• Sonuç bulunamadı

4. BULGULAR VE YORUMLAR

5.1. Türklük ve Tatarlık Algısı

1860‟lı yıllarda Rus hâkimiyetine girmeye baĢlayan Asya Türklüğü 1860‟lı yıllardan günümüze kadar etnik kimlik problemi yaĢamaya devam etmektedir. Milattan çok eski asırlara doğru yol alan Türk adı ve Türk kimliği bu yıllar ve sonrasında Rusların siyasi politikalarına alet edilmiĢtir. Bu politikayla mefkûresiz bir toplum yaratılmak istenmiĢtir. Amaç, Türklük Ģuurunu halk belleğinden temizlemektir.

On dokuzuncu yüzyılın sonlarında “Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur” nidalarıyla yalnız Ġstanbul‟u değil, tüm Türk coğrafyasını etkisi altında bırakan ilk isimlerden biri Mehmet Emin Yurdakuldur. Yurdakul dil birliği fikri için Ģunları söylemiĢtir:

“„Dili dilimden, dini dinimden olan bütün Türkler bir millettir‟ nidalarıyla yalnız Kırım‟ı değil tüm Türklük fikrinin mimarı, yaratıcısı olan İsmail Gaspıralı‟nın Türklük için gösterdikleri çaba yirminci yüzyıla damgasını vurmuştur”

(Kırımer, 1948: 90).

Yirminci yüzyılın baĢlarında Türklük cereyanına katılan diğer isim Yusuf Açura‟dır. Türk halklarının sesine ses olmaya çalıĢan Akçura, Türk adını duyurmak için Mısır‟da Türk isimli bir gazetede Türklük üzerine yazılar yazmıĢtır.

“Türkçülük fikri, yarım asır evvel nihayet birkaç kişinin dimağında ve kalbinde düşünceler, duygular ve emeller uyandıran, ara, sıra dil ve kalemlerinden müphem ve muhteriz bir surette çıkan bir nazariyeden ibaretti. Bu nazariye, o zamanlar muhite o kadar gayrî munis idi ki taraftarı olanlar, onu pek açık söyleyip yazmaktan çekiniyorlardı. Hâlbuki Türkçülük fikri bugün tahakkuk etmiştir, vak‟alar halinde tecelli ediyor…” (Kırımer,1993: 37).

1908 MeĢrutiyet döneminde Türkiye Türkçüğünün fikir babası Ziya Gökalp tarih sahnesindeki yerini almıĢtır. “Türk milletini yükseltmek, onun kültür ve medeniyetini öğrenmek, araĢtırmak, maddî ve mânevî sâhada kalkınma, esaret altına düĢmüĢ Türklerin kurtuluĢunu temin etmek fikri, Ziya Gökalp‟ta Türkiyecilik, Oğuzculuk ve Turancılık Ģeklinde bir sisteme ulaĢtı” (ġükrü Elçin, 1978: 20). Gökalp, Osmanlı Devletinin hızlı çöküĢünün farkındaydı ve kurtuluĢa ermek için milli düĢünüĢün, milli Ģuurun, Türkçülük ve ülkü fikrinin ne kadar mühim olduğunu arz etmek istiyordu. Bu ülküsünü Ģu satırlarla dile getirmiĢtir:

“Vatan ne Türkiye‟dir Türkler‟e, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan”

Bahsi geçen yüzyıllarda Türkçülük fikrine bu kadar mühim bir yer verilmesinin sebebini 1909 yılından itibaren irdelemeye baĢlayan Bekir Sıdkı Çobanzade, 1917 yılından itibaren bu problemin ciddi boyutlara ulaĢtığının farkına varmıĢtır. Onun bu fikri değiĢiminde 1917 yılında meydana gelen BolĢevik Ġhtilali‟nin (Ekim Devrimi) etkisi büyüktür. 1905 devriminin ardı olarak

adlandırılan BolĢevik Devrimi, Çarlık rejimini sonlandırsa da Türk halkları için mücadele eden Türk aydınları bu dönemde burjuva milliyetçisi olarak suçlanmıĢtır. ÇeĢitli iftiralara maruz kalan Türk aydınlarını ve çektikleri eziyetleri gören Çobanzade tüm Türklüğü tek bir merkezden yönetecek bir Türk birliği kurulması gerektiği fikrini benimsemiĢtir. Böylece Türkçülük yoluna sağlam adımlarla yürümüĢtür. 1917 yılından önce kaleme aldığı Ģiirlerinde ve Ģahsî düĢüncelerinde Türk birliği fikrine farklı yönden bakan Ģair, bu dönemlerde Türklük ve Tatarlık kavramlarını ayrı olarak kullanmıĢtır. Fakat 1917 yılının getirdiği vakalardan sonra bu kavramları bir araya getirerek etnik kökeninin Tatar, soyunun ise Türk olduğunu vurgulamıĢtır. Türk ve Tatar adını bir arada kullanarak Türk-Tatar olarak isimlendirmiĢtir.

Aynı dönemde Türklük ve Tatarlık mevzuu hakkında fikir ileri süren bir isim daha vardır. Bu isim Ömer Seyfeddin‟dir. Çobanzade‟ye nazaran Ömer Seyfeddin, Tatarlık konusu hakkında “Tatar, Türk‟ten baĢka bir kavimdir” demiĢtir. ġimal Türklerine “Siz Tatarsınız” diyen Ruslara karĢı, ġimal Türklerinin kat‟iyyen Tatar olmadığını Tatarlık kavramının Rusların bir iftirası olduğunu vurgulamıĢtır. Semerkandlılar ne kadar Türk ise ġimal Türklerinin de o kadar Türk olduğunu ifade etmiĢtir. Aynı zamanda devlet ve millet isimlerinin farkını belirterek devlet isminin millet ismi olamayacağını belirtmiĢtir (Kırım Mecmuası, sayı: 1, Ġstanbul, 30 Nisan 1918 “Büyük Türklüğü Parçalayan Kimlerdir?”).

1919 yılında Türk adına yorum getiren diğer bir isim Mehmet Fuad Köprülü olmuĢtur. Mehmet Fuad Köprülü Türk yurdundaki yazısında “Millî

tarih o kadar unutulmuş ki millet ismi olan Türk adı ortadan kalkmış ve yerine diplomatik ünvandan başka bir şey olmayan Osmanlı lafzı kâim olmuş…”

diyerek Türk adının geldiği noktayı eleĢtirmiĢtir (Kırımer b: 33).

Tarihî gerçeklikte Çarlık döneminde, Ruslar tarafından hâkimiyet altına alınan Türk halkları “Tatar” olarak adlandırılmıĢtır. O dönemde Yusuf Akçura da Çobanzade gibi Türk-Tatar ifadesini kullanmıĢtır.

“Günümüzde “Türkler” dediğimizde ortak bir geçmiş (tarih), etnografya ve filoloji birliği bazen “Türk-tatar, Türk- tatar-Moğol” ismiyle bilinen bir ırktan gelme, gelenekleri, görenekleri birbirine yakın Azerbaycan, Kazanı ve Kırgız, Yakut gibi kabileleri dahil ederiz. Batılı yazarların aynı zamanda Osmanlı yazarlarının Tatar dedikleri Türkler ifadesinin içinde yer almaktadır” (Yusuf Akçura, 2006: 11).

Aynı durum Cengiz Dağcı‟nın Ģahsî düĢünceleri ve eserlerinde de yer almaktadır. Adı geçen Ģairler için Türklük her zaman ön planda olmuĢtur. “Cengiz Dağcı „Korkunç

Yıllar‟ romanında Sadık Turan‟ın babasının dilinden Türklük soyuna mensupluğunu dile getirir. „Sen benim evladım olmakla beraber bu toprağın bu yıkıntıların bir parçasısın… Seni bu toprak doğurdu, büyük bir milletin zengin geçmişi

seninle beraber. Bahçesaray‟dan Kaşgar‟a kadar

minarelerimiz uzanıyor. Bize Tatar diyorlar, Çerkez diyorlar, Türkmen diyorlar, Kazak diyorlar, Özbek diyorlar, Azer diyorlar, Karakalpak, Çeçen, Uygur, Kabardı, Başkırt, Kırgız diyorlar. Bunlar hep yalan! Deniz parçalanmaz. Biz Türk- Tatarız. Bunu senin kalbinin bildiği gibi, her Başkırt, her Kırgız, her Kazak‟ın, Kırgız‟ın da kalbi bilir. Kalbinin hisleriyle hareket et. Dünyanın boş hırslarına kapılma…‟” (Dağcı ,2015:27)

Çobanzade 1917 yılından sonra Tatar adını Türklüğün vücudundaki bir uzuv olarak kullanmıĢtır. ġairin geniĢ çapta Türklük algısını kavraması ve Tatar‟ı dar bir anlamdan geniĢ bir anlama gelecek Ģeklide kullanması onun Türklük bilincine eriĢtiğinin göstergesi olarak kabul edilmelidir. 1917 yılında Tatar adı geniĢ anlamda kullanan Ģair otuz dört Ģiirinde Türk-Tatar adına yer vermiĢtir. ġair 1918 yılında kaleme aldığu Tuvğan Til isimli Ģiirinde Türk ve Tatar isimlerinin aslında tek bir özden geldiğini vurgulamıĢtır.

“Bilmiymen- türükmi, tatarmı adıñ, Bek yaman tatlısıñ, Tañrıdan tadıñ. Türük de, tatar da seniñ sözleriñ, Ekisi eki çift muñlu közleriñ...” (Otar,1999:139)

Benzer Belgeler