• Sonuç bulunamadı

6.1. Çözümleme

6.1.3. Tekrarlamalar (Répétitions)

Hayatı tekrar eden absürd bir döngü olarak ele alan absürd tiyatro, tekrarlama eylemi üzerinde durur. Ionesco da hem eylem olarak hem söylem olarak hayatlarımızın tekrardan ibaret olduğunu savunur. Doğarız, yaşarız ve ölürüz. Ionesco için absürd olan bu durum, Sisifos’un kayanın tekrar düşeceğini bile bile her seferinde dağın zirvesine doğru taşıması ve Godot’yu bekleyen Estragon ve Vladimir’in gitmek isteseler de her seferinde bekleme eylemlerine tekrar dönmeleriyle benzerlik taşır. Ionesco Tiyatrosu’nda oyunların genellikle başladığı gibi bitmesi, tekrarlama eyleminin en iyi görsel ifadesidir.

Bu başlıkta ele alınacak tekrarlamalar daha çok Ionesco’nun oyunlarındaki sözlü tekrarlamalardır. Gerçek bir diyalog söz konusu olmadığı için, kişilerinin birbirlerine sarf ettiği cümleleri ya da konu içinde geçen bazı sözcük ya da ifadeleri tekrar etmekten kendilerini alamazlar. Çünkü Ionesco’nun kişileri mekanikleşmişlerdir, bu yüzden iletişim kuramazlar (Bonnefoy, 1966-1977, s.124). Ionesco da bu durumu şöyle açıklar:

Tamamen varlığa, dünyanın varlığına, diğerlerinin varlığına ne de kendi varlığıma hiçbir zaman alışamadım. Biçimlerin aniden içeriklerinden boşaldığını, gerçeğin gerçek dışı olduğunu sözcüklerin sadece anlamdan yoksun gürültüler olduğunu, bu evlerin, bu gökyüzünün artık sadece hiçbir şeyin görünümü olduğu, insanların bana sebepsiz yere otomatik olarak hareket ettiği gibi geldiği hissini veriyor (1966a, s.220).

107

Mekanikleşen veya daha çok robotize olmuş insanların yapacağı tek şey kendi eylemlerini ve söylemlerini tekrar etmektir. İnsanlık durumunun en büyük acı gerçeğini dil ile veren Ionesco, tekrarlamalarla bunu kuvvetlendirmektedir. Bu çerçevede, tekrarlamalar başlığımıza uygun Ionesco’nun Türkçeye çevrilmiş oyunlarından alıntılayarak oluşturacağımız örneklemleri YÇK’ya göre çözümleyeceğiz.

KM

AMÉDÉE II : Retrouve ta mémoire, retrouve ta mémoire…

AMÉDÉE II : Nous nous aimons. Nous sommes heureux. Dans la maison de verre la maison de lumière…

MADELEINE II : Il veut dire « maison de fer, fer… » AMÉDÉE II : Maison de verre, de lumière…

MADELEINE II : Maison de fer, maison de nuit!

AMÉDÉE II : De verre, de lumière, de verre, de lumière…

MADELEINE II : Aaah! Aaah! (Sanglots.)… Du feu, de la glace… Du feu… Ça descend en moi. Ça m’entoure. Ça m’enveloppe du dedans, du dehors!... Je brû- ûle! Au secours… Alidulée!... Alidulée!... Alidulée!... Au secours, Alidulée!... MADELEINE II, AMÉDÉE II, ensemble : Alidulée!... Alidulée!... Au secours, Alidulée!... (Ionesco, 1991b, s.306-307).

HM1

AMÉDÉE II Belleğini kaybetmişsin, onu yine bul, belleğini bul…

AMÉDÉE II Birbirimizi seviyoruz. Mutluyuz. Camdan bir evde, ışıktan bir ev... MADELEINE II Pirinçten yapılmış bir ev demek istiyor, pirinç...

AMÉDÉE II Camdan yapılmış bir ev, ışıktan... MADELEINE II Pirinçten bir ev, geceden bir ev! AMÉDÉE II Camdan, ışıktan, camdan, ışıktan...

MADELEINE II Aaah! Aaah! [içini çekerek, ağlayarak] ...Ateş ve buz... Ateş... içimde derinlerde. Bütün etrafımda. Her tarafımda... iç ve dış! ...yanıyorum! Bana yardım et... Alidulée!...

AMÉDÉE II ve MADELEINE II Alidulée... Alidulée... Alidulée!... Yardım, Alidulée!... Alidulée... Alidulée... Alidulée Aşk... Alidulée Aşk... Sevgili Alidulée... Yardım, Alidulée!...Alidulée!... (1991a, s.88,89).

HM2

AMÉDÉE II: Hafızanı kaybettin, bul onu yeniden, hafızanı bul...

AMÉDÉE II: Biz birbirimizi seviyoruz. Mutluyuz biz. Camdan bir evde, ışıktan bir evde...

MADELEINE II: Çamdan bir evde demek istiyor, çamdan... AMEDEE II: Camdan, ışıktan bir ev...

MADELEİNE II: Çamdan ev, geceden bir ev! AMEDEE II: Camdan, ışıktan, camdan, ışıktan...

MADELEİNE II: Aaah! Aaah! [Hıçkırarak]... Ateş ve buz... Ateş... İçimde derinde. Her tarafımda. Etrafımda... İçimde dışımda!... Ya-anıyorum!... İmdat... Alidulée!...

108

AMEDEE II VE MADELEİNE II: Alidulée... Alidulée... Alidulée!... imdat Alidulée!... Alidulée... Alidulée... Alidulée aşkım... Alidulée aşkım... Sevgili Alidulée... imdat, Alidulée!...Alidulée!... (1995, s.79,80).

HM3

AMÉDÉE II: Belleğini toparla, belleğini toparla, anımsa…

AMÉDÉE II: Seviyoruz birbirimizi. Mutluyuz. Sırçadan evde, ışıktan evde... MADELEINE II: Demirden evde demek istiyor!... Demirden evde... i AMÉDÉE II: Sırçadan ev, ışıktan ev...

MADELEINE II: Demirden ev, geceden ev! AMÉDÉE II: Sırçadan, ışıktan, sırçadan, ışıktan...

MADELEINE II: Aaay! Aaay! (Hıçkırarak ağlar)... Ateş, buz... Ateş... İçime doğru yayılıyor. Çevremi sarıyor. İçimden, dışımdan kaplıyor beni!... Yanıyoru-u-um! Kurtarın... Alidulée!... Alidulée!... Alidulée!... Kurtar beni Alidulée!...

MADELEINE II ve AMÉDÉE II: (Birlikte) Alidulée!... Alidulée!...

Aşk Alidulée!...Sevgili Alidulée!...Yetiş Alidulée!... Alidulée!... (1996, s.100,101).

Yukarıdaki örneklem, Amédée et Madeleine’in adeta gençleşmiş bir şekilde yer aldığı sahnedeki tekrar eden anlamsız ifadeler ve sözcükler içeren diyalogtan oluşur. HM1, HM2 ve HM3 hayale dalmış olan çiftin bu sözlerini aktarmadan önce YÇK’nın aşamalarını dikkatle ele alırlar. “Maison de ferre, maison de nuit” ifadeleri için tüm çevirmenler birbirlerinden farklı sözcüklerden sıyırma işlemi yapmıştır. 2015 yılında yayınladığımız Eugène Ionesco’nun İki Farklı Son Perdeli Oyununun Çevirilerinin İncelenmesi: Amédée ya da Ondan Nasıl Kurtulmalı adlı makalemizde, bu örneklemde bulunan HM1 ve HM2’nin Fransızcadan İngilizceye çevrildiğini düşündüğümüzü söylemiştik. Evin şeklini tekrarlayan çiftin bu sahnesini, aynı kaynaktan aldıklarını düşündüğümüz HM1 ve HM2’nin çevirmeni birbirlerinden farklı yorumlayarak yeniden ifade etmiştir. HM1 “pirinç” sözcüğünü tercih ederken HM2 ise kaynak metne hem uygunluk taşısın hem de hedef dilde eşdeğer bir ses tekrarı olsun diye düşünüğümüz “çam” sözcüğünü tercih ederek yeniden ifade etmiştir. HM3 ise aynı sözcüğü YÇK’nın olmazsa olmaz özelliği olan eşdeğerliği göz önünde bulundurarak ve kaynak metne uygunluğa dikkat ederek “sırça” olarak yeniden ifade etmiştir. Çevirmen, bu tekrar sözcüğününün sözcüklerden sıyırma aşamasında “verre- lumière” sözcüklerinin sonundaki kafiyeden dolayı “ç-ş” ses tercihiyle yeniden ifade etmiş olabilir.

Daha sonra çift tarafından tekrar edilen “Alidulée” ifadesi dikkat çeker. Tüm çevirmenler bu ifadeyi sözcüklerden sıyırma aşamasında herhangibir yeniden ifade etme kararı almadan olduğu gibi bırakmıştır. Çünkü “Alidulée, Madeleine ve Amédée arasındaki imkansız olan

109

diyaloğun tüm düşüncelerinin ifade edildiği bir ünlemdir” (Mask, 1987, s.116). Çiftin haykırışlarını temsil eden ve tekrarlamar zincirinin halkalarını oluşturan bu ifadenin Türkçede eşdeğerinin bulunması zor olacağından dolayı çevirmenlerin çeviri kararları benzerlik taşımaktadır.

KM

MADO, minaudant : Si tu m’apprends l’américain, moi je t’apprends le français…

LE SOLDAT AMÉRICAN I get it… I get it…good…good!... MADO, au Soldat américain : Do you speak French ?

LE SOLDAT AMÉRICAN : Parlez-vous anglais?... je parle…français mademoiselle, madame, monsieur!...

MADO, au Soldat américain : Vous parlez un peu…beaucoup? LE SOLDAT AMÉRICAN : Un peu…beaucoup…passionnément!... LE SOLDAT AMÉRICAN: … Euh…euh…do you speak English?

MADO, au Soldat américain : Un peu… January… February… passionnément! (Ionesco, 1991b s.334).

HM1

MADO ( yaltaklanarak) Bana Amerikanca öğretirsen, sana Fransızca öğretirim... ASKER Anlıyorum... Anlıyorum... Peki... Peki...!...

MADO (ASKER'e) Fransızca mı konuşuyorsun?

ASKER Parlez-vous anglais?... Je... parle... français. Mademoiselle, Madame, Monsieur…

MADO (ASKER’e) İyi Fransızca konuşuyorsun? ASKER Un peu-beaucoup-passionnément… ASKER … Hey, vous parlez anglais bien!

MADO (ASKER'e) A leetle... seni kahrolası it oğlu it! (1991a, s.135-136).

HM2

MADO (Kırıtarak): Eğer bana İngilizce öğretirsen, ben de sana Fransızca öğretirim...

ASKER: Anladım... anladım... tamam... tamam!... MADO (Askere) : Do you speak French?

ASKER: Parlez-vous anglais?... je parle... français, Mademoiselle, Madame, Monsieur!...

MADO (Askere) : İyi Fransızca konuşur musunuz? ASKER: Biraz... un peu... beaucoup... passionnément!... ASKER: … Hm... hmm... do you speak English?

MADO (Askere) : Biraz... January... February... passionnément (1995, s.109).

MADO: (Cilveli) Sen bana Amerikanca öğretirsen, ben de sana bizim dilimizi öğretirim...

110 HM3

AMERİKALI ER : I get it… I get it… Good… Good!... MADO: ( AMERİKALI ER’e) Do you speak our language?

AMERİKALI ER : İngilizce biliyor musunuz?... Ben…var

konuşmak…sizin…dil, bayanlar,baylar!...

MADO: ( AMERİKALI ER’e ) Nasıl biliyorsun ? Az mı… Çok mu ? AMERİKALI ER : Biraz…Çok…Deli gibi!...

AMERİKALI ER : … Hmmm… Do you speak english?

MADO: ( AMERİKALI ER’e) Biraz…January…February…Deli gibi! (1996, s.138-139).

Bu örneklem, genel olarak İngilizce konuşmayı bilmenin üzerinde durulan tekrarlardan oluşur. Her ne kadar burada dil oyunlarıyla süslenmiş anlamsız ifadeler görülse de, Amerikalı Er ve Mado birbirlerinin söylediklerini tekrar ederler. Tüm çevirmenler anlama aşamasından sonra sözcüklerden sıyırma aşamasında bu çözümlemedeki İngilizce ve Fransızca ifadeleri hangi dilde yeniden ifade edeceklerine ya da etmeyeceklerine karar vermişlerdir. HM1’in çevirmeni Amerikalı Asker’in kaynak metnin sonundaki İngilizce konuşmasını Fransızca olarak yeniden ifade etmiştir. Mado’nun “Do you speak French?” İngilizce cümlesini ve Fransızca ifadelerini de Türkçe olarak yeniden ifade etme kararı almıştır. Sonda bulunan “un peu” ifadesi de İngilizceye çevrilerek Mado ile algılanan yeniden ifade etme kararları kaynak metne uygunluk gösterse de, bu sözcükten sonra gelen ay isimlerinin sözcüklerden sıyırma aşamasındaki verilen karar bir eşdeğerlik oluşturmuyor. Ayrıca kaynak metindeki “un peu, beaucoup, passionnément” sözcükleri, Franzıcada papatya yapraklarını çekerken kullanılan ifadeden bir kaçını oluşturur. Tekrarlama eylemine temsil eden bu ifadeler HM1’de ilk kullanımında olduğu gibi bırakılarak ifade edilirken, örneklemin sonundaki “passionnément” ifadesi üzerinde hiçbir çeviri işlemi kararı almayarak farklı bir ifade ile karşımıza çıkmıştır.

HM2’nin çevirmeni, Mado’nun repliklerini hem Türkçe hem İngilizce olarak yeniden ifade etmiştir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, bu çözümleme örneklemi yorumlanırken hedef dilin tüm özellikleri dikkate alınarak ve oyunun estetik yanı düşünülerek çeviri işlemine ve bu gibi çok dilli örneklemlerde kullanılacak dile karar verilmelidir. HM2’de yapılan işlemler kaynak metne yakınlığından dolayı YÇK’nın uygunluk özelliği söz konusudur.

HM3’ün çevirmeni, YÇK’nın sözcüklerden sıyırma aşamasına özen göstermiştir. Öncelikle bu oyunun hedef dilde bir karmaşıklığa neden olamayacak şekilde yeniden ifade etme kararı almıştır. İki dilden oluşan kaynak metin, çeviriyle birlikte üçüncü dile sahip oluyor. Bu

111

yüzden, HM3 Fransızca olan replikleri Türkçe olarak yeniden ifade ederken, oyunun bütünlüğü gereği İngilizce olan replikleri de olduğu gibi bırakarak yeniden ifade etme kararı almamıştır. Bu şekilde iki dilli olan bu örneklem, Türkçeye çevirisinde de iki dilliği korunmuştur. Böylelikle karşımıza YÇK’nın hem uygunluk hem de eşdeğerlik özelliğinin bir kez daha çevirmen kararı çerçevesinde önemine şahit olunmaktadır.

KM

LE PROFESSEUR : Continuons… J’ai dit: « Continuons. » Prenez donc le mot français « front ». L’avez-vous pris ?

L’ÉLÈVE : Oui, oui. Ça y est. Mes dents, mes dents…

LE PROFESSEUR : Le mot « front » est racine dans « frontispice ». Il l’est aussi « effronté ». « Ispice » est suffixe, et « ef » préfixe. On les appelle ainsi parce qu’ils ne changent pas. Ils ne veulent pas.

L’ÉLÈVE : J’ai mal aux dents.

LE PROFESSEUR : Continuons. Vite. Ces préfixes sont d’origine espagnole, j’espère que vous vous en êtes aperçue, n’est-ce pas ?

L’ÉLÈVE : Ah ! J’ai mal aux dents.

LE PROFESSEUR : Continuons. Vous avez également pu remarquer qu’ils n’avaient pas changé en français. Eh bien, mademoiselle, rien non plus réussit à les fairechanger, ni en latin, ni en italien, ni en portugais, ni en sardanapale ou en sardanapali, ni en roumain, ni en néo-espagnol, ni en espagnol, ni même en oriental : « front », « frontispice », « effronté » toujours le même mot, invariablement avec même racine, même suffixe même préfixe dans toutes les langues énumérées. Et c’est toujours pareil pour tous les mots (Ionesco, 1991f, s.63-64).

HM1

PROF.: Devam. Size bunu belirtmek için örnek olarak türkçe «gösterme» kelimesini alalım. Aldınız mı?

