• Sonuç bulunamadı

Televizyon dizilerinin alternatif yeni bir platform olan internet üzerinden yayınlanması iki platform arasında bir içerik dönüşümüne yol açmıştır. Bu dönüşüm zorlu ve karmaşık olmasına rağmen yapımcıların dikkatini çeken bir başarı getirmiştir. Başarılı olmasındaki en etkili faktörün Gerusin Ve Bolter televizyon dizilerinden farklı olarak şeffaf ve aracısız olmasına bağlamışlardır. Televizyon yayıncılığı pasif izleme olanağı sunarken internet yayıncılığında izleyici daha aktif bir konumda yer almaktadır (Peirce, 2011:323-324).

İnternet dizileri geleneksel medya televizyon kanallarında aktarılan dizilerden farklı olarak ilk etapta içerik zenginliği ile karşımıza çıkmaktadır. Aile, mahalle, aşk, sevgi, gibi drama konuları ile beraber daha geniş bir yelpazede, bilim kurgu, fantastik konular, gibi televizyon gösterimi zor olan ilginç tema ve hikâyelerle izleyiciyi bu platforma çekmektedir.

Osman Sınav’ın öğrencisi ve birçok önemli projede ikinci yönetmen olarak görev alan Yıldız Hülya Bilben Geleneksel ve yeni medya dizileri üzerine yapılan bir söyleşide yayınlanan platformun projedeki dramaturjik çekirdeği değiştirmediği sadece biçim olarak farklılaştığı üzerinde durmuştur. Televizyon dizilerinde süreleri 140 dakikayı bulurken, internet platformlarında hikâyenin daha kısa aktarıldığı diziler ortaya çıkmıştır. Önemli bir noktayı da atlamadan geçmeyelim yurt dışına satışı gerçekleşen Türk dizilerinin bir bölümü üç bölüm olarak izleyici karşısına çıkmaktadır. İnternet dizi projelerinde dizileri kendi özel kitlesini yakalamaktadır. Pi, Sıfır Bir gibi internet dizileri özgün hikâyeleri ile ortaya çıkmıştır. Ekip sinema ve dizi sektöründe çalışan ekipler olup sana biçim ve içerik ve hikâye yönünden farklılık gösteren projeler olmuştur. Bilben, İki platform arasındaki en büyük farkın ise ‘rayting’ olduğu üzerinde durmuştur. Televizyon dizilerinde asıl hedefin kolay anlaşılması olduğu bir gerçektir. Hikâyenin biçimlenişi anlaşılması ile eşdeğer olarak ilerlemektedir. Tek aks, konu,

hikâye üzerine oturtulmuş olan televizyon dizilerinin yanında internet dizileri daha özgür bir biçimde bu aksı genişletmişlerdir. Bilben, gelecek dönemlerde televizyon dizilerinin yerini internet dizilerine bırakmayacağını düşündüğü belirterek internet dizilerinin kendi özel izleyici kitlesini oluşturacağına inandığını dile getirmektedir. Yeni izleme platformlarının dizi izleme alışkanlıklarında da büyük değişiklikler yaşatmıştır. Artık seyirciler, istediklerini istekleri yer ve zamanda istedikleri süre zarfında izlemek istemektedir. İnternet bu kitleye bu özgürlüğü tanımıştır. Bu özgürlük internet kullanıcılar eğlenceli bir dizi izleme maratonu sunmuştur. Bu noktada internet ve televizyon dizileri arasında bir fark daha ortaya çıkmaktadır (Onay, Alay, 2018, Söyleşi).

2. SENARYO NEDİR

Senaryonun keşfinde en temelden yukarı çıkmak gerekirse ‘düşünmek ’idea kuramı ile yolculuğa başlayabiliriz.

İdea, Yunancada ‘görünen şey’ tasvir anlamını ifade etmektedir.. Felsefi bir kavram olarak ‘anlamına gelen’ ‘anlam’ ‘öz’ manasına gelmekle birlikte zihniyet ‘düşünme yetisi ve varoluş kategorileri ile sıkı bir birliktelik taşımaktadır. Felsefe tarihine bakıldığında ise farklı anlamlarda kullanılmıştır. Diyalektik felsefe açısından nesnel bir gerçeklik,. aynı zamanda genel kuramsal prensiplerin formüle edilişinde bir ‘biçim’ bir idrak yöntemi olarak da bilinir. Türkçeye tercüme edildiğinde düşünce, fikir olarak karşımıza çıkmaktadır. İdea her ne kadar insan beyninin en önemli düşünme eylemlerinden biri olan düşünmek fiilinden türemiş olsa da bir sanat yapıtında düşünce farklı bir boyuttur.. En saf haliyle insan tecrübe ve deneyim verilerinden hareketle, kendi bilincinde yarattığı bir akıl muhakemesi, anımsama, mantık yürütme tasarlama eylemidir. Bir sanat yaratımın temel taşlarını oluşturan düşünce sanatsaldır ve söz konusu yazının iletmek istediği mesajı, sanatçının dünya ve yaşam ile ilgili tutumumun betimsel olarak nitelenmesidir (Aslanyürek, 2004:86).

Düşünce temelli icra edilen senaryo yapıtına maddi değer biçilebilir. Sadece düşünce bile satın alınabilir, düşünce korunabilir, hak davası açılabilir ve bu düşünce bir kişinin imzasını taşıyabilir (Chion, 2003:242).

Senaryonun temel yapısı olan düşünce, aynı zamanda senaryo yapısının en önemli parçasıdır. Ancak doğru, tutarlı, sağlam bir düşünce ile ilk adımı atılan senaryo amacına ulaşılabilecektir. Daha düşünce noktasında sınıfta kalan bir senaryonun edebi yolculuğunu sağlıklı yapması beklenemez.

Senaryoyu keşfetme yolunda ikinci adım konudur. Konu yunanca ‘thema’ –tez irdelenen, incelenen anlamındadır. Konu, sanat yapıtında düşüncenin ifade edilebilme şeklidir. Başka bir söyleyişle senaryonun ana fikrinin şekillendirilmemiş aşaması olarak bilinmektedir. Konu bir sanat oluşumun ne hakkında yazıldığı sorusuna verilen bir cevap niteliği taşımaktadır. İzleyici veya okuyucun hayal gücünü dürtüklemedir (Aslanyürek, 2004:89).

Sağlam bir düşünce temelinde başlanmış senaryo, değer taşıyan bir konu etrafında işlenebildiğinde edebi bir nitelik taşımaya başlayacak. Ve ancak o zaman yazılanlar senaryo kimliği taşımaya başlayacaklardır.

Düşünce ve konunun oluşumunun devamında yapıta bir bütünlük kazandırılmalıdır. Bu bütünlüğü ise kompozisyon ile sağlamak mümkündür.

Kompozisyon, Latince’de birleştirme, oluşturma, kurma veya düzenleme anlamına gelen “compositio” sözcüğünden türemiştir. Birbirinden farklı durum ve olayları bir içeriksel ve bütünlük olarak yakınlaştırmaktır. Kompozisyon, yapının tiplerinden birisidir. Sanatsal eylemlerde biçimin tasvir edilmesi olarak bilinir (Aslanyürek , 2004:90).

Kompozisyonda esas olan tutarlılıktır. Tutarlı ve mantıklı bir kompozisyon senaryoyu bütün bir yapı haline getirir ve sonuçta kompozisyon senaryoyu ayakta tutmaktadır.

Bir senaryo yapıtının kaçınılmaz parçalarından birisi de olaydır ve olayda kesintisiz bir hareketlilik ve değişkenliğin bulunması zorunludur. Her türlü hareket ve değişkenlik yaşamın bir biçimini ifade eder (Aslanyürek ,2004:118).

Olay akıcılığı ve sürdürülebilirliği sağlar. Yaşam içeren, nefes alan bir senaryo, gerçekçi ve izlenebilir olacaktır. Olay bu noktada senaryonun sunumu için gerekli ve önemli bir etmendir.

Bu ana karakterlerin bir araya gelmesinin neticesinde oluşan yapıtın adı senaryodur.

Eliot ise senaryoyu belirli bir teknik yeteneğe dayanan, teknik kuralları dikkate alan başından sonuna kadar sinemaya uygun bir şekilde hazırlanan, yedinci sanat olarak ifade edilen metin ya da görüntü ve sese dönüşecek bir düşüncenin yazıya aktarımı olarak tanımlamıştır (Eliot, 1972:64).

Tarkovski, Bu zamana dek senaryonun bir edebiyat türü olarak sayıldığını fakat bunun yanlış bir çıkarım olduğunu ifade eder. Ona göre Senaryonun edebiyatla bir ilişkisi yoktur ve bu tür bir ilişki söz konusu olamaz. Senaryonun filme yakın olmasını istiyorsak, o zaman senaryoyu sanki çekilmiş gibi yazmalıyız; yani, filmde neyi görmek isterseniz onu sözlerle tek tek yazacağız. Buna sadece senaryo denir ve hiç de edebi değildir. Herkesin anlayabileceği bir dilde yazılmalıdır. Bu demektir ki, genelde senaryo sinematografik canlandırmadan uzak olarak yazılır, çünkü filmsel görüntü (sineobraz) edebi görüntü (obraz) ile eşit değildir. Ünlü atasözünü biraz değiştirerek bu olaya şöyle

de diyebiliriz: Film, bir kere görülür, Senaryo ise on kere dinlenir (Tarkovski, L P.K, 1990:105).

Yapım sürecinde yazılı bir metni olamayan bir film çekmek, bir tiyatro oynamak, bir karakteri canlandırmak çok da kolay değildir. Bu nedenle film çekimleri bir senaryo eşliğinde çekilir. Senaryoyu Belirli bir teknik ve yeteneğe dayanan sinema, film, dizi sanatını kurallarını ve çağın tekniğini dikkate alarak ilk satırından son satırına kadar sinema, televizyona uygun olarak hazırlanan bir yaratı olarak tanımlamak mümkündür (Megep, 2011:2).

Temel taşları yerine oturmuş bir senaryo çekilecek olan filmin temel yapısını oluşturacaktır. Yani senaryonun sağlamlığı filmin sağlamlığı için şarttır. Senaryonun ana unsurlarındaki hatalar sonuçta filme yansıyacak ve düzeltilemez sonuçlar doğuracaktır.