• Sonuç bulunamadı

PROBLEMİN KAVRAMSAL TEMELİ VE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

TEDAVİ YÖNTEMLERİ 1 İlaç Tedavis

Şizofreninin tedavisinde ilaç kullanımı çok önemlidir. Ancak ilaçlar iki ucu keskin bir bıçak gibidirler. Bir ucuyla tedaviyi sağlarken, belirtileri keserken, diğer ucuyla da bedenin normal işlevlerini engellemek gibi kötü bir huyları vardır. Biz buna yan etkiler diyoruz. İlaçlar bir taraftan taşkınlık belirtilerini giderirken, diğer yandan da yan etkileriyle hastaların günlük işlevselliğini bozmaktadırlar (Yıldız,2005).

2 Elektrikli tutarık tedavisi (Elektro konvulsif tedavi)

Şizofrenide ilaç tedavisi yanı sıra uygulanan diğer bir tedavi yöntemi de şok tedavisi olarak bilinen elektro konvulsif terapidir (EKT). Bazı kesimlerce olumsuz değerlendirilen bu tedavide amaç kişide sara nöbeti (tutarık) doğurmaktır. Şok tedavisi olarak da bilinmesine rağmen gerçek anlamda bir şoka neden olmaz. Kafa derisinden elektrotlar yardımıyla düşük şiddette elektrik akımı uygulanarak beyinde sara nöbetinin doğması sağlanır ( Yıldız,1999).

3 Ruhsal Toplumsal Tedaviler

Şizofreninin nedeni ne olursa olsun hastalık, bireyin kişiler-arası ilişkilerini, iş ve sosyal uyumunu, düşünce, duygu ve davranışlarını olumsuz etkilemektedir. Ayrıca hastalık, ailede son derece yoğun bunaltılar yaratmakta, aile bireyleri hastalıkla nasıl baş edeceklerini bilememektedirler. Bununla birlikte hastalık toplumu da etkilemektedir. Toplum ve aile, hastalığı anlayamadıkları için çoğu zaman yargılayıcı bir tutum içine girerek hasta bireyin tedavisini bilmeden uzatabilmektedirler. İşte bu noktada hasta ve ailesinin dışarıdan desteklenmeye yani ilac tedavisinden farklı tedavilere gereksinimleri olmaktadır. ilac tedavisi dışında kalan bu tedaviler psikososyal tedaviler olarak adlandırılmaktadır. Psikososyal tedaviler 5 gruptan olusmaktadır (Öztürk, 1988).

İlaçlar ve EKT uygulamaları doğrudan beyin dokusuna yöneliktir. Düşünce, algı, duygu ve davranışların üretimi ve düzenlenmesiyle ilgili

sistemlere etki ederek tedavide rol alırlar. Ruhsal ve toplumsal tedavi yöntemlerinde ise söz ve davranışlarla beyinde yeni sinirsel bağlantıların oluşturulması yoluyla duygu, düşünce ve davranışların düzenlenmesi amaçlanır. İlaçların etkisi daha hızlı, ruhsal tedavilerin etkisi ise uzun zamanda ortaya çıkar. Her iki tedavi yöntemi de birbirine alternatif değil birbirinin tamamlayıcısıdırlar. Bu nedenle şizofreninin tedavisinde ikisi de birlikte kullanılmalıdır (Yıldız,2005),

Psikososyal tedavilerin çeşitleri: a) Destekleyici Tedavi

b) Bilişsel Davranışçı Tedavi c) Grup Tedavisi

d) Aile Tedavisi e) Ortam Tedavisi

a. Destekleyici Tedaviler: Şizofrenik bireyin yetenekleri gerilemiş ve stresli yaşam olaylarına kişi daha duyarlı hale gelmiştir. Bu tedavinin amacı hastaliğa bağlı gelişen bozulmaları azaltabilmek, bireye duygusal destek sağlamak ve yaşam olaylarına yönelik uygulanabilir bilgi ve beceri kazandırmaktır (Walace,1993,Akt., Öner,1999).

