• Sonuç bulunamadı

Hz Peygamber’in Kitâb-ı Mukaddes’te Müjdelenmesi

Pfander’e göre, Eski Ahid’de, Hz. İsâ’nın geleceği önceden haber verilmiştir. Ona göre eğer Allah, Hz. İsâ’dan sonra ondan daha büyük bir peygamber göndermeyi murad etmiş ise, bu gelecek peygamberle alakalı ön bildirilerin de Eski ve Yeni Ahid’de bulunması gerekmektedir. Bu yüzden, Müslümanların, dinlerinin kurucusu ile ilgili beşâretleri Kitâb-ı Mukaddes’te aramaları tabiîdir. Hz. Muhammed (s.a.v.) gerçekten son peygamber ise Allah’ın, hatırına kâinatı yarattığı bu şahsı, kendisini bekleyen ve ona itaat edecek insanlardan gizlemesi abes olurdu.

Müslümanların, Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ilgili beşâretleri Kitâb-ı Mukaddes’te arama çabalarını buna bağlayan Pfander, bu yüzden onların, Kitâb-ı Mukaddes’de Hz. Muhammed (s.a.v.) ile ilgili çok açık haberlerin bulunduğunu söylediklerini, ayrıca bu haberlerden bazılarının Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından Kitâb-ı Mukaddes metinlerinden çıkarıldığını iddia ettiklerini belirtir. Kitâb-ı Mukaddes’in tahrif edildiği görüşünü kabul etmediği için Pfander, Hz. Muhammed (s.a.v.)’le ilgili haberlerin Kitâb-ı Mukaddes metinlerinden çıkarıldığı iddiasını da reddetmektedir. Ona göre, Kitâb-ı Mukaddes’e müracaat edip, ondan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e deliller getirmek, Kitâb-ı Mukaddes’in ilâhî vahiy ve tahrif edilmemiş olduğunu kabul etmektir. Aksi takdirde böyle bir kaynağa müracaatın anlamı kalmamaktadır.326

325

İbranilere, 7/2; Pfander, Pfander; Mizânu’l-hak, s. 305. 326

78

Ayrıca Pfander’e göre, Müslümanların, Hz. Peygamber’in müjdelendiğine dair Kitâb-ı Mukaddes’den naklettikleri pasajlar, aslında Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tebşir etmemektedir.327

İslâm âlimleri tarafından, Tevrât ve İncil’de, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i müjdelediği iddia edilen pasajlar ve Pfander’in bunlara getirdiği yorumları kısaca burada nakletmemiz yerinde olacaktır: “Şilo gelinceye kadar, Saltanat asası Yahuda’dan, Hükümdarlık asası da

ayaklarının arasından gitmeyecektir Ve milletlerin itaati ona olacaktır.”328

Müslümanlar, bu pasajda bahsi geçen “Şilo”nun, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e işaret ettiğini iddia etmektedirler. Pfander’e göre ise, metin bütünüyle dikkate alındığında, Şilo’nun, Yahuda’nın sülalesi arasında dünyaya geleceği anlaşılmaktadır. Hz. Muhammed (s.a.v.), bir Arap kabilesi olan Kureyş’tendir ve Yahudi değildir. Ayrıca, hakimiyetin Yahuda’dan ayrılışı, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumundan 550 sene öncesine gitmektedir. Yahudi müfessirleri de, Şilo’nun Mesih’in unvanlarından biri olduğunu söylemişlerdir. Hz. İsâ ise, Yahuda’nın soyundandır ve Yahudi olmayan birçok millet büyük ölçüde ona itaatkâr olmuştur. Dolayısıyla, bu pasajda, Şilo ile kendisine işaret edilen şahıs, Hz. İsâ’dır.329

“Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım ve sözlerimi onun ağzına koyacağım ve ona emredeceğim her şeyi onlara söyleyecek.”330

