• Sonuç bulunamadı

1. GĠRĠġ VE AMAÇ

2.1. TARĠHÇE

2. GENEL BĠLGĠLER

2.1. TARĠHÇE

Kalça bölgesi kırıklarına ait ilk bilgiler Hipokrat‟ın (M. Ö. 460-375), M.

Ö. 400 yılında kırıkların tedavisinde traksiyon yöntemleri, atel ve bandaj uygulamaları hakkındaki yazılarına aittir (1).

Bu konuda bilinen ilk bilimsel araĢtırma ünlü Fransız cerrah Ambrose Pare (1510-1590) tarafından yapılmıĢtır. Kalça kırıklarında istirahat ile tedaviyi tanımlayan Pare'nin yayınından sonra, Sir Astley Cooper intrakapsüler kalça kırıkları ile diğer kalça kırık ve çıkıkların ayrımını yapmıĢtır (1).

1852 yılında Hollandalı Hemik Mathysen'in kırık tespitinde kullandığı alçı, kalça kırıklarının tedavisinde yeni bir sayfa açılmıĢtır.

1861 Amerikan iç savaĢında uygulanmaya baĢlanan Buck traksiyonu ile bu bölge kırıklarının redüksiyonu ve tedavisi denenmiĢtir.

1867 yılında Philips kısalık ve deformiteyi önlemek için longitudinal ve lateral traksiyon uygulamıĢtır.

Radyografinin yaygın kullanıma sunulması sonrası 1902 yılında Whitman, kapalı redüksiyon ve pelvipedal alçı ile tespit yöntemiyle kalça kırıklarını tedavi etmiĢtir. Bu yöntem ile tedavi baĢarısı ise yayınlanmamıĢtır.

Ġsviçreli Steinmann, 1907 yılında kendi adı ile anılan çivisiyle ve Alman Kirschner, yine kendi adıyla anılan tel ile femurdan iskelet traksiyonu uygulamıĢtır. (2)

1923 yılında Ġngiltere'de Russell, diz altından askılı hareket olanağı veren dinamik traksiyon uygulamıĢtır. Daha sonra buna Pearson eki ve Thomas ateli eklenerek daha kullanılır hale getirilmiĢtir

.

Böhler ve Braun, diz fleksiyonda iken, uyluğu 25° eğimde tutan, krurisin yaslandığı ateller üzerinde ayaktan askı ile veya suprakondiler ya da tibia proksimalinden geçirilen Steinmann çivisi ile traksiyonla tedavi denemiĢlerdir.

3

1932 yılında Anderson, sağlam bacaktan traksiyon denemiĢtir.1933 yılında Leadbetter femur proksimal kırıklarında kalça 90° fleksiyondayken bacağa abduksiyon ve iç rotasyon manevrası yaptırarak redükte edip alçı tesbiti önermiĢtir (2).

Kalça bölgesi kırıklarında zamanın mevcut Ģartlarında konservatif tedavi usulleri denenirken, aynı zamanda elde edilen kötü sonuçlar nedeni ile cerrahi tedavi arayıĢları devam etmiĢtir.

1850 yılında Van Langenbeck, 1875 yılında Könıg ve 1897 yılında Nicolaysen, kalça kırıklarında çivi ile açık fiksasyonu ilk uygulananlar olarak bilinirler.

1916 yılında Hey-Grooves, dört kanatlı çivi tasarımı ile cerrahi fiksasyon uyguladı. Fakat çivinin yapıldığı materyal yeterli değildi.

1925 yılında Boston'da Smith-Petersen, femur boynu kırıkları açık tespiti için geliĢtirdiği üç kanatlı çiviyi kullanmaya baĢladı. 1931 yılında sonuçları yayınlanmaya baĢlandığında, ölüm ve morbidite oranlan yüksek olan kalça kırıklarının tedavisinde yeni bir dönem baĢlamıĢ oldu. Venable ve Stuck tarafından geliĢtirilen biyouyumlu vitalyum alaĢım, bu baĢarıda önemli bir basamak oldu.

1932 ve 1934 yıllarında Amerikalı Johanson, Westcott ve Thomton Smith-Petersen çivisini kanüllü ürettiler ve böylece kılavuz tel ile redüksiyon sonrasıçivinin uygulamasında kolaylık sağladılar.

1937 yılında Thornton, üç kanatlı çiviye bir yan plak ekledi.

1941 yılında Jewett, tek parça halindeki üç kanatlı çivi ve yan plağını kullanmaya baĢladı.

1943 yılında Bowt, 1944 yılında A.T. Moore, femur baĢına giren bir kamanın bulunduğu plakla tespit yöntemini uygulamıĢlardır. Yine 1944 yılında Neufield ve 1945 yılında Bosworth, kamalı plakları uygulamaya baĢlamıĢlardır.

1946 yılında McLaughlin, Smith-Petersen çivisi ile femur cismine yaslanan plak kısımları somunlu menteĢe ile sıkılarak istenen açı verilebilen plağını, kalça kırıklarının tedavisinde kullanıma sundu.

4

Kırık hattında gittikçe kompresyona izin veren teleskopik çivi veya vidalar Schumpelick ve Jantzen, Dugh, Massile Badgley ve Clawsen tarafından gündeme getirildi. Ġlk olarak 1940 yılında Henry Briggs, teleskopik çiviyi kullanmıĢtır;

fakat 1955 yılında Dugh tarafından ortaya atılan kompresyon yapıcı ve kayıcı kama-plak düzeni ciddi anlamda kabul görmüĢtür. 1955 yılında yine Massie, 150°

açılı kayıcı ve kompresyon yapıcı çivisinin kullanmaya baĢlamıĢtır.

1954 yılında Clawson, trokanterik bölge kırıklarının tedavisinde kompresyon yapıcı ve kayıcı, çivi ile plak kullanmıĢtır.

1960'ların sonlarına doğru Richard's firması, kayıcı ve kompresyon yapıcı, namlu-plak birleĢim yerleri bükülme stresine daha dayanıklı hale getirilmiĢ vidaları gündeme getirdiler. Daha sonra değiĢik firmalar tarafından bu vida-plak sistemin bir çok modifikasyonu ve benzeri üretildi.

1958‟de Ġsviçreli Müller‟in AO‟nun vida ve plak serilerini ortaya koyması, kırıklarda kompresyonlu tespit görüĢünü güçlendirdi. 1960‟lı yıllarda ve 1970‟li yılların baĢlarında Müller-Allgöwer-Villenegger ve arkadaĢları AO grubu olarak dinamik kompresyon plakları, kondil plakları ve açılı plaklar kullanmaya baĢladılar.

Trokanterik, subtrokanterik bölge kırıklarında Küntscher (1966), kendi intramedüller çivisini kullanmıĢ ve yukarı ucunu makaslama güçlerinden korumak için uzunca bırakmıĢtır. 1986‟da Klemm, bunu geliĢtirerek distal ve proksimaldeki deliklerden kilitlenebilen tip çiviyi geliĢtirmiĢtir.

1950‟de Lezius‟un tanımladığı fakat 1968‟de Ender‟in yeni bir görüĢle uygulamaya baĢladığı elastiki üç veya dört çivi distalde iç kondilden femur cisminden trokanterik bölge ve femur boynuna doğru yerleĢtirilen kondilosefalik çivilerin intertrokanterik kırıklarda oldukça kullanılmıĢtır.

Russell – Taylor (1984), 1967‟deki Zickel‟in sistemine benzer olarak fakat proksimalindeki çivi deliklerinden femur boynuna 6,5 mm ve 8 mm çapında iki vida yerleĢtirerek tespit yapmıĢtır (2).

5

1990„lı yıllarda Gamma çivisi kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Gamma çivisinin komplikasyonlarının sık gözükmesi üzerine Gamma çivisi modifiye edilerek ĠMHS ve PFN çivileri kullanılmaya baĢlanmıĢtır.

Femur baĢının yerini alacak bir protez yapma çalıĢmaları 1890‟lara uzanır.

Önceleri altın ve platinden, fildiĢinden hatta ĢimĢir ağacından yontularak yapılan protezler az sayıda denenmiĢtir.

1946‟da Fransız Judet kardeĢlerin yaptığı akrilik femur baĢı protezi yaygın Ģekilde kullanılan ilk protezdir. 1950‟li yıllarda çok sayıda kullanılan protez, zamanla aĢınma, kırılma ve yabancı doku reaksiyonu gibi komplikasyonların çok görülmesi nedeniyle terk edilmiĢtir.

Femurun medullası içine giren sapı olan ilk madeni femur baĢı protezi Amerika‟da Austin T.Moore tarafından kullanılmıĢtır. Femur proksimalinde tümör olan bir hastada ilk kullanıĢı yayınlandıktan sonra, 1950‟lerde daha da geliĢtirilmiĢ, sapında pencere olan modeli yaygın kullanıma girmiĢtir.

Frederick Thompson‟un femur baĢı protezi de 1951‟den sonra aynı Ģekilde yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır. Her ikisinin de geliĢtirilmesinde maden iĢleme tekniğindeki ilerlemenin (kobalt, krom alaĢımı döküm yapılabilmesi gibi) büyük yardımı olmuĢtur. Aynı yıllarda ve daha sonraları değiĢik tiplerde baĢka madeni femur baĢı protezleri de yapılmıĢ; fakat baĢarılı olunamamıĢtır.

A. T. Moore ve F. Thompson protezleri ise 1950‟den beri bütün dünyada standart tedavi Ģekline girmiĢ ve değiĢik endikasyonlarda kullanılmıĢlardır; fakat zamanla parsiyel kalça protezlerinin komplikasyonlarının ortaya çıkmasıyla ve1974 yılında Gilberty ve Bateman‟ın ayrı ayrı geliĢtirdikleri bipolar kalça protezinin ve ayrıca total kalça protezinin geliĢtirilmesiyle kullanım alanı azalmıĢtır (3).

Asetabulum ile eklem yapan baĢ kısmının iki hareket ekseni olduğundan, asetabuluma etki eden sürtünmeyi azaltmak amacıyla, 1990 yılında Harwin ve arkadaĢları, ilk olarak stabil olmayan femur intertrokanterik kırıklarda Leinbach protez sapı ile bipolar protez baĢını kombine ederek kullanmıĢlardır.

6

Ülkemizde de trokanterik bölge kırıklarına çivi ile tespit 1950 yılında DerviĢ Manizade ve 1958 yılında Necmi Ayanoğlu tarafından yapılmıĢtır.

Artroplasti uygulaması ise ilk olarak 1959 yılında Rıdvan Ege tarafından Thompson protezi ile yapılmıĢtır (2).