̄b-i riyāḫvār dimekle meşhūr idi. Soñra Ḥasan-ı Baṣrı̇̄’den tevbe itdi, cemiᶜ-i mālını fuḳarāya ṭaġıttı. Furāt yanında bir ṣavmaᶜada ᶜᵓibādet iderdi, leylen vü nahāren Ḥasan-ı Baṣrı̇̄’nüñ ḫıḍmetine mülāzemet iderdi, ammā ᶜacemı̇̄ idi, elinden gelmezdi Ḳurᵓān örgene idi, lı̇̄kinanuñ el-hemmine hezār el-ḥamd gerek idi, öyküne-y-idi. Āḫır ḫalvet ü ᶜazlet ile bu mertebeye yitişdi ki Dicle kenārında Ḥasan-ı Baṣrı̇̄’yi gördi ki bir yirde oturur, gemiye müntaẓır olup ṭurur. Eyitti: “Yā üstād! Ben dervı̇̄şligi senden ḥāṣıl itdüm ve ṭarı̇̄ḳi senden ögrendüm. Saña ne oldı ki bunda eglenürsin, bu ḳadar ṣu içün gemiye ḳatlanursın? Gel geçelüm ne ṭurırsın, burı beri neye müntaẓır olursın?”

55

didi. Kendü “Bismi’llāh” diyüp yayaḳ geçdi. Ḥasan oturduġı yirde müteḥayyir ü medhūş ḳaldı. Bir zamān ᶜaḳlı geldi, biraz āh idüp eyitti: Vay benüm ḥālüme, eger ṣırātda böyle olam müridlerüm giçe ben baḳa ḳalam!” didi.Ammā buradan bu añlanmaya ki Ḥabı̇̄b Ḥasan’dan esnā ola ve fażāyilde aᶜlā ola. Ol bir ḥāletdür ki Allāh ḳatında bilinür, hele bu ḥikāyet böyle degüldür ki fażı̇̄letine delı̇̄l olur. Dervı̇̄şler yolında bu çoġ olur ki biri itdügine birinüñ yolı düşmez ve biri işledügin mümkin degüldür biri işleyemez egerci bu andan efżal ise ve mertebede ekmel ise. Vezı̇̄rler ḳapucı girdügi yire gāh olur giremez ve bir ednā oġlan bege söyledügini anlar söyleyimez. Niçe demler olur ki dedı̇̄mler begle soḥbet iderler, vezı̇̄rler cānları çıḳup ṭaşrada ḫıḍmet iderler. Nedı̇̄mlerüñ daḫı ḥālleri bir olmaz, gāh olur ki bir ednāsı itdüginibir aᶜlāsı idemez. Kerāmet egerçi aña dierler ki dervı̇̄şlere tekrı̇̄m vire, ammā eyle degüldür ki elbette aña cemı̇̄ᶜsinden taᶜẓı̇̄m vire. Kerāmet dervı̇̄şlerüñ ḥayżı olur, az vaḳt olur ki dervı̇̄şlerüñ aña ḫavżı olur. Dervı̇̄şler andan ḳatı ḳaçarlar, günürler ve anı ḳasdle işlemekden ġāyet ṣaḳınurlar meger bir ḥālet ola ki işletdüre ve ol ḥālet żarūrı̇̄ aña ḳaṣd itdüre. Nite ki Ḥabı̇̄b-i ᶜcemı̇̄’ye ol ḥāl düşmişdür, elbette bir ḥikmet muḳteżā-y-ıla olmışdur ve illā. Yine Ḥabı̇̄b’den menk̄ūldür ki bir gün ḳarañuda ignesini yavı ḳaldı, defᶜı̇̄ ḫāne rūşen olup berḳ virdi. Ḥabı̇̄b eliyle gözin tutup eyitdi: “Ben çırāḳsuz ignemi aramazam!” didi. Ehlu’llāh ḥażretlerinüñ āḥvāli muḥtelı̇̄f olur, bir ḥāl üzerine olmaz ve evḳātleri mütefāvit olur, bir ḳarāra ṭurmaz. Birinüñ ḥāli-y-ile birine ḥükm itmek olmaz ve birinüñ ḥāli ile birine ḳıyās olınmaz. Anuñ içün dirler ki: “Ṣūfı̇̄ ibnü’l-vaḳt ve’l-ḥāl gerek, ṣūfı̇̄ müteraṣṣıd-ı furṣat u mecāl gerek.” Fi’l-cümle Ḥabı̇̄b-i ᶜAcemı̇̄ meşāyıḫ arasında muᶜteber ululardan idi ve zamānında tamām bellülerden idi. Bir gün ḥasan, Ḥabı̇̄b’ün evine geldi, ittifāḳ bir arpa itmek-ile tuz bulındı. Nā-gāh bir dervı̇̄ş çıḳa geldi, anı daḫı aña getürdi virdi. Ḥasan eyitdi: yā Ḥabı̇̄b! Sen eyü kişi idüñ eger bir pāra ᶜilmüñ daḫı ola-y-ıdı saña bunuñ birazını mihmāna ḳoyup birazını sāᶜile virdüre-y-idi.” Ḥabı̇̄b hı̇̄ç ṭınmadı. “Görelüm Ḥaḳ taᶜālā n’eyler!” didi. Bir sāᶜat geçmedi ki bir ḫizmetkār geldi envā-ı aṭᶜimeden ḳonuḳlık getürdi, Ḥabı̇̄b daḫı ḳaldurdı, Ḥasan’un önine ḳodı. Ol yemege meşġul oldı, bu ḫıḍmet üzerine ṭurdı. Ḥabı̇̄b eyitdi: “Yā şeyḫ! Sen ġāyet eyü kişiydüñ ilmüñ bir pāra yaḳı̇̄n ḳataydun.” Maḳṣūd bir sözdür ki nā-gāh geli virmişdür ve bir laṭı̇̄fedür ki yirine düşivirmişdür. Yoḳsa Ḥasan gibi kişide yaḳı̇̄n ü iᶜtimād olmaz mı ve anuñ gibi kimsenede vüṣūḳ u iᶜtiḳād olmaz mı? Naḳl olınur ki Ḥabı̇̄b dāyimā münācātda

