• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: MANTIĞIN ÖNEMİ, KAVRAM VE TANIM

2.3. Tanım

Mantık kitaplarındaki kavl-i şârih/tanım kısımları, "Bilinen kavramlarla bilinmeyen kavramların elde edilmesi nasıl tertip edilir, nasıl organize edilir?" sorununu konu edinir. Düşünmenin amacı meçhulât-ı tasavvuriyye ve meçhulât-ı tasdikiyeye ulaşmak olduğu için tanım bölümü de mantığın iki amacından biri olan meçhulât-ı tasavvuriyeye ulaştıran kural ve kaideleri konu edinir.

Âmidî bu düşünce bağlamında tanım konusunu iki fasıl halinde ele almaktadır. Müellifimizin değerlendirmesine geçmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için Aristoteles ve İbn Sînâ’nın konuya dair görüşlerine kısaca değinmemizin faydalı olacağını düşünmekteyiz.

Tanım konusu, mantık içinde kavramlar mantığı ile önermeler mantığını aynı anda içeren konu olduğu kadar mantık, ontoloji ve epistemolojinin ve özellikle metodolojinin kesiştikleri bir konudur.155

Aristoteles, en genel anlamıyla tanımı için, “Bir şeyin ne

olduğunu açıklamaktır”156

ifadesini kullanmaktadır. Ne olduğunu açıklamak ya da araştırmak o şeyin mahiyetinin araştırılması demektir. Bu yüzden tanım bir şeyin mahiyetini ifade eden sözdür. Şeyin mahiyeti ise o şeyi o şey yapan şeydir. Dolayısıyla

154

Âmidî, Dekȃik, vr. 31b

155

Özlem, Doğan, Mantık, İstanbul 2011, s. 108

156

52

tanım, şeyin kendisi olması bakımından onu o şey yapan şeyin sebebinin açıklanmasıdır.157

Aristoteles’e göre bir şeyi tanımlayabilmek için evvela o şeyin kendi cinsinden ortak olan tümel tarafı ile onu diğerlerinden ayıran özelliklerini ayırmak gerekir.158

Çünkü genelin bilgisiyle özel olanlar görülür. Bu yüzden bir şeyin tanımına o şeyin yakın cinsi ve yakın ayırımı ile ulaşılır. En yakın cinsin alınması o şey hakkında söylenen her şeyin

onun hakkında bütün özlük yüklemlerini tasdik etmek demektir.159

En yakın ayırım ise aynı cins içerisinde diğer türlerden mahiyeti farklı kılan şeydir. Bu yüzden doğru tanım, cins ile ayırım vasıtasıyla yapılmak durumundadır.

Genel bir ifade olarak, tanımı, 'bir şeyin ne olduğunu açıklayan söz' olarak belirten Aristoteles, bu durumda ya nesnenin ne olduğunu ya da adının ne ifade ettiğini göstermektedir.160

Buna göre Aristoteles tanımı ikiye ayırmaktadır.

- Adın ne ifade ettiğini açıklayan sözdür.161

- Nesnenin ne olduğunu gösteren olup bir mahiyetin bilinmesidir.162

Birincisi itibari olurken ikincisinin gerçek tanım olduğunu ve Aristoteles’in de daha çok bunun üzerinde durduğunu görmekteyiz. Bir nesnenin mahiyeti, onun özlük ifadeleriyle ortaya konmaktadır. Bunların dışında başka bir şey ilave etmek filozofa göre gereksiz olduğu gibi faydasız da olmaktadır. Bu yüzden bir şeyin tanımına en iyi şekilde yakın cins ve yakın ayırım ile ulaşılır.163

Aristoteles’in çizmiş olduğu yolu takip etmekle beraber filozofun sistemini geliştiren İbn Sînâ'ya göre tanım: genel anlamıyla, kendisiyle meçhul iken malum olan bir takım bilgilerin ‘tasavvurların’ kazanıldığı bir alettir. Bu şekilde yapılan tanım, gayesi

157

Aristoteles, Organon IV, (İkinci Analitikler), s. 102

158

Bingöl, Abdulkuddüs, Klasik Mantık’ın Tanım Teorisi, İstanbul 1993, s. 54

159

Aristoteles, Organon V (Topikler), s.89-99

160

Aristoteles, Organon IV, (İkinci Analitikler), s. 88

161

Aristoteles, Organon IV, (İkinci Analitikler), s.106

162

Aristoteles, Organon IV, (İkinci Analitikler), s. 101

163

53

itibariyle yapılan tanımdır. Oysa tanım, konusu yönüyle bir bilgi olup bir şeyin ne olduğunu ortaya koyar. Bu yüzden tasavvurların kazanılması bir şeyin ne olduğunun araştırılmasına dayanmaktadır. Bu da ya isminin manasının araştırılması ya da özünün araştırılması demektir.164

