• Sonuç bulunamadı

Göç hareketinin açıklanabilmesi için çeşitli göç teorileri ortaya konulmuş olmakla beraber genel anlamda göç olgusunu açıklayabilecek tek bir teoriden bahsetmek mümkün değildir.

Göç olgusu üzerine yazılan ilk açıklayıcı bilgi 1885 yılında Ernst Georg Ravenstein tarafından yazılan “The Laws of Migration (Göç Kanunları)” isimli yazıdır. Ravenstein, göç olgusunun çeşitli kanunlara bağlı olduğunu ve bu kanunlara bağlı kalınarak göç eyleminin gerçekleştiğini iddia etmiştir. Bu kanunlar şöyledir (Grigg 1977);

1. Göçmenler, kısa mesafelerde hareket (göç) ederler.

2. Göçmenler hedefledikleri merkezlere adım adım ilerlerler.

3. Uzun mesafeye göç edenler, ticaret ve sanayi bakımından gelişmiş merkezlere göç etmeyi tercih ederler.

4. Her göçmen akımın, bir aksine-akımı vardır. Oluşan her göç, telafi edici karşı bir akım üretir. (Göç veren merkezde, göçerlerin yarattığı boşluklara, başka merkezlerden gelen göçerler yerleşir). Dağılım süreci bu emilimin (göç alımının) tam tersidir ve benzer özellikler gösterir.

5. Kentsel yerleşim alanlarının yerlileri, kırsal alanlarda yaşayan yerlilere göre daha az göç etme eğilimindedir.

6. Kadınlar, erkeklere oranla daha çok göç etme eğilimine sahiptir, ama erkekler kadınlara oranla daha sık yer değiştirir (hareket eder).

7. Göçmenlerin çoğu, erişkinlerdir; Aileler nadiren göç eder.

8. Şehirler, gerçekleşen bu göç (hareket) dalgası ile daha çok büyür.

9. Göçerler göç ettikleri merkezlerin sanayi alanlarını ve ulaşım yolarını geliştirir. 10. Göç hareketinin büyük bir kısmı, kırsal alanlardan şehirleredir.

11. Göçün ana nedeni ekonomiktir.

İddia edilen bu göç kanunları, Ravenstein’ın Birleşik Krallık döneminde İngiltere’deki nüfus hareketine göre şekillendirilmiştir. Grigg’e göre Ravenstein’ın göç hareketi çalışmalarına katkısı büyüktür. Ravenstein’ın göç üzerine yaptığı çalışmalar, göç hareketine dikkat çekmiş ve dünyanın birçok yerinde göç üzerine araştırmalar yapılmasına sebep olmuştur. İzleyen yıllarda daha kapsamlı araştırmalar yapılmasına rağmen, yapılan araştırmalar Ravenstein’ın varsayımlarının yerine geçememiştir (Özdemir 2008).

15

Ravenstein’ın göç konuları üzerine araştırma yapan Tobler (1995), yapılan ve yapılacak olan göç araştırmalarına bağlı olarak yeni göç kanunlarının oluşumunu sorgulamıştır. Zaman içerisinde Ravenstein’ın göç kanunlarına yapılan ilavelerin yetersizliği sonucuna varmıştır. Günümüz şartlarına göre daha iyi teknoloji ve veri alma yöntemlerine sahip olunduğu halde adı geçen kanunları hem görmezden gelindiğini hem de yapılan ilavelerin günümüz şartlarına yakışmadığını belirtmiştir.Geçen zaman içerisinde bu varsayımlara yenilerinin eklendiği ve göç hareketinin belli varsayımlar üzerine gerçekleştiği iddia edilmiştir. Hala geçerliliğini koruyan kanunlar olmasına rağmen, geçerliliğini kaybetmiş günümüz şartlarına uyum gösteremeyen varsayımların da olduğu görülmektedir (Özdemir 2008).

Neo- Klasiklerin Makroekonomik Teorisi: Ekonomik gelişme süreci içerisindeki

emek göçünün gelişmesini açıklamaktadır. Bu teoriye göre, emek piyasasındaki arz ve talep farklılıkları, göçün ana nedenini oluşturur. Emeğin, düşük ücretli ülkelerden, yüksek ücretli ülkelere doğru göçü söz konusudur. Ücretler arasındaki farklılıklar göçü çoğaltabileceği gibi, ücret farklılıklarının azalması göçü de azaltacaktır. Tamamen emek pazarlarına odaklanan modelde değişken, emeğin ücretidir (Schoorl 2000).

Neo-Klasiklerin Mikroekonomik Teorisi: Mikroekonomik teori de makroekonomik

teori gibi emek pazarına odaklanmakla beraber, bireyin mantıksal olarak fayda analizi yaptığını da öne sürmektedir. Alternatif göç edilecek yerler hesaplanırken, ücret, maliyetler gibi konular derecelendirilir. Buradaki farklılık, sadece ücrete dayalı konular değerlendirilmez. Göç edilecek yerlerdeki koşullar, kültür, arkadaşlıklar göz önüne alınmaktadır (Schoorl 2000).