56

eydürdi: “Her dil kim senüñle ḫōş olmaya hergiz ḫōşlıḳ nedür bilmesün ve her göz ki senüñle rūşen olmaya ᶜömrinde rūşenālıḳ görmesün. Her kim senüñle āşinā degül, iki cihānda āvāralıḳdan ḳurtılmasun ve her kim senden ġayrıdan çāra ister, ᶜālemde bı̇̄- çāralıḳdan ḳurtılmasun.

Rivāyet olınur ki maraż-ı mevtinde görmege geldiler. Eyitdi: “İki yol var öñümde ve iki ṭarı̇̄ḳ var elümde. İkisin de bilmezem ve iḫtiyār ile gitmezem. Elbette birine gitsem gerek ve bir yolı ṭutsam gerek. Bilmezem ki ol ḳanḳısı olsa gerek ve ol yolda başuma ne gelse gerek.” Oturanlar eyitdiler: “Göñlüñi ḫōş ṭut ki saña ḫayr umılur ve ṭarı̇̄ḳuñ ḫayrlusı gözügür.” Eyitdi: “Eger Ḥaḳ taᶜālā benden bir secde isterse ki anda şeyṭānuñ naṣı̇̄bi olmaya, ḳanda bulayum ve eger ol sebebden ᶜiḳāb eyleyecek olursa ben ne diyeyüm?” Ādem böyle gerek ki kemāli artduḳça tenezzüli ziyāde ola ve fażı̇̄leti ziyāde olduḳça kendüye iᶜtiḳādı eksile. Ḥaḳ tebāreke ve taᶜālā anuñ rūhını dāyimā ervāh-ı muṭahhere ile rāḥat ve ḥużūrda ḳıla ve nefsini nüfūs-ı muḳaddese-y-ile ᶜişret ü sürūrda ḳıla. Cānı cānān ile āşinālıḳda ve çeşmi anuñla rūşenālıḳda ola. Āmı̇̄n. Yā Rabbe’l-ᶜālemı̇̄n.” (Naskali, 1987: 54-57)