• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM I: GİRİŞ

1.1. Okul Öncesi Eğitim

1.1.3. Türkiye’de Okul Öncesi Eğitimin Önemi

Sağlıklı ve istenilen davranışlara sahip çocuklar yetiştirmek için onların gelişim özellikleri ve bu özellikler doğrultusunda ihtiyaçlarının neler olduğu bilinmelidir.

Çocukların özellikleri bilinmeden verilen eğitim, güç olmanın yanında tamamen tesadüflere kaldığı için hata yapılmasına, istemeyerek de olsa çocukların zarar görmesine yol açabilmektedir. Özellikle çocukların, temel eğitimine başlayıncaya kadar geçirdikleri birçok kritik dönemi içine alan ve gelişim hızlarının çok yüksek olduğu okul öncesi dönem, bu bakımdan daha da önem taşımaktadır (Çoban ve Nacar, 2006).

Öğrenmenin doğumla başladığı ve erken yaşlardaki öğrenmenin sonraki yaşlardaki öğrenmeye temel oluşturduğu bilinmektedir. Bu nedenle temel eğitimin de doğumla başlaması gerektiği düşünülmektedir. Beyinle ilgili yapılan araştırmalar doğuma kadar en az olgunlaşmış organın beyin olduğunu; yaşamın ilk yılında hızlı bir şekilde büyümeye ve gelişmeye devam ettiğini göstermiştir (Güleryüz, 2001).

Araştırmalar, gelişen beyin için diğer kişiler ve nesnelerle etkileşimde bulunmanın, proteinler, yağlar ve vitaminler gibi yaşamsal bir besin öğesi olduğunu ve yaşantılardaki farklılığın, beynin farklı yollarla gelişmesine neden olabileceğini göstermiştir (Şen, 2007). Beyin hücrelerine eşlik eden sinir bağlantıları, özel durumlar dışında genel olarak altı yaşına kadar gerçekleşmektedir. Bu nedenle erken yaşlarda çocuğa sağlanan olanakların beyin gelişimi üzerindeki etkisi uzun süreli olmaktadır.

Çocuk ilkokula başladığında gelişiminin büyük bir kısmı tamamlanmaktadır. Örgün eğitim yaşı çocuğun öğrenme gereksinimlerine eğilmek için çok geç olduğundan yaşam boyu sürecek olan öğrenmenin temeli okul öncesi dönemde atılmalıdır (Tezcan, 1997).

Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi’nde dünyaya gelen tüm çocukların, eşit hak ve fırsatlarla yaşamlarını sürdürme haklarının bulunduğu açıkça ifade edilmektedir (Varış, 1978). Ancak; günümüzde pek çok çocuk eşit olmayan koşullarla yaşama başlamakta ve yaşamlarını bu şekilde sürdürmektedir. Sosyoekonomik düzeyi düşük ve daha elverişsiz çevrelerde büyüyen çocukların erken yaşlarda eğitilip, uyarılmalarının onların ilerideki başarılarında destekleyici etkisi olduğu bilinmektedir. Bunun için çocuğun çevresinin desteklenmesi ve uyaran bakımından zenginleştirilmesi çok önemlidir. Koşullardaki bu eşitsizlikler okul öncesi eğitimini gerekli kılan toplumsal bir olgudur (Açıkgöz, 2003).

Okul öncesi eğitim ile yoksulluk, sosyal eşitsizlik gibi faktörlerden dolayı diğer çocuklardan dezavantajlı olarak kabul edilen çocuklara daha iyi bir başlangıç olanağı vererek bu eşitsizliğin giderilmesine yardımcı olmaktadır.

Okul öncesi eğitim sayesinde sosyoekonomik açıdan dezavantajlı olan çocuğun sosyal-psikolojik, bilişsel gelişimindeki gecikmeler önlenmekte, böylelikle dezavantajlı çocuklar da ilkokula diğer çocuklarla eşit koşullarda başlama olanağı verilmiş olmaktadır.

Türkiye’de de okul öncesi eğitimin amaçlarından biri, yetersiz ev şartları olan çocuklara destek vermek, diğeri ise onları ilkokula hazırlamaktır. Bütün bunlar dikkate alındığında okul öncesi eğitim kurumları yetersiz şartlarda büyüyen çocuklara fırsatlar sunmak için son derece önemli kabul edilmektedir (Bayhan ve San Artan, 2004).

Okul öncesi eğitim kurumları, çocuğun sağlıklı gelişimi için gerekli olan fiziki ve sosyal çevreyi sağlamaktadır. Çocuklar okul öncesi eğitim kurumlarında, akran grupları içerisinde kendini tanımayı, kendini kabul ettirecek güç ve becerileri geliştirmeyi ve birlikte yaşama kurallarını öğrenmektedirler. Akran grupları, çocuğun yaşantısını doldurmakta ve doyumunu sağlamaktadır. Bu imkanlar çocuğun bedenini kullanma, oyun oynama, merakını giderme, hayalini açığa vurma ve bağımsızlığını kazanma gibi temel gereksinimlerini de karşılamaktadır (Şen, 2007).