b)Bilişsel Davranışçı Tedavi: Bu tedavi yonteminde isjevselliğin arttırıllması, rahatsızlığın olumsuz gidişinin engellenmesi amaçlanır. şizofrenik bireyin sorunları islevsel açıdan ele alınarak uyumsuz davranışın yerine uyumlu davranışın konması hedeflenir. Bununla birlikte hastalığa bağlı olarak gerileyen işlevleri yeniden kazandırılmaya çalışılır (Hogarty,1996,Akt.Öner,1999). Ayrıca şizofrenik bireyin sanrılarla, isitsel varsanılerle başa çıkması, duygularını uygun şekilde dişa vurabilmesi öğretilmeye çalışılır. Bunun için günlük faaliyetlerin kayıt edilmesi, program hazırlama ve uygulama, ev ödevlerinin gerçekleştirilmesi tedavinin önemli unsurlanndandır (Öztürk, 1988).

c. Grup Tedavisi; Bu tedavide rahatsızlığın bazı belirtilerinin ortadan kaldırılması, sosyal uyumun arttırılması, bilişsel kayıplar ve işlev yitiminin azaltılması amaçlanmaktadır. Gruba katılan hasta bireyler ortak yasantılarını paylaşırlar. Birbirlerine destek olur, yasamsal sorunlara karşılık alternatif çözümler üretilebilirler. Terapist, cesaretlendirme, öğrenme ve değişjm gibi grup dinamiklerini kullanır (Priebe,1994,Akt.Gürhan,1995). Grup tedavilerine düzenli katılan bireylerin kişjler arası iletişim becerileri ile yaşamsal problemlere karşı baş etme becerilerinin gelişebileceğini belirtmiştir (Barrowclough,1987). Grup tedavileri, düzenli planlanmış oturumlar biçiminde, sınırlı sayıda kişinin katılımıyla gerçekleşir. Grup tedavisinin önemli bir özelliği ise, üyelerin sürekliliğidir. Tedavi suresince her üye düzenli olarak oturumlara katılması gerekmektedir. Bireyler, oturumlara düzenli ve uzun sureli katılmaları halinde bu tedaviden fayda görebilirler (Gürhan,1995).

d. Aile Tedavisi: Şizofreni hastalığından hem hasta birey hem de yakınları olumsuz etkilenirler. Aile bireyleri, hastanın bazı kontrolsüz davranışlarından rahatsız olur ve öfke duyabilirler. Hasta aileleri çoğu zaman hastanın davranışlarına bağlı gelişen sorunlarla baş etmekte güçlük çektiklerini söylerler. Bu nedenle, hasta bireyi anlama ve destek olma gibi işlevlerini yerine getirmede güçlük çekerler (Halford,1991,Akt.Gürhan,1995).

Ailede ortaya çıkan bu güçlükleri önlemek, aile fertlerine destek olmak amacıyla uygulanan aile tedavilerinde;

* Aile üyelerine hastalık konusunda bilgi sağlama,

* Ailenin kaygılarının, çatışmalarının anlaşılması ve dile getirilmesine olanak sağlama,

* Ortaya çıkan sorunları çözme, çözüm yollarını geliştirmeye yönelik bir zemin hazırlama seçenekler oluşturma, kullanabilir bilgiler öğütler verme,

* Şizofrenik birey ve yakınlarının ilaç ve diğer tedavilere uyumunu artırma,

* Aile içi duygu dışa vurumunun uygun biçimde yapılmasını sağlayarak iletişim becerileri geliştirmek amaçlanmaktadır.