Burada Allah’ın çıkaracağını vâdettiği peygamberin, İsrâil oğulları arasından değil, onların kardeşleri olan İsmail oğulları arasından olacağı ve böylece bu ön bildirinin, Hz. İsmail’in soyundan gelen Hz. Muhammed (s.a.v.)’e işaret ettiği Müslümanlar tarafından ileri sürülmüştür. Ayrıca, Hz. Musâ ile Hz. Muhammed (s.a.v.) arasında birçok noktadan benzerlikler bulunduğu iddia edilmiştir. Sözgelimi, her ikisi de düşmanlarının yurtlarında yetişmiş, putperest bir ortamda zuhûr etmiş, başlangıçta kendi kavim ve kabileleri tarafından reddedilmiştir. Daha sonra yine onlar tarafından kabul edilmiş, her ikisi de bir şeriatla

gönderilmiş, düşmanlarından kaçarak Hz. Musa Medyen’e, Hz. Muhammed

(s.a.v.)Medine’ye- hicret etmiş, yine her ikisi de düşmanlarıyla savaşmış, mûcizeler göstermiş ve vefatlarından sonra onları takip edenler, Filistin’i fethetmeye muvaffak olmuşlardır. Yine, Tesniye bölümünde, Hz. Musâ gibi bir peygamberin İsrail’de çıkmadığının331 belirtilmesi de Müslümanların getirdiği deliller arasında yer almaktadır.332

327 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 228. 328 Tekvin, 49/10. 329 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 229. 330 Tesniye, 18/18. 331 Tesniye, 34/12. 332 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 229 vd.

79

Pfander’e göre ise, Tesniye bölümünün bu âyeti, sadece yazıldığı zamanla ilgilidir, bu zamandan sonrasını kapsamaz. Tevrât, İsmail soyundan bir peygamber gelmeyeceğini; çünkü Allah ile ahdin, İsmail ile değil, İshak ile olduğunu belirtmektedir.333 Kurân’da da birçok yerde peygamberlik müessesesinin İshak’ın nesline emanet edildiğini bildirmektedir.334 Vâdedilen peygamber İsrâil’e gönderilecektir. Hz. Muhammed (s.a.v.) ise, aralarında dünyaya geldiği Araplara peygamber olarak gönderildiğini itiraf etmektedir. Gelecek peygamberin Hz. Musâ’ya benzerliği konusunda ise, İsrâil oğulları, gelecek peygamberin iki yönden Hz. Musâ’ya benzeyeceğini bekliyorlardı: Birincisi, Allah hakkında şahsî bilgisi; ikincisi, yapacağı önemli işler. Birincisine bakıldığında, Hz. Muhammed (s.a.v.) “Allah’ı bilme” konusunda, “Biz seni hakkıyla bilemedik”335 sözüyle, Allah hakkında bilgisiz olduğunu ifade etmiştir. Hz. Musâ’ya yapacağı “büyük işler” hususunda benzeme meselesinde ise Kurân, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e mûcize gösterme kudretinin verilmediğinden söz etmektedir. Müslümanların, Hz. Musâ ve Hz. Muhammed (s.a.v.) arasında bulunduğunu iddia ettikleri benzerlikler, büyük ölçüde Müseylime ve Mani’de de bulunabilir; ancak bu, onların peygamber olduklarını isbat etmemektedir.

Allah-ü Teâlâ’nın, “Onlar için kardeşleri arasından senin gibi bir peygamber

çıkaracağım” müjdesinin, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e değil, Hz. İsâ’ya delalet ettiği İnciller’de

açıklanmıştır. Hz. İsâ, Tevrât’taki bu pasajın ve konuyla alakalı diğer pasajların kendisine işaret ettiğini açıklamıştır. Ayrıca Hz. İsâ, Yahuda’nın neslinden gelmektedir. İsrâil’de doğmuş ve neredeyse hayatının tamamını Yahudiler arasında geçirmiş, havarilerini ilk önce Yahudilere, daha sonra ise Yahudi olmayan milletlere göndermiştir. Resullerin İşleri bölümünde de, sözü edilen müjdenin kesinlikle Mesih hakkında olduğu belirtilmektedir.336

“Allah olmayanla beni kıskandırdılar; bâtıl şeylerle beni öfkelendirdiler; ben de kavim olmayanlarla onları kıskandıracağım; akılsız bir milletle onları öfkelendireceğim.”337

Müslümanlara göre bu pasaj, Araplardan bahsetmektedir. Dolayısıyla burada Hz. Peygamber’e işaret bulunmaktadır. Pfander’e göre ise, bu pasajın herhangi bir peygamberden bahsettiği hiçbir suretle söylenemez. Bu pasajda Allah’ın, bütün milletleri, Mesih’in ruhânî kardeşlerinden biri olmaya daveti anlatılmaktadır.338