Dünya Sistem Teorisi: Bu teorinin odak noktası, kapitalist sistemdir. Dünya

ekonomik sistemi içerisinde kapitalist yapıya sahip olan ülkeler, diğer ülkelerden ucuz işgücü ithal ederek maliyetleri düşürmeyi amaçlamaktadırlar. Ucuz ve kalifiyeli işgücü ile karlarını maksimize etme düşüncesi egemendir. Bu hareket işgücü için göç olgusunu oluşturmaktadır (Wallerstein 1976).

İkili Emek Teorisi: 1970’lerin sonlarında (1979) MJ Piore tarafından yaratılan bu teori, göçü, modern endüstriyel ekonomilerin yapısal ihtiyaçlarını karşılamaya bağlar. Sanayileşmiş toplulukların ihtiyaçları ve emek pazarının temelini oluşturan özellikler neticesinde, sürekli olarak emek göçü talep edilmektedir (www.iom.int).Göçerlerin göç etmelerinin ana nedeni,göç edecekleri bölgedeki (Şehir,yabancı ülke) modern ekonominin yapısal emek ihtiyacıdır.

16

İkili Ekonomide Kalkınma Teorisi: 1954’te W.A.Lewis tarafından kurulan “development in a dual economy” teorisi, sınırsız emek tedariki ile büyüme modellerinin ilki ve habercisi olarak görülmekte olsa da, buna rağmen kendi özellikleri olan veya kendine özgü bir göç teorisi değildir. Emek göçünün ekonomik gelişme süreci içerisinde anahtar bir rol oynadığını öne sürmektedir. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin modern sektörü sadece, geleneksel tarım içerisinde üretkenliği sınırlı olan kesimden emek tedariki ile genişletebilinir. Emek geleneksel sektörden, daha iyi maddi koşullara sahip olan modern sektör veya sektörlere doğru göç eder. Ücret seviyesinin düşük olduğu sektörlerden, üretimin veya karlılığın büyük ölçekli olduğu sektörlere emek göçü sınırsız olarak görülmektedir (www.iom.int).

Emek Göçünün Yeni Ekonomik Teorisi: Bu teori 1980’li yıllarda O. Stark

tarafından, neo-klasiklerin temel katı geleneklerini alarak geliştirildi. Ana odak, göçerin herhangi bir bedel ile geliri azami dereceye çıkarmaktan ziyade, gelirin kaynaklarını çeşitlendirmektedir. Teori bu yüzden adil işçi pazarını düşünmek yerine, birbirinden farklı çeşitli pazarları ve onların koşullarını düşünür. Yeni ekonomik teori göç hareketinin, hem maddi boyutu, hem de sosyo-kültürel boyutu arasında karmaşık bir ilişki olduğunu belirtir. Teori özellikle, toplum içindeki yoksul kesimin, finansal kaynakları mevcut olan diğer toplum üyelerine göre, göç etme olasılığının fazla olduğu konusunda çeşitli açıklamalar getirir.

Bağımlılık Teorisi: Neo-klasiklerin üstünlüğüne meydan okuyan bir grup tarafından

1970’lerde oluşturulan bu teori, olguların, merkezlerin, kentsel ve kırsal alanların birbirlerine bağımlılıklarını anlatmaktadır. Teorinin odak noktasını kırsaldan kentsele doğru olan göç hareketi oluşturmaktadır. Teori, göç neticesinde sosyal bir çarpışma yaşanabileceğini dile getirmekte ve bunun nedenini kırsal ve kentsel alanlarının eşitsizliğine bağlamaktadır. Teorinin temelini oluşturan düşünce, sanayileşen bir merkez ve tarımsal bir çevre arasındaki eşitsiz ilişkilerdir. Uluslararası boyutta düşünüldüğünde, merkezde bulunan ülke, çevresindeki üçüncü dünya ülkelerini sömürerek gelişmesine devam eder. Sonuç olarak bağımlılık teorisine göre göç; merkezin, çevreye egemenliğinin sonucudur (www.iom.int ).

Ağ Teorisi: Massey’in 1990’lı yıllarda ortaya attığı bu teorinin temeli, göç hareketini

bir şebeke organizasyonuna benzetmesidir. Hedef ülkeye varan göçmenler ile onların kaynak ülkede kalan ailesi, arkadaşları veya hemşerileriyle birbirlerini etkilediği ve insanlar arası ilişkilerin bir bileşiği olarak göç hareketini tanımlar ve bir şebeke iletişime benzetir. İnsanlar arasındaki bağlantılar bilgi ve mali yardım olmakla beraber iş bulmak, kalacak yerlerin bulunması ve diğer yardım konularını kapsar (www.iom.int ).

17