“Okul öncesi eğitim kurumlarında çocuk, daha okula başlamadan renkleri ayırt etmeyi, büyüklük-küçüklük, uzunluk-kısalık, nitelik ve nicelik kavramlarını yaş düzeylerine uygun olarak öğrenmektedir. Öğretmenin anlattıklarını, okuduklarını dinlemeyi ve dinlediklerini anlatabilme yeteneğini geliştirmektedir. Ayrıca, doğa olaylarını gözlemlemeyi, bir konuda karara varmayı, şarkı söylemeyi, resim yapmayı öğrenmektedir. Bütün bu etkinlikler çocuğun ilköğretim eğitiminin temelini oluşturmaktadır” (Taner ve Başal, 2005).

Çocuk, bir okul öncesi eğitimi kurumunda yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı, yemek yemeyi, uyumayı ve birlikte oynamayı öğrenmektedir. Dolayısıyla, başkalarının özgürlüğünden haberdar olmaktadır. ”Ben” ve “başkası” kavramlarının bilincine vararak yardımlaşma ve işbirliği duygusunu geliştirmektedir (Başal, 2005).

Okul öncesi kurumları, çocuğa bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olmaktadır. Çocuk bu kurumlarda en iyioyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı öğrenir.

Ana sınıfları ya da diğer okul öncesi eğitim kurumları aynı zamanda kuralları en etkili bir biçimde öğretebilen bir kurumdur (Turaşlı, 2007). Çocuk burada kendi hakkını korurken, paylaşmayı ve başkalarının özgürlüğünü zedelememeyi öğrenir. Araştırmalar, okul öncesi kurumda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların, bu eğitimi göremeyenlere oranla daha katılımcı, girişken, uyumlu olduğunu göstermektedir. Böylelikle okul öncesi eğitiminin önemi katkısı özellikle çocuk ilköğretime başladığı zaman kendini göstermektedir (Yavuzer, 2009).

0-6 yaşlarda verilen eğitimin, çocuğun yeteneklerinin gelişmesinde de çok önemli payı bulunmaktadır. Okul öncesindeki dil gelişimi, çocuğun çevresiyle olan iletişim ve etkileşiminden büyük ölçüde etkilenmekte ve onun gelişmesinin, kavrayışının ve zihin

kapasitesinin sınırını da belirlemektedir. Çoğunlukla ilk yıllardaki sosyoekonomik çevre ve yaşam ayrıcalıkları, ileri yıllarda zeka ve gelişme ayrıcalıkları olarak ortaya çıkmaktadır (Özden, 2003). Bu yönden, sosyoekonomik ve kültür seviyeleri farklı ailelerde büyüyen çocuklar arasında meydana gelen eğitim ayrıcalıklarını asgari düzeye indirmek ve toplumumuzun her kesimindeki çocuklara daha iyi gelişim ve yeteneklerini en üst düzeyde geliştirme olanakları yaratmak okul öncesi eğitiminin önemini artırmaktadır.

Okul öncesi eğitiminin bireylerin gelecek yaşantısını olumlu yönde etkilediği araştırmalarla kanıtlandıkça tüm dünyada okul öncesi eğitim kurumları önem kazanmaya başlamıştır (Başal, 2005). Ülkeden ülkeye toplumsal ve kültürel nedenlerden dolayı okul öncesi eğitime duyulan gereksinim farklılık gösterse de, tüm ülkeler için geçerli birçok ortak neden bulunmaktadır. Bu nedenler şu şekilde sıralanmaktadır (Bayhan ve Artan, 2004);

a) Geniş aileden, çekirdek aileye dönüşen aile yapısı.

b) Köyden kente gelişle birlikte akraba ve yakınlarının çocuk bakımı ile ilgili desteğinin azalması.

c) Kadınların artan eğitim düzeyi ve bununla birlikte evin dışında çalışma fırsatlarının artması.

d) Kültürel eşitsizliklerin, eğitimde fırsat eşitliğini engelleyici yönünün dengelenmesi.

e) Özellikle şehirleşme ile birlikte artan sınırlı mekanlara sahip apartman tipi yaşama geçilmesi, böylece çocukların yaşıtları ile birlikte bulunmalarının ve hareket imkanlarının büyük ölçüde sınırlanması.

f) Ailelerin, çocuklarının eğitiminde bazı yetersizliklerinin bulunduğunu fark etmeleri.

g) Çocuk psikologlarının araştırmalarından ortaya çıkan sağlık ve büyüme ile ilgili bilgi ve fikirler.