“Rab Sina’dan geldi ve onlara Seir’den doğdu, Faran dağından parladı.”339

333

Tekvin, 17/18-21; 21/10-12. 334

Ankebut, 29/27; Fetih, 45/15; Pfander; Mizânu’l-hak, s. 230. 335

El-Münâvî, Feyzu’l-kadir, c. II, s. 410; Kâtib Çelebi, Keşfu’z-zunûn, c. I, s. 87. 336

Resullerin İşleri, 3/25; Pfander; Mizânu’l-hak, s. 231. 337 Tesniye, 32/21. 338 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 232. 339 Tesniye, 33/2.

80

Bu pasajda, “Rab Sina’dan geldi” ifadesi, Hz. Musa’ya şeriat verilmesine “Ve onlara Seir’den doğdu” sözü, İncil’in nüzûlüne; “Faran dağından parladı” cümlesi de, Kurân’ın insanlığa bahşedilmesine işaret ettiği iddia edilmektedir. Mekke yakınlarındaki tepelerden birinin “Faran” adıyla anıldığı söylenmektedir. Pfander’e göre ise, metnin bağlamına bakıldığında, Hz. Musâ burada, ne İncil’e, ne de Kurân’a atıfta bulunmamaktadır. Hz. Musâ burada, Sina dağı yakınlarında konakladıkları zaman, İsrâil oğullarına, Cenâb-ı Hakk’ın izzet ve celâlinin her tarafı nasıl kuşattığını hatırlatmaktadır. Haritaya bakıldığında, Sina, Seir ve Faran’ın birbirine oldukça yakın üç dağ olduğu görülmektedir. Sina yarımadasında yer alan bu dağlar, Mekke’ye yüzlerce mil uzaklıktadırlar.340

“Ey Kudretli, beline kılıcını, celâlini ve haşmetini kuşan. Ve hakikat, hilim ve adalet uğruna, haşmetinle ve muvaffakiyetle bin ve sağ elin sana korkunç işler öğretir. Okların sivridir; onlar kralın düşmanı yüreğindedir; kavimler senin altına düşerler. Tahtın ebedî ve daimîdir, ey Allah; krallığının asası doğruluk asasıdır.”341

Bu müjdenin, kendisine “Kılıç Peygamberi” denildiği için Hz. Muhammed (s.a.v.)’le ilgili olduğu iddia edilmiştir. Pfander’e göre ise, buradaki “Tahtın ebedî ve daimîdir, ey Allah”342 hitabı bir ilâha yapılmaktadır. Halbuki Müslümanlar asla Hz. Muhammed (s.a.v)’in ilâh olduğunu iddia etmezler. Pavlos, İbranilere yazdığı mektupta, “Tahtın ebedî ve daimîdir, ey Allah” hitabının Hz. İsâ’ya yapıldığını açıklamıştır.343

“Rabbe hamdedin. Rabbe yeni bir terane ve müttakilerin cemaatinde onun hamdini okuyun. İsrâil kendisini yaratan ile sevinsin; Sion oğulları Kralları ile mesrur olsunlar... Müttakiler izzet içinde sevinç ile coşsunlar; yatakları üzerinde sevinç ile terennüm etsinler. Allah’ın tekbirleri ağızlarında ve iki ağızlı kılıç ellerinde; ta ki, milletlerden öç alsınlar; ve ümmetleri tedip etsinler...”344

Bu pasajların, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i tebşir ettiği ve “Yeni bir terane (şarkı)”345 ile Kurân’ın kastedildiği, “İki ağızlı kılıç”346 tabirinin ise “Kılıç sahibi peygamber” tanımına uygun düştüğü iddia edilmiştir. Hz. Ali’nin böyle bir kılıca sahip olduğu ve onu İslâm’ın hizmetinde kullandığı söylenmektedir. İkinci âyette geçen “kral” Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Pfander’e göre Müslümanların bu çıkarımları yanlıştır. Çünkü Müslümanlar ibadetlerinde şarkı söylemedikleri gibi, Kurân’a da “şarkı” denilemez. Pasajlarda sözü edilen “kılıç”, kralın 340 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 232. 341 Mezmurlar, 45/3-6. 342 Mezmurlar, 45/6. 343

İbranilere, 1/8, 9; Pfander; Mizânu’l-hak, s. 233. 344 Mezmurlar, 149/1-7. 345 Mezmurlar, 149/1. 346 Mezmurlar, 149/6.

81

ellerinde değildir, aksine o, İsrâil oğullarının ellerindedir ve onunla düşmanlarından intikam almaktadırlar. İkinci âyetteki “kral”, âyetin baş tarafında sözü edilen “yaratan”dır ve dördüncü âyette “Rab” diye zikredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, İsrâil kralı olduğu hiçbir şekilde söylenemez. Kaynuka, Nadr, Kurayza ve diğer Yahudi topluluklarına yaptığı muamelelerden ötürü Yahudiler, Hz. Muhammed (s.a.v.)’den hoşnut olmazlar.347

“Terennüm et, ey kısır, sen ki doğurmadın; terennüme koyul ve yüksek sesle çağır, sen ki doğurma ağrısı çekmedin; çünkü bırakılmış kadının oğulları, kocalı kadının oğullarından çoktur, Rab diyor.”348

Müslümanlar bu pasajdan, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in, İsmail’in soyundan geldiğine dair bir beşaret çıkarmaktadırlar. Kocalı kadın, Hz. İbrahim’in birinci eşi Sâre; bırakılmış kadın ise Hz. İbrahim’in diğer eşi Hacer’dir. İsrâil oğulları, Sâre’nin soyundan; Hz. Muhammed (s.a.v.) ise, Hacer’in soyundan gelmektedir. Onlara göre, bu âyet, daha çok insanın Hz. Muhammed (s.a.v.)’e tâbi olacağını ve bütün İsrâil peygamberlerinden daha fazla ümmete sahip olarak Allah’ın huzuruna çıkacağını bildirmektedir. Pfander’e göre ise, bu pasajın biri lafzî, diğeri manevî olmak üzere iki anlamı vardır. Lafzî anlamı; Yahudilerin Babil esaretinden kurtularak, M.Ö. 536’da Cyrus hakimiyetinde Kudüs’e geri dönmeleri hâdisesidir. Manevî anlamı ise, Pavlos tarafından talim edilmiştir. Pavlos, Galatyalılara yazdığı mektupta; Yahudiler dışındaki milletlerin, Allah’tan uzaklaşıp kendilerini tamamen putperestliğe adadıkları bir zamanda, kendilerine yetişen Mesih’in İncili’ni kabul etmeye başladıklarını söylemiştir. Ayrıca, Pavlos bu pasajlarda, Hacer’in soyunun, Sare’nin manevî evlatlarına tercih edilmediğini belirtmektedir.349

İnciller’deki beşâretlerden bazıları:

“O günlerde Vaftizci Yahya: Tövbe edin, çünkü göklerin melekûtu yakındır, diye Yahudiye çölünde vâzederek meydana çıktı.”350

Hz. İsâ tarafından tekrarlanan351 Hz. Yahya’nın bu sözleri, Müslümanlar tarafından, İslâm hâkimiyetinin tesis edileceğine ve bu hâkimiyetin yasasını ise Kurân’ın teşkil edeceğine işaret eden bir müjde olarak algılanmıştır. Pfander’e göre ise, “Göklerin melekûtu” veya “Allah’ın hâkimiyeti” ifadelerinden ne kastedildiğini anlamak için, bu kelimelerin geçtiği Yeni Ahid’in diğer pasajlarına bakmak gerekmektedir. Bu pasajların birisinde Mesih şöyle demektedir: “Cinleri Allah’ın ruhu ile çıkarıyorsam, bu halde Allah’ın melekûtu üzerinize 347 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 233. 348 İşaya, 54/1. 349

