• Sonuç bulunamadı

Bu araştırma, hekimlerin kişilik özelliklerinin empatik özelliklerine olan etkisinin ve ayrıca bu etkide duygusal emek ve tükenmişliğin aracılık rolünün olup olmadığının tespit edilebilmesi amacıyla yapılmıştır. Bu doğrultuda Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Eğitim Hastanesi’nde dahili ve cerrahi tıp branşlarında görev yapan 415 hekim üzerinde uygulanmıştır.

Araştırma kapsamında öncelikle sosyodemografik özelliklere, dört değişkene ve sosyodemografik verilerle olan ilişkilerine yönelik istatistiksel analizlere bakılmıştır. Daha sonra değişkenler ve alt boyutları arasındaki korelasyon analizleri yapılmıştır. Son olarak, araştırmanın dört değişkenin bir arada alındığı yapısal eşitlik modeli oluşturularak yol analizi yapılmıştır.

Bu bölümde yapılan analizlerin sonucunda elde edilen bulgulara göre değerlendirmeler yapılacak, soruların cevapları ve hipotezlerin kabul edilip edilmediği incelenecektir.

Değişkenler bazında değerlendirmelere geçmeden önce, Tablo 10’da sunulan sosyodemografik özelliklerden birkaçının üzerinde durulması yararlı olacaktır.

Araştırmadaki 415 katılımcının %92,5’inin (n=384) erkek, %7,5’inin (n=31) ise kadın olduğu bulunmuştur. Erkek katılımcı oranının yüksek

olmasının, araştırmanın bir askeri hastanede uygulanması sebebiyle esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hizmet vermesinin ve kurumun misyonu gereği askeri hekimlerin tamamına yakınının erkek olmasının sonucu olduğu değerlendirilmektedir.

Ayrıca statüleri açısından bakıldığında ise katılımcıların 1/3’ünün uzmanlık öğrencisi olduğu görülmektedir. Bu oranın yüksek olmasında, araştırmanın uygulandığı hastanenin aynı zamanda bir eğitim hastanesi olma özelliğini taşıması ve çok sayıda uzmanlık öğrencisine eğitim vermesinin etkili olduğu düşünülmektedir.

7.1 DEĞİŞKENLERİN VE SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERLE OLAN İLİŞKİLERİNİN

DEĞERLENDİRİLMESİ

Araştırmamız kapsamında bağımsız değişken olarak ele alınan kişilik özellikleri, diğer değişkenlerle olan ilişkilerinde ve yapısal eşitlik modelinde genel puan toplamının kullanılmasının tam olarak bir anlam ifade etmemesinden dolayı ölçekteki beş alt boyut bazında değerlendirilmiş olup, tanımlayıcı istatistiklerde ise sadece fikir vermesi açısından genel puan olarak da verilmiştir.

Kişilik ölçeği farklı kültürlerde ve farklı mesleklerde de uygulanmaktadır. Örneğin sağlık alanında Lievens ve arkadaşları (280) tarafından 2002 yılında Belçika’da tıp fakültesi öğrencilerinde nörotiklik boyutu en düşük, uyumluluk boyutu en yüksek; Özutku ve