İsminin ne ifade ettiğinin ortaya konulması hem var olanlar hem de var olmayanlar için geçerli olacağından dolayı bu şekilde yapılan tanım gerçek tanım olmamaktadır. Oysa gerçek tanım sadece var olan şey için olur. Var olanın da ne olduğunu ortaya koymak ancak onun kurucu unsurlarının bilinmesiyle olmaktadır. Bu anlamda “Nedir?” sorusunun cevabı, kurucu unsurların bütünüyle tahakkuk eden mahiyet ile olmalıdır.165

Bu durumda tanım, şeyin mahiyeti üzerine delâlet eden bileşik bir sözdür.

Tanımın tanımlanana delâleti, sözün anlamı üzerine olan delâleti yoluyladır. Dolayısıyla sözün mana üzerine delâleti söze ait olan delâlettir. Bu şekildeki bir delâletle, söz, tasavvurdan kastolunan mana üzerine delâlet eder. Bu delâlette ya şeyin durumuna ya da özüne itibar edilir. Öze itibar edilerek yapılan tanım tam veya eksik hadd olurken,

durumuna itibar edilerek yapılan tanım da tam veya eksik resm olmaktadır.166

Bu açıklamalar sonucunda İbn Sînâ’ya göre her tanım bileşik söz olmaktadır. “had” denilen bu söz, ya isim açısından ya da öz açısından olmaktadır. Bu da ya özün kurucu unsurlarına ya da ilintilerine itibar edilir. Bu yüzden tanım ya isme ya öze ya da ilintiye ait olmaktadır.167

Bu anlamda İbn Sînâ’ya ait bu bilgiler çerçevesinde şekle uyarladığımızda şöyle bir sonuç karşımıza çıkmaktadır.

164 İbn Sînâ, Necȃt, s. 97 165 İbn Sînâ, İşȃretler ve Tembihler, s. 16 166

İbn Sînâ, Mantıkı Meşrikiyyın, Kum 1405, s. 34

167

54

Şekil 8: İbn Sînâ'nın Tanım Taksimi

Âmidî mantıkçıların kullanmış olduğu kavl-i şârih ifadesi yerine lafz-ı şârih ifadesini kullanmaktadır. Kavl-i şârih ifadesi mantıkçılar nazarında sadece mürekkep lafız olarak anlaşıldığından daha kapsamlı olan lafz-ı şarihi tercih etmektedir. Çünkü kavl-i şârih ifadesinin kullanılmış olması tasavvurun tasavvuru tanımlaması, bu tanımın kapsamına girme imkânı bulamamaktadır. Ancak lafz-ı şarih ifadesinin kullanılmasıyla söz konusu

kapsama dâhil olduğunu belirtmektedir.168

Âmidî, eğer yapılan tanımların bir kısmı bileşik bir kısmı bileşik değilse bu durumda tanım sonuca ulaşmak isteyenin amacına göre kısımlanır. Bu kısımlanma da kişinin hakikati veya lafzın ona olan delâletini bilip bilmemesine bağlı olarak değişmektedir. Şayet hakikati bilmiyorsa bu durumda tasavvura ulaşmak ya zatilerle (cins, fasıl) ya da arazilerle (hassa ve araz-ı amm) olur. Şayet lafzın ona olan delâletini bilmiyorsa, bu

durumda da sadece ismin delâletini açıklamak gerekmektedir.169 Tanımın belirtilen

gerekçelerle bu şekilde kısımlandığını açıklayan Âmidî, tanım çeşitlerini şu şekilde sıralamaktadır:

168

Âmidî, Dekȃik, vr. 36b

169

Âmidî, Dekȃik, vr. 37a

Tanım

Adsal Tanım Özsel Tanım

Kurucu Unsurlarla Yapılan

Hadd

Tam Hadd Eksik Hadd

İlintilerle Yapılan

Resm

55 1- Zatilerle yapılan tanım (hadd)

2- Arazilerle yapılan tanım (resm) 3- Lafzî tanım.170

Âmidî lafzî tanımla tanımlanacak olan şeyden kendisiyle eş anlamlı olan bir lafızla değiştirilmesini kast etmektedir. Dolayısıyla burada eşanlamlının, soran ve sorulan nazarında daha meşhur bir lafız olması gerekmektedir. Örneğin insan lafzının anlamını bilen birinin beşer lafzının ona delâlet edip etmediğini bilmemesinden dolayı bunu sormasıdır. Bunun üzerine ‘Beşer’ nedir? diye sorulduğunda ona ‘İnsan’dır cevabının verilmesiyle tanımı yapılmış olmaktadır.

