• Sonuç bulunamadı

2. MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİ

2.3. TERCÜMENİN REDAKSİYONU ve BU HUSUSTAKİ TARTIŞMALAR

(Bakan Hasan Ali Yücel’in gayret ve teşvikiyle) altı cilt halinde yayınlanmış (ve daha sonra da birkaç kez basılmış) olan bu tercümenin baş tarafında şu açıklama vardır “Veled Çelebi tarafından tercüme edilmiş, İstanbul Edebiyat Fakültesi doçentlerinden Abdülbâki Gölpınarlı tarafından muhtelif şerhlerle karşılaştırılmış ve bu esere bir açıklama ilave etmiştir. Bu tercüme ve tashihi çeşitli tartışmalara ve dedikodulara konu olmuş. Veled Çelebi, Abdülbâki Gölpınarlı’yı kendi tercümesini bozmakla suçlamış. A. Gölpınarlı ise tercümenin tamamen kendisine ait olduğunu iddia etmiştir. (Buradaki bilgiler ve eleştiriler, eserin sonraki baskılarından çıkarılmıştır.)236

Gölpınarlı 1951 yılında neşrettiği Mevlânâ Celaleddin adlı eserinde bir münasebetle

“Mesnevî tercümesi benimdir, benim tarafımdan yapılmıştır. Veled Çelebi İzbudak’a ait bir nokta bile yoktur” diye iddia etmekte mütercimi başarısızlıkla ve Türkçe’yi bilmemekle suçlamakta; durumu Bakan Bey’e bildirip tashîh mümkün görmediği için Mesnevî’yi baştan sona tercüme ettiğini fakat kendisinin feragatta bulunarak tercümenin üzerine onun adının yazıldığını bildirmekte, “Bana teşekkür etmesi lazımken şurada burada benim tercümemi bozdu diye söylendiğini duydum.”

demekte ve maalesef mütercim hakkında hakaretâmiz ifadeler kullanmaktadır.237 Gölpınarlı’nın, Veled Çelebi’ye karşı yukarıda geçen Çelebi tercümesinin başarısızlığı ve Türkçe bilmez diye sarf ettiği sözler hakikaten ağır ifadelerdir. Veled Çelebi’nin hayatını ve eserlerini okuyup incelediğimizde kendisinin Fars Dili’ne, Arap Dili’ne ve ana dili olan Türkçe’ye ne kadar vâkıf olduğu besbelli ortadadır. Her üç dilde de yazmış olduğu eserleri mevcuttur. Lisan-i Farsi isimli eseri, örnekleri Mesnevî’den seçilerek hazırlanmış Farsça Gramer kitabıdır. Arapça Gramer ise 1908

236 Yakup Şafak, Yusuf Öz, “Feridun N. Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları”, Tekin Kitabevi, Konya, 2007 s. 150-151. Bk. Sultan Veled, Divan-ı Sultan Veled Adıyla, F. Nâfiz Uzluk, (hzr. Kilisli Rıfat, tsh. Ahmed Remzi Koryürek), Bozkurt- Uzluk Basımevleri, İstanbul -Ankara, 1941.

237 Şafak, “Cumhuriyet Döneminde Yayınlanmış İlk Mesnevî Tercümesi”, s. 102 vd.

75 yılında İstanbul’da basılmıştır. Türk Lügatı isimli 12 ciltlik eserini yazmak için kırk yıl uğraştığını bildirmektedir. Türkçe ile ilgili diğer eserlerini daha önceki yazılarımızda zikretmiştik. Kendisi zaten ömrünü Mevlâna’nın eserleriyle tetkik ile geçirmiştir. Aynı zamanda postnişinlik makamını temsil etmiş, hem ilmi yönden hem de manevi yönden rüştünü ispatlamış bir şahsiyettir.

Gölpınarlı’nın, Veled Çelebi’ye karşı yönelttiği bu suçlamalar konusunda, Refi Cevad Ulunay’ın (ö. 1968) Yeni Sabah gazetesinde çıkan 9.11.1951 tarihli yazısı da tartışma konusunu özetlemektedir.238 Ulunay burada: “Efendi Türkçe bilir, Farsçada bilir. Onun bunları bildiğini biz de biliriz; çünkü hocamızdır” demekte ve Gölpınarlı’yı tercümeyi Bakanlığa iade etmeyip metne müdahalede bulunduğu için suçlamaktadır.239

Tartışmaya müdahil olanlardan birde Tahir Olgundur. (ö. 1951) O da kendi görüşünü, Feridun N. Uzluk’a yazdığı mektubunda şöyle belirtmiştir.

“Mevlânâ’nın neslinden gelmiş ve onun makamında postnişinlik etmiş Veled Çelebi gibi bir adam dururken, Mesnevî tercümesi tenkidine karışmak, benim gibi acezeye düşmez. Doğrudan doğruya onun vazifesidir. Husûsiyle kendi eserine taarruz ve kendisine hata isnat edilmiştir.

Geçenki arizamda da söylediğim gibi bendeniz mevzûun yüksekliği ve derinliği nisbetinde üslûbun âlî ve rengin olması, yani bir eserin aslıyla tercümesi beyninde

‘muvafakat’ yahut ‘itilaf’ denilen meziyetin bulunması taraftarıyım. Onun için Türkçe olacak diye uydurma sözlerle Kur’ân ve Magz-i Kur’ân’ın tercüme edilebileceğine ihtimal vermiyorum.

