• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM II Kuramsal Çerçeve

TARTIŞMA, SONUÇ VE ÖNERİLER a. Tartışma ve Sonuçlar

Engellilik toplumsal bir olgu olarak tüm dünyada varlığını sürdürmektedir. Engelli bireylerin temel insan hakları bağlamında tam ve eşit haklara sahip olduğu ve olması gerektiği mevzusu tartışmasız bir gerçektir.

Ancak yaşadığımız dünyada engellilerin engellerinden dolayı bir çok sorunla karşı karşıya oldukları ve bu haklardan yoksun oldukları görülmektedir.

Özellikle engelli haklarını güvence altına almak için yapılan sözleşmelerin uygulanmasında sıkıntılar olduğunu bilmekteyiz. Engelliler dünyanın neresinde olursa olsun toplumsal yaşama katılma konusunda ciddi toplumsal dirençlerle karşılaşmaktadırlar. Dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan engellilere ilişkin marjinalleştirme politikalarından söz edilebilir. Engellilik olgusunu yok varsayma ciddi bir insanlık suçu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak bu sorunun oluşmasındaki en temel görüş engelliliğin yoksulluğun bir doğurgusu olduğu söylemiyle dışlaştırılmasıdır. Aysoy’un da belirttiği gibi engellilik çoğu zaman yoksulluğun doğurgusu değil yoksulluğun nedenidir.

Engelli bireylerin toplumsal yaşama katılımlarının sağlanamaması (eğitim, istihdam vb.) engelli bireyin yoksunluk ve yoksulluk içerisinde olmasına neden olmaktadır. Engellileri yaşadıkları topluma kazandırmak ve birey olarak farklı olmadığını hissettirmek söylemlerle ya da engelliler gününde onları hatırlayarak olabilecek bir şey değildir. Engellilerin toplumsal yaşam içerisinde, insana yakışır standartlarda yaşamasını sağlayacak eğitim ve istihdam hizmetlerinin düzenlenmesi gerekmektedir. Devletin engelli politikalarını bütüncül olarak düşünmesi ve gerçekleştirmesi kaçınılmaz bir insanlık görevidir. Sosyal konuların birbirinden bağımsız konularmış gibi değerlendirilmesi engelliliğe ilişkin politikaları sınırlandırmaktadır. Sosyal konular birbirinden bağımsız olmadığı gibi birbirlerini olumlu ya da olumsuz anlamda etkilemektedir. Engelliler için ulaşılabilir toplumdan söz etmek devletlerin engelli politikalarını sosyal konulardan farklılaştırmaması ile mümkündür. Engelli politikalarının bütüncül şekilde gerçekleştirilmesi için AB engelli politikaları önem arz etmektedir. AB politikaları yaşamın tüm noktalarında engellilere karşı uygulanan ayrımcılığı sona erdirmeyi

hedeflemektedir. “Herkesin erişebileceği ve herkese açık bir topluma giden yolda belirlenen engellerin ortadan kaldırılması” AB’nin temel stratejisi olarak belirlenmiştir.

AB’nin ve Türkiye’nin engellilik konusundaki politikalarını aşağıdaki başlıklar altında daha ayrıntılı tartışmak mümkündür.

AB’ Düzenlemelerinde Engelli Politikalarına ilişkin Sonuçlar 1975 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ek olarak yayımladığı “Özürlü Hakları Bildirgesi” ile özürlülerin diğer insanlarla eşit hak ve sorumluluklara sahip oldukları vurgulanmıştır. Bu bildirge engelli bireylerin topluma üretken bireyler olarak katılmaları gerektiğini vurgulamakla birlikte toplumun engelli bireylere karşı sorumlulukları olduğunu da belirtmektedir. Kısacası topluma engelli bireylerin rehabilite edilmesi sürecindeki görevlerini anımsatmaktadır.

24 Temmuz 1986 tarihinde “Avrupa Topluluğu Düzeyinde Özürlülerin İstihdamına İlişkin Konsey Tavsiye Kararı” engellilerin mesleki rehabilitasyonu ve istihdamı alanlarında fırsat eşitliği sağlanması için gerekli tüm önlemlerin alınmasını ve engellilerin iş hayatında karşılaştıkları sıkıntıların önlenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Bu karardan sonra Avrupa Konseyi engelli çocukların genel eğitim içerisinde kaynaştırılmasına ilişkin bir karar almıştır. Engelli çocukların normal akranlarıyla sosyalleşmesi ve normal olarak tanımlanan öğrencilerinde engelli bireyleri bu yaşamın dışında bireyler gibi algılamalarının önlenmesi için alınmış önemli kararlardan biri olduğu gerçeği yadsınamaz.

31 Mayıs 1990 tarihli (90/C 162/02) Özürlü Çocuklar ve Gençlerin Genel Eğitim Sistemine Katılmaları ile İlgili kararlar ile tüm öğrenim kurumlarının engelli öğrencilerin ihtiyaçlarına yanıt vermesi gerekliliği vurgulanmıştır. Ayrıca engelli okullarının engelli bireylerin ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde olması gerektiği vurgulanmıştır.

Engellilerin iş yaşamında marjinalleştirilmesi ya da dışlaştırılmasını engellemek amacıyla Avrupa Komisyonu tarafından 27 Kasım 2000 tarih 2000/78/EC sayı ile yayımlanan “İstihdamda ve İşte Eşit Muamele Direktifi”

mücadele konusunda bir eylem programı uygulanması istenmiştir. Bu oluşturulan program ile tüm ayrımcılık şekillerinin üye devletlerce izlenmesi ve ayrımcılığı önleyici politikaların uygulanması kararları alınmıştır. Ayrıca

“Ayrımcılık Karşıtı Direktifle” tüm üye devletler iş gücü piyasasında işyerlerinde ve mesleki eğitimde özürlü bireylere ve başkalarına karşı ayrımcılığı yasakladı. İşyerlerinin engelli çalışanlarının ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde donatılması gerektiği belirtildi. Bu program (2001-2006) yıllarını kapsamaktadır. Ayrımcılıkla ilgili bir diğer önemli konsey 7-9 Aralık 2000 tarihleri arasında Nice’de toplanan Avrupa Konseyidir. Bu konseyde de engellilerin sosyal yaşama katılmaları ve mesleki açıdan katkıda bulunmaları konuları üzerinde durularak ayrımcılığın önlenmesi vurgulanmıştır.

AB bildirilerinin genel özelliği yapılan düzenlemelerin mümkün olduğu kadar yayılmasını ve duyulmasını sağlamaktır.

2000 yılı Mart ayında toplanan Lizbon Avrupa Konseyi, sosyal politika alanında önemli taahhütlerin verildiği ve uzun dönemli bir vizyonun ortaya konulduğu bir platform olmuştur. Bu konsey de “İstihdamda ve İşte Eşit Muamele Direktifinin” üye ülkelerce uygulanıp uygulanmadığını değerlendirmek ve “herkes için ulaşılabilirliğin” sağlanması gibi amaçları belirlemiştir.

Avrupa Birliği Konseyi 2003 yılı (2003/C 134/04) Engelli Öğrenciler ve Çocukların Eğitim ve Stajda Fırsat Eşitliği konulu konsey kararında ; engelli bireylerin topluma entegrasyonunun sağlanmasında genel eğitim ve yaşamboyu öğrenmeye önem verilmesi ve yine eğitim alanında görev yapan tüm aktörlerin işbirliğine teşvik edilmesi, engelli bireylere iş okullarının kurulması gibi kararlar yer almaktadır.Bu bağlamda AB engelli bireylerin eğitim ve istihdam politikalarını birbirinden bağımsız düşünmeyerek yaşamboyu öğrenmenin gerekliliğini de vurgulamıştır.

AB’nin engelli eğitimine önem verdiğini anlamamızda etkili olan bir diğer gelişme ise 2003 yılının AB üyeleri tarafından ‘Özürlülük Yılı’ olarak ilan edilmesidir. AB düzenlemeleri genel olarak engellilerin sosyal yaşama uyumunu, üretim içerisinde üreten ve ihtiyaç duyulan bireyler olmasını sağlayan kararlara imza atmıştır. Engelli bireylerin eğitim sistemi içerisinde

eşit koşullarda, ihtiyaçları doğrultusunda ayrım yapılmaksızın eğitim sistemi içerisinde yer almalarını karara bağlamıştır. Aynı zamanda politikaların uygulanıp uygulanmadığını takip eden ilkeler belirlemiştir.

Türkiye’de Engelli Politikalarına ilişkin Sonuçlar

Özellikle 2000’li yıllarla birlikte AB sürecinin etkilerini her alanda yaşamaktayız. Bu bağlamda geçmişten günümüze Türkiye’deki engelli politikalarını değerlendirecek olursak; şimdiye kadar gerçekleştirilen BYKP’lerde genel olarak eğitime ve istihdama önem verilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Ayrıca bütün plan dönemlerinde “fırsat eşitliği ilkesi”nin önemli olduğu vurgulanmıştır. Bireylerin durumları ne olursa olsun eğitim hizmetlerinden faydalanması gerektiği belirtilmiştir.

2.BYKP’de engelliler için açılan okulların sayısı ifade edilmiş ve 1475 sayılı İş Kanunu doğrultusunda engellilerin istihdamını düzenleyen tüzük oluşturulmuştur. Bu kalkınma planı dönemine denk düşen 8. Milli Eğitim Şurası’nda Anayasa’nın 50.maddesi vurgulanır yani özel eğitime ihtiyacı olanların yetiştirilmesi ibaresine değinilir. Ancak engellilerin eğitimine ilişkin kapsamlı bir karar bulunmamaktadır.

3.BYKP’de de eğitimde fırsat eşitliğine değinilmiştir. Sorunların ortaya konulmasında ve çözümlenmesinde herhangi bir karar alınmamıştır. Aslında bu dönem dünyada da önemli bir bildirgenin yayımlandığı döneme denk düşmektedir. Bu bildirge 1975 yılı Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ek olarak yayımladığı “Özürlü Hakları Bildirgesi”dir. Ne yazık ki o dönemde bu bildirge ülkemizi pek etkilememiş görünüyor. Bu dönemlerde yapılan milli eğitim şura’ların da eğitimde kalkınma planında olduğu gibi fırsat eşitliğine değinilmiş ve devletin özel eğitime ihtiyacı olanları yetiştirmek için tedbirler alması gerektiğinden söz edilmektedir. Kısacası “Özürlü Hakları Bildirgesi”nde yer alan mesleki eğitim ve kendilerine uygun işe yerleştirilmeleri gibi ibarelere rastlanılmamaktadır.

Yalnız 10. milli eğitim şurasında engellilerin eğitimleriyle ilgili önemli bir noktaya değinilmiştir. Özel eğitim gerektiren çocuklara normal akranlarıyla temel eğitim okullarında engelli çocuklara uygun programlar hazırlanarak eğitim verilmesinden söz edilir. Kısacası kaynaştırma eğitimine değinilir.

4.BYKP’de kamu kuruluşlarında engelliler için ayrılan kadroların doldurulması yani istihdam konusuna değinilmiştir. 5.BYKP’de ise yine engellilerin istihdamı için kurumlar arası işbirliğine değinilmiş ve engelli okullarının arttırılması üzerinde durulmuştur. Bu dönemlere denk düşen milli eğitim şuralarında ise ilköğretim kararları kapsamında özel eğitime gereksinim duyan çocukların eğitimine önem verilmesi üzerinde durulmuştur.

6.BYKP’de fırsat ve imkan eşitliğinden söz edilmiştir. Ayrıca bu plan döneminde Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü Kurulmuştur. Engellilerin eğitim sorunlarına çözüm getirilmesi açısından önemli bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Bu plan dönemindeki şuralarda engelliler için yaygın eğitimden faydalanmaları ve engelliler için özel yaygın eğitim programları açılması konularına değinilmiştir.

7.BYKP’de ise engellilerin mesleki eğitimlerine değinilmiştir. Bu dönemde sosyal koruma politikalarına ilişkin gelişmeler olmuştur. Engellilerin tam katılım ve eşitlik ortamında istihdamını ve sosyal bütünleşme ortamını gerçekleştirmeyi amaçlayan Sakatların Mesleki Rehabilitasyonu ve İstihdamı Hakkında 159 sayılı ILO onaylanmıştır. Bu dönemde 16. Milli Eğitim Şurası toplanmış ve bu şurada engelli öğrencilerin de mesleki eğitimden kendilerine uygun programlar doğrultusunda faydalanması gerektiğine değinilmiştir. 1998 yılında yapılan “I. Özürlüler Şurası” da bu kalkınma döneminde yapılmıştır.

Bu şura kararları doğrultusunda değişiklik yapılan özürlüler kanun tasarısı’nın 4.maddesinde sosyal hukuk devleti anlayışının ve uluslar arası sözleşmelerin etkilerini görmekteyiz. Ayrıca kanunda eğitim ve istihdam üzerinde yoğun bir şekilde durulmuştur. Kanunda yer alan engelli eğitim ve istihdam anlayışının oluşmasında Maastricht Antlaşması’nın etkili olduğunu söyleyebiliriz.

8.BYKP’de engellilerin istihdamı konusunda engellilerin işsiz kalmasını önleyici aktif ve pasif istihdam politikalarının uygulanacağı belirtilmiştir. Bu plan döneminde 2005 yılı ‘engelli yılı’ olarak ilan edilmiştir. Özellikle 2000’li yıllarla başlayan AB etkisini bu dönemde görmekteyiz.

9.BYKP ise tamamen AB sürecindeki yasal dayanaklar bağlamında alınan kararları içermektedir. Ayrımcılık,sosyal içerme, eşit haklar gibi konular gündeme getirilmiş ve bunlara uyulması yönünde kararlar alınmıştır. 2005’te

kabul edilen özürlüler kanunu ile istihdam ve eğitim konularına ayrıntılı olarak değinilmiştir. 17. milli eğitim şurasında ise engellilerin eğitimi ile ilgili mesleki eğitim, genel eğitim ve kaynaştırma eğitimi konularına değinilmiştir. Özellikle son kalkınma planıyla alınan kararlar AB sürecinde dikkat edilmesi gereken argümanları içermektedir. Bu açıdan engelli eğitim ve istihdamının ülkemiz için de önemli olmaya başladığını söyleyebiliriz.

Türkiye’de Engellilerin Eğitim ve İstihdamına İlişkin İstatistiki Verilerin Sonuçları

Engellilerin Eğitimi: Engellilerin eğitimine ilişkin dokuz yıllık istatistiksel veriler incelendiğinde şu çıkarıma ulaşılabilir; kurumsallaşma açısından bakıldığında kurumsallaşmanın en çok ilköğretim ve yaygın eğitim alanında yoğunlaştığı, buna bağlı olarak eğitim-öğretim çalışmaları sonucu olarak öğrenci sayıları karşılaştırıldığında; ilköğretim kademesi öğrenci sayısının en yüksek orana sahip olduğu yaygın eğitim kurumları ise ilköğretimi takip eden kurumlar ortaya çıkmaktadır. Ortaöğretimin ise genel durum içerisinde hem kurumsallaşma hem de bunun sonucu olarak öğrenci sayısı açısından en düşük orana sahip olduğu görülmektedir.

Engellilerin eğitimine ilişkin dokuz yıllık veriler değerlendirildiğinde, Türkiye’de engellilerin ilköğretim kademesindeki eğitimden yüksek oranda yararlanıldığı, buna paralel olarak yaygın eğitim alanında mesleki eğitimden yararlanmanın ilköğretimi takip eden bir oran olduğu ancak, ortaöğretim alanındaki eğitim oranının ise düşük olduğu ifade edilebilir.

Engellilerin İstihdamı: kamu kurum ya da kuruluşlarına memur ve işçi istihdamında %3’lük kota uygulaması açısından analiz edildiğinde memur ve işçi kota uygulamasına ilişkin aşağıdaki sonuçlara ulaşılabilir.

Ülkemizde kamu kurum ya da kuruluşlarına memur yerleştirmede dört yıllık veriler incelendiğinde %3’lük kota uygulamasının kurumlarda istenilen oranda gerçekleşmediği, kota uygulaması kapsamında ise kurumlarda işe yerleştirilmesi gereken memur sayısına ulaşılamadığı ve belirlenen kotaya uygun engelli memur istihdamının çok sınırlı oranda gerçekleştiği görülmektedir.

İşkur’un dört yıllık istatistiki verilerinin yorumlanması sonucunda ise kamu ve özel alanda engelli işçi çalıştırma zorunluluğunun yerine getirilmediği görülmüştür. Engelli işçilere ilişkin açık kontenjan işçi kotası oranlarına bağlı olarak, kuruma engelli işçi istihdamı gerçekleştirilemediği tespit edilmiştir.

Engellilerin Eğitim-İstihdamına İlişkin Özel Eğitim Alanındaki Yönetici ve Öğretmen Görüşlerinin Sonuçları

a. Eğitime ilişkin sonuçlar:

1. Özel eğitim kurumlarında yürütülen eğitim hizmetlerine ilişkin yönetici ve öğretmenlerin program konusunda yarıdan fazlası olumsuz görüşe sahiptir. Araç-gereç konusuna ilişkin yönetici ve öğretmenlerin çoğunluğunun olumsuz görüşe sahip oldukları tespit edilmiştir. Eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde uzman konusunda da yönetici ve öğretmen görüşlerinin yarıdan fazlası olumsuz görüşe sahiptir. Alt-yapı konusunda ise yönetici ve öğretmen görüşlerinin yarısı hem olumlu hem de olumsuz görüşe sahiptir.

Özel eğitim kurumlarında yürütülen eğitim hizmetlerine ilişkin yönetici ve öğretmenlerin vurguladıkları noktalar ise program konusunda; var olan programın geliştirilmesi ve özel eğitim alanına uyarlanması gerektiğidir. Araç gereç konusunda, okullarda kullanılan materyallerin öğrencilere çoğu zaman uygun olmadığını belirtilmişlerdir. Özel eğitim alanında çalışan uzmanların yetersiz olduğu ve alan mezunu olmamaları bir sorun olarak belirtilmiştir.

Altyapı konusunda ise yeni yapılan binaların düzenlemelerinin özel eğitime uygun olduğu belirtilmiştir.

2. Özel eğitim kurumlarında yürütülen eğitim hizmetlerinde mevzuattan kaynaklanan sorunlara ilişkin yönetici ve öğretmen görüşleri ; bu konuda yöneticilerin tamamı mevzuattan kaynaklanan sorunların olduğunu vurgulamışlardır. Özellikle kadro düzenlemelerinin doğru bir şekilde mevzuatta düzenlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ayrıca birden fazla engeli olan çocukların hangi engelli okuluna gideceği konusunda net bilgilerin olmamasının kendilerini sıkıntı içerisine ittiğini belirtmişlerdir. Öğretmenlerin yarısı mevzuattan kaynaklanan sıkıntılar olduğunu belirtmişlerdir. Diğer yarısı

yani mevzuattan kaynaklanan sıkıntı olmadığını söyleyenler mevzuatın yeterli fakat uygulamanın eksik olduğunu belirtmiştir.

3. Özel eğitim kurumlarında eğitim hizmetlerinin daha iyi yürütülmesi için mevzuatta değişikliğin gerekliliğine ilişkin yönetici ve öğretmen görüşleri birbirinden farklılık göstermektedir. Yöneticilerin çoğunluğu mevzuatta değişikliklerin yapılması gerektiğini vurgulamıştır. Öğretmenlerin ise yarısı mevzuatta değişiklik yapılması gerektiğini söylemiştir. Diğer yarısı ise mevzuatın uygulamasının doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi yönünde görüş sunmuşlardır.

4. Ülkemizde engelli bireylerin eğitiminde “fırsat eşitliği” ve

“ayrımcılık”a yönelik yönetici ve öğretmen görüşleri hemen hemen benzerlik taşımaktadır. Yöneticiler ve öğretmenlerin çoğunluğu engellilerin eğitiminde fırsat eşitliği olmadığını vurgulamıştır. Bu bağlamda her engellinin özel eğitim hakkından faydalanamadığı belirtilmiştir. Ayrımcılık konusunda ise yöneticilerin çoğunluğu ve öğretmenlerin hepsi engellilerin eğitiminde ayrımcılık olduğunu belirtmiştir. Çok önemli bir noktada hem fikir oldukları tespit edilmiştir. Kaynaştırma eğitimi gören çocukların eğitim sistemi içerisinde bu ayrımcılığa maruz kaldıkları belirtilmiştir. Normal okulların not ortalamasını düşüreceği kaygısıyla engelli öğrencileri okullarına kayıt etmedikleri belirtilmiştir.

b. İstihdama ilişkin sonuçlar:

1. Ülkemizde engelli bireylerin istihdamında mesleki eğitim kurumlarının gerekliliğine ilişkin yönetici ve öğretmen görüşleri şu şekilde ifade edilebilir: Yöneticilerin hepsi mesleki eğitimin gerekliliğini vurgulamıştır.

Ülkemizde mesleki eğitimin işlevsel olmadığını belirterek mesleki eğitimin tüm özel eğitim kurumları bünyesinde ilk eğitim basamağından itibaren engelli bireylere sunulması gerektiğini ifade etmişlerdir. Öğretmenlerin ise çoğunluğu engelliler için mesleki eğitimin önemini vurgulamıştır.

Öğretmenlerde yöneticiler gibi mesleki eğitim veren kurumların yeterli ve işlevsel olmadığını belirtmiştir.

2. Ülkemizde engelli bireylerin istihdamında fırsat eşitliği ve ayrımcılık’

eşitliğinin olmadığını ve ayrımcılığın yaşandığını belirtmiştir. Özellikle engellilerin işverenler tarafından kambur olarak görüldüğü fikri fırsat eşitliği konusunda hem yöneticilerin hem de öğretmenlerin ortak görüşü olarak karşımıza çıkmakta. Ayrımcılık konusunda ise engellilerin genel olarak ayrımcılığa maruz kaldıkları birde istihdam edilirken engel türlerine göre ayrımcılığa maruz kaldıkları belirtilmiştir. Örneğin; Bir ortopedik ya da görme engelli zihin engelli bireye göre daha rahat istihdam edilmektedir.

3. Ülkemizde engelli bireylerin istihdamına yönelik yönetici ve öğretmenlerin yasal düzenlemeler konusunda bilgi sahibi oldukları tespit edilmiştir. Engellilerin işçi olarak istihdam edilmesini sağlayan iş kanunu ve engellilerin memur olarak istihdam edilmesini sağlayan devlet memurları kanunu ve bu doğrultuda kota uygulaması konusunda bilgili olduklarını belirtmişlerdir.

b. Öneriler

Bu araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda aşağıdaki önerilerin getirilmesi uygun bulunmuştur:

1. Türkiye’de genel olarak eğitim ve istihdam konusunda nelere ihtiyaç olduğu ve bu doğrultuda ne tür politikalar izlenmesi gerektiği konusunda tutarlı verilere rastlamak zordur. Bir de konu dezavantajlı gruplar içerisinde yer alan engelliler olunca bu verilere ulaşmak daha da güçleşmektedir. Bu bağlamda öncelikli amaç, engellilerin eğitim ve istihdamı konusunda düzenlemelerin yapılmasıdır.

2. AB düzenlemelerinin çoğu zaman Türkiye koşullarına uyarlanamaması yani engelli eğitim ve istihdamına yönelik gerçek ihtiyaçların tespit edilememesi uygulamalarda da sıkıntılar doğurmaktadır.Yaşanılan ülke koşullarının ve ihtiyaçlarının doğru bir şekilde tespit edilmesi bu sıkıntının azalmasını sağlayacaktır.

3. Tüm bireyler için yaşam boyu öğrenme önemlidir. Özellikle dezavantajlı gruplar için daha da önemlidir. Bu doğrultuda pozitif ayrımcılığın devreye girerek engelli bireylerin eğitim ve istihdam ihtiyaçlarının karşılanmasında aktif rol oynaması gerekmektedir.

4. Kamu ve özel kurum - kuruluşlarda engellilerin istihdamına ilişkin zorunlu kota uygulaması bulunmaktadır. Bu uygulamanın amacı engelli bireyin korunması ve fırsat eşitliğinin sağlanmasıdır; ancak kurum ya da kuruluşlar bu yasal zorunluluğu cezai işlemlere konu olmalarına rağmen yerine getirmemektedirler. Yerine getirseler dahi kota uygulamasının dışında engelli çalıştırmamaktadırlar. Engellilere yönelik gerçekleştirilen bu uygulamalar ayrımcılık aracı olmaktadır. İstihdam alanında yaşanan ayrımcılığı engelleyen düzenlemelerin tekrar gözden geçirilmesi ve yeni düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

5. Engelli bireylerin sahip oldukları farklılığı ayrımcılığı pekiştiren bir unsur olarak kullanmalarının ya da kullanılmasının önüne geçmekte önemlidir. Engelli bireyi işlendirmek yerine (iş yapabilecek halde olmasına rağmen) emeğini kullanmadığı halde onu ücretlendirerek ekonomik yaşamdan uzak tutmak ayrımcılığın başka bir boyutudur. Bu tarz uygulamalar bazı engelliler için kazanç olarak değerlendirilmektedir. Engelli bireyi ayrımcılığı destekleyen davranışlarından korumakta sosyal devlet olmanın zorunluluklarındandır.

6. Tüm yurttaşlara ve özellikle de işverenlere engelli işgücünün sosyal politikalar açısından öneminin anlatılması ve bilinçliliğin sağlanması gerekmektedir.

7. Engelli bireylerin eğitiminde kaynaştırma eğitimi tartışılamaz derecede önemlidir; ancak kaynaştırma eğitimi doğru düzenlendiğinde faydalarından söz edebiliriz. Eğer kaynaştırma eğitim ortamı; araç gereç, uzman ve çevresel koşullar açısından eğitime uygun şekilde düzenlenemezse bu eğitim şekli engelli bireye ve yakınlarına zarar verebilir.

8. Engelli bireylerin birçoğu fiziki koşulların uygun olmamasından dolayı genel ve mesleki eğitimin tüm basamaklarında yer alamamaktadır. Bu durumun ortadan kaldırılması için fiziki koşulların tüm yaşam alanlarında engelliler için düzenlenmesi gerekmektedir.

9. Engelliler yaşamın her alanında ayrımcılığa uğramaktadır. Engelli bireylerin eğitim ve istihdam hakkından mahrum bırakılması bir sınıf

sendikal örgütlenmeler içerisinde olması sosyal ve ekonomik yaşam içerisinde yer aldıklarını ve engelli olmanın bunun önünde bir engel olmadığını duyurmak açısından önemlidir.

10. Engellilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında kadın engelli oranının

10. Engellilerin cinsiyet dağılımına bakıldığında kadın engelli oranının