Lafzî tanımın her zaman ve her durum için geçerli olamayacağını belirten müellife göre, bu durumda diğer tanım şekilleri devreye girmektedir. İbn Sînâ’nın yaptığı gibi bir şeyi tanımlamak ya hadd ya da resm ile olur. Eğer tanım o şeyin zatileriyle temyiz ederse

hadd; arazileriyle temyiz ederse resm olarak yapılır.171

Âmidî zatilerle yapılan temyizin fasıl ve hassa ile de gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Buna göre fasıl veya hassa ile olan temyiz eğer temyiz ettiği şey kendisine has ise kendisinden ayrı olan hakikatlerde, yoksa o zaman fasıl ve hassa ile temyiz hâsıl olur. Dolayısıyla tanımlananı temyiz ederler. Ancak bunlar sadece

kendisine has değilse temyiz bunlarla hâsıl olmaz.172

Bu durumda temyizin gerçekleşebilmesi için birbirinden ayrı ve birbirinin de lazımı olmalarından dolayı bütün fasıl ve hassalar zikredilmelidir. Müellifimize göre eksik tanımın en noksanı: mümeyyiz olmasına rağmen, birden çok genel zati ve hassası olmasına karşın bir tek zatiyle taksir edilmesidir. Eksik tanımın en iyisi ise birden çok zatinin zikredildiği tanımdır. Mesela insanın tanımında "Büyüyen natıktır." denilmesi gibi. Çünkü büyüyen (nami) kendi üstündeki zatilere tazammun yoluyla delâlet eder ki onlar da nefs sahibi cisim ve cevherdirler. Âmidî, tam tanımdan maksadın şeyin kendi hakikatiyle tasavvur edilirken; eksik tanımdan maksadın ise bütün hakikatiyle değil zatiyle temeyyüz etmek olduğunu belirtmektedir. Hadd-ı tam kavl yani bileşik olması,

170

Âmidî, Dekȃik, vr. 37a

171

Âmidî, Dekȃik, vr. 37a

172

56

nakıs bileşik olmaması yönüyle birbirlerinden ayrılırlar. Hadd-ı tam ve nakısın ortak olduğu noktanın zati olarak bir şeyi başka bir şeyden ayırması olduğunu ifade etmektedir.173

Hadd, kurucu unsurlardan oluşmuş olmasına rağmen kendi içerisinde tam ve eksik olarak ikiye ayrıldığı az önce ifade edildi. Kurucu unsurlardan oluşmuş olmasına rağmen "Bu şekildeki taksim nedendir?" sorusu akla gelebilir. Her iki çeşit de zati unsurlardan oluşmuş olma bakımından ortaktırlar. Ancak hadd-i tamda kurucu unsurların tamamı kullanılırken hadd-i nakıs kısmında ise kurucu unsurların bir kısmı kullanılmaktadır.174

Bu özelliklerinden dolayı hadd-i tam mutabakat ile mahiyete delâlet

ederken, hadd-i nakıs mahiyete iltizam ile delâlet etmektedir.175

Âmidî’nin vermiş olduğu bilgiler bağlamında şöyle bir şekil ortaya çıkmaktadır:

Şekil 9: Âmidî'nin İçerik Bakımından Tanım Taksimi

173

Âmidî, Dekȃik, vr. 40a-40b

174

Kutbuddin Râzî, Şerhu’l-İşarat, Kum 1383, s. 95

175

Tûsî, Şerhu’l-İşarat, s. 204

Tanım

Adsal Tanım Özsel Tanım

Kurucu Unsurlarla Yapılan

Hadd

Hadd-i Tam Hadd-i Nakıs

İlintilerle Yapılan

Resm

Resm-i Tam Resm-i Nakıs

57

Tanımın fonksiyonu bakımından değerlendirildiğinde Âmidî’nin yapmış olduğu tanım taksimi şu şekilde gerçekleşmektedir:

Şekil 10: Âmidî’ye Göre Fonksiyonel Bakımından Tanım Taksimi

Âmidî hadd ve resm ile ilgili açıklamaları yaptıktan sonra son olarak tanımlamalar

yapılırken nelere dikkat edilmesi gerektiğini, İbn Sînâ’yı takip ederek, sıralamaktadır.176

Bu açıklamalardan şöyle bir sonuç elde edilmektedir: Âmidî selefi olan İbn Sînâ’ya birçok konuda bağlı kalmasına rağmen bazı noktalarda ondan ayrı düşmektedir. Ayrı düştüğü noktalardan biri tanım çeşitleridir. İbn Sînâ tanım çeşitlerini adsal ve özsel tanım olarak iki başlık altında ele alırken, Âmidî bu ikisine lafzî tanımı da ilave etmektedir. Âmidî, İbn Sînâ gibi hadd-ı tam ile özel bir marifet, yani şeyin mahiyetini elde etme amaçlanırken; hadd-i nakıs, resm-i tam ve resm-i nakıs ile şeyi kendi

dışındakilerinden temyiz etmenin amaçlandığını belirtmektedir.177

2.3.1. Geçersiz Tanım ve Tanımın Hatalı Olduğu Yerler

Âmidî bu başlık altında tanımlarda yapılan hataları ve geçersiz tanımları ele almaktadır. Ona göre ilk olarak yapılması gereken şey tanımın tanımlanan şeyi kapsayıp kapsamadığıdır. Örneğin insanı kişneyen bir hayvan olarak tanımlamak geçersizdir.

176

Âmidî, Dekȃik, vr. 42a-42b

177

Âmidî, Dekȃik, vr. 41b

Tanım

Mahiyetini

Belirtme Hadd-i Tam

Temyiz etme

Hadd-i Nakıs

Resm-i Tam

58

Eğer tanım tanımladığı şeyi tam olarak kapsıyorsa (muttarid) bu durumda tanım geçerli,

eğer tanımladığı şeyi tam olarak kapsamıyorsa bu durumda da geçersiz olmaktadır.178

Müellifimize göre ihlallerin bir kısmı bütün tanımlara şamil olurken bir kısmı sadece bazı tanımlara ait olmaktadır. Bütün tanımlarda meydana gelen hataların bir kısmı tanıma delâlet eden lafzın kendisinde olurken bir kısmı da o lafzın anlamında meydana

gelmektedir.179 Geçerli bir tanımda yakın cins ve yakın ayırımın yer alması

gerektiğinden tanım sadece tanımlanana ait olmaktadır. Bu doğrultuda yapılmaya çalışılan kimi tanımlarda, değişik şekillerde ihlaller meydana gelebilmektedir. Âmidî, İbn Sînâ’nın tanımda yapılan ihlallerin bir kısmının cinse, bir kısmının da fasla yönelik

olduğuna dair görüşlerini180

kabul etmekle beraber bu ikisine ilave olarak bir kısmının

da hassaya dönük olduğunu belirtmektedir. 181

İbn Sînâ bu hatalardan söz edip örnek vermesine rağmen sınıflandırmaya

gitmemektedir.182

Müellifimizin yapmış olduğu bu sınıflandırma sonucunda şöyle bir şekil ortaya çıkmaktadır:

Şekil 11: Âmidî'ye Göre Tanımda Yapılan Hatalar

178

Âmidî, Dekȃik, vr. 44a

179

Âmidî, Dekȃik, vr. 43b

180

İbn Sînâ, Necȃt, s.87

181

Âmidî, Dekȃik, vr. 44a

182 İbn Sînâ, Necȃt, s.18-19 Tanımda Yapılan Hatalar Lafza Dönük Olan Hata Cinse Yönelik Olan Hata Cinsin Zikredilmemesinden Kaynaklanan Hata Cins Olmayan Şeyin

Cins Olarak Zikredilmesinden Kaynaklanan Hata

Fasla Yönelik Olan Hata

Sadece Fasla Yönelik Olan Hata Fasıl Ve Hassada Ortak Olan Hatalar Hassaya

Yönelik Olan Hata Anlama Dönük

59

Tanımlarda yapılan hataları bu şekilde sınıflandıran müellif, bunları ayrıca ayrı ayrı başlıklar altında detaylı olarak ele almaktadır.183

Buraya kadar mantığın iki kısmından biri olan tasavvurata yönelik açıklama ve değerlendirmeler yaptık. Bu anlamda tasavvurat içerisinde yer alan lafız-anlam ilişkisi, beş tümel ve tanım konusunu ele aldık. Bundan sonra mantığın ikinci kısmı olan tasdikat bölümü ele almaya çalışacağız.

183

60

Benzer Belgeler