Galatyalılara, 5/21-31; Pfander; Mizânu’l-hak, s. 236. 350

Matta, 3/1, 2. 351

82

gelmiştir.”352 Başka bir pasajda ise, Hz. İsâ havarilerine: “Doğrusu size derim: Burada duranlardan bazıları var ki, Allah’ın melekûtunun kudretle geldiğini görmeden, ölümü hiç tatmayacaklardır”353 demektedir. Bazı pasajlarda, bu melekûtun Hz. İsâ’nın hayatında kurulduğu, bazılarında ise onun vefatından sonra tesis edileceği belirtilmiştir. Mesih çarmıha gerilmeden önce tesis edilen melekût, o dünyaya hükmetmek için tekrar geldiğinde tamamlanacaktır. Aynı zamanda İnciller’in vaâzı ve davetiyle melekût her gün genişlemektedir.354 O, bu dünyanın melekûtu değildir,355 dünyevî ihtişam ve gösteriş için gelmemiştir,356 gururlulara değil, alçak gönüllülere aittir,357 insanlar yeni manevî bir doğumla ona girerler,358 onda günahkarın bulunması mümkün değildir.359 Bu yüzden, Yeni Ahid’de, “Göklerin melekûtu” veya Allah’ın melekûtu” ifadeleriyle, kesinlikle Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashabı tarafından tesis edilen hâkimiyet kastedilmemiştir.360

“Göklerin melekûtu ev sahibi bir adama benzer ki, sabah erken bağına rençber tutmağa çıktı. Ve rençberlerle günde bir dinara uyuşup onları bağına gönderdi. Ve saat üç sularında çıkıp çarşı meydanında başkalarını işsiz durur gördü. Ve onlara dedi: Siz de bağa gidin, ben size hak ne ise, onu veririm. Onlar da gittiler. Saat altı ve dokuz sularında yine çıktı, yine böyle yaptı. Ve saat on bir sularında çıkıp işsiz duran başkalarını buldu... Onlara dedi: Siz de bağa gidin. Ve akşam olunca, bağ sahibi kâhyasına dedi: Rençberleri çağır; ve sonunculardan başlayarak birincillere kadar ücretlerini ver. Saat on bir sularında tutulanlar geldikleri zaman, her biri bir dinar aldı. Birinciler geldikleri vakit, daha fazla alacaklarını sandılar; onlar da adam başına bir dinar aldılar. Ve aldıkları zaman, ev sahibine karşı mırıldanarak dediler: Bu sonuncular bir saat işlediler ve sen onları günün ağırlığını ve sıcağını çeken bizlerle bir tuttun. Fakat o cevap verip onlardan birine dedi: Arkadaş, sana haksızlık etmiyorum; sen benimle bir dinara uyuşmadın mı? Kendininkini al, git; bu sonuncuya sana verdiğim gibi vermek istiyorum. Malımla istediğimi yapmak bana caiz değil mi? Böylece sonuncular birinciler ve birinciler sonuncular olacaklardır.”361

Bu mesele hakkında bazı Müslümanlar, burada geçen “sabah” kelimesinin, Yahudilere; “öğle” kelimesinin, Hıristiyanlara; “akşam” kelimesinin de, Müslümanlara işaret 352 Matta, 12/28. 353 Markos, 9/1. 354 Matta, 28/18-20. 355 Yuhanna, 18/36. 356 Luka, 17/21. 357 Matta, 5/3. 358 Yuhanna, 3/3-5. 359

I. Korintoslulara, 6/9, 10; Galatyalılara, 5/21; Efesoslulara, 5/5. 360

Pfander; Mizânu’l-hak, s. 241. 361

83

ettiğini iddia etmişlerdir. Pfander’e göre ise, 8. âyette geçen “akşam”, Matta İncili’nin 19. bâbının 28. âyetinde bahsedilen vakittir ki, orada şöyle denilmiştir: “İnsanoğlu her şeyin yenilenmesinde, izzetinin tahtına oturacağı zaman”, yani Hz. İsâ’nın, büyük bir kudret ve izzetle, göğün bulutları arasından, dünyaya adaletle hükmetmek için geleceği zamandır. Böylelikle, “Akşam” vakti Müslümanlara işaret etmemektedir. Meselin sonunda belirtilen “Böylece sonuncular birinciler ve birinciler sonuncular olacaklardır”362 ifadesi, Hz. İsâ’nın yeryüzüne tekrar gelişine işaret etmektedir. Nitekim şimdi dünya tarihinin akşamı geceye yaklaşmaktadır ve hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlar Hz. İsâ’nın tekrar gelmesini beklemektedirler. Hz. İsâ, ortaya çıkışı ile dünyaya hâkim olarak, ölülere ve dirilere hükmedecek, İslâmî idare altında hiçbir ev kalmayacaktır. O yüzden bu meselin, İslâm hâkimiyetine işaret eden bir müjde olduğu söylenemez.363