ÖĞRENCİ: Evet, evet aldım... Dişlerim, dişlerim…

PROF.: Gösterme kelimesi «göstermelik» de köktür. «Baş gösterme» de de öyledir, «lik» sonek, «baş» önektir. Hiç değişmezler. Değişmek istemezler. ÖĞRENCİ: Dişlerim ağrıyor.

PROF.: Devam. Çabuk! Bu kökler ispanyol’cadır, her halde farkına vardınız ümit ederim, öyle değil mi?

ÖĞRENCİ: Ah... çok ağrıyor.

PROF.: Devam. Aynı zamanda türkçede de değişmemiş olduğunu gördünüz. İşte, matmazel, hiç bir dilde, fransızcada, lâtincede, italyancada, portekizce, cenevizcede, kerevizcede, rumencede, neo-ispanyolcada, ispanyolcada, ne de doğu dillerinde hiç bir şey onları değiştiremez: gösterme, göstermelik, başgösterme saydığım bütün dillerde hep aynı kelimedir, aynı kök, aynı sonek; aynı önektir. Ve bütün kelimeler için bu böyledir (1962a, s.25).

ÖĞRETMEN: Devam edelim... "Devam edelim', dedim. Türkçe "tak" sözcüğünü alın. Aldınız mı?

112 HM2

ÖĞRETMEN: “Tak” sözcüğü "takıntı" sözcüğünün köküdür. "Kaltak" sözcüğünde de köktür, "ıntı" sonektir, “kal”sa önek. Bunlar böyle adlandırılmışlardır çünkü hiç değişmezler. Değişmek istemezler.

ÖĞRENCİ: Dudaklarım yanıyor.

ÖĞRETMEN: Devam edelim. Çabuk. Bu öntakılar İspanyol kökenlidirler, siz de farkına vardınız, değil mi?

ÖĞRENCİ: Ay! Dudaklarım çok yanıyor.

ÖĞRETMEN: Devam edelim. Bunların Türkçede de aynı kaldıklarını, değişmediklerini gözlemlemişsinizdir. Evet, küçükhamm, hiçbir şey de onları değiştirmeyi başaramaz, ne Latince, ne İtalyanca, ne Portekizce, ne Sardanapalca, başka bir deyişle Sardanapalice, ne Rumence, ne yeni-İspanyolca, ne de Doğu dili: "Tak", "takıntı", "kaltak", hep aynı sözcük, hiç değişmeyen köküyle, aynı sonekiyle, aynı önekiyle saydığım bütün bu dillerde vardır. Bütün öteki sözcükler için de bu her zaman böyledir (1997, s.104-105).

Yukarıdaki çözümleme örneklemi ve kendinden sonra gelen iki örneklemde de, düşük motivasyonlu Öğrenci’nin ve Öğrenci’ye bir şeyler öğretmeye çalışan Öğretmen’in tekrar eden ifadeleri ve durumlarıyla karşılaşılır. Bu örneklemde karşımıza ilk tekrarlama örneği, “j’ai mal aux dents” ifadesidir. Öğrenci’nin bu ifadesi cinsel arzu olarak nitelendirilirse de, aslında Öğretmen’in ders anlatışındaki agrasifliğin giderek artamasından kaynaklanan bir ifade tekrarı olarak adlandırabiliriz. Bu yüzden HM1’in çevirmeni bu ifadeyi kaynak metne uygunluk seyrederek hedef dilde yeniden ifade ederken, HM2’in çevirmeni ise söcüklerinden sıyrılma aşamasında farkına vardığı bu ifadeye biraz daha cinsellik katarak yeniden ifade eder.

Sonek ve önek ile ilgili yine tekrardan oluşan bir ders sahnesi bu çözümlemede mevcuttur. Kaynak metinde “front, frontispice, effronté” sözcüklerinin “ef” öneki ve “ispice”sonekiyle ilgili cümleyi, HM1’de “gösterme, göstermelik, baş gösterme” şeklinde yeniden ifade edilir. “Lik” ve “baş” ekleriyle kaynak metne uygunluk sağlamasa da hedef dilde yeniden ifade edilirken eşdeğer bir işlem olduğu kesindir. Yine YÇK’nın merkezinde olan çevirmenin yorumlama kabiliyeti bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Aynı sözcükleri HM2’in çevirmeni, “Tak, takıntı, kaltak” olarak yeniden ifade eder. “Tak” soneki ve “kal” önekine vurgu yapar. Bu tekrarlama gibi görünen dersi HM2’nin çevirmeni de yorumlama becerisini sözcüklerden sıyırma aşamasında göstererek eşdeğer bir şekilde yeniden ifade etmiştir.

