• Sonuç bulunamadı

Türkiye-Gürcistan Sınırı İle İkiye Bölünmüş Olan Sarp Köyü Genel Bir Görünüm

Ermenistan Sınırı

Türkiye-Ermenistan sınırı genel olarak Arpaçay ve Aras vadilerini izlemektedir. Bu sınırımı-zın toplam uzunluğu 316 km. yi bulmaktadır. Kars- Ardahan Platosunun doğusundan geçen sınır kabaca kuzey güney istikametinde uzanış göstermektedir. Sürmeli çukuru olarak bilinen ovanın, ortasından Aras nehri akmakta olup sınır, burada güneydoğuya yönelmekte ve bu ovanın Türki-ye’de kalan kısmı Iğdır ovasını oluşturmaktadır. Iğdır iline bağlı Aralık ilçesi sınırları içerisinde bulunan ve aynı zamanda ülkemizin en doğu uç noktası olarak bilinen Dil ucu yer almaktadır. Er-menistan’la aramızda Akyaka Gümrük Kapısı bulunmaktadır. Ancak, Ermenistan’ın Azerbay-can’a bağlı Dağlık Karabağı işgali nedeniyle, Türkiye tarafından tek taraflı olarak; Akyaka Güm-rük Kapısı 1993 Nisan ayında kapatılmıştır. Ermenistan devlet yetkilileri zaman zaman bu sınırı kendilerinin değil, Rusların (eski Sovyetler Birliğinin) çizdiğini gerekçe göstererek sınırı tanıma-dıklarını beyan etmekte ve ülkemizin Doğu Anadolu Bölgesi toprakları üzerinde hak iddia etme-ye kalkışmaktadırlar. Bu tür davranışlar doğal olarak iki ülke ilişkilerini olumsuz bir şekilde etki-lemektedir. Komşu ülkeler arasındaki ikili ilişkilerin iyi olmasında, sınırlarında bir sorunun olma-masının en önemli etken olduğu unutulmamalıdır.

Azerbaycