• Sonuç bulunamadı

SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYAL YÖNÜ: Kişilik, Empati, Duygusal Emek ve Tükenmişlik

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYAL YÖNÜ: Kişilik, Empati, Duygusal Emek ve Tükenmişlik"

Copied!
242
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYAL YÖNÜ:

Kişilik, Empati, Duygusal Emek ve Tükenmişlik

(2)

SAĞLIK HİZMETLERİNİN SOSYAL YÖNÜ:

Kişilik, Empati, Duygusal Emek ve Tükenmişlik

(3)

Copyright © 2020 by iksad publishing house

All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, distributed or transmitted in any form or by

any means, including photocopying, recording or other electronic or mechanical methods, without the prior written permission of the

publisher, except in the case of

brief quotations embodied in critical reviews and certain other noncommercial uses permitted by copyright law. Institution of

Economic Development and Social Researches Publications®

(The Licence Number of Publicator: 2014/31220) TURKEY TR: +90 342 606 06 75

USA: +1 631 685 0 853 E mail: iksadyayinevi@gmail.com

www.iksadyayinevi.com

It is responsibility of the author to abide by the publishing ethics rules.

Iksad Publications – 2020©

ISBN: 978-625-7914-81-9

Cover Design: İbrahim KAYA April / 2020

Ankara / Turkey Size = 16 x 24 cm

(4)

ÖNSÖZ

Sağlık hizmeti, hizmeti sunan sağlık çalışanından ayrı düşünülemez. Sağlık hizmetinden yararlandığımızda memnuniyeti değerlendirirken; kalite, zaman, fiyat, ulaşılabilirlik, sürecin kolaylığı, fiziksel ortam gibi koşulların yanı sıra hizmeti sunan çalışanların tavır ve davranışları da etkili olmaktadır. Yoğun mesai, nöbet, zaman baskısı, mobbing, çalışma ortamından kaynaklı birçok risk etmenleri gibi faktörler sağlık çalışanının hizmet sunum sürecini olumsuz etkileyebilmektedir. Buna deprem, terör, bulaşıcı hastalık (örneğin korona virüs) gibi öngörülemeyen, büyük çaplı kriz yönetimi gerektiren durumlar da eşlik edebilmektedir.

Benzer olay/kriz karşısında, eğitim düzeyleri ve tecrübeleri aynı olsa bile sağlık çalışanlarının farklı tepkiler verdikleri görülmektedir. Bu durum, araştırmacıların merakını artırmakta ve farklılıkların sebebini ortaya çıkarmaya yönelik incelemelerde bulunmaya yöneltmektedir. Elinizdeki bu eser de, bu merakın sonucunda oluşmuştur. Çalışma kapsamında sağlık ekibinin lideri konumundaki hekimlerin davranışında etkili olabilecek dört sosyal boyut ve aralarındaki ilişkiler incelenmiştir. Bunlar; kişilik, empati, duygusal emek ve tükenmişliktir.

Kitapta öncelikle literatür bilgilerine yer verilecek, ardından araştırma sonuçları sunulacaktır. Bir hususun altının çizilmesinde yarar bulunmaktadır. Eser, 2015 yılında tamamlanan doktora tezinin

(5)

yararlanılmış ve genişletilmiş halidir. Genel bütünlüğün bozulmaması, literatür ve araştırma bölümleri arasında kopukluk oluşmaması için güncellemeler köklü yapılmamıştır.

Kitabın sağlık yöneticilerine, sahadaki çalışanlara, akademisyenlere ve öğrencilere katkı sağlaması dileğiyle…

(6)

TEŞEKKÜR

Akademik hayatımda büyük emekleri olan, Prof. Dr Dilaver Tengilimoğlu, Prof. Dr. Yusuf ÇELİK, Prof. Dr. Bayram Şahin, Doç.Dr Necmettin CİHANGİROĞLU’na ve araştırmanın gerçekleştirilmesinde desteğinden dolayı Doç. Dr. Abdulkadir TEKE’ye şükranlarımı sunarım.

Yasin UZUNTARLA Ankara-2020

(7)
(8)

İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ... İ SİMGELER VE KISALTMALAR ... V ŞEKİLLER ... Vİ TABLOLAR ... Vİİ GİRİŞ ... 1 1. KİŞİLİK ... 5 1.1 KİŞİLİK KAVRAMI ... 5 1.2 KİŞİLİĞİ OLUŞTURAN ETMENLER ... 9 1.3 KİŞİLİK KURAMLARI ... 11 1.3.1 Psikoanalitik Kuram ... 12 1.3.2 Neoanalitik Kuram ... 14

1.3.3 Fenomenolojik (İnsancıl) Kuram ... 15

1.3.4 Davranışsal (Sosyal Öğrenme) Kuram ... 16

1.3.5 Bilişsel Sosyal Kuram ... 16

1.3.6 Özellikler Kuramı ... 17

1.3.7 Yapısal Kuram ... 17

1.4 KİŞİLİK TİPLERİ ... 18

1.4.1 Hipokrat’a Göre Kişilik Tipleri ... 19

1.4.2 Kretschmer’e Göre Kişilik Tipleri ... 20

1.4.3 Eysenck’e Göre Kişilik Tipleri ... 21

1.4.4 Jung’a Göre Kişilik Tipi ... 23

1.4.5 Holland’a Göre Kişilik Tipleri... 24

1.4.6 Friedman ve Rosenman’a Göre Kişilik Tipleri ... 26

1.4.7 Beş Faktör Kişilik Modeli ... 29

2. EMPATİ ... 35

2.1 EMPATİ KAVRAMI ... 35

2.2 EMPATİ KAVRAMININ TARİHÇESİ ... 36

2.3 EMPATİİLEKARIŞTIRILAN BAZI KAVRAMLAR ... 37

2.3.1 Sempati ... 37

2.3.2 Acıma ... 38

(9)

2.4 EMPATİNİN BOYUTLARI ... 40 2.4.1 Algısal ... 41 2.4.2 Bilişsel ... 41 2.4.3 Duygusal ... 42 2.4.4 Bildirişsel ... 42 2.5 EMPATİNİN KURAMLARI ... 43 2.5.1 Çıkarsama ... 43 2.5.2 Rol Oynama ... 44 2.5.3 Heyecan Yayılması ... 44 2.6 EMPATİNİN BASAMAKLARI ... 44 2.6.1 Onlar Basamağı ... 45 2.6.2 Ben Basamağı ... 46 2.6.3 Sen Basamağı ... 46 2.6.4 Biz Basamağı ... 46 3. DUYGUSAL EMEK ... 47

3.1 DUYGUSAL EMEK KAVRAMI ... 47

3.2 DUYGUSAL EMEK KURAMLARI ... 51

3.2.1 Hochschild Kuramı ... 52

3.2.2 Ashforth ve Humphrey Kuramı ... 55

3.2.3 Morris ve Feldman Kuramı ... 56

3.2.4 Grandey Kuramı ... 59

3.3 DUYGUSAL EMEĞİN BOYUTLARI ... 61

3.3.1 Yüzeysel Rol Yapma ... 61

3.3.2 Derinden Rol Yapma ... 62

3.3.3 Doğal Duygular ... 64 4. TÜKENMİŞLİK ... 65 4.1 TÜKENMİŞLİK KAVRAMI ... 65 4.2 TÜKENMİŞLİĞİN TARİHÇESİ ... 68 4.3 TÜKENMİŞLİĞİN BOYUTLARI ... 69 4.3.1 Duygusal Tükenme ... 70 4.3.2 Duyarsızlaşma ... 71

4.3.3 Kişisel Başarı Hissinin Azalması ... 72

4.4 TÜKENMİŞLİĞİN AŞAMALARI ... 73

(10)

4.6 TÜKENMİŞLİĞE YOL AÇAN FAKTÖRLER ... 77

4.6.1 Bireysel ve Sosyal Faktörler ... 77

4.6.2 İş ve Örgütle İlgili Faktörler ... 78

4.7 TÜKENMİŞLİĞİN SONUÇLARI ... 79

5. GEREÇ YÖNTEM ... 81

5.1 ARAŞTIRMANIN AMACI ... 81

5.2 ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ ... 81

5.3 EVREN VE ÖRNEKLEM ... 82

5.4 ARAŞTIRMANIN DEĞİŞKENLERİ VE MODELİ ... 82

5.5 ARAŞTIRMANIN SORU VE HİPOTEZLERİNİN BELİRLENMESİ ... 83

5.6 VERİLERİN TOPLANMASI ... 85

5.6.1 Sosyodemografik Özellikler ... 85

5.6.2 Kişilik Özellikleri Ölçeği ... 86

5.6.3 Empatik Özellikler Ölçeği ... 87

5.6.4 Duygusal Emek Ölçeği ... 89

5.6.5 Tükenmişlik Ölçeği ... 90

5.7 ARAŞTIRMANIN UYGULANMASI ... 91

5.8 ARAŞTIRMANIN TİPİ ... 92

5.9 ARAŞTIRMANIN İSTATİSTİKSEL DEĞERLENDİRİLMESİ ... 92

5.9.1 Yapısal Eşitlik Modeli (YEM) ve Yol Analizi ... 93

6. BULGULAR ... 99

6.1 ARAŞTIRMA KAPSAMINDAKİ HEKİMLERİN SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNE YÖNELİK BULGULAR ... 99

6.2 KİŞİLİKÖLÇEĞİNEYÖNELİK BULGULAR ... 102

6.3 EMPATİÖLÇEĞİNEYÖNELİK BULGULAR ... 110

6.4 DUYGUSAL EMEK ÖLÇEĞİNEYÖNELİK BULGULAR 115 6.5 TÜKENMİŞLİK ÖLÇEĞİNE YÖNELİK BULGULAR ... 121

6.6 ARAŞTIRMANIN DEĞİŞKENLERİ ARASINDAKİ KORELASYONLAR 128 6.7 YAPISAL EŞİTLİKMODELİ VE YOL ANALİZİ ... 119

7. TARTIŞMA ... 129

7.1 DEĞİŞKENLERİN VE SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERLE OLAN İLİŞKİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 130

(11)

8. SONUÇ VE ÖNERİLER ... 153

KAYNAKÇA ... 162

(12)

SİMGELER VE KISALTMALAR

AMOS :Analysis of Moment Structures

ANOVA : Analysis of Variance

GATA :Gülhane Askeri Tıp Akademisi

Ort : Ortalama

SPSS : Statistical Package for the Social Sciences

Ss : Standart Sapma

TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri

(13)

ŞEKİLLER

Şekil 1. Kişiliği Oluşturan Etmenler ... 10

Şekil 2. Psikoanalitik Kuram’a Göre Kişilik Yapısı ... 14

Şekil 3. Eysenck’e Göre Kişilik Tipleri ... 22

Şekil 4. Jung’a Göre Kişilik Tipleri ... 24

Şekil 5. Beş Faktör Kişilik Modeli ... 30

Şekil 6. Empatinin Boyutları ... 41

Şekil 7. Empatinin Basamakları ... 45

Şekil 8. Hochschild’e Göre Duygusal Emek ... 54

Şekil 9. Ashforth ve Humphrey’e Göre Duygusal Emek ... 55

Şekil 10. Grandey’e Göre Duygusal Emek ... 60

Şekil 11. Tükenmişliğin Boyutları ... 70

Şekil 12. Tükenmişliğin Belirtileri ... 75

Şekil 13. Araştırmanın Modeli ... 83

Şekil 14. Yapısal Eşitlik Modeli Şekilleri ve Anlamları ... 94

Şekil 15. Yapısal Eşitlik Modeli ... 120

Şekil 16. İyileştirmeler Sonrası Oluşan Yapısal Eşitlik Modeli ... 121

Şekil 17. Modifikasyon İndekslerine Göre Yapılan Düzeltmeler Sonrası Yapısal Eşitlik Modeli Regresyon Ağırlıkları ... 123

(14)

TABLOLAR

Tablo 1. Holland’a Göre Kişilik Tipleri ... 26 Tablo 2. A ve B Tipi Kişilik Özellikleri ... 27 Tablo 3. Morris ve Feldman’a Göre Duygusal Emek ... 58 Tablo 4. Beş Faktör Kişilik Envanterinin Boyutları ve Madde

Numaraları ... 87 Tablo 5. Hekim Empati Ölçeğinin Boyutları ve Madde Numaraları . 88 Tablo 6. Duygusal Emek Ölçeğinin Boyutları ve Madde Numaraları 89 Tablo 7. Tükenmişlik Ölçeğinin Boyutları ve Madde Numaraları .... 90 Tablo 8. Araştırma Kapsamındaki Hekimlerin Araştırmaya Katılım Durumu ... 92 Tablo 9. Yapısal Eşitlik Modelinin Uyumunu Gösteren İstatistik Değerleri ... 98 Tablo 10. Hekimlerin Sosyodemografik Özellikleri ... 101 Tablo 11. Statülerine Göre Hekimlik Hizmeti ve Mevcut Statülerinin Başlangıç Yılları ... 102 Tablo 12. Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Güvenirlik Analizi ... 103 Tablo 13. Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 103 Tablo 14. Cinsiyetlerine Göre Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 104 Tablo 15. Medeni Durumlarına Göre Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 105 Tablo 16. Branşlarına Göre Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 106 Tablo 17. Statülerine Göre Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 107 Tablo 18. Yaş Gruplarına Göre Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 108 Tablo 19. Hizmet Yıllarına Göre Kişilik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 109 Tablo 20. Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Güvenirlik Analizi ... 110 Tablo 21. Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 111 Tablo 22. Cinsiyetlerine Göre Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 111

(15)

Tablo 23. Medeni Durumlarına Göre Empati Ölçeği ve Alt

Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 112 Tablo 24. Branşlarına Göre Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 113 Tablo 25. Statülerine Göre Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 113 Tablo 26. Yaş Gruplarına Göre Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 114 Tablo 27. Hizmet Yıllarına Göre Empati Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 114 Tablo 28. Duygusal Emek Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin

Güvenirlik Analizi ... 115 Tablo 29. Duygusal Emek Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 116 Tablo 30. Cinsiyetlerine Göre Duygusal Emek Ölçeği ve Alt

Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 116 Tablo 31. Medeni Durumlarına Göre Duygusal Emek Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 117 Tablo 32. Branşlarına Göre Duygusal Emek Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 118 Tablo 33. Statülerine Göre Duygusal Emek Ölçeği ve Alt

Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 119 Tablo 34. Yaş Gruplarına Göre Duygusal Emek Ölçeği ve Alt

Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 120 Tablo 35. Hizmet Yıllarına Göre Duygusal Emek Ölçeği ve Alt

Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 121 Tablo 36. Tükenmişlik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Güvenirlik Analizi ... 122 Tablo 37. Tükenmişlik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular . 122 Tablo 38. Cinsiyetlerine Göre Tükenmişlik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 123 Tablo 39. Medeni Durumlarına Göre Tükenmişlik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 123 Tablo 40. Branşlarına Göre Tükenmişlik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 124 Tablo 41. Statülerine Göre Tükenmişlik Ölçeği ve Alt Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 126 Tablo 42. Yaş Gruplarına Göre Tükenmişlik Ölçeği ve Alt

(16)

Tablo 43. Hizmet Yıllarına Göre Tükenmişlik Ölçeği ve Alt

Boyutlarına İlişkin Bulgular ... 128 Tablo 44. Değişkenler ve Alt Boyutlar Arası Korelasyonlar ... 134 Tablo 45. Yapısal Eşitlik Modeli Uyum İyiliği Sonuçları ... 121 Tablo 46. Modifikasyon İndekslerine Göre Yapılan Düzeltmeler Sonrası Yapısal Eşitlik Modeli Regresyon Ağırlıkları ... 122 Tablo 47. Modeldeki Alt Boyutlar Arası Korelasyonlar ... 125 Tablo 48. Değişkenler Üzerindeki Toplam, Doğrudan ve Dolaylı Etkiler ... 126 Tablo 49. Araştırma Hipotezlerine İlişkin Sonuçlar ... 152

(17)
(18)

GİRİŞ

Sağlık hizmetleri sunum sürecinde insan anahtar bir unsurdur. Tüm hizmetlerde olduğu gibi sağlık hizmetleri de üretildiği anda tüketilirler, yani hizmetin üretimi ile tüketimi eşzamanlı olarak gerçekleşir. Bu nedenle sağlık personeli ile hasta, sağlık hizmetleri üretim ve sunum süreci boyunca etkileşim halindedir ve üretim sürecinde birlikte yer alırlar. Dolayısıyla eş zamanlı üretim ve tüketimde sağlık hizmetini sunan kişi, hizmetin bir parçasıdır. Yani hizmet, hizmeti üretenden ayırt edilemez. Bunun için sağlık çalışanlarının hasta ile iyi ilişkilere sahip olması oldukça önemlidir. Sağlık çalışanlarının, özellikle sağlık hizmetleri sunum sürecindeki en önemli aktör olan hekimlerin; yeterli, etkili, güven telkin eden, bulunabilir, duyarlı ve empati kurabilme özelliklerinin olması gerekir. Hasta-hekim ilişkisi temelde iki insan arasındaki bir ilişkidir, karşılıklı destek, saygı ve güven gerektirir. Bu ilişkide profesyonel taraf hekim olduğu için ilişkiye yön vermesi gereken hekim olmalıdır. Sağlıklı bir hasta-hekim ilişkisi olması için en önemli etken doğru bir iletişim kurulmasıdır. Hekimlik insanla sağlıklı iletişim kurma, kişinin hislerine hitap etme, şefkat, sabır, özverili olma gibi daha pek çok özelliği içine alan bir yaşam biçimidir. Hekimin ruhsal yapısı, görünüş ve davranışı, hastanın güven duygusunu ve hekimiyle iletişimini etkilemektedir.

(19)

kalitesini artıran bir olgudur. Her hasta acısının, rahatsızlığının, yaşadığı zor durumun hekim tarafından tam olarak anlaşılmasını ve en uygun tedavinin düzenlenmesini arzu etmektedir. Hasta- hekim arasındaki bilgi asimetrisinden dolayı bu arzusunun gerçekleşip

gerçekleşmediğini hasta, hekimin davranışlarına göre

değerlendirmektedir. Fakat aynı tıp fakültesinden beraber mezun olan, aynı hastanede hatta aynı servisin polikliniklerinde bitişik odalarda görev yapan hekimlerin hastalarıyla empati kurabilme seviyeleri benzerlik taşımayabilmektedir. Hekimden hekime empatinin değişmesine yol açan temel faktörün ne olabileceği konusunda yapılan literatür taraması ve psikiyatri alanındaki uzmanlar ile yapılan değerlendirmeler sonucu bu faktörün hekimlerin kişilik özellikleri olabileceği üzerine durulmuştur. Böylece araştırmamızda sağlık hizmetlerinin verimliliğini ve kalitesini etkileyen empati kavramı bağımlı değişken, empatiyi etkilediği düşünülen kişilik özellikleri ise bağımsız değişken olarak ele alınmıştır.

İnsanlarla iletişim yoğun olduğu hizmet sektörlerinde özellikle asayiş, eğitim, sağlık gibi alanlarda çalışanlar iş temposunun hızlı olması, yoğun nöbetler, beklentilerin karşılanmaması gibi birçok nedenden dolayı tükenmişlik belirtileri göstermektedir. Sağlık alanında mesai mefhumu tanımadan hasta odaklı hizmet veren personelde özellikle de hekimlerdeki bu tükenmişlik, iş başarılarını azaltmakta ve duygusal yorgunluğa neden olmaktadır.