Son replikte, söz konusu olan dillerin sıralaması geçmektedir. HM1’in çevirmeni, oyunun kaynak metin dilinin Fransızca olduğununu sıralanan dillere ekleyerek yeniden ifade etme

113

aşamasını gerçekleştirir. Aynı zamanda hedef dili, ilk cümledeki “Fransızca” sözcüğünün yerine “Türkçe” olarak çevirme kararı, çevirmenin bir eşdeğerlik kaygısı taşıdığını göstermektedir. HM2’nin çevirmeni ise “Fransızca” sözcüğünü “Türkçe” olarak yeniden ifade eder. Onun da, hedef dilin özelliklerini ön planda tutarak eşdeğerlik kaygısı taşıdığını anlıyoruz.

KM

LE PROFESSEUR : Bien, continuons. Je vous dis continuons… Comment dites-vous, par exemple, en français : « Les roses de ma grand-mère sont aussi jaunes que mon grand-père qui était asiatique » ?

L’ÉLÈVE : J’ai mal, mal, mal aux dents.

LE PROFESSEUR : Continuons, continuons, dites quand même ! L’ÉLÈVE : En français ?

LE PROFESSEUR : En français.

L’ÉLÈVE : Euh… que je dise en français : « Les roses de ma grand-mère sont… ?

LE PROFESSEUR : « Aussi jaunes que mon grand-père qui était asiatique »… L’ÉLÈVE : Eh bien, on dira, en français, je crois : « Les roses… de ma… » comment dit-on « grand-mère », en français ?

LE PROFESSEUR : En français ? « Grand-mère ».

L’ÉLÈVE : « Les roses de ma grand-mère sont aussi… jaunes », en français, ça se dit « jaunes » ?

LE PROFESSEUR : Oui, évidemment !

L’ÉLÈVE : « Sont aussi jaunes que mon grand-père quand il se mettait en colère. »

LE PROFESSEUR : Non… « qui était a… L’ÉLÈVE : « …siatique »… J’ai mal aux dents…

LE PROFESSEUR : Mais non, mais non, puisque « roses » est la traduction en oriental du mot français « roses » en espagnol « rose », vous saisissez ? En sardanapali « roses »…

L’ÉLÈVE : Excusez-moi, monsieur, mais… Oh, ce que j’ai mal aux dents… je ne saisis pas la différence (Ionesco, 1991f, s.64-66).

HM1

PROF.: Peki. Devam edelim. Size devam edelim diyorum. Örneğin «ninemin gülleri Asyalı olan dedem kadar sarıdır» ı Türkçe nasıl dersiniz?

ÖĞRENCİ: Dişlerim çok... çok ağrıyor. PROF.: Devam... devam... söyleyiniz bakayım. PROF.: Türkçe mi?

PROF.: Türkçe.

ÖĞRENCİ: Şey… türkçe mi söyliyeyim : «ninemin gülleri... PROF.: ...Asyalı olanı dedem kadar sarıdır.

114

ÖĞRENCİ: Evet... öyleyse, türkçe şöyle denilecek galiba: «ninemin gül... gül...» türkçe «gülleri» nasıl denir?

PROF.: Türkçe mi? gülleri,..

ÖĞRENCİ: «Ninemin gülleri Asyalı...» türkçede, Asyalı'ya. Asyalı mı denir? PROF.: Elbet. Ne denecekti?

ÖĞRENCİ: Asyalı olan dedem kadar kırmızıdır. PROF.: Hayır... sa... sa,.,

ÖĞRENCİ: …sarıdır… Dişlerim ağrıyor…

PROF.: Hayır, hayır. Çünkü gül, fransızca «gül» kelimesinin doğu dillerine çevirişidir. İspanyolcası «gül» dür. Kavradınız mı? Kerevizcede ise «gül»... ÖĞRENCİ: Affedersiniz Mösyö, amma... Ay, dişlerim öyle ağrıyor ki... aradaki farkı kavrayamadım (1962a, s.26-27).