Sonra Kur’ân nasıl tercüme değil de tefsire muhtaç ise Mesnevî de mensur ve manzum tercümeden çok fazla şerh ve izaha muhtaçtır.”240

Tahir Olgun mektubuna devam ederek asıl maksadının Veled Çelebi’nin tahrif edilmiş mensur tercümesini gündeme taşımak hususunda: “Bunu yapmak ise Mevlevîliğin şiâr-ı istiğnâkârına aykırı harekette bulunanları ve dolayısıyla kendimizi teşhir etmek olacağı gibi âdetâ uzun ve müstakil bir eser teşkil eyleyecek, hiçbir gazetenin neşretmeyeceği böyle bir eseri de kitap halinde basmak lazım demektedir.”241

238 Refi Cevat Ulunay, Refi Cevat Ulunay’ın Mevlânâ, İhtifaller ve Konya Yazıları, haz. Mustafa Özcan, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Konya, 2003.

239 Şafak, “Cumhuriyet döneminde Yayınlanmış İlk Mesnevî Tercümesi”,s. 102 vd.

240 Şafak-Öz, “Feridun N. Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları,” s. 152.

241 Şafak-Öz, “Feridun N. Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları,” s. 153-154.

76 Abdülbâki Gölpınarlı’ya en çok karşı çıkanların başında Tahir Olgun’u görüyoruz.

Bunu da Feridun N. Uzluk’a242 yazdığı mektuplardan anlıyoruz. O, Veled Çelebi’yi de başka bir konuda şu sözlerle eleştirmektedir:

“Veled Çelebi sinnen ve ilmen hepimizden büyük maişet itibarıyla müreffeh, meslek dolayısıyla âzade iken kendisi mebus, Mesnevî tenkidine cevap yazmak da zülf-i yâre dokunur bir şey değilken acaba neden bu gibi kayıtlardan kendilerini müsellem görüyorlar? Müşârun ileyh hazretleri gibi vaktiyle Makam-ı Pir’i işgal eylemiş, sonra da destarlı sikkesini Ankara Müzesi’ne hediye göndermiş bir zât-ı mukaddes dururken Mevlevîliğin ruhuna tevcih edilen itirazlara bizim gibi aceze-i dervişânın cevap vermeye kalkışması küstahlık olmaz mı?”243

Yakın dönem kültür tarihine vukûfuyla tanınan, Ahmet Güner Sayar da, Veled Çelebi ile A. Gölpınarlı’nın arasındaki tartışmada ayrıntıları beyan eden bir makale kaleme almış fakat tercümenin Gölpınarlıya ait olduğu yönünde tahmin yürütmüştür.

Sayar’ın tespiti şöyledir:

“Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan Mesnevî’nin Türkçe tercümesinin kimin tarafından yapıldığı hususunda yazılı bilgi olmasına rağmen, Gölpınarlı’nın şifahi ve yazılı iddialarıyla bu tercüme meselesi karmaşık bir hal almıştır.

Gölpınarlı’nın bu iddiaları kadar, Hasan Ali Yücel’in Mesnevî’yi tercüme etmesi için Gölpınarlı’nın görevlendirilmesi, buna mukabil Veled Çelebi eserin mütercimi olarak göstermesi kafaları karıştırmıştır. Benzer şekilde, bu defa Veled Çelebi, Gölpınarlı’nın kendi tercümesini tahrif ettiğini söylemesi bu konu üzerindeki esrar bulutlarını daha da yoğunlaştırmıştır. Görülen oydu ki, Mesnevî’nin Türkçe’ye tercüme meselesi biri diğeri ile çelişen ötekinin de bir başkasını doğruluyan iddiaları ile karmaşık bir yumağa dönüşüyordu. Mevcut düğümlerin çözümü için ilk esaslı tespit tercümenin kim tarafından yapıldığının ortaya konması ile gerçekleşti. Bir bütün olarak, Mesnevî’nin ilk Türkçe mensur tercümesi, Abdulbâki Gölpınarlı tarafından yapılmıştır. Ancak bu tercümenin Veled Çelebi’ye ait olup olmadığını ya da Gölpınarlı tarafından yapılan bu tercümenin ne kadar kusurlu olduğunun veyahut İzbudak tercümesinin hangi noktalarda Gölpınarlı tarafından tahrif edildiğinin araştırılmasını uzmanlara bırakmak gerekiyor.” 244

242 Feridun Nâfiz Uzluk, “M. Bahaeddin Veled Çelebi İzbudak”, Bütün Yönleriyle Erzurum, Ankara, 1968, s. 199-201.

243 Şafak-Öz, “Feridun N. Uzluk’a Gönderilen Mevlevî Mektupları,” s. 157.

244 Şafak, “Cumhuriyet Döneminde Yayınlanmış İlk Mesnevî Tercümesi”, s. 102 vd.

77 Gölpınarlı adı geçen eserinin 1952 yılındaki ikinci baskısındaki bu nahoş bahsi çıkarmış; 1953’te neşrettiği Mevlânâ’dan sonra Mevlevîlik, (s. 146) adlı çalışmasında tercümeyi sahiplenmeye devam etmiş; nihayet 1973 yılında neşrettiği Mesnevî ve Şerhi adlı kıymetli çalışmasında “Rahmetli Veled İzbudak tarafından Türkçeye çevrilen, tarafımdan gözden geçirilen önsözü ve açılaması yazılan Mesnevî” diyerek tercümenin Veled Çelebiye ait olduğu gerçeğini itiraf etmiştir.245