• Sonuç bulunamadı

Teslis’in Akıl ve Mantığa Aykırılığı

Rahmetullah, Kitâb-ı Mukaddes ve Hz. İsâ’nın İnciller’de geçen sözleriyle reddetmeye çalıştığı Teslis akîdesini, ayrıca rasyonel bir tahlile de tabi tutmaktadır.711Aklın ön gördüğü, içtimâ-ı zıddeyn ile devr ve teselsülün bâtıl oluşu prensiplerinden hareketle Rahmetullah, “Teslis, Tevhid’e aykırı değildir, aksine Tevhid’in temelidir” şeklinde Pfander’in dile getirdiği Hıristiyanlık anlayışının aklen kabul edilemeyeceğini belirtir.

Rahmetullah’a göre, Teslis hakiki anlamıyla kabul edildiği takdirde, çokluk düşüncesi kabul edilmiş olacak ve böylelikle Tevhit ortadan kalkacaktır. Çünkü nihâi tahlilde, Teslis ve Tevhit birbirine zıttır, zıt olan iki şeyin ise bir arada bulunması (içtimâ-ı zıddeyn) muhaldir. Ayrıca, Tevhit’in ortadan kalkmasıyla, “taaddüd-ü vücebâ”, yani birden fazla zorunlu varlığın kabulü gerekecektir. “Bir üçtür, üç birdir” şeklinde zincirleme sürüp giden, iki zıt şeyin bir arada bulunabileceği fikri, devr ve teselsülü de gerektirir. Halbuki akıl, içtimâ- ı zıddeyn’i kabul etmediği gibi devr ve teselsülü de kabul etmemektedir.712

Allah’ın zâtının, birbirinden farklı özelliklere sahip üç ayrı uknumdan meydana geldiği tarzındaki Hıristiyan inancı, Rahmetullah’a göre, bir terkip fikrine, yani, Allah’ın cüzlerden meydana gelmiş mürekkep bir varlık olduğu fikrine götürür. Terkip, kendisini oluşturan cüzlerin birbirlerine yakın ve muhtaç olmasını gerektirir. Birbirine yakın ve muhtaç cüzlerin meydana getirdiği bir bütün ise, vâcip olamaz, ancak mümkin olabilir. Çünkü her terkibin bir illeti vardır. İlletlenmiş bir şey ise ezelî değildir. Allah’ın, üç uknumdan meydana geldiğini düşünmek, üç ayrı ve birbirine muhtaç cüzün birleşimini kabul etmektir. Halbuki Allah, cüzlerden mürekkep bir varlık değildir, varlığı kendisindendir, vâcibu’l-vücud’dur, varlığının bekâsı için başkasına muhtaç değildir.713

Hıristiyanlar, Teslis’in üç tanrıdan ibaret olmadığını, ancak uknumlar arasında nispetin varlığını ve onlardan her birinin, öbüründe olmayan kendisine has sıfat ve vazifelerinin bulunduğunu söyledikleri müddetçe, bu demektir ki, başkalık mevcuttur ve hiçbiri tek başına kâmil değildir. İşte bu noksanlık vasfı da ulûhiyete aykırıdır. Öte yandan, eğer bu uknumlardan her biri diğerine muhtaç olmayacak derecede kemâl sıfatlarla muttasıf iseler, ulûhiyet hakikatına bir katkısı olmayan, aynı cevherden diğer iki tanrıya ihtiyaç yoktur, bir tek Tanrı yeterlidir.714

İttihad (birleşme) fikrini ele alan Rahmetullah’a göre, Hıristiyanların iddia ettiği gibi, Hz. İsâ’da, lâhûtî ve nâsûtî tabiatların birleşmesi hakiki anlamda gerçekleşmişse, bu, Oğul 711 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 349-355. 712 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 343, 349, 350. 713 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 351. 714 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 350.

162

uknumun sınırlı ve sonlu bir varlık olduğunu gösterir. Çünkü Hz. İsâ’nın insanlık âlemiyle ittihadı, dolayısıyla onda ziyadelik ve noksanlık olmasını gerektirir. Ziyadelik ve noksanlık kabul eden bir şey, ancak varlığı zorunlu olmayan (mümkin) ve sonradan yaratılmış (hâdis) bir varlık olabilir. Oğul uknumun hâdis olması ise, Teslis’teki Allah’ın da hâdis olmasını netice verir.715İttihadın gerçekleşmesinde, Allah’ın Hz. İsâ’ya hulûl etmesi ihtimalini de ele alan Rahmetullah, hulûlün sadece cisimler için geçerli olduğunu, Allah’ın ise cisim olmadığını, dolayısıyla O’nun, insan bedenine hulûl etmesi fikrinin bâtıl olduğunu belirtir.716Bütün peygamberlerin kardeş, bütün ilâhî dinlerin ise bir zincirin halkaları olduğu gerçeğinden hareketle, Teslis’in bâtıl oluşuna başka bir delil daha getiren Rahmetullah, Hz. Âdem’den Hz. Musâ’ya kadar gelip geçen ümmetlerin hiç birinde, Teslis inancı gibi saçma bir itikadın yer almadığını belirtir. Ona göre, Hıristiyanların, Tevrât’ın Tekvin bölümündeki bazı âyetlerden Teslis’e delil getirmeye çalışmaları bir zorlamadır ve âyetlerin manasını tahriftir. Yahûdiler ilgili âyetlerden böyle bir sonuç çıkarmamaktadırlar.717