HM2

ÖĞRETMEN: Güzel. Devam edelim. Size devam edelim diyorum... Örneğin, Türkçe nasıl söylersiniz şunu: Ninemin gülleri sapsarıdır Asya kökenli dedem gibi?

ÖĞRENCİ: Dudaklarım yanıyor, yanıyor, yanıyor dudaklarım. ÖĞRETMEN: Devam edelim, devam edelim, söyleyin bakayım! ÖĞRENCİ: Türkçe mi?

ÖĞRETMEN: Türkçe.

ÖĞRENCİ: Şey... mi diyeyim yani Türkçe: Ninemin güllen sapsarıdır... ÖĞRETMEN: Asya kökenli dedem gibi...

ÖĞRENCİ: Tamam, Türkçe şöyle söylenir sanırım: Ninemin... şeyleri... şey... güller nasıl denir, Türkçe?

ÖĞRETMEN: Türkçe mi? Güller.

ÖĞRENCİ: Ninemin gülleri... şeydir... sapsarı için Türkçede de 'sapsarı' mı denir?

ÖĞRETMEN: Evet, tabii!

ÖĞRENCİ: Sapsarıdır Asya kökenli dedemin sarılığı gibi. ÖĞRETMEN: Hayır... dedem...

ÖĞRENCİ: …gibi… Dudaklarım yanıyor…

ÖĞRETMEN: Hayır, hayır, hayır, ‘güller’, İspanyolcası ‘güller’ olan Türkçe ‘güller’ sözcüğünün Doğu diline çevirisidir, kavrıyor musunuz? Sardanapalcada ‘güller’...

ÖĞRENCİ: Özür dilerim, efendim, ama… Ay, dudaklarım ne kadar çok yanıyor… Aradaki farkı kavrayamayıyorum (1997, s.105-107).

Bu örneklem, derse yine yoğunlaşmayan ve sürekli anlamayan öğrenci karşısında öğretmenin “devam edelim” baskısıyla tekrar eden bir dersi kapsar. Konu, anneannenin gülleri etrafında dönmektedir. HM1’in çevirmeni “Fransızca” sözcüğünün tekrar edilen yerlerini Türkçe olarak yeniden ifade etmiştir. Sadece son replikte, “Fransızca” sözcüğünü

115

olduğu gibi kaynak metne uygun çevirmiştir. Oyunun yer alacağı toplumun diline eşdeğer düşmeyecek bu gibi sahnelerde yeniden ifade etme aşamalarına dikkat etkmek gerekiyor. Bu yüzden Yorumlayıcı Çeviri Kuramı, yorumu tamamen çevirmene ve onun çeviri kabileyetine bırakmıştır. HM2’de tüm “Fransızca” geçen yerler, Türkçe olarak eşdeğer bir şekilde yeniden ifade edilmiştir.

HM1’in çevirmeni, “ça se dit -jaunes?-” ifadesine kadar olan yerde tekrar eden “sarı” ve “Asya” sözcüklerine bağlı kalarak bu söz konusu ifadeyi de “Asyalı” olarak farklı bir şekilde yeniden ifade etmiştir. Sözcüklerin birbirine girdiği bu sahnede, çevirmenin özellikle “asya” ve “sarı” sözcüklerinin yerini değiştirerek vermesi Ionesco’nun tekrarlama özelliğinden dolayı bilinçli olarak alınan bir karar olabilir. HM1’in çevirmeni bu tekrar eylemini “sont aussi jaunes que mon grand-père quand il se mettait en colère” ifadesine kadar sürdürür ve “dedesinin sinirli olduğu zaman kadar sarı” olan bu ifade için “asya” ve sinirden ileri gelen “kırmızı” rengini tercih ederek tekrarlama eylemini bu şekilde yeniden ifade etmiştir.

HM2’nin çevirmeni de aynı şekilde “Asya” ve “sarı” ifadelerini tekaralamaya çalışır bir şekilde yeniden ifade etme aşamalarını gerçekleştirir. “Sont aussi jaunes que mon grand- père quand il se mettait en colère” ifadesinde “Asyalı” gibi bir sözcük yer almadığı halde,