• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de ve Küçük Menderes Havzası’nda İklim Değişikliği ve Tarım Sektörünün Durumu

Son yıllarda, dünya küresel yüzey sıcaklığında daha önce hiç görülmemiş bir şekilde artış yaşanmaktadır (Kirby ve ark., 2016; Janjua et.al., 2010; Mahmood ve ark., 2012). Çalışmalar, artan sıcaklık ve yağmur değişiminin gıda üretimi üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir.

Bitkiler, hayvanlar ve su canlılarının sıcaklığa karşı hassasiyeti, suya erişim ve ağır hava şartları gibi etmenler verimliliği risk altına alarak çiftçileri ciddi zararlara maruz bırakabilir. Peterson Enstitüsü, gelişmekte olan ülkelerdeki tarımsal üretimin %10 ila %25 arasında düşeceğini ve küresel ısınmanın etkileri azaltılamazsa, Hindistan'ın tarım kapasitesinin %40 azalacağını belirtmektedir (Cline, 2007). Genel olarak, dünya tarımındaki toplam üretimin 2080 yılında %3 ile %16 arasında düşeceği öngörülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin birçoğu tarla ürünlerinin tolere edebileceği sıcaklığın neredeyse sınırında ya da üstünde sıcaklığa sahiptir ve bu ülkelerin 2080’lerde ortalama %10 ile %25 arasında tarımsal üretim düşüşünden muzdarip olacakları tahmin edilmektedir2 (Mahato, 2014).

Tarım sektörünü direkt etkileyecek iklim değişikliği kaynaklı riskler şunlardır:

Tüm tarımsal ekinlere zarar verebilen ısıl gerilme ve olağan dışı sıcak günler

Sıcak hava dalgası

Tablo 1: Önümüzdeki 50 yıl için iklim değişikliğinin tarıma olan tahmini etkileri İklimsel

Element 200’lerdeki Tahmini Değişiklikler

Tahmindeki Güven Derecesi

Tarıma Etkileri

CO2

360 ppm’den 450-600 pmm’e yükselme (2005’de 379 ppm seviyesindeydi)

Çok yüksek Tarla ürünleri için güzel; fotosentezi artırır, suyun kullanımını azaltır

Deniz seviyesinde artış

10-15 cm artış

Güneyde seviye artarken, kuzeyde suyun doğal gitmesi ve geri gelmesi etkisinden dolayı durumu tolere edilir

Çok yüksek

Arazi kaybı, kıyı erozyonu, sel, yer altı suyunun tuzlanması

Sıcaklık

Sıcaklıkta 1,4 - 3°C artış.

Kışların, yazlardan daha ılık olması Isı dalgalarının görülme sıklığında artış

Yüksek

Daha hızlı, daha kısa ve daha erkenden büyüme sezonları, çeşitliliğin kuzeye ve yükseklere kayması, ısı gerilimi riski, artan su kaybı

Yağış Sezonsal değişimin ± %10 olması Düşük

Kuraklığın toprağın çalışabilirliğine olumsuz etkileri, toprağın suyu emmesi ve sulama desteği, yüzeylerden buharlaşması Fırtınalı

Durumlar

Özellikle kuzey bölgelerde artan rüzgâr hızı

Daha yoğun yağmurların görülmesi

Çok düşük Bitkilerin yatması, toprak erozyonu, yağışın süzülmesinde düşüş

Çeşitlilik İklim değişkenlerinde artış

Tahminlerin belirsizliği Çok düşük

Tarla ürünlerini ve çiftçilik operasyonlarının zamanını etkileyen ve zarar veren olayların (ısı dalgaları, don, kuraklık, sel) değişen riskleri

Kaynak: Mahato, 2014.

2 Haritalardaki sonuçlar iklime, CO2 değişiminin bitki gelişimine etkisine ve sosyo-ekonomik koşullara bağlı olarak hesaplanmıştır.

2.1. Türkiye’de iklim değişikliği

Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası, iklim değişikliğinin yaşanacağı “sıcak nokta”lardan birisi olarak tanımlanmaktadır (IUCN, 2014). İklim modelleri (Genel Dolaşım Modeli, General Circulation Model, GCM), Akdeniz’de yağış oranlarında azalma olacağında hemfikir olurken çok sayıda çalışma; Türkiye’nin Akdeniz ve Ege kıyılarında kuruma, Karadeniz kıyı şeridinde ise nemlenme olacağını belirtmektedir. Yağış oranlarının 21. yy ilk yarısında, Küçük Menderes Havzası’nın da içinde bulunduğu batı şeridi boyunca %5-25 oranında azalması da bu araştırmaları desteklemektedir.

Türkiye’de kişi başına düşen potansiyel su kaynakları 3.500 m³ civarında olup ülkeyi “kısıtlı su kaynağı” kategorisine sokmaktadır (Türkiye Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı 2013-2017). Potansiyel yer üstü ve yer altı su miktarının kişi başına düşen 1.500 – 1.735 m³’lük kısmı “kullanılabilir” su olarak ifade edilmiştir. TÜİK tahminlerine ülke nüfusu 2030’da 100 milyona ulaşacak ve kişi başına düşen kullanılabilen su miktarı 1.000 m³’e inecektir. 2023’teki ulusal su tüketiminin %64’ünün tarım -öncelikle tarımsal sulama- kaynaklı olacağına değinilmekte ve tarımsal amaçla kullanılan suyun, içme suyu talebinin en büyük kısmını teşkil etmeye devam edeceği belirtilmektedir (FAO, 2017). Küçük Menderes Havzası ise kişi başına yıllık 380-500 m3’lük su kapasitesi ile mutlak su kıtlığına sahip tek nehir havzası olarak karşımıza çıkmaktadır (Şekil 3).

Şekil 3: Türkiye’nin havza bazındaki su potansiyeli (m3/yıl/kişi)

Kaynak: Yaykıran, 2016.

İklim Değişikliğinin Türk Tarımına Etkileri

Mevcut sınırlı sayıda çalışmalar3, 2030 yılının sonlarına kadar iklim değişikliğinin tarım sektörüne ve Türkiye ekonomisine etkilerinin sınırlı kalacağını göstermektedir. Buna göre Küçük Menderes Havzası’nı içine alan İzmir’de 2010-2035 yılları arasında, iklim değişikliği sonucunda ortalama verimde artış ve sulama suyu gereksiniminde düşüş gözlemlenmektedir. İller arasında sadece İzmir’de %7’lik verim artışı izlenmektedir. Sulama suyu gereksinimindeki düşüş Ege Bölgesi’nde yer alan diğer illere benzer düzeydedir. Ortalama verim değişimindeki istisna 2035-2060 döneminde de devam etmektedir. Bu dönemde İzmir’de, önceki dönem kadar olmasa bile, %2-5 arasında verim artışı tahmin edilmektedir. Ancak İzmir dahil tüm Ege Bölgesi’nde sulama suyu gereksinimi artışı başlamaktadır.

İklim değişikliğinin İzmir’e olumlu etkileri 2060-2099 döneminde sona ermektedir. Ortalama verim %7 azalırken, sulama suyu gereksinimi bir önceki döneme oranla artış göstermektedir (Dudu ve Çakmak, 2018) (Şekil 4).

3 Çalışmada önce iklim değişikliğinin iller düzeyinde sıcaklık, yağış ve rüzgarlardaki değişiklikler dikkate alınarak tarımsal ürünlerin verim ve su gereksinimine olan etkileri bulunmaktadır. Sonraki aşamada, 12 bölgeli ve 7 sektörlü kapsamlı bir ekonomik model (Hesaplanabilir Genel Denge Modeli) kullanılarak tarımsal üretimde meydana gelen değişikliklerin genel ekonomiye etkileri incelenmektedir. Çalışmanın detayları için:

https://doi.org/10.1080/17565529.2017.1372259

Şekil 4: İklim değişikliğinin tarımsal üretimde verim ve su gereksinimine etkileri, 2010-2099 (%)

Aynı çalışma, iklim değişikliği sonucu diğer sektörlerin tarımsal girdi kullanımını ikame etme olanağının bir sınıra kadar mümkün olduğunu, bu sınır aşıldığında ikame olanağının kalmadığını ve sektörün kırılganlığının artacağını işaret etmektedir. Genelde kıyı bölgelerinde sektördeki düşüş, göreli olarak daha yüksektir. Ege Bölgesi’nde iklim değişikliğinin katma değere etkisi tarım-dışı sektörlerde, tarım-gıdaya oranla daha yüksektir.

Kaynak: Dudu & Çakmak, 2018.

2.2. Küçük Menderes Havzası’nda İklim Değişikliği

Havzada su kıtlığı

İzmir’deki yıllık kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında bölgenin su kıtlığı yaşadığı görülmektedir. Kullanılabilir su potansiyeli, bu bölgedeki yer üstü suyu miktarının sadece %50’sini oluşturmaktadır.

