• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de KOBİ’lerin Tarihsel Gelişimi

Türkiye’de sanayinin tarihsel gelişimi Osmanlı Devleti döneminden beri varlığını sürdüren el sanatları mahiyetindeki (bez ve ipekli kumaş dokumacılığı, halı-kilim dokumacılığı, deri işletmeciliği, ayakkabı imalatı, bıçak ve el aletleri yapımı, bakırcılık, demircilik ve muhtelif gıda imalatı gibi) üretim faaliyetlerine kadar uzanmaktadır. Esnaf ve sanatkarlar; Türk esnaflığının piri olarak bilinen ve Ahi Evran’ın kurucusu olan Kırşehirli Şeyh Mahmut Nasrettin’in (1236-1329) ahilik anlayışı ile kendi teşkilatlarını kurarak, her iş kolunda geçerli olan ticaret ahlakıyla ilgili temel prensipleri oluşturup, esnaf ve sanatkarların bu prensiplere uygun olarak faaliyet göstermelerini sağlamışlardır. Ahilik bir yanıyla, esnaf kitlesini devletiyle birlikte ayakta tutmak için gerekli mesleki eğitimi, sosyal güvenliği, askeri eğitim ve donatım hizmetlerini aksatmadan yerine getirmek üzere devrin gereklerine göre kurulmuş mükemmel bir çalışma düzenidir. Bunun yanında, Ahilik esnafı “mesleğe atılan ilk adımdan mezara atılan son kürek toprağa kadar” birbirine bağlayan, mesleki ve insani ahlak kurallarına dayalı manevi bir birliği temsil etmekteydi. Bu özellikleri nedeniyle, Ahilik zamanının en ileri sivil toplum örgütü olarak tarihte yerini almıştır.

(12)TEKİN Mahmut, (2005), Hayallerin Gerçeğe Dönüşü Girişimcilik, Günay Ofset, Konya, s.342.

(13)ALPUGAN Oktay, (1993), Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin Finansal Yapısı,

Zamanla Ahilik Teşkilatları gelişerek mesleki loncalara (her iş kolunda kurulmuş birliğe lonca adı verilir) dönüşmüştür. Günümüzdeki üretim kooperatiflerine benzeyen Loncaların en önemli görevi malın kalitesini sürekli yüksek tutmak ve standart üretimi sağlamaktı. Loncalar tarafından, usta işçinin yetişmesi, iş ve ticaret ahlakının korunması, işçiye yardım edilmesi, malın zamanında müşterinin eline geçmesi, malın değerlendirilmesi ve değerin korunması gibi faaliyetlerde yerine getirilmekteydi

Lonca sistemi federal bir düzendi. Bir başka ifade ile üretim ve tüketim sınırlandırılmaktaydı. Bunun nedeni, hammadde darlığı ve kırsal alanda bir fazla yaratılmadığından alıcı sayısının düşüklüğüdür. Eğer üretim miktarı serbest bırakılırsa bazı üretim dallarının kıt olan hammaddeyi çekmesi sonucunda, diğer zanaat dallarının ihtiyaç duyduğu hammaddelerin azalmasına neden olur. Bu nedenle devlet loncalarla müştereken kalite normlarına ve fiyatlara müdahale etmekteydi (Narh). Bu yolla rekabet önlenerek, işsizlik ve iflasın önüne geçilirdi

18. yüzyılda sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa’ya ayak uydurmayan Osmanlı İmparatorluğunda tarımsal düzenin bozulması kentlerin ekonomik yapısını da etkilemiştir. 1879’da “İstanbul Ticaret Odası” kurulmuş ve esnaflar burada örgütlenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüyle birlikte, 1913 yılında Loncalar kapatılmış ve 1924 yılında “Ticaret ve Sanayi Odaları, Esnaf Odaları ve Ticaret Borsası yasası” yürürlüğe girmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonraki ilk yıllarda bir yandan özel sektörün geliştirilmesine yönelik tedbirler alınmış (örneğin, üretici kesimin finansman sorununu gidermek amacıyla 1933 yılında T. Halk Bankası kurulmuştur), diğer yandan önemli temel maddeleri üreten Kamu İktisadi Teşebbüsleri kurulmuştur. Bu dönemde kamuya ait sanayi tesislerinin yedek parça ihtiyaçlarıyla bazı mamul ve yarı mamul girdilerini üretmek amacıyla kurulan pek çok küçük işletme bugünkü küçük ve orta ölçekli sanayimizin özünü oluşturmuştur.

1950’li yıllar siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda değişimlerin yaşandığı bir dönem olmuştur. Özel sektöre daha fazla önem verilmesi ekonomide görülen

canlanmanın en önemli sebeplerinden biri olmuştur. Hızlı sanayileşmeye bağlı olarak 1957 yılında “Sanayi Sicil Kanunu” yürürlüğe girmiştir. 1963-1967 dönemini kapsayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planında küçük sanayicinin, esnaf ve sanatkarın sorunları ile ilgilenecek bir merkezi örgütün kurulması öngörülmüş olup, bu donatımdan, iç ve dış pazarların bulunması gibi faaliyetlerin yerine getirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, 1964 yılında “Esnaf ve Sanatkarlar Kanunu” çıkarılmıştır. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968-1972) döneminde birinci planda faaliyete geçmesi öngörülen merkezi örgüt, Küçük Sanayi Geliştirme Merkezi (KÜSGEM) adıyla 1970 yılında Birleşmiş Milletler Sanayi Kalkınma Örgütü (UNIDO) ile sanayi bakanlığının işbirliği sonucu Gaziantep’te bir pilot proje olarak çalışmalara başlanmıştır.

Daha sonraki yıllarda KOBİ tanımına girecek mahiyette, geleneksel el sanatları ürünlerinin üretimini yapan küçük işletmelerin yanı sıra yan sanayici özelliğindeki küçük ve orta ölçekli işletmelerin sayıları artmıştır. 1980’li yılların başlarından itibaren uygulanan liberal ve ihracata dönük politikalar sonucunda, Türk sanayisi dış pazarlara yönelmiş ve ihracat içindeki sanayi ürünlerinin payı artmıştır. Bu dönemden itibaren Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerince küçük ve orta ölçekli sanayiye verilen önem ve uygulanan destekleme politikaları sonucu bir zamanlar el sanatı kimliği ile üretim yapan KOBİ’ler modern teknoloji ürünü makine tezgahlarla dünya standartlarına uygun üretim yapmakta, kalite bilinci giderek gelişmekte ve daha çok dış pazarlara açılmaktadır. Yenilikçi KOBİ’lerin ve genç müteşebbislerin desteklemesi sonucunda ileri teknolojiye sahip yeni ürünler geliştirilmiştir. Bu ürünler iç ve dış pazarlarda alıcı bulmaktadır. Bugün, Türkiye’de esnaf ve sanatkarlar da dahil KOBİ’ler 3.5 milyon civarında bir sayıya ulaşmış bulunmaktadır. KOBİ’ler sanayi sektörünün %99,2’sini oluşturmakta olup, bu alanda yaklaşık olarak KOBİ sayısı 202 bine ulaşmıştır. Sanayi sektöründe çalışanların %55,9’u KOBİ’ler tarafından istihdam edilmekte olup, bu sektördeki katma değerin %24,2’si KOBİ’ler tarafından gerçekleştirilmektedir.

Benzer Belgeler