“Başka bir meseli dinleyin: Ev sahibi bir adam vardı, bağ dikip etrafına çit çevirdi, içinde bir çukur kazdı, bir kule yaptı ve onu bağcılara kiralayıp başka memlekete gitti. Meyve vakti yaklaşınca, meyvelerini almak için hizmetçilerini bağcılara gönderdi. Bağcılar onun hizmetçilerini tutup kimini dövdüler, kimini öldürdüler, kimini de taşladılar. O tekrar öncekilerden daha çok başka hizmetçiler gönderdi; bağcılar onlara da yine aynısını yaptılar. Fakat sonradan: Oğlumu sayarlar diye, onlara oğlunu gönderdi. Bağcılar, oğlu görünce aralarında: Bu mirasçıdır; gelin onu öldürüp mirasına konalım, dediler. Ve bağcılar onu tutup bağdan dışarı attılar ve öldürdüler. Şimdi, bağın sahibi geldiği zaman, bu bağcılara ne yapacaktır? Onlar İsâ’ya dediler: Bu kötü adamları kötü surette helâk edip meyvesini mevsiminde kendisine verecek olan bağcılara bağı kiralayacaktır. İsâ onlara dedi: Siz kitapta: “Yapıcıların reddettikleri taş, köşenin başı oldu; bu, Rab tarafından oldu, ve o gözlerimizde şaşılacak iştir” sözünü hiç okumadınız mı? Bundan dolayı size derim, Allah’ın melekûtu sizden alınacak ve onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir. Ve bu taşın üzerine düşen parçalanacak, o da kimin üzerine düşerse onu toz gibi dağıtacaktır.”364

Müslümanlar bu pasajları, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in geleceğine ve ordularının muzaffer olacağına dair Hz. İsâ’nın bir müjdesi olarak görmektedirler. Onlara göre, bu temsilde geçen ev sahibi, Allah; ev sahibinin oğlu ise Hz. İsâ’dır. Kiracılar azgın Yahudilerdir. Hizmetçiler peygamberleri temsil etmektedir. (Hıristiyanların iddiasınca) Oğul Hz. İsâ’dır, Hz. İsâ’yı öldürmüşlerdir. Ustaların reddettikleri taş Hz. Muhammed (s.a.v)’dir.

Ürünü vaktinde verecek başka millet de Hz. Muhammed (s.a.v)’in ümmetidir.

362 Matta, 20/16. 363 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 242. 364

84

Pfander’e göre, Müslümanlar bu temsilde yer alan ifadelerden hareketle, Hz. İsâ’nın Yahudiler tarafından katledildiğini kabul etmektedirler. Eğer Müslümanlar bu meselde geçen sözlerin Hz. İsâ’ya ait olduğunu kabul ediyorlarsa, o halde onlar, Hz. İsâ’nın, Allah’ın oğlu olduğunu ve insanların günahları için öldüğünü itiraf etmek zorundadırlar.

Eğer onlar bu meselenin Hz. İsâ tarafından anlatıldığını kabul etmiyorlar ve onun başkaları tarafından uydurulduğuna inanıyorlarsa, bu durumda onların bu meseleden nakilde bulunmaya hakları yoktur, bu meselenin onlar için bir önemi olamaz. Böylece onların istidlalleri geçersiz kalmaktadır. Ayrıca meselede, oğuldan sonra gönderilecek bir peygamberden söz edilmemiştir. Müslümanlar, ev sahibinin gönderdiği hizmetçilerin gerçekte Allah’ın peygamberleri olduğunu teslim ediyorlar, öyleyse meseleden, Hz. İsâ’dan sonra hiçbir peygamber gönderilmediği anlaşılmaktadır. Böylece, ikinci defa onların delili reddedilmektedir. Yine, Hz. İsâ’nın Zebur’dan naklettiği, “Yapıcıların reddettikleri taş köşenin başı oldu”365 ifadesinde geçen “taş”la, Petrus; Zebur yazarının Hz. İsâ’yı kastettiğini açıklamıştır.366 Bununla beraber, yapıcılar; Hz. İsâ zamanındaki Yahudilerdir, yoksa, İslâmî kaynakların naklettiği gibi, Kâbe’yi inşa eden Hz. İbrahim ve oğlu İsmail değildir. Meselede geçen Allah’ın melekûtunun Yahudilerden alınıp, “Onun meyvelerini yetiştirecek bir millete verilecektir”367 ifadesiyle Müslümanlar, Hz. İsmail’in neslinin kastedildiğini iddia etmektedirler. Ancak Yeni Ahid, bu milletin, Hz. Mesih’e gerçekten inanan kimseler olduğunu bildirmektedir: “Fakat sizi karanlıktan kendisinin şaşılacak nuruna çağıranın faziletlerini ilan edesiniz diye, siz seçme nesil, mülûkâne kâhinlik, mukaddes millet, has kavimsiniz; siz bir vakitler kavim değildiniz, fakat şimdi Allah’ın kavmisiniz; merhamete nail olmamıştınız, fakat şimdi merhamete nail oldunuz.”368 Ayrıca, Yeni Ahid’de, bağa gönderilen

“diğer çiftçiler”in, Hıristiyan Kilisesi olduğu, “bağ”ın ise Allah’ın melekûtu olduğu

açıklanmıştır. Bu yüzden onların, Hz. Muhammed (s.a.v.) ve ashâbı olmaları imkansızdır.

“Taş”, Hz. İsâ olduğu için, Hacer veya Kâbe’deki Haceru’l- Esved veyahut ta Hz.

Muhammed (s.a.v.) olamaz.369

“Benden sonra benden daha kudretlisi geliyor, eğilip onun çarıklarının bağını çözmeye ben layık değilim.”370

Bu sözlerin Hz. İsâ’ya değil, Hz. Yahya’ya ait olduğunu söyleyen Pfander, Yuhanna İncili’nde, Hz. Yahya’nın bu sözleri, Hz. Muhammed (s.a.v.) için değil, Hz. İsâ için 365 Mezmurlar, 118/22. 366 I. Petrus, 2/4-8. 367 Matta, 21/43. 368 I. Petrus, 2/9. 369 Pfander; Mizânu’l-hak, s. 242-244. 370 Markos, 1/7.

85

kullandığının yazılı371 olduğunu belirtmektedir. O, “Hz. İsâ zaten Hz. Yahya zamanında hayatta idi, bu yüzden ondan sonra gelmesi söz konusu değildir” şeklindeki bir itiraza, “Hz. İsâ İncil’i vazetmeye, ancak Hz. Yahya yakayı ele verdikten sonra başladı” diyerek cevap vermektedir. Ona göre, Hz. Yahya’nın risâleti, Herod’un emriyle hapiste başının kesilmesiyle sona ermişti.372

“Artık sizinle çok şeyler konuşmayacağım; çünkü bu dünyanın reisi geliyor ve bende onun hiçbir şeyi yoktur.”373

Hz. Muhammed (s.a.v.)’in geleceğine dair bir ön bildiri olduğu düşünülen bu pasajda Pfander’e göre, Hz. İsâ, kendisinden sonra gelecek bir peygamberden bahsetmemektedir. Çünkü, Hz. İsâ, “Bende onun hiçbir şeyi yoktur” diyerek, geleceğinden bahsedilen şahsın, bir peygamber değil, her türlü iyiliğin düşmanı biri olduğunu belirtmektedir. Kutsal metinlerin diğer pasajları ile karşılaştırıldığında, kendisine dünyanın reisi gibi unvanlar verilen bu şahsın “Şeytan” olduğu anlaşılmaktadır.

“Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi tutarsınız. Ben de Baba’ya yalvaracağım, ve o size başka bir Tesellici (Paraklit), Hakikat rûhunu verecektir; ta ki, daima sizinle olsun; onu dünya kabul edemez, çünkü onu görmez, ve bilmez; siz onu bilirsiniz, çünkü yanınızda duruyor, ve içinizde olacaktır.”374

Müslümanlar tarafından, Hz. İsâ’nın bahsettiği Paraklit’in, Hz. Muhammed (s.a.v.) olduğu iddia edilmektedir. Onlara göre, Paraklit kelimesi Muhammed anlamına gelmektedir ve Kutsal Kitap’ta verilen bu müjde, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vahiy meleği Hz. Cebrâil’den Kurân’ı almasıyla tahakkuk etmiştir. Müslümanların iddiasına göre; ilk Hıristiyanlar, Hz. İsâ’dan sonra daha büyük bir peygamber geleceğini biliyorlardı. Çünkü, Mânî, kendisinin