Küçük Menderes Havzasında ise 2020 yılından sonra ciddi bir su kıtlığının beklenmekte, en büyük düşüşün 2051 ve 2060 yılları arasında olacağı ve Havza’nın su ihtiyacının sadece %36’sının Havza’daki su kaynaklarından karşılanacağı öngörülmektedir (Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 2016). Küçük Menderes Havzasında sulama ve sanayi amaçlı su ihtiyacının büyük bir kısmı yer altı suyu kaynaklarından temin edilmektedir. Şekil 5’de görüldüğü üzere, su kaynaklarını ve özellikle yer altı sularını en çok kullanan faaliyet kolu tarımdır. Kıyı şeritlerinde yer altı sularının aşırı kullanımı ve deniz suyu seviyesinin yılda yaklaşık 0,6 cm yükseliyor olması, deniz suyunun yer altı su rezervlerine karışması ihtimalini doğurmaktadır. Bu durumun bölgedeki tarımsal üretim için bir tehdit oluşturması kaçınılmazdır.

Şekil 5: İzmir İlindeki Yıllık Yer Altı ve Yüzeysel Su Kullanımlarının Faaliyetlere Göre Dağılımı

Kaynak: İzmir Mevcut Durum Analizi, IZKA, 2013

Frankfurt School tarafindan hazırlanan raporda4, İzmir ve özellikle Küçük Menderes Havzası ilçelerindeki tarımsal faaliyetleri en çok etkileyen doğal afetlerin don ve dolu olduğu ortaya çıkmıştır. Kış mevsiminde hava sıcaklıklarının ideal soğuklama ihtiyacının üzerinde olması, dolayısıyla verimin ciddi oranda düşmesi ve yaz aylarında yaşanan dolu felaketleri iklim değişikliğinin sebep olabileceği zararları en açık şekilde göstermektedir. Beklenmeyen zamanda gerçekleşen hava olayları çiftçilere ağır maddi ve manevi zararlar vermektedir. Havza’da yakın geçmişte gözlenen ekstrem hava ve iklim olaylarının derlemesine Ek-1’de yer verilmiştir.

İklim değişikliği risk analizinin detaylı sonuçları, Ek-2’de (KMH’de İklim Değişikliği Risk Değerlendirmesi) verilmiştir.

4 Frankfurt School of Finance & Management tarafından hazırlanan 3 aylık sektör raporları.

BÖLÜM 2: DEĞERLENDİRME

Dünya üzerinde etkilerini artırarak gösteren iklim değişikliği; sel, toprak kayması, çamur kayması, kuraklık, yüksek sıcaklıklar gibi doğal afetlerin gerçekleşme sıklık ve şiddetini artırırken sözü edilen olumsuzluklardan en fazla etkilenecek sektörün tarım olduğu ise tartışmasız bir gerçektir.

Türkiye’nin de içerisinde bulunduğu Akdeniz Havzası iklim değişikliğinin yaşanacağı “sıcak nokta”lardan birisi olarak tanımlanırken, kuraklık dönemlerinin sıklığı ve düzensiz yağışlar daha şimdiden tarımsal üretim için kaygı uyandırmaktadır. İklim değişikliğinin olası etkileri incelendiğinde İzmir için olumlu etkilerinin 2060-2099 döneminde sona erdiği, bu tarihten sonra ortalama verimin %7 azalıp sulama suyu gereksiniminin daha da arttığı gözlemlenmektedir.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın (2016) çalışması, bölgede 2020 yılından sonra ciddi bir su kıtlığının beklendiğini, en büyük düşüşün 2051 ve 2060 yılları arasında olacağını ve Havza’nın su ihtiyacının sadece %36’sının Havza’daki su kaynaklarından karşılanacağını ortaya koymuştur. Su kıtlığı ile beraber İzmir ve özellikle KMH ilçelerindeki tarımsal faaliyetleri en çok etkileyen doğal afetlerin don ve dolu olduğu belirlenirken, çiftçilerin de beklenmeyen zamanda gerçekleşen hava olayları sonucunda maddi ve manevi kayba uğradığı tespit edilmiştir.

Son yıllarda bölgedeki yerel ve ulusal paydaşlar, Havza’da tarımın iklim değişikliğine adaptasyonu ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik çeşitli çalışma ve programlar başlatarak, doğal kaynakların verimli kullanılması, iklim değişikliği farkındalığının artırılması, yerel/bölgesel ölçekte eylem planlarının oluşturulmasına odaklanmışlardır.