(20)

Çok sayıda bekleyen hasta, kısıtlı imkanlar, “kan verme bölümü nerede?” gibi masum ama yönlendirme tabelalarına bakılarak yanıtı kolay bulunabilecek bir sorunun, belki de yüzlerce farklı hasta tarafından sorulması ve yanıt istenmesi, makul olmayan isteklerle karşılaşılması sonucu hastaların bekledikleri, hayal ettikleri doktor profilini içinden gelerek taşımak hekimler için çok zor olmaktadır. Hekim, gerekli tıbbi bakımı sağlasa bile hasta güler yüzlü ve anlayışlı hekim beklemekte; muayene ve tedavi sürecinde en önemli varlığını, hayatını teslim ettiği doktordan emin olmak istemektedir. Bu durumda hekimler, kendilerini gerekli duyguyu ve davranışı göstermek için zorlamakta hatta hissedermiş rolü yaparak duygusal bir emek harcamaktadırlar. Bundan dolayıdır ki tükenmişlik ve duygusal emek, sağlık sunumu açısından hasta hekim arasındaki ilişkiyi etkileyen çok önemli faktörlerdir. Araştırmamızda duygusal emek ve tükenmişlik kavramları, kişilik özellikleri ile empatik özellikler arasındaki ilişkide aracı değişkenler olarak ele alınmıştır. Çalışmamızın sonucunda bu dört değişken arasındaki ilişkiler, bilimsel verilerle ortaya konulmuş olacaktır.

(21)
(22)

1.

KİŞİLİK

1.1 KİŞİLİK KAVRAMI

Çevresel faktörlerin ve zaman diliminin aynı olmasına rağmen bireyler olayları farklı algılamakta ve birbirlerinden farklı yanıt vermektedirler. Böylece bireylerin davranışlarının önceden tahmin edilmesi, çözümlenmesi ve kontrolü zorlaşmaktadır. Bireyler arası bu farklılığının sebebi incelendiğinde ise kişilik kavramı ortaya çıkmaktadır (1).

Kişilik kavramı yüzyıllar boyunca ilgi görmesine rağmen ayrı bir çalışma alanı olarak, 1930’lu yıllarda diğer soysal bilim dallarından ayrışmaya başlamasıyla önem kazanmış (2) ve psikolojide sıkça incelenen konuların başında gelmektedir. Buna rağmen, uzmanların üzerinde uzlaşıya vardıkları bir “kişilik” tanımı halen bulunmamaktadır (3).

Roma Tiyatrosu’ndaki oyuncuların oynadıkları karakteri temsil etmesi için yüzlerine persona dedikleri maskeleri taktıkları ve Latincedeki bu persona sözcüğünün bireyler arası farklılığı anlatan kişilik kavramının ortaya çıkmasına neden olduğu ifade edilmektedir (4), (5). Ünlü Romalı düşünür Çiçero (M.Ö. 106- M.Ö. 43), persona sözcüğünü dört ayrı biçimde ele almaktadır (6):

(23)

1- “Kişinin belirli bir biçimde görünmesi, ancak öyle olamaması. 2- Kişinin yaşamında oynadığı rol.

3- Kişinin yaşamında oynadığı rol için gerekli tüm özellikler. 4- Görünüş ve asalet”.

Kişilik kavramı sözlükte “kişinin davranışsal, duygusal, zihinsel ve yaradılışı ile ilgili olan tüm özellikleri” şeklinde açıklanmıştır (7), (8). Kişilik, bireylerin duygu ve düşüncelerini kapsamakta, yaşama tarzlarını ifade etmektedir (9). Bireyin kendi fizyolojik, zihinsel ve ruhsal özellikleri hakkındaki bilgisi olup başkaları açısından ise bireyin toplum içinde belirli özelliklere ve rollere sahip olmasıdır (10). Dubrin, kişiliği “bireyin yaşama biçimi” olarak tanımlarken (11), Cüceloğlu ise “bireyin iç ve dış çevresiyle kurduğu, diğer bireylerden ayırt edici, tutarlı ve yapılaşmış bir ilişki biçimi” şeklinde tanımlamıştır (12).

Kişilik, insanın değişik durumlara verdiği tutarlı tepki (13); bireylerin diğer insanlardan ayırt edilebilen davranışları, düşünceleri ve duygularının tutarlı örnekleri (14); bedensel özelliklerin, deneyimlerin, eğilimlerin bütünü olarak da ifade edilmektedir (15). Bireyin tüm özelliklerini yansıtan kişiliğin bazı özellikleri vardır. Bu özelliklerin bazıları farklı kişilerde görülebilmekteyken bazıları da sadece ilgili şahsa aittir. Psikolojik açıdan kişilik ele alındığında, bir bireyin tüm özellikleri anlatılmak istenir. Davranışsal yönden ele alındığında ise bireyin zihinsel, bedensel ve ruhsal özelliklerinde

(24)

gözlemlenen farklılıklar vurgulanmaktadır. Davranış bilimleri açısından kişilik, bireyin zihinsel, bedensel ve ruhsal farklılıklarının hepsinin kendi davranış şekillerine ve yaşam biçimine yansımasıdır. Toplumu oluşturan bireyler arasında çeşitli benzerlikler olsa da, kişilik kavramı bireylerarası farklılıklar üzerine kurulmuştur. Aslında kişilik farkındalığı, esasında bireyin taşıdığı özelliklerin farklılığı anlamına gelmektedir. Yani toplumdaki her bir birey zihinsel, bedensel ve ruhsal olarak birbirlerinden farklı özellikler taşıyabilmektedir (16), (17).

Bu açıklamaların eşliğinde kişiliğin;

- Bir bütün olduğu ve sadece ufak parçalardan oluşmadığı, - Aktif ve değişebilen bir kavram olduğu,

- Kişinin fiziksel anlamda vücuduyla ilgili olmasının yanı sıra esas olarak psikolojik olarak ele alındığı,

- Kişinin yaşamında ve hayatı algılamasında etkili olduğu, - Tekrarlayan davranışlarda kendisini belli ettiği,

- Davranışlarda, düşüncelerde ve duygularda yalnızca bir biçimde değil; birçok şekillerde sergilenebilen bir olgu olduğu anlaşılmaktadır (18), (19).

Özetle kişilik, bireyi diğer bireylerden ayıran ve tüm yaşantısını etkileyen özellikler bütünüdür. Bu nedenle, bireyler aynı olaylar karşısında farklı algılamalar veya yaklaşımlar sergileyebilmektedir.

(25)

Bu durumun temel sebeplerinden birisi bireyin sahip olduğu kişilik özellikleridir (20).

Kişiliğin özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir (21; 22; 23; 24; 25; 26):

a) Kişilik, bireyin hem doğuştan getirdiği hem de sonradan kazandığı eğilimlerin toplamıdır.

b) Soyuttur.

c) Kişilik sayesinde bireyler, edindikleri eğilimleri yaşadıkları çevreye uyarlamaktadır. Kişiler, farklı çevrelerde farklı davranış ve tutum göstermektedirler.

ç) Bireyin doğuştan sahip olduğu ve kendine has olan karakteri kişiliğin vazgeçilmez bir parçasıdır.

d) Bireyin hayatındaki tecrübelerin etkilerini içermektedir. e) Kişilik, bireyin edindiği eğilimlerin düzenlenmesidir. Böylece, eğilimlerden meydana gelen bir yapı karşımıza çıkar.

f) Birçok etmene dayansa da bu etmenlerin toplamından fazlasını içerir.

g) Her bireyin kişilik özellikleri, diğer bireylerden farklılaşır ve ayırt edici niteliktedir

ğ) Kişilik tutarlı ve süreklidir.

h) Yaşanan olaylara ve deneyimlere göre oluşmaya devam etse de, yaşamın belirli dönemlerinde değişmeyen kısımlar barındırmaktadır.

ı) Biyoloji ve fizyoloji temeli olan psikolojik bir olgudur. i) Dengeli ve sürekli olmakla birlikte değişebilmektedir.

(26)

1.2 KİŞİLİĞİ OLUŞTURAN ETMENLER

Kişiliği oluşturan etmenleri net olarak ortaya koymak çok zordur. Bu etmenler ortaya konulabilse bile hangi etmenin bu oluşuma ne düzeyde katkı sağladığını belirleyebilmek imkânsızdır (26).

Kişiliğin kaynağına yönelik çalışmalar, genelde kalıtım ve çevre arasında kalmıştır. Bir tarafta bireyin daha doğmadan önce genetik faktörlere göre kişiliğinin oluştuğunu savunanlar yer alırken, çevresel faktörlere ve deneyimlere göre oluştuğunu savunanlar ise diğer taraftadır. Günümüzde kabul edilen görüş ise hem kalıtımın hem de çevrenin kişiliğin oluşmasında etkili olduğu ve bunlarında etkileşim içerisinde olduğudur (27).

Kalıtım (genotip), ebeveynlerden gelen özellikler; çevre (fenotip) ise aile, okul, toplum gibi değişik sosyal ortamlarda sosyal ilişkiler yoluyla sahip olunan kişisel özelliklerdir. Çevresel koşulları beden, zeka, karakter gibi özellikleri çeşitli düzeylerde etkilediği gibi, çevresel etmenlerin bireyler üzerindeki etkileri de farklılık göstermektedir (28).

(27)

Şekil 1. Kişiliği Oluşturan Etmenler

Kişiliği etkileyen çok sayıda değişken olmasına ve bunların etki derecesinin farklı olmasına rağmen literatür taraması yapıldığında genel kabul görmüş etkenlerden bazıları aşağıda sıralanmıştır (26; 29):

- Genetik etmenler (Kalıtım ve Bedensel Yapı) - Sosyal ve Kültürel etmenler

- Ailesel Etmenler

- Sosyal Yapı ve Sosyal Sınıf Etmenleri - Coğrafi ve Fiziksel Etmenler

- Mevcut Durumsal Etmenler. Kalıtım Çevresel Etmenler -Toplum ve Kültür -Yaşantı -Aile -Eğitim -İnanç Yapısı Kalıtım ve Çevre Etkileşimi Kişilik

(28)

Bu etmenlerin yanı sıra kitle iletişim araçları, yetişkinler grubu ve doğum sırasının da etkilerinden söz edilebilir. Kitle iletişim araçlarından yararlanan ya da yararlanmayan bireylerin kişilikleri arasında farklılıklar bulunmaktadır. Kitaplar, internet, cep telefonu, dergiler, gazeteler, televizyon ve sosyal medya gibi kitle iletişim araçlarının çocukların yetişmesinde ve gençlerin davranışlarında dolayısıyla kişiliklerinde rolü önemlidir (30).

Kişiler gelişim dönemlerindeyken, çevresinde yer alan yetişkinleri kendilerine örnek alabilmekte, gelecekle ilgili hayallerini ve davranışlarını bu yetişkinlere göre ayarlayabilmektedirler. Alfred Adler’in doğum sırası kuramına göre, ilk doğan çocuğun daha zeki ve yetenekli olduğu iddia edilmektedir. Yapılan çalışmalarda, çocuk sayısı arttıkça ilk ve son çocuk arasında önemli zeka farklılıkların olduğu bulunmuştur (31), (32). Yukarıda ifade edilen bilgiler doğrultusunda kişiliğin, doğumla birlikte kalıtsal etmenlerin etkisiyle oluşan ve bireyin yaşadığı sürece karşılaştığı olaylara, ortamlara bağlı olarak sürekli olarak gelişim ve değişim gösteren bir süreç olduğu ifade edilebilir.

1.3 KİŞİLİK KURAMLARI

Kişiliğe yönelik çalışmalar, değişik bireysel özellikler üzerinde veya durumlara ait değişkenler üzerinde yoğunlaşan birçok teori ve modelleri kapsamaktadır. Kişilik, bireyi diğerlerinden ayıran ve aynı zamanda insana özgü davranışları da içeren bir kavram olduğundan,

(29)

bu davranışların ayırt edici yönlerinin tespit edilerek tanımlanması amacıyla çok sayıda kişilik kuramı bulunmaktadır. Kişilik kuramları ne, nasıl, niçin gibi sorular yönelterek kişiliğin oluşmasında etkili olan etmenleri belirlemeyi hedeflemektedir (8), (33).

Kişilik konusundaki ilk görüşler filozoflar tarafından ileri sürülmüş olup, Aristo zamanında bazı beden salgılarından yola çıkılarak kişilik tanımlama ve sınıflamalarına gidilmiştir (34). Binlerce yıldır düşünürlerin dikkatini çekmiş olmasına rağmen bilimsel anlamda kişilik kuramları 1908 yılında Freud’la başlamış, Adler ve Jung’ la devam etmiş olup psikoloji tarihi açısından ise ilk olarak Gordon Allport’un çalışmaları ile gündeme gelmiştir (35), (36). Kişilik kuramları, karmaşık yapıdaki kişiliği kısa ve açık ifadelerle açıklamaya çalışmasından ve eldeki bilgileri anlamlı bir bütün haline getirmesinden dolayı büyük önem taşımaktadırlar (37).

1.3.1 Psikoanalitik Kuram

1900’lü yılların başlarında Sigmund Freud tarafından ileri sürülen psikoanalitik kuram, bireylerin içgüdüsel ve bilinç dışı davranışlarını incelemekte (38), kişiliğin psikolojik süreçlerine odaklanmaktadır (26). Freud’a göre kişilik ve dolayısıyla davranışlarda belirleyici olan bilinçaltı güdüleridir. Birey, cinsellik ve saldırganlık olarak ifade edilen içgüdüsel dürtüler ile sosyal engeller arasında sıkışmaktadır (39), (17).

(30)

İnsanların davranışlarının sebebini bilinçaltı güdüleri olduğunu kabul eden Freud’a göre kişilik; alt benlik (id), benlik (ego) ve üst benlik (süper ego) olmak üzere 3 sistemden oluşmaktadır (40). Kişiliğin biyolojik kısmını id, psikolojik kısmını ego, toplumsal kısmını ise süper ego oluşturmaktadır (41).

Alt benlik (id), kişiliğin temel kısmıdır ve içgüdüleri kapsayan, doğuştan var olan, kalıtımsal olarak gelen psikolojik güçlerin bütünüdür. Freud, id için gerçek ruhsal varlık tanımlamasında bulunmuştur. Çünkü id, gerçeklerden bağımsız ve kişiye özgüdür (42). İd, zevk ilkesini esas almakta ve bütün isteklerin sonucu ne olursa olsun derhal yerine getirilmesini arzulamaktadır. İd’in libido denen bu biyolojik yaşam enerjisini dengeleyerek, bireyi ortamın şartlarına göre uygun bir biçimde ifade etmesi benlik (ego) tarafından yerine getirilmektedir. Ego libidoyu sosyal ortama uygun bir biçimde ifade eden kişilik kısmıdır (33). Ego, çatışma durumunda olan istekler arasında bir uzlaşma yolu bulmakta, hem id’in isteklerini yerine getirmekte hem de dış dünyanın gerçekliğiyle başa çıkmaktadır. Ayrıca birçok yürütme işlevini yerine getirmektedir (42). Yani ego, id’in başlıca engelleyicisi ve kısıtlayıcısı olup id’in isteklerini süper ego’ya uygun hale getirmeye çalışan bir arabulucudur. Kişiliğin üçüncü ve en son gelişen sistemi olan süper ego ise toplumun inandığı doğru ve yanlış kararların kaynağını teşkil eden kısımdır (33), (8). Davranışlar süper egoya uygun olmazsa vicdan tarafından suçluluk duygusuyla cezalandırılırken, uygun ise gurur duygusu ile Kısacası, egonun id ve süper ego

(31)

arasındaki arabuluculuğu, her bireyde farklı seviyelerde dengeye geldiği için her insanın kişiliği de farklılık arz etmektedir.

Şekil 2. Psikoanalitik Kuram’a Göre Kişilik Yapısı

1.3.2 Neoanalitik Kuram

Sigmund Freud’un takipçisi olan ancak cinselliğin rolünün psikoanalitik kuramda ifade edildiğinden daha az olduğunu savunan araştırmacılar tarafından geliştirilmiştir (45), (46), (47).

Psikoanalitik kuramın bir devamı olarak gelişen neoanalitik kuram, özellikle egonun işleyişi ve yapısı üzerinde durmaktadır. Bu kuramda bazı araştırmacılar egonun diğer kişilerden veya sosyal ve kültürel ortamdan nasıl etkilendiğini, bazıları ise egonun kendisine yoğunlaşmaktadır. Egonun kendisine yoğunlaşan araştırmalar, egonun çevreye daha yeterli ve hakim olabilmek için bağımsızca hareket

Süper

Ego

Ego

(32)

ettiğini ve doğuştan itibaren ayrı bir mevcudiyetinin olduğunu ifade etmektedir. Diğer kişilere, sosyal ve kültürel ortamlara odaklanan araştırmalar ise kişiliğin içsel biçimde sosyal olduğunu vurgulamaktadırlar. Bu açıdan kişiliğin, özellikle kişilerin çok erken dönemlerdeki ilişkileriyle birlikte geliştiğini ortaya koymaktadırlar (19). Sonuçta, kişiliğin oluşması açısından her iki yaklaşımın çıkış noktasını “ego” oluşturmakta ve kişilerin yapmış olduğu davranışlar bu bağlamda açıklanmaktadır (48).

1.3.3 Fenomenolojik (İnsancıl) Kuram

Freud tarafından ileri sürülen içgüdülerin bilinçaltının da etkisiyle davranışları yönlendirdiği görüşüne tepki olarak bu kuram ortaya çıkmıştır. Bu kuram diğer kişilik kuramlarından farklı olarak kişilerin kendi davranışlarından sorumlu olduğunu vurgulamaktadır. Olaylara karşı gösterilen otomatik tepkiler ve bilinçaltı dürtüler tarafından ortaya çıkan güdülenmeler olsa da, davranışlarını belirleme ve karar verme gücü insanlardadır (41). Bu kuramı diğerlerinden ayıran bir başka nokta ise insan doğasına ilişkin iyimser bir bakış açısına sahip olması ve kişinin özgür iradesine inanılarak, kim olduğundan ve nasıl davrandığından kişinin sorumlu tutulmasıdır (49).

Bireylerin ilişkileri, bakış açıları, deneyimleri insancıl kurama göre kişiliği oluşturmaktadır. Böylece kişilerin olayları nasıl öngördüğü ve açıkladığı yönündeki belirli kişisel yapıları, kendilerine özgü ihtiyaçlar veya kendilerini gerçekleştirme gibi kişisel eğilimleri,

(33)

1.3.4 Davranışsal (Sosyal Öğrenme) Kuram

Diğer kuramlar karmaşık yaklaşımlar ile kişiliği ifade etmekteyken, davranışsal kuram hayvan davranışlarında da olduğu gibi çevrenin belirleyici olduğunu savunmaktadır (50). Davranışsallık; gözlemlenebilir davranışların söz konusu davranışların sonuçlarına bağlı bulunduğunu ileri sürmektedir (51), (52). Davranışsal kuramı savunan araştırmacılar psikolojinin ölçülebilir ve gözlenebilir yönünün önemini savunarak, toplumsal kişilik ve davranış üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bireylerin çevreleri ile olan ilişkilerinin ve davranışlarının dikkatli bir biçimde gözlemlenmesinin, kişiliğin gelişiminde etkili olduğu (26); pekiştirme, cezalandırma, genelleme ve ayırt etme gibi kavramlarla kişiliğin açıklanabileceği ifade edilmektedir (53).

1.3.5 Bilişsel Sosyal Kuram

Bilişsel sosyal kuram, kişiliğin temeline zihinsel süreçleri ve algıyı yerleştirmektedir (50), (45). Gözlemlenemeyen olayların önceliğini ortaya koymakta, kişilerin bilişsel süreçlerine odaklanarak davranışsal yaklaşımların bir devamı olduğunu savunmaktadır. Yani kişilerin bilgiyi ayırt etmesinde, işlemesinde, depolamasında, düşünme tarzında, kişilerin davranışlarında, gözlemlenemeyen kişisel farklılıkların etkili olduğu ileri sürülmektedir (9), (54). Bu kuram kısaca, kişilerin bilişsel ve davranışsal özelliklerini dikkate alarak, davranışların oluşumunu kişi ile durum arasındaki etkileşimlerle açıklamaktadır.

(34)

1.3.6 Özellikler Kuramı

Özellikler kuramı, bireyin kişiliğini temel özelliklerinin bir bütünü olarak açıklamakta olup bu özelliklerin bilinmesiyle bireyin kişiliği de öğrenilebilecektir. Özellikler daha çok birbirine zıt sıfatlar halinde ifade edilen iyi-kötü, gergin-rahat, anlayışlı-anlayışsız gibi yakıştırmalarla açıklanmaktadır (22).

Özellik kuramı, bireylerin çok sayıdaki özellikleri dolayısıyla birbirlerinden farklılık gösterdiğini vurgulamaktadır (55). Ancak, özellik yaklaşımında kullanılan sınırlı sayıdaki özelliklerin kişiliği özetlemekte faydalı olmasına rağmen bunların sayısı hala tartışma oluşturmaktadır (50), (45).

1.3.7 Yapısal Kuram

Yapısal kuram, iki varsayım üzerinde durmuştur. İlki, kişilerin davranışlarında tutarlılık ve süreklilik göstermesiyken, ikincisi kişilerin diğer kişilerden birçok yönden farklı olduğudur. Böylelikle kişilerin bir parçası olan kişisel yapılar sabittir ve kişilik bu bağlamda, kişiden kişiye farklılaşan yapıların kesişmesinden veya bütününden meydana gelmektedir (48).

Yapısal yaklaşım literatürde üç genel bakış açısıyla ele alınmaktadır. Birinci bakış açısı kişiliği, kişilerin fiziksel özelliklerine odaklanarak açıklamaya çalışmaktadır.

(35)

İkincisi, kişilerin birbirlerinden ayrılan sürekli ve sabit kişilik özelliklerine sahip oldukları ve bu özelliklerin kişilerin sergilediği davranışlarla gözlemlenebildiği düşüncesine dayanmaktadır. Yani yapısal yaklaşım; yapıların sabit olduğu ve kişilerle birlikte sürekliliğini devam ettirdiği; yapıların her bir kişi için tutarlık ve genellik gösterdiği ve kişilerin sahip olduğu yapıların etkinliği, miktarı ve sayısındaki farklılıkların kişilerarası farklılıkları ortaya koyduğu varsayımlarına sahiptir (9).

Üçüncüsü ise kişilerin ihtiyaçlarına odaklanarak kişiliği açıklamaktadır. Bu bakış açısı genel olarak kişisel ihtiyaçların bir gereklilik olduğu ve kişilerin ihtiyaçlarını gidermeye dönük dürtülerinin bulunduğu varsayımlarına dayanmaktadır (18). Psikoanalitik kuramın etkileriyle ortaya çıkan bu görüş, davranışların oluşmasında kişilerin ihtiyaç ve dürtülerini bireysel yapı olarak görmektedir (19).

1.4 KİŞİLİK TİPLERİ

Kişilik analiziyle ilgilenenlerin bir bölümü, bireylerin belirli özelliklerini belirlemeyi ve bu özelliklere göre de kişileri gruplamayı amaçlamışlardır. Yani tip olarak ifade edilen kavram bireyi anlamlı çerçevelerle sınırlama arzusudur (56). Kişilik araştırmaları iki temel üzerinde sürdürülmüştür. İlki kişilik-bedensel özellikler, ikincisi ise bedensel özelliklerden ayrı olarak ruhsal ve toplumsal yönüyle kişilik bağlantısıdır. Zamanla ikinci görüşü kabul edenlerin bir kısmı, kişilik

(36)

yapılarını ruhsal ve toplumsal açıdan tiplere ayırmaya çalışmışlardır (57).

Kişiler bazı olaylarda verdikleri tepkiler karşısında kendileri bile şaşırmakta, kendilerini tanımakta oldukça zorlanabilmektedirler. Hatta iletişim içinde bulunulan bireylerin davranışları ve tepkileri de farklılıklar gösterince, olay biraz daha karmaşık hal almaktadır. Herkesin olayları algılayışının ve kişilik özelliklerinin farklılık gösterebileceğini kabul ederek, ana kişilik tiplerine ve olaylara yaklaşımlarına açıklık getirmenin durumun analizine katkı sağlayacağı düşünülmektedir (58). Kişilik tipleri yaklaşımları, kişilik analizlerinde önemli bir paya sahiptir. Kişiliğe tipolojik açıdan yaklaşan birçok yaklaşım bulunmakta olup, bunlardan öne çıkanlar aşağıda sunulacaktır.

1.4.1 Hipokrat’a Göre Kişilik Tipleri

Hipokrat, vücut sıvılarını dikkate alarak kişilik tiplerini dört gruba ayırmıştır (59):

- Hafif kanlı mizaç (sengen) - Ağırkanlı mizaç (flegmatik) - Sinirli mizaç (kolerik)

- Karasevdalı mizaç (melankolik).

Hafif kanlı mizaç (sengen) denilen canlı, hareketli bireyde egemen olan vücut sıvısı kırmızı kandır. Kolerikler, kolayca duygularına

(37)

safranın hakim olduğu kötümser ve ağır tiplerdir. Flegmatikler ise beyaz kanın baskın olduğu ağır kanlı insanlardır (60), (61).

Neşeli, kanlı, canlı insanlar hafif kanlı mizacı temsil etmekte olup; kural ve ilkelere sıkı sıkıya bağlı ve yavaş hareket edenler ağırkanlı mizacı; çabuk kızan, saldırgan, ateşli ve sert insanlar sinirli mizacı; duygusal, derin ve kaygılı insanlar ise kara sevdalı mizacı yansıtmaktadır (62), (63).

Bireyin bu ya da şu tipe bir örnek oluşturduğunun varsayılması bir hata olarak nitelendirilmektedir. Çünkü insanların çoğu iki ya da daha çok tipin özelliklerini bir arada taşımakta ve dört sınıflama grubuna birden girebilmektedir. 20. yüzyılın başına kadar terk edilmeyen Hipokrat’ın bu kuramı, iki bin yıl kadar süren bir tarihi barındırmaktadır (64).

1.4.2 Kretschmer’e Göre Kişilik Tipleri

Kretschmer, beden yapısının insanın kişilik yapısını belirlediğini ifade etmektedir. Bu düşüncenin ışığında Kretschmer, üç temel kişilik tipi belirlemiştir: atletik tip, astenik tip ve piknik tip (32), (40), (56):

a) Atletik Tip: Göğüs kafesleri kaslı ve geniştir, yüz biçimleri ise oval ve uzundur. Uzun boylu ya da ortalamanın üstünde bir boya sahip olan bireylerdir. Bu tipin bireylerinin tahmin güçleri fazladır, önder olma eğiliminde olup spor yapmayı ve macera yaşamayı severler.

(38)

b) Astenik Tip: Zayıf kol ve bacaklara, sivri ve kemikli ellere, parmak uçlarına ve burunlara sahiptirler. Bu tip bireyler uzun ve ince yapılıdır. Beslenme koşulları nasıl olursa olsun hep zayıf kalmayı başarırlar. Bu tipteki bireyler içedönük, alıngan, soğukkanlı, inatçı, idealist olan, alaycı, yalnızlıktan hoşlanan, duygularını frenleyen, kapalı ve az toplumcu olan, sorular soran, kindar ve intikamcı, kötümser bir mizaca sahiptirler.

c) Piknik Tip: Ağır görünümleri ve dolgun yüzleri vardır. Bu tipteki bireyler dış dünyaya açık, yaşama sevinci olan, sempatik, yufka yürekli, gerçekçi, sıcak bir dostluğu olan, iyimser ve alçak gönüllü kişilerdir. Bu tip bireyler orta boyludur. Kafatasları, göğüs kafesleri ve karınları enlemesine gelişmiştir.

1.4.3 Eysenck’e Göre Kişilik Tipleri

Hans Eysenck’e göre kişilik, nitelik ve tip kavramlarından oluşmaktadır. Nitelik, bireyin belli bir tarzda davranışta bulunma eğilimlerinin bileşiminden; tip ise niteliklerin toplanması ve örgütlenmesinden meydana gelmektedir (65). Eysenck, kişilikteki bireysel farklılıkların biyolojiden kaynaklandığını ileri sürmektedir (64). Kişilik yapısını, birbirinden bağımsız iki uçlu yatay ve dikey iki boyut üzerinden değerlendirmiştir. Yatay boyutun bir ucunda içe dönüklük, öteki ucunda dışa dönüklük; dikey boyutun üst ucunda

nevrotik (duygusal düzensizlik), alt ucunda normal tipler

(39)

Şekil 3. Eysenck’e Göre Kişilik Tipleri

Eysenck kişilik teorisi ilk geliştirildiğinde nörotisizm-stabilite ve dışadönüklük-içe dönüklük boyutlarını içerirken, daha sonra psikotisizm boyutu da eklenmiştir (69), (70).

Dışa dönüklük, sosyalliği ve dürtüselliği temsil ederken, bu boyuttaki kişiler insanlarla iletişimi seven, girişken ve yalnız olmaktansa insanlarla olmayı tercih eden biri olarak tanımlanmıştır (71), (72). İçe dönük bir insan ise, sessiz, içe kapanık, insanlardan çok kitaplardan hoşlanan, çok yakın arkadaşları dışında başkalarıyla birlikte olmaktan hoşlanmayan biridir (58).

Nörotisizm boyutunun duygusal tutarlılığa veya aşırı tepkiselliğe işaret etmekte olduğu ve bu boyutta yer alan bir kişinin kaygılı,

(40)

depresif, gergin, çekingen, aşırı duygusal ve düşük özgüveni olabileceği ifade edilmiştir. Psikotisizim boyutu ise soğuk, mesafeli, saldırgan, güvensiz, duygusuz, tuhaf ve empati kuramama, suçluluk ve diğer insanlara karşı duyarsızlık gibi daha çok sıra dışı kişilik özelliklerini ifade etmektedir (71), (73). Bireyin bu boyutlara sahip olup, çok farklı kişilik özelliği sergilemesi de olası bir durumdur (3), (74).

1.4.4 Jung’a Göre Kişilik Tipi

Carl Gustav Jung’ı, diğerlerinden ayıran en önemli özellik kişiliğin ırksal yönlerine verdiği önemdir (75), (76). Freud’un kuramındaki temel hayat enerjisini sadece cinsel terimlerle açıklamayı kabul etmemiştir (77), (78). İçe dönük (introvert) ve dışa dönük (extravert) kavramlarını ilk kullanan psikologlar arasındadır (40). Bireyleri sınıflamaya çalışmış, içe dönük ve dışa dönük olmak üzere ikiye ayırmıştır. Her insanda kişiliğin ya içe dönük, ya da dışa dönük olduğunu belirtmiştir. Jung’a göre bu iki temel tipin özellikleri şöyledir (75), (59):

- İçe dönük tip, kendi yaşamına odaklanmış ve dış dünyanın etkisini reddederek uyaranları kendi içinden almaktadır.

- Dışa dönük tip ise gereksinim duyduğu dış dünyaya yönelen ve uyaranları çevreden almaktadır.

(41)

Jung, bireylerin etkin bir yaşam sürdürebilmeleri için bu iki yönü dengede tutması gerektiğini ifade etmektedir. Kişilik sorunlarının bu içe dönüklük ve dışa dönüklük arasındaki dengesizlikten kaynaklandığı ileri sürülmektedir (79). Kişilik yapısı içe dönük ve dışa dönük olarak ayrılsa da herkes içsel ve dışsal dünya ile baş etmek durumundadır. Her bireyin baş etme yolları ise birbirinden farklıdır. Bunlar kişiliğin temel psikolojik işlevleridir: duygu, hissetme, düşünme ve sezgidir (75), (80), (81). Genellikle bu dört işlevden biri diğerlerine nazaran daha çok gelişmiştir ve daha önemli rol oynayabilme potansiyeline sahiptir (82).

Şekil 4. Jung’a Göre Kişilik Tipleri

1.4.5 Holland’a Göre Kişilik Tipleri

John Holland, belirli kişilik özelliklerine sahip bireylerin bazı işlere daha çok ilgi duyduklarını ve daha çok mutlu olduklarını ifade etmiştir

(42)

(83). Kişiliğin, kariyer seçiminde önemli olduğunu vurgulamaktadır (84). 1970’li yıllarda geliştirilen bu kuramda altı kişilik tipinden ve bu tiplere uygun mesleklerden bahsedilmektedir (85). Tablo 1’de kişilik tipleri, özellikleri ve uygun meslekler gösterilmektedir (86), (87), (88).

Holland, kuramının 4 temel varsayımı olduğunu belirtir (89):

- Altı kişilik tipi vardır. Bunlar; gerçekçi, araştırıcı, sanatçı, sosyal, girişimci ve geleneksel tipler olup bireyler bu tiplerinden birine yatkın olabilmektedirler.

- Altı kişilik tipinin karşılığı olan, altı tür mesleki çevre bulunmaktadır.

- Bireyler sahip oldukları, beceri, yetenek, tutum ve değerleri kullanmalarına olanak sağlayacak çevrelere yönelirler.

- Bireyin meslek seçimi davranışını; kişilik tipi ve çevrenin özellikleri arasındaki etkileşimi belirlemektedir.

(43)

Tablo 1. Holland’a Göre Kişilik Tipleri Kişilik

Tipleri

Kişilik Özellikleri Uygun Meslekler Sağlık Alanında Uygun Branşlar Gerçekçi Atak davranışlar, güç ve koordinasyonu yüksek Çiftçi, marangoz,

sporcu, mühendis Cerrahi Tıp Araştırmacı Analitik ve yaratıcı yönü yüksek Matematikçi, biyolog, doktor,

antropolog

Dahili Tıp Artistik Sanatsal yönü yüksek Modelist, yazar,

müzisyen, mimar

Psikiyatri, aile hekimi Sosyal İletişimi ve sosyal

yönü yüksek Meslek danışmanı, öğretmen, klinik psikolog Halk sağlığı, birinci basamak Girişimci İkna kabiliyeti ve sözel yönü yüksek Politikacı, ekonomist,

pazarlamacı Yönetici

Geleneksel Resmi, itaatli ve disiplinli çalışabilen Vergi uzmanı, İstatistikçi Laboratuar

Kaynak: Yatangaç, F.B. Kişilik Özelliklerine Bağlı Olarak

Hemşirelik ve Tıp Fakültesi Öğrencilerinin Çalışacağı Uzmanlık Alanlarının Belirlenmesi. Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2010.

1.4.6 Friedman ve Rosenman’a Göre Kişilik Tipleri

Her ikisi de kardiyoloji uzmanı olan Meyer Friedman ve Rosenman tarafından kişilik A tipi ve B tipi olarak tanımlanmıştır (90), (91). Muayene bekleme odasının sandalyelerini tamir eden döşemecinin sandalyelerin çoğunun sadece önden yırtıldığını söylemesi ile kalp hastalarının çoğunun endişeli olduklarını fark etmişlerdir. Bu

(44)

gözlemle başlayan çalışmalarını klinik uygulamalarla destekleyen Friedman ve Rosenman hastaların iki farklı davranış modeli gösterdikleri sonucuna varmışlardır. Bu araştırmalar onları iki farklı kişilik tipi olduğu sonucuna götürmüştür (92), (93).

Freidman ve Rosenman tarafından “duygu ve hareket kompleksi” olarak tanımlanan A tipi kişilik ile B tipi kişilik özelliklerini Tablo 2’de gösterilmektedir (94), (95), (96).

Tablo 2. A ve B Tipi Kişilik Özellikleri

A Tipi Kişilik Özellikleri B Tipi Kişilik Özellikleri

Sürekli hareket halindedirler. Zamanla ilgileri pek yoktur. Hızlı yürürler, hızlı yerler. Sakin davranırlar.

Sabırsızdırlar. Sabırlıdırlar.

Agresifdirler. Yumuşak mizaçlıdırlar.

Rekabetçidirler. Oyunları ve sporları kazanmak için değil eğlenmek için oynarlar. Boş zamanları yoktur. İçleri rahat bir şekilde dinlenirler.

Zaman baskısı mevcuttur. Asla acele etmezler.

A tipi davranış biçimine sahip bireyler aşırı rekabetçi, kendisini işine adamış ve zamana oldukça duyarlıdırlar. Ayrıca bu bireyler agresif, sabırsız ve işe çok fazla kendini kaptırmışlardır. Zaman baskısından dolayı aceleci tavır takınarak, kendini sürekli bir şeyler yapmak zorunda hissetmektedirler. Tatilde bile hareketsizliği sevmeyip, yavaş hareket edenlere sinirlenmektedirler. Yoğun çalışır ve kendilerini

(45)

diğer insanlara göre daha enerjik hissederler. Beklemeye karşı toleransları yoktur (92), (5).

A tipi davranış özelliği gösteren kişilerde sigara, zayıf diyet, hipertansiyon, hastalanmaya kronik yatkınlık gibi geleneksel risk faktörlerinden bağımsız olarak kalp ve damar hastalıklarının B tipi kişilik özelliğine sahip olanlara göre iki kat daha yaygın şekilde gözlendiği belirtilmektedir. Diğer yandan A tipi kişilik biçimi sadece fizyolojik hastalıkları açıklamada değil, çalışanların iş stresi, iş performansı ve meslek seçimleri üzerinde de belirleyici olmaktadır (97), (98).

B tipi davranış gösteren kişiler zaman baskısını üzerinde daha az hisseden, yaşamın sadece başarı ve kazanma hırsından ibaret olmadığını düşünmektedirler. Boş zaman ve dinlenme sürelerini sakin ve rahat geçirmektedirler (99).

Friedman ve Rosenman insanların tamamen saf bir şekilde A tipi ya da B tipi olamayacağını, bunun yerine bu iki tipten birine karşı daha fazla eğilimli olabileceklerini ifade etmişlerdir. Yani bir kişi kızgın ve aceleciyken bir süre sonra sakin ve durgun olabilmektedir (92). Bireyler A ve B tipinin özelliklerini karışık bir şekilde taşıyabilmektedirler. Bunlara karma tip denilmektedir. Önemli olan husus kişinin kendisine zarar vermeden, kendisiyle ve çevresiyle barışık bir şekilde yaşayabilmesidir (100), (101).

(46)

1.4.7 Beş Faktör Kişilik Modeli

Kişilik ile ilgili birçok görüş ortaya atılmış olup, beş faktör modeli tüm bu görüşleri tek çatı altında toplamış görünmektedir (102), (78). Kişiliğin temel boyutlarını belirleme çalışmaları, Allport’la başlamış, Cattell ve Eysenck’le devam etmiş ve 1980’lerin başında Robert McCrea ve Paul Costa’nın çalışmaları ile yeni bir ivme kazanmıştır. Faktör analizi tekniğini kullanarak kişiliğin sürekliliği ve yapısını incelemeye çalışan bu iki araştırmacı öncelikle “dışadönüklülük” ve “duygusal tutarsızlık (nevrotizm)” boyutlarına odaklanmışlardır. Kısa bir süre sonra ise “deneyime açıklık” adını verdikleri yeni bir boyut keşfetmişlerdir. Belli bir süre üç faktörlü bir kişilik modelini savunan McCrea ve Costa, 1983-1985 yılları arasındaki yaptığı çalışmalar sonucunda kişiliğin beş boyutlu olduğu sonucuna varmışlardır (3), (29). 1980’li yılların sonlarına doğru kişilik psikologları kişilikle ilgili bulguların düzenlenmesi için anlamlı ve kullanışlı bir sınıflandırma sağlayabilen ‘Beş Faktör Modeli’nin beş güçlü boyutu üzerinde genel bir anlaşmaya varmışlardır (32). Kişiliğin beş boyutu; uyumluluk, dışa dönüklük, nörotiklik, öz disiplin ve gelişime açıklık olarak ifade edilmekte olup; bu boyutların kapsadığı özellikler Şekil 5’de gösterilmektedir.

(47)

Şekil 5. Beş Faktör Kişilik Modeli

a. Uyumluluk (Uzlaşılabilirlik) (Agreeableness)

Uyumluluk kişilik faktörü yüksek kişiler, güvenilir, yumuşak başlı, açık sözlü, fedakar, alçakgönüllü (103), empatik, saygılı ve anlayışlı, insancıl özellikler taşımaktadırlar (104), (20). Bunların aksine, uyumluluk faktörü düşük kişiler ise düşmanca davranabilen, yarışmayı seven, güvenilmez, inatçı, kaba ve şüpheci kişilik özellikleri ile bağdaştırılmaktadır (105).

Ayrıca, uyumluluk kişilik özelliği taşıyanlar, organizasyonların performansında önemlilik arz eden izlenim yönetimi taktiklerini de en uygun şekilde kullananlar olarak tespit edilmiştir (106). Uyumluluğun çatışma ve rekabet ile ters yönde; işbirliği ve uzlaşma

(48)

ile aynı yönde bir ilişkisinin olduğu ve uyumlu kişilerin daha yapıcı çatışma çözme stratejilerini benimsedikleri görülmektedir (107).

b. Dışa Dönüklük (Extraversion)

Yalnız kalmayı seven, mesafeli bireyler içe dönük kişiler; sempatik, baskın, konuşkan kişilik özelliklerine sahip bireyler ise dışa dönük kişilerdir (104). Dışa dönük kişiler sosyal, kendine güvenen, enerjik, cana yakın, heyecan arayan, neşeli kişilerken; dışa dönük olmayanlar mesafeli, sakin, içedönük, yalnızlığı tercih eden kişilerdir. Dışa dönük kişilik özelliklerine sahip kişiler, çevrelerine karşı pozitif, olumlu duygular ve davranışlar sergileme ve çevresindeki tüm insanlarla iletişim kurma çabası içerisinde iken, içe dönük kişilik özellikleri gösterenler ise, kendilerini toplumdan gizleme ve özel hissetme eğilimindedirler. Yüksek derece ve yoğunlukta insanlarla etkileşim içerisinde olma çabaları, onları hayata daha iyimser bakmalarını ve karşılaşılan sorunlara pozitif yaklaşmalarını sağlamaktadır (108), (58).

c. Nörotiklik (Duygusal Denge)

Nörotiklik; suçluluk, sinirlilik, hüzün ve korku gibi duyguları yaşama eğilimi olarak görülmesinin yanı sıra, olumsuz duyguları barındırdığı varsayılmaktadır. Bu açıdan nörotik kişiler kaygılı, güvensiz, içine kapanık, sinirli olan kişilerdir (109). Nörotiklik, duygusallık ve duygusal kararlılık ile çok yakından ilişkilidir (58). Nörotikliği yüksek kişiler genellikle, endişeli, çevrelerine karşı güvensiz, içine kapanık ve

(49)

sinirli iken, düşük kişiler ise rahat, sabırlı ve özgüvenleri yüksek bireylerdir (110).

ç. Öz Disiplin (Sorumluluk) (Conscientiousness)

Öz disipline ve başarma duygusuna sahip, dikkatli bireylerde yüksek sorumluluk duygusu vardır. Düşük sorumluluk duygusuna sahip bireylerde ise dikkatsiz, düzensiz, sorumsuz, plansız özellikler mevcuttur (104). Öz disiplinin, öğrenme ve sosyalleşmenin bir sonucu ve değerlendirici bir yönünün olduğu da ifade edilmektedir (109). Sorumluluk ve öz disiplin kişilik özelliği, öncelikli olarak hata yapmaktan sakınmak ve hata kontrolü üzerine odaklanır ve ayrıca kişilerin yapması gereken görevleri nasıl uyguladıkları konusundaki farklılıkları ortaya koyar. Sorumluluk sahibi kişilerin bireysel ısrar ve sahip oldukları öz disiplinleri, onların görevlerini tamamlamaları ve başarmalarını sağlamaktadır. Bu anlamda sorumluluk kişilik özelliği yüksek bireylerin bireysel başarı düzeylerinin yüksek olması da beklenen bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır (108). Sorumluluk sahibi insanlar, disiplinli, sorunlarla baş edebilmek için hazırlıklı, etik ilke ve değerlere belirgin bir biçimde bağlı, başlanan bir işi bitirebilme becerisine sahip olma ve eyleme geçmeden önce dikkatli bir biçimde düşünme yapısındadırlar (111).

(50)

d. Gelişime Açıklık (Openness)

Gelişime açıklık tanımlanması en zor (112), bilişsel yönü en fazla olan boyuttur (107). Kişilik olarak deneyime açıklık boyutunda yer alan insanlar, kurallar konusunda esnektirler, geleneksel cinsiyet rollerini reddederler, sınavlara mizahi bir bakışla yaklaşırlar, yeni deneyimler yaşamaya karşı ilgilidirler. İnisiyatif sahibidirler, kuralların mutlak ve katı bir biçimde yerine getirilmesi görüşünü kabul etmezler. Kendilerini tanımlamada daha çok bağımsızlık ve kendine özgü olma özelliklerini vurgulamaktadırlar (113), (111). Duyarlı, esnek, yaratıcı, meraklı, deneyime açık olmak gibi özellikler açıklıkla ilgilidir. Değişime karşı dirençli, yeni fikirlere kapalılık, tutuculuk gibi özellikler ise gelişime açıklığın az olduğunu göstermektedir (20).

(51)
(52)

2.

EMPATİ

2.1 EMPATİ KAVRAMI

Empati kavramı üzerinde yüzyıllardır etiyoloji, teoloji, felsefe, gelişim psikolojisi, sosyal ve bireysel psikoloji alanları birlikte çalışmış olmasına karşın bir fikir birliğine varılamamış olup, birbiriyle çelişen farklı tanımlamaları yapılmıştır (114).

Türk Dil Kurumu dilimize Fransızcadan geçen empatiyi, “kişinin kendisini başka bir bilincin yerine koyarak söz konusu bilincin duygularını, isteklerini ve düşüncelerini, denemeksizin anlayabilmesi becerisi” olarak tanımlamış olup Türkçe karşılığı olarak ise “eşduyum” ya da “duygudaşlık” kavramları kullanılmaktadır (115). Bir kişinin, kendisini karşısındaki bireyin yerine koyarak olaylara o bireyin gözüyle bakması, o bireyin düşünce ve duygularını doğru olarak hissetmesi, anlaması ve bu durumu karşısındaki bireye iletmesi süreci empati olarak ifade edilmektedir (116).

Empati, bireyin içsel hislerini olaylara ya da nesnelere yansıtması, kendisini başka bir bireyin yerine koyarak bu bireyin düşüncelerini, duygularını ve isteklerini anlayabilme becerisi olarak tanımlamıştır. Empati kurmak, insanların toplum içinde birbirleri ile uyum içinde yaşayabilmelerini kolaylaştıran bir etken olmasının yanında insan ilişkilerinde çok öenmli rol oynamaktadır (117).

(53)

Carl Rogers'a göre empati, bir bireyin başka bir bireyin iç dünyasına ait referans çerçeveyi anlamak amacıyla, ‘eğer ben onun yerinde olsaydım’ varsayımıyla davranmasıdır. Fakat birey, bu algılama olayında kendi referans çerçevesini kaybetmemelidir (118), (119).

2.2 EMPATİ KAVRAMININ TARİHÇESİ

Empati, insanlığın çok eski zamanlarından beri var olduğu söylenebilecek bir kavramdır. Empati sözcüğünün kökleri Latince ve Yunancadan gelmekte olup; Latinceden gelen em “etraflıca bakmak”, Grekçeden gelen pati ise “başkasının gözü” anlamındadır Yani empati kurmak; anlamak, bir başkasının gözleriyle bakmak olarak ifade edilmektedir (120).

Teke ve arkadaşları ise (118) tarihsel olarak kavrama daha etraflıca bakmaktadır. Onlara göre empati (empathia) kelimesi Yunanca kökenli bir kelime olup, “em” önekinin karşılığı “içinde” ve “pathia”’nın anlamı ise “hissetme” anlamındadır. Empati kelimesi ilk olarak Aristo’nun “Rhetoric” adlı eserinde kullanılmıştır. Empati kelimesi genelde sempati (sympathia) kelimesiyle karıştırılmaktadır. Sempati kelimesinin Yunanca yazılışındaki “sym” “ile” anlamında olup, empatide birey başka bir bireyin duygu ve düşüncelerini onun bakış açısından yorumlarken tam bir özdeşleşme kurmaz ama sempatide tam bir özdeşleşme mevcuttur. Empati Almanca’da “Einfühlung”, Fransızca’da “empathie”, İtalyanca’da “simpatico” ve Japonca’da “omoiyari” kelimeleriyle ifade edilmektedir (121).

(54)

Ioannidou ve Konstantikaki (122), empati sözcüğünün 1880’li yıllara dayandığını ve Alman psikolog Thedore Lipps’in “einfuhlung” (hissetme) terimini bir başkasının hissettiklerini tanımlamak için literatüre kazandırdığını belirtmektedir. Daha sonraları ise Zinn, empatiyi bir kişinin sübjektif deneyimlerini çeşitli paylaşımlar yaparak bir gözlemci bakış açısıyla anlama süreci olarak ifade etmiş ve bugünkü anlamına ulaşmasına katkıda bulunmuştur (123).

2.3 EMPATİ İLE KARIŞTIRILAN BAZI KAVRAMLAR

Literatüre ve bireylerin günlük konuşmalarına bakıldığında empati kavramı birçok kavramla karıştırılabilmektedir. Aşağıda bu kavramlardan birkaçına değinilmiştir.

2.3.1 Sempati

Toplumda genel bir huzur atmosferinin oluşmasını sağlayacak ve kişiler arasındaki gerginliği anında ortadan kaldırabilecek sihirli kavram empatidir. Bazen sempati kavramı ile karıştırılsa da ikisi birbirinden oldukça farklı kavramlardır.

Thompson ve Jenkins, empati ile sempati arasındaki farkı “Biri için empatinizin olması o kişiye sempati beslemeniz anlamına gelmez. Bu, birini sevme hatta hoşlanma anlamına bile gelmeyeceği gibi o kişiyi onaylamış da olmayız. Hiçbir zaman da söylediklerine katılma mecburiyetimiz de yoktur“ sözleriyle açıklamıştır (120).