İnciller’e göre, Hz. Yahya bile ömrünün sonuna kadar, beklenen Mesih’in Hz. İsâ olup olmadığı konusunda tereddüdde kalmış, on iki şakirdini Hz. İsâ’ya göndererek, “Gelecek

olan sen misin, yoksa başkasını bekleyelim mi?”718 diye sordurmuştu. Eğer, Hz. İsâ, Hıristiyanların iddia ettiği gibi bir ilâh olsaydı, Hz. Yahya gibi bir peygamberin şek ve tereddüde yer kalmayacak şekilde onu tanıması gerekirdi. Çünkü bir peygamberin, kendisini gönderen ilâhı tanımaması abestir. Allah’ı tanımayan kimse kâfir olur. Hıristiyanların Hz. İsâ hakkında dedikleri doğru olsaydı, Hz. Musâ ve diğer peygamberler de bir ilâhı tanımamak ve ümmetlerine tanıtmamakla kâfir durumuna düşeceklerdi. Eğer Hz. İsâ ilâh olsaydı, Hz. Musâ bunu İsrâil Oğullarına, diğer hükümleri açıkladığı gibi tekrar tekrar ve açık bir şekilde açıklardı. Halbuki Hz. Musâ ümmetine böyle bir şeyi açıklamadığı gibi, Hz. İsâ da göğe yükselinceye kadar kendisinin, Teslis’in üç uknumundan biri olduğunu, dolayısıyla ilâh olduğunu iddia etmemiştir.719Rahmetullah’a göre, Teslis inancı, Hıristiyanlık’taki Aşâ-i Rabbânî (Evharistiya)720 âyini kadar saçma bir inançtır. Protestanlar, Aşâ-i Rabbânî 715 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 350. 716 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 351. 717 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 345. 718 Matta, 11/3. 719 El-Hindi; İzhâru’l-hak, c. I, s. 345, 346. 720

Aşâ-i Rabbânî (Evharistiya, Ökarist): Bu âyin, Hıristiyanlık’ta önemli sakramentlerden biridir. Evharistiya, çarmıha gerilmeden önce Hz. İsâ’nın havarilerle yediği son akşam yemeğinin hatırasıdır. İncillere göre Hz. İsâ, yakalanmadan önceki son gecede havarileri ile beraber iken bir parça ekmek alıp dua ederek parçalamış ve onlara dağıtmış: “Alın, yeyin, bu bedenimdir”. Bir kâse alarak şükrettikten sonra onlara verip: “Bundan hepiniz için, bu benim kanım, günahların bağışlanması için birçokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır” demişti. (Matta, 26/26-28). Pavlos, bu olayın yorumunu yapmış, Kilise ise onu âyin haline getirmiştir. Tümer- Küçük, Dinler Tarihi, s. 268; Suat YILDIRIM, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, D.İ.B. Yayınları, Ankara, 1988, s. 146.

163

geleneğinde yer alan; ekmek ve şarabın, Hz. İsâ’nın eti ve kanına dönüşeceği inancını, akıl ve mantığa aykırı bularak terk etmişlerdir. Katolikler ise bu merasimi uygulamaya devam etmektedirler. Rahmetullah’a göre, bu âyinde ekmek ve şarabın Hz. İsâ’ya dönüşeceğini reddedip, öbür yandan Teslis inancındaki Hz. İsâ’nın ilahlığını kabul etmek son derece saçmadır. Protestanlar, akıl ve mantığa aykırı buldukları Aşâ-i Rabbânî geleneğini terk ettikleri gibi, bu gelenekten daha saçma ve akıl dışı olan Teslis inancını da terk etmelidirler.721 Dinin temeli olan bir inancın açık ve anlaşılır olması gerektiğini vurgulayan Rahmetullah, değişik Hıristiyan fırkaları tarafından bile, birbirinden çok farklı ve tutarsız yorumlara tabi tutulan Teslis akidesinin hakikatı ifade etmediğini belirtir.722

IV. İZHÂRU’L-HAK’A GÖRE KURÂN

Rahmetullah, İzhâru’l-hakk’ın bir bölümünü Kurân-ı Kerim’in ’in Allah kelâmı ve mûcize olduğunu ispata ayırmıştır. Bu bölümde Rahmetullah ayrıca, Pfander ve Kurân’a itirazlar yönelten başka Hıristiyan din adamlarının iddialarına cevap vermeye çalışmıştır.