Aile tedavilerinin önemini ortaya koyan pek çok araştırma vardır. Hogarty ve arkadaşları, hastalık tekrarının azalmasında aile içi duygu ifadesinin azaltılmasının öneminden bahsetmişlerdir (Hogarty, 1996,Akt.Öner,1999). Yine bir başka çalışmada aile tedavilerine katılan hasta yakınlarında negatif duygu ifadesinin azaldığını, problem çözme becerilerinin geliştiğini belirtmişlerdir (Tomaras, 1988). Kuipers taburcu edilen 77 hastayı 2 yıl boyunca izlemişler, duygu ifadesi olumlu olan ailede yaşayan hastalarının hastalık tekrarı %38,9’a duygu ifadesi negatif olan ailede yaşayan hastaların hastalık tekrarlama oranı % 63,4’e çıktığını bildirmişlerdir (Kuipers,1988).

e. Ortam Tedavisi: Bu yöntemde şizofrenisi olan bireyin yaşadığı yerlerin bir tedavi ortamı olarak kullanılması amaç edinilir. Kişinin tedavi görmekte olduğu yataklı tedavi kurumları, gündüz hastaneleri, psiko-sosyal tedavi merkezleri, çalıştıgı iş yeri, yasadığı sokak birer tedavi ortamı olarak kabul edilir. Şizofrenik bireyin, dürtü denetimini sağlamak, kendisine ya da başkalarına yönelik olabilecek zararlı davranışları önlemek, insanlarla etkileşimini artırmaya cesaretlendirmek, uyumlu davranış modelleri geliştirmek amaçlanır (Özcankaya 1994).

Sonuç olarak, hasta yakınları ile gerçekleştirilen pisikodrama yönelimli destekleyici-eğitici grup psikoterapisinin kronik şizofreni gidişi üzerinde yararlı etkilerinin olabileceği ifade edilebilir, ancak kesin ifadeler kullanmak bu aşamada olanaklı değildir. Yöntem güçlüklerinin giderilmesi ve daha uzun süreli izleme çalışmaları bu alandaki düşüncelerimizi netleştirecektir (Soygür ve ark.1998).

Bu yolla toplumsal yaşamda ve hastalıkla başetme konusundaki uyum becerileri artar. Grup üyelerinin değerlendirmesi göz önüne alındığında, en faydalandıkları faktörün evrensellik olduğu ve bunu kişiler arası öğrenme, umut ve katarsisin izlediği görülmektedir. Bu sıralama Yalom’ un etkileşim gruplarındaki terapötik faktörlerle uyum göstermektedir (Yalom, 1985).

4 Depo Hastaneler

Onların hem korunmaları hem de sürekli tedavide kalmalarını sağlamak için akıl hastanelerinin ya da özel olarak yapılandırılmış yerlerin, kurumların olması hâlâ gerekli görülmektedir (Mc Glashan,1994 Akt. Tuna,1999) .

Ülkemizde tedavi etkinliğini olumsuz yönde etkileyen etmenlerden biri de ruhsal sorunlarda bilimsel dayanağı olmayan alternatif tedavi yöntemleri (okuyup-üfleme, geleneksel yöntemler yatırlar vb.) ne başvurunun fazla olmasıdır. Örneğin; Ankara'nın çevre illerinde yapılan bir araştırmanın sonucuna göre ruhsal hastalıkların geleneksel hekimlik yolları ile iyileştirebileceğini belirtenlerin oranı % .36, hig inarumyan ve bu yolla iyileştirmeye çalışmayanların oranı ise % 39'dur. 1990 Ocak-Ekim tarihleri arasında Ege Üniversitesi Tip Fakültesine başvuran hastalardan rastgele alınan 200 hastanın % 54,5 inde bilimsel dayanağı olmayan alternatif tedavi yöntemlerine başvuru saptanmıştır. Günümüz Türkiye'sinde bu kadar yüksek oran dikkat çekicidir. Ayrıca araştırmaların üç büyük şehirden ikisinde yapıldığı düşünülürse genel Türkiye ortalamasında bu oranın çok daha yüksek olacağı tahmin edilebilir (Sayıl, 1988).