(55)

Sempati, Eski Yunanca’daki “sympatheia” sözcüğünden (syn ile pathoz; acı çekme) gelmektedir. İngilizce ’ye “sympathy” olarak aktarılan terimin kelime anlamı “birisiyle birlikte acı çekme” anlamına gelmektedir. Sempati, acı çeken bir kimse karşısında onu sakinleştirme ve onun duygularıyla ilgili farkındalığı artırma gayretini içerir. Sempati duyan kişi, karşısında güç durumda bulunan bireyi bir an önce sakinleştirme gayretindedir ve kişi bunda başarılı olamazsa suçluluk duygusu içine girebilir (124), (125), (126).

Empati ve sempati arasında ince bir ayrım bulunmaktadır. Empatide kişi anlama vasıtasıdır ve bu kişinin kendisinden hiçbir şey kaybettirmez. Aksine sempatide ise doğru bir şekilde anlamaktan ziyade katılma söz konusudur ve benlik farkındalığı azalmaktadır (127).

2.3.2 Acıma

Acıma, üzüntünün paylaşılması olarak ifade edilmektedir. Bu durumda sempatinin bir biçimi olarak tanımlanır ancak sempatinin yan yana olma şeklinde paylaşılan doğası, yerini ast-üst ilişkisine bırakmıştır. Birisine acıdığımızda, o kişi için üzülür ve böylece kendimizi daha şanslı ya da üstün hissederiz (128), (129).

(56)

2.3.3 Özdeşim Kurma

Özdeşim, kişinin bir başka kişiye birçok yönleri ile benzemesi şeklinde gerçekleşen, otomatik, bilinç dışı işleyen zihinsel bir süreçtir. Özdeşim yoluyla bir kişi, özdeşim yaptığı bir kişiden ihtiyaç duyduğu gereksinimleri konusunda tatmin edici biçimde yardım alabilir (121), (130).

Karşımızdaki birey ile kendimizi özdeşleştirerek, onu model alır, onun davranışlarını ve duygularını kendimize yansıtırız. Böylece, karşımızdakinin bakış açısını kaybederek özdeşimlerimiz çerçevesinde değerlendirmelerde bulunuruz. Bu da tarafsız bir yaklaşımın ortaya çıkmasını engeller. Bu durumda empati zarar görür. Empatide iki ayrı benlikte var olma durumu varken, özdeşimde ise iki birey aynı benliği paylaşmaktadır (131), (125), (132).

2.3.4 İçtenlik

Empatiye en yakın kavramlardan biridir. Bireyin karşısındaki kişinin iç dünyasındaki duygularını yaşaması ve anlaması empati, bu sırada kendi hayatını da anlamak için çalışması içtenliktir. İçtenlik, gerçekten ilgilenme yeteneğidir (131), (133).

İçtenlik, saydamlığı ve açık olmayı kapsamaktadır. Empatinin sadece ön şartlarından biridir. İçtenlik için üç önemli aşama vardır (132), (134), (135):

(57)

2. Kafanızdaki düşünceleri susturup, karşınızdaki insanı tüm benliğiniz ile algılayabilmek,

3. Karşınızdakinin çıkarı için kendi kişisel çıkarlarınızdan vazgeçebilmek.

2.4 EMPATİNİN BOYUTLARI

Empati kavramının tanımında ortak bir noktada buluşamayan bilim insanları, empatinin boyutları konusunda da yine bir fikir birlikteliği oluşturamamışlardır.

Empatinin boyutları çok sayıda çalışmaya konu olmuş ama farklı şekillerde tanımlanmıştır. Örneğin, Hoffman’a göre empatinin güdüsel, duygusal ve bilişsel olmak üzere üç boyutu vardır (136). Bazı araştırmacılar empatinin duygusal yönünü, bazı araştırmacılar ise bilişsel yönünü vurgulamaktadır. Fakat çoğunluk empatinin duygusal ve bilişsel boyutlardan meydana geldiği kanısındadır (137), (138), (139), (140).

Barrett-Lennard, empatinin dört aşamada gerçekleştiğini belirtmektedir. Birinci aşama; kişinin duygularını fark etmesi ve anlaması, ikinci aşama; iletişim kurması, üçüncü aşama; kişinin dinlendiğini ve anlaşıldığını hissetmesi, dördüncü aşama ise, kişinin kendini ifade etmesidir (141), (142).

Bu bağlamda empatinin boyutları genelde algısal, bilişsel, duygusal ve bildirişsel olarak ele alınmıştır.

(58)

Şekil 6. Empatinin Boyutları

2.4.1 Algısal

Algısal boyut esas olarak karşımızdaki kişinin bakış açısının fark edilmesi (143), duygularıyla ilgili deneyimimizdeki ilk adımdır. Empati kuracak birey karşısındakine odaklanarak onun hareket, jest, mimik, yüz şekli, ses tonu ve içeriğe ilişkin tüm bilgileri dikkatlice algılamalıdır. Ancak bu basamaktan sonra empati kuran kişinin bilişsel ve duygusal süreçleri anlam kazanır (144), (127). Algısal empatinin, bilişsel ve duygusal empati becerilerinin artması için gerekli olduğu bilinmektedir (135).

2.4.2 Bilişsel

Bilişsel boyut, karşıdaki bireyin duygu ve düşüncelerinin anlaşılmasıdır. Kişinin duygu ve düşüncelerinin sebebinin bilinmesi

Empati

Algısal

Bilişsel

Duygusal Bildirişsel

(59)

boyutta birey karşısındaki kişinin duygularını yaşamadan onun duygularını anlayabilmektedir (145).

Empatinin bu boyutu dikkatli gözlemi ve iyi düşünmeyi gerektirmektedir. Karşısındaki kişinin duygularını, düşüncelerini hem sözel hem de sözel olmayan ipuçları yoluyla anlama becerisini kapsamaktadır (146).

2.4.3 Duygusal

Duygusal boyut esas olarak karşıdaki bireyin duygularına duyarlı olma ve duygularını paylaşma becerisi olarak tanımlanmıştır (127). Bu boyut kişinin kendisini bir başkasının yerine koyarak o kişinin iç

dünyasını, düşüncelerini algılaması ve bunun sonucunda o kişiden aldığı enerji ile paylaşmanın ortaya çıkması biçiminde işleyen bir süreçtir (147).

Duygusal boyut, algılanan durum doğrultusunda empati kuranın vereceği duygusal eşleşme sürecidir. Karşıdakiyle beraber mutluluk, hüzün, heyecan hissetmesidir (130), (148).

2.4.4 Bildirişsel

Bilişsel boyut, empatinin önceki üç boyutunda hissedilenleri karşıdaki bireye hissettirmektir. Empati, bir başka kişinin algılamalarını ve duygularını anlama ve bunu karşıdakine doğru iletme yeteneği olarak ifade edildiğinden bu boyut karşıdakine bildirim sürecini ifade etmektedir (149), (150). Karşıdaki bireye bildirim iki yolla

(60)

olmaktadır; beden dilini ya da sözel ifadeleri kullanarak anlaşılan ve hissedilen durum ifade edilebilmektedir (131). Empati sürecinde karşıdaki kişinin duygu ve düşünceleri tam olarak anlaşılmış olsa bile, bu durum yani anlaşıldığı karşıdaki bireye bildirilmediği sürece empati kurma süreci tamamlanmış sayılmamaktadır (151).

2.5 EMPATİNİN KURAMLARI

Başkasının duygu ve düşünceleri ile direkt temas halinde olunamamasına rağmen, duygu ve düşüncelerin nasıl anlaşıldığı tartışmaya konu olmuş ve bu doğrultuda 3 kuram ileri sürülmüştür. Bunlar; çıkarsama kuramı, rol oynama kuramı ve heyecan yayılması olarak empati kuramıdır (152).

2.5.1 Çıkarsama

Çıkarsama kuramına göre empati, bireyin ortaya koyduğu fiziki ifade tarzlarının başkaları tarafından yorumlanmasıyla kurulabilmektedir. Bireyler, kendi iç yaşantılarındaki duygu, düşünce ve heyecanlarına göre; beden yapısının duruş, şekil ve hareketlerinin, kaslarının gerginlik ve ya gevşekliğinin de paralellik gösterdiğini anlamaktadır. Yani fiziki ifadeler, iç yaşantıların bir işareti olarak yorumlanır. Bireyler, başka bir insanda aynı fiziki ifadeleri gördüğü zaman, kendi yaşantılarından hareketle, o bireyde de, aynı içsel yaşantıların varlığına kanaat getirir. Bireyler dış görüntüleri ile iç yaşantıları arasında kurduğu bağı, başkalarına da atfetmekte ve

Referanslar

Benzer Belgeler

Most importantly, the identi fied synergistic growth inhibition by the combination of T-DM1 and volasertib was highly consistent between acquired and de novo resistant models in both

Etki büyüklüğü açısından ‘Türkçe Ders Programı’nın Okul ve Sınıf Ortamında Uygulanmasına İlişkin Görüşler’ (η=0.021) alt boyutunda sınıf

Oysa AOAC UV-VIS veya kolorimetrik fosfat tayin yönteminde olu turulan mavi rengin tonu buna ba olarak da absorbans de eri h zla de ti inden, her analizde standartlar için tekrar

İlköğretim Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersinin genel amacı bi- reysel, toplumsal, ahlâkî, kültürel ve evrensel açıdan şu şekilde belirlenmiştir:

Son olarak, bu çalışmanın bulgularına göre, öğretmenin dersi etkili bir şekilde sunduğuna ilişkin algılara sahip öğrenciler daha az kopya çektiklerini belirtseler de

Bu çalışmada, oda sıcaklığında ve sulu kuvvetli bazik ortamda amorf-nanoyapılı yeni bir nikel vanadyum oksit hidroksit hidrat bileşiği maliyet-etkin ve çevre ile dost yeşil

Vitamin B 12 ’nin yarılanma ömrünün 300 gün civarında olması dikkate alındığında bu yedi aylık çocukta klinik bulguların belirgin olmasından çok önce,

Girişimci pazarlama ölçeğinin tüm alt boyutlarının işletmelerin yıllık satış cirosuna göre ortalamaları incelendiğinde, kaynak odaklılık ve