Altındiş (281) tarafından 2011 yılında ülkemizdeki 12 büyük şehirdeki sağlık çalışanlarında yapılan çalışmada nörotiklik en düşük, gelişime açıklık boyutu en yüksek; Shi ve arkadaşları (282) tarafından 2018 yılında Çin’deki bir üniversitenin öğrencileriyle gerçekleştirilen çalışmada nörotiklik boyutu en düşük, uyumluluk boyutu en yüksek; Novikova ve Vorobyeva (283) tarafından 2017 yılında Rusya’daki dilbilimi öğrencilerinde ve Karaman ile Çetinkaya (284) tarafından 2019 yılında ülkemiz konaklama işletmelerinde çalışan iş görenlerde gerçekleştirilen çalışmalarda nörotiklik boyutu en düşük, öz disiplin boyutu en yüksek olarak bulunmuştur. Araştırmamızda ise kişilik ölçeği alt boyutlarının ortalamaları incelendiğinde gelişime açıklığın en yüksek, nörotikliğin ise en düşük ortalamaya sahip oldukları görülmektedir. Sonuçlar literatür ile uyumluluk göstermektedir. Araştırmanın hekimlerde uygulanması ve tıp sektörünün teknoloji yoğun bir alan olmasından dolayı hekimlerde analitik düşünme, meraklı, orijinal olma gibi özellikleri ifade eden gelişime açıklığın en yüksek boyut çıkması; sinirlilik, kızgınlık, endişe gibi özellikleri ifade eden nörotikliğin ise hem hekimin hayatını hem de hasta-hekim iletişimini olumsuz etkileyeceğinden dolayı en düşük boyut çıkması olumlu bir durum olarak değerlendirilmektedir (Tablo 13).

Kişilik özellikleri ile cinsiyet arasındaki ilişkinin tespitine yönelik olarak Costa Jr. ve arkadaşları (285) tarafından 2001 yılında yapılan çalışmada, 26 farklı ülkede yapılan kişilik çalışmaları analiz edilmiş ve kadınların daha nörotik, uyumlu ve gelişime açık oldukları sonucuna varılmıştır. Tatlılıoğlu tarafından (286) 2014 yılında

üniversite öğrencileri üzerinde yapılan çalışmada ise sadece nörotiklik boyutunda fark bulunmuş ve kadınların erkeklere nazaran daha nörotik oldukları belirlenmiştir. Vazquez ve arkadaşları (287) tarafından 2019 yılında İspanya’da bebek bakıcılarıyla gerçekleştirilen çalışmada da kadınların erkeklere göre daha nörotik oldukları bulunmuştur. Borges ve Osmon (288) tarafından 2001 yılında yapılan çalışmada ise cerrahlarda bayanların erkeklere göre daha endişeli, kaygılı, şüpheci yani nörotik özellikler gösterdiği; Eley ve arkadaşları (289) tarafından 2013 yılında yapılan çalışmada bayan hekimlerin daha uyumlu, erkeklerin daha gelişime açık oldukları; Drosdeck ve arkadaşları (290) tarafından 2015 yılında yapılan araştırmada ise cerrahlarda bayanlar ve erkekler arasında fark bulunmazken, cerrah olmayan hekimler arasında bayanların erkeklere göre daha nörotik ve öz disiplinli oldukları bulunmuştur. Çalışmamızda ise hekimlerin kişilik özellikleri ile cinsiyetleri arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır (Tablo 14).

Kişilik özellikleri ile medeni durum arasındaki ilişkiye yönelik olarak, Telatar (291) tarafından 2012 yılında, Alan ve Fidanboy (292) tarafından 2013 yılında yapılan çalışmalarda da kişilik özelliklerinin medeni duruma göre farklılık göstermediği bulunmuştur. Ayrıca Sayehmiri ve arkadaşları (293) tarafından 2020 yılında yapılan meta-analiz çalışmasında kişilik özelliklerinin evlilikten memnuniyet durumunda etkili olduğu, nörotik boyutu yüksek çiftlerin daha az, öz disiplin boyutu yüksek çiftlerin ise daha çok mutlu oldukları bulunmuştur. Araştırmamızda ise hekimlerin kişilik özellikleri ve

medeni durumları arasında nörotiklik boyutu hariç anlamlı fark tespit edilememiştir (Tablo 15). Bekarların evlilere göre daha nörotik oldukları tespit edilmiş olup, bekarların genelde genç yaşta ve asistan unvanında olmaları ayrıca temizlik, yemek, ütü gibi işlerle tek başlarına uğraşmalarının bu sonuçta etkisinin olabileceği değerlendirilmektedir.

Hekimlerin kişilik özellikleri ile branşları arasında ilişkinin tespit edilebilmesi amacıyla Warschkow ve arkadaşları (294) tarafından 2010 yılında İsviçre’de yapılan bir çalışmada cerrahi tıp hekimlerinin nörotik özellikler sergilediği, dahili branşlardaki hekimlerin ise daha dengeli, dışa dönük ve sosyal yönelimli oldukları bulunurken; Hoffman ve arkadaşlarının (295) 2010 yılında Amerika’da uyguladığı çalışmada ise cerrahi branşlardaki hekimlerin dahili tıp hekimlerine göre daha nörotik, öz disiplinli ve dışa dönük özellikler sergilerken, dahili tıp hekimlerinin gelişime daha açık oldukları bulunmuştur. MacNeily ve arkadaşları (296) tarafından 2011 yılında Kanada’da yapılan çalışmada ise ürologların diğer cerrahlara göre, genel anlamda cerrahların ise dahili branşlardaki hekimlere göre daha dışa dönük oldukları belirlenmiştir. Araştırmamızda ise hekimlerin branşları ile kişilik özellikleri arasında fark olup olmadığına bakılmış; nörotiklik, gelişime açıklık ve uyumluluk boyutlarında fark tespit edilmiştir (Tablo 16). Cerrahi tıp branşlarındaki hekimlerin daha nörotik, dahili tıp branşlarındaki hekimlerin ise gelişime daha açık oldukları ve uyumlu oldukları bulunmuştur. Farkın dahili tıp branşlarında görev yapan hekimlerin daha sosyal ve iletişime açık bir ortamda görev

yaparken; cerrahların uzun süre ameliyathane ortamında, daha zor şartlarda görev yapmasından kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Hekimlerin statüleri ile kişilik alt boyutlarının tümünde anlamlı farklılıklar belirlenmiştir (Tablo 17). Nörotiklik, uyumluluk ve öz disiplin boyutlarında sadece uzmanlık öğrencileri ile profesörler arasında; dışa dönüklük boyutunda profesörlerin, uzman hekimler hariç diğer hekimlerle aralarında anlamlı farklılık tespit edilmiştir. Gelişime açıklık boyutunda ise uzmanlık öğrencilerinin uzmanlarla ve profesörlerle, profesörlerin de doçent statüsündeki hekimlerle arasında anlamlı farklılık olduğu bulunmuştur. Nörotiklik boyutunda uzmanlık öğrencilerinin statülerinin düşük olmasından dolayı çok sayıda nöbet tutmaları, hasta bakmaları, konsültasyon işlemlerini yürütmeleri, hasta yatış ve çıkış işlemlerini takip ederek yatak planlamalarını yapmaları gibi yoğun iş temposundan dolayı farklılık olduğu düşünülmektedir. Ayrıca nörotiklik hariç tüm boyutlarda profesörlerin diğer statüdeki hekimlere göre daha yüksek ve anlamlı farklılık gösterdiği bulunmuş olup; bunda akademik anlamda bilginin, mesleki tecrübenin, kurumu benimsemenin de etkili olduğu düşünülmektedir. Uzuntarla ve Cihangiroğlu (297) tarafından hemşirelerle gerçekleştirilen çalışmada da hemşirelerin statüsüne göre kişilik özelliklerinde farklılıklar bulunmuştur

Hekimlerin kişilik özellikleri ile yaş grupları (Tablo 18) ve hizmet yılları (Tablo 19) arasında boyutların hepsinde istatistiksel anlamlı farklılık bulunmuştur. Hekimlerin yaşları ilerledikçe nörotiklik

özelliklerinin azalarak, diğer olumlu boyutların özelliklerinin arttığı görülmektedir. Bu durum yaş ile paralel olarak gelişen statü ve hizmet yılında da aynı sonucu vermektedir. Kluger ve arkadaşları (298) tarafından anestezi uzmanları ve diğer branşlardaki doktorlar arasındaki farklılıklara yönelik yapılan çalışmada da, yaş ilerledikçe gelişime açıklık özelliklerinin arttığı bulunmuştur.

Araştırma kapsamında katılımcıların empati ölçeğine verdikleri yanıtlara bakıldığında, hekimlerin orta düzeyin üzerinde iyi seviyede empati kurdukları görülmektedir (Tablo 21). Ayrıca yerine koyma alt boyutunun, duygusal yaklaşım sergileme alt boyutuna göre daha yüksek çıktığı bulunmuştur. Bu sonuçlardan, hekimlerin daha çok kendilerini hastanın yerine koyarak hastaların duygu ve düşüncelerini anlamaya çalıştıklarını fakat onlarla samimiyet, yakınlık kurmayı yani duygusal bir yaklaşım sergilemeyi daha az gerçekleştirdikleri anlaşılmaktadır. Sonuçlar Teke ve arkadaşları (118) tarafından 2010 yılında aynı hastanede uygulanan çalışma ile benzerlik göstermektedir.

Hekimlerin cinsiyetleri ile empati özellikleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (Tablo 22). Hojat ve arkadaşlarının (299) 2002 yılında yaptığı araştırmada bayan hekimlerin erkeklere nazaran daha fazla empati kurdukları; yine Hojat ve arkadaşları (300) tarafından 2005 yılında, Ryn ve arkadaşlarınca (301) 2014 yılında, İğde ile Şahin (302) tarafından 2015 yılında, Haque ve arkadaşları (303) tarafından 2018 yılında tıp fakültesi öğrencilerinde uygulanan çalışmalarda

bayan öğrencilerin erkek öğrencilere göre; Sherman ve Cramer tarafından (304) 2005 yılında diş hekimliği öğrencilerinde de bayan öğrencilerin erkek öğrencilere göre; Teke ve arkadaşları (118) tarafından 2010 yılında ve Kutlu ve arkadaşları (263) tarafından da 2010 yılında uygulanan araştırmalarda da bayan hekimlerin erkek hekimlere göre daha fazla empati kurdukları bulunmuştur. Hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde çok önemli rol oynayan paramedik öğrenciler üzerinde Williams ve arkadaşları (305) tarafından 2015 yılında uygulanan çalışmada da, bayan paramedik öğrencilerin erkek paramedik öğrencilere göre daha fazla empati kurdukları görülmüştür. Literatürde empatinin bayanlarda yüksek olması, bayanların yapıları gereği daha duygusal olmalarına bağlanmıştır.

Hekimlerin medeni durumları ile empatik özellikleri arasında farklılık olup olmadığına bakıldığında ise farklılık bulunmuş ve bunun evliler ile bekarlar arasında olduğu görülmüştür (Tablo 23). Coşkun (154) tarafından 2011 yılında iç hastalıkları ve cerrahi servislerde çalışan hemşirelerde de benzer sonuçlara ulaşılmış ve çalışmamızda da evli hekimlerin, alt boyutlarda ve empatinin genelinde daha çok empati kurdukları belirlenmiştir. Bu duruma evlilerin eşlerinin ve çocuklarının olmasından dolayı kendi yaşanmışlıklarına bağlı olarak, örneğin karşısına gelen hasta çocuğun yada ebeveynlerinin durumlarını daha iyi anlamalarının, hissetmelerinin etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Hekimlerin empatik özellikleri ile branşları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (Tablo 24). Dahili tıp branşlarında görev yapan hekimlerin, cerrahi tıp branşlarında görev yapan hekimlere göre daha iyi empati kurdukları belirlenmiştir. Bu sonuçlar Hojat ve arkadaşlarının (306), Truax ve arkadaşlarının (307), Teke ve arkadaşlarının (118) çalışmaları ile benzerlik göstermektedir. Bu sonuçların dahili branşların hasta ile iletişiminin daha yoğun olmasından, cerrahi branşların ise daha mesafeli ve cerrahlık gereği daha az iletişim gerektirmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir. Hekimlerin statüleri ile empati düzeyleri arasında gruplar arasında anlamlı farklılık bulunmuştur (Tablo 25). Teke ve arkadaşlarının (118) çalışmasında, statü arttıkça empatinin azaldığı bulunmuş olduğundan çalışmamızla farklılık göstermektedir. Çalışmamızda gruplar arasında farkın uzmanlık öğrencilerinden kaynaklandığı, yardımcı doçentlik hariç hekimin statüsü arttıkça empatik özelliklerinin de arttığı görülmektedir. Uzmanlık öğrencilerinin iş yoğunluğu, yaşları ve genelde bekar olmasının düşük seviyede empati kurmalarına neden olduğu düşünülmektedir. Yardımcı doçentlerin ise muayene ve tedavi işlemlerinin yani hekimliklerinin yanı sıra başasistan unvanları doğrultusunda bölümlerin lojistik, idari ve personel faaliyetlerinin de başında olmalarından dolayı çok farklı konularla ilgilenmesinin, zamanla yarışmasının, doçentlik için çalışmalarının, hastalarla empati kurmalarını olumsuz etkilediği değerlendirilmektedir.

Empatik özellikler ile yaş ve hizmet süreleri arasındaki ilişkiyi belirleyebilmek için Hasgül (133) tarafından sosyal hizmet uzmanlarında yapılan çalışmada, yaş ve hizmet süresi arttıkça empatinin arttığı bulunmuştur. Okuyaz ve arkadaşları (308) tarafından 2018 yılında çocuk sağlığı ve hastalığı branşındaki hekimlerle gerçekleştirilen çalışmada da yaş ve hizmet süresinin empatiyi artırdığı bulunmuştur. Araştırmamızda da hekimlerin empatik özellikleri ile yaşları (Tablo 26) ve hizmet süreleri (Tablo 27) arasında farklılık bulunmuştur. Hekimlerin yaşı büyüdükçe empatik özellikleri de artmaktadır. Bu durum statü, medeni durum ve hizmet süreleriyle de paralellik göstermektedir.

Duygusal emek, iletişimin ve müşteri memnuniyetinin çalışana bağlı olarak doğrudan etkilendiği hizmet sektöründe çok daha fazla kullanılmaktadır. Martin (309), polislerin işlerini yaparken duygusal emek harcadıklarını; Steinberg ve Figart (310), Thomas ve Abhyankar (311), Zamanzadeh ve arkadaşları (312) hemşirelerin de duygusal emek gösteren bir meslek grubu olduklarını; Hoffman (313) gazetecilerin de röportaj yaparken duygusal emek harcadıklarını, Gülden (191) çağrı merkezi çalışanlarının da müşterilerle iletişiminde duygusal emek harcadıklarını, Parvez (314) ise hayat kadınlarının da birer sektör çalışanı olduklarını ve duygusal emek gösterdiklerini bulmuştur. Hizmet sektöründe kurumun ve çalışanın başarısı için duygusal emek gösteriminin kaçınılmaz olduğu vurgulanmaktadır (315).

Araştırma kapsamında katılımcıların duygusal emek düzeylerine yönelik verdikleri yanıtlara bakıldığında hekimlerin orta düzeyde duygusal emek harcadıkları bulunmuştur (Tablo 29). Yani hekimlerin, hastaların bekledikleri davranış ve duyguları hissetmese bile hissediyormuş gibi yapmaları, hissetmeye çalışmaları ya da hissetse bile yeterli seviyeye getirmeye çalışmaları kısaca duygusal emek harcadıkları görülmektedir. Araştırmamızın sonuçları, yoğun duygusal emek gerektiren hizmet sektörlerinden eğitim sektöründe öğretmenlere yönelik Beğenirbaş’ın (58), Karakaş ve arkadaşlarının (316), kamu iç denetçilerine yönelik Durgut ve Kahya’nın (169) çalışmaları ile benzerlik göstermektedir.

Hekimlerin cinsiyetleri ile duygusal emek gösterimi arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (Tablo 30). Kaya ve Özhan’ın (198) turist rehberleri üzerinde, Kaya’nın (317) huzur evi çalışanları üzerinde yaptığı araştırmalarda da benzer sonuçlar bulunmuştur. Duygusal emek kuramcılarından Hochschild (170), kadınların doğaları gereği başkalarının ihtiyaçlarına daha duyarlı olduklarını, duygularını kontrol ettiklerini ve pozitif duygusal tepkiler gösterdiklerini özellikle hizmet sektöründe hemşirelik, hosteslik, sekreterlik gibi bazı mesleklerinin bu sebepten kadın işi olarak algılandığını ifade etmiştir. Erickson ve Ritter (318) tarafından farklı meslek gruplarında, Taylor ve Tyler’ın (319) havayolu şirketi çalışanlarında, Aslan ve Mert’in (320) otel çalışanlarında yaptığı çalışmalarda ise kadınların daha çok duygusal emek gösteriminde bulundukları görülmüştür.

Hekimlerin medeni durumları ile duygusal emek gösterimi arasında Oral ve Köse (173) tarafından yapılan çalışmada farklılık bulunmazken, bizim çalışmamızda yalnızca doğal duygular boyutunda evliler ile bekarlar arasında farklılık bulunmuştur (Tablo 31). Evlilerin bekarlara göre kendi yaşamlarından ve yaşlarından yola çıkarak, göstermesi gereken duyguları içinden gelerek hissetmesinin etkili olduğu düşünülmektedir. Sonuçlar Yalçın’ın (321), Değirmenci’nin (184) ve Kızanıklı’nın (322) çalışmaları ile benzerlik göstermektedir. Hekimlerin duygusal emek seviyeleri ile branşları arasında genel düzeyde anlamlı farklılık bulunmazken alt boyutlarda farklılık bulunmuştur (Tablo 32). Yüzeysel rol yapma alt boyutunda cerrahi tıp branşlarındaki hekimlerin, derinden rol yapma ve doğal duygular alt boyutlarında ise dahili tıp branşlarındaki hekimlerin daha yüksek ortalamaya sahip oldukları görülmektedir. Dahili tıp branşlarında iletişimin daha yoğun olması ve hekimin jest ve mimiklerinin, bakışlarının bu süreçte çok belirleyici olmasının sonuçlarda etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Hekimlerin duygusal emek gösterimleri ile statüleri arasında sadece doğal duygular boyutunda uzmanlık öğrencileri ile profesörler arasında anlamlı bir farklılık bulunmuştur (Tablo 33). Profesörlerin hekimlerden beklenen duygu ve davranışları zaten yüksek seviyede hissettikleri görülmüştür. Aslan ve Mert tarafından (320) 2019 yılında, Sezer Aydın (323) tarafından 2017 yılında gerçekleştirilen

çalışmalarda da statüye göre bakıldığında yöneticilerin işçilere göre daha samimi davranışlar gösterdiği bulunmuştur.

Duygusal emek düzeyleri ile yaş ve hizmet süreleri arasında Oral ve Köse’nin (173) hekimler üzerine yaptığı çalışmada, Kaya’nın (317) huzur evi çalışanları üzerinde yaptığı çalışmada, Balcı ve arkadaşlarının (324) akademisyenlerle yaptığı çalışmada bir ilişki bulunmazken, araştırmamızda yüzeysel rol yapma ve doğal duygular boyutlarında anlamlı farklılık bulunmuştur (Tablo 34-35). Genç yaşta olan dolayısıyla hizmet süresi de az olan hekimlerin iş temposu ve koşuşturmadan dolayı beklenen duyguları hissedemediği ve rol yapmak durumunda kaldıkları, yaşı daha büyük dolayısıyla hizmet süresi de çok olan hekimlerin ise tecrübe, statü ve genelde evli olmalarından dolayı hasta beklentilerini kolaylıkla algılayabildikleri, duyguları doğal olarak yaşadıkları düşünülmektedir. Dahling ve Perez’in (325) hizmet sektöründe çalışanlar üzerinde yaptığı çalışma ile Beğenirbaş’ın (58) öğretmenler üzerinde yaptığı çalışmada da yaş ile doğal duygusal emek gösteriminin doğrusal bir ilişki gösterdiği bulunmuş olup, araştırmamızın sonuçları literatürle benzerlik göstermektedir.

Çalışmaya katılan hekimlerin tükenmişlik durumlarına bakıldığında, katılımcıların orta seviyenin altında bir tükenmişliğe sahip oldukları bulunmuştur (Tablo 37). Tükenmişliğin ilk boyutu olarak değerlendirilen ve yorgunluk, halsizlik gibi belirtiler veren duygusal tükenme alt boyutu en yüksek ortalamaya sahipken, hekimin iş ile

arasına mesafe koyması ve işinden soğumaya başlaması olarak değerlendirilen duyarsızlaşma alt boyutu ise en düşük ortalamaya sahiptir. Bu bulgular, hekimlerin tükenmişlik seviyesinin ilk evresinde ve orta seviyenin de altında olmalarından dolayı sevindirici olarak değerlendirilebilir. Fakat hastalarla doğrudan diyaloga geçen ve sağlıklarına etkide bulunan hekimlerin tükenmişliklerinin daha da az olması umulmaktadır. Ayrıca Başak’a (326) göre hasta memnuniyetini yükseltmek için bu gereklidir. Sonuçlar Ulusoy ve arkadaşlarının (327) hastane yöneticilerinde, Tunç’un (328) hekimler üzerinde, Helvacı ve Turhan’ın (329) sağlık personelinde, Alverez ve arkadaşlarının (330) kalp damar cerrahlarında, Özsoylu ve arkadaşlarının (331) hemşirelerde yaptığı çalışmalar ile benzerlik göstermektedir.

Hekimlerin cinsiyetleri ile tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (Tablo 38). Beğenirbaş (58) tarafından öğretmenlerde, Okutan ve arkadaşlarının (220) finans ve muhasebe çalışanlarında, Beyhan ve arkadaşlarının (332) anestezi hekimlerinde, Havle ve arkadaşlarının (333) psikiyatristler üzerinde, Ogundipe ve arkadaşlarının (334) uzmanlık öğrencisi olan hekimler üzerinde uyguladığı çalışmalarda da cinsiyete göre tükenmişlik düzeyinde farklılık bulunmazken; Budak ve Sürgevil (335) tarafından akademik personel üzerinde, Farahbod ve arkadaşlarının (336) hemşirelerde, Süloğlu tarafından (337) hekimlerde, Denat ve arkadaşları (338) tarafından yapılan çalışmalarda ise kadınların erkeklere göre daha fazla tükenme yaşadıkları bulunmuştur.

Katılımcıların medeni durumları ile tükenmişlikleri arasında alt boyutlarına ve genel tükenmişlik düzeyinde anlamlı farklılıklar bulunmuştur (Tablo 39). Farkın evliler ile bakarlar arasında olduğu ve bekarların daha fazla tükenmişlik sendromu yaşadıkları görülmüştür. Bekarların genelde düzenli bir yaşamlarının olmayışı ve yaşamın zorlukları ile tek başlarına mücadele etmelerinin bu sonuçlarda etkili olabileceği düşünülmektedir. Erşan ve arkadaşları (339) tarafından sağlık çalışanları üzerinde yapılan araştırmada da kişisel başarı hissinin azalması boyutunda bekarlar evlilere göre daha yüksek puana sahiptir.

Hekimlerin tükenmişlik düzeyleri ile branşları arasında alt boyutlarda ve genel olarak tükenmişliklerinde ilişki bulunmuştur (Tablo 40). Buna göre cerrahi tıp branşındaki hekimlerin, dahili tıp branşındaki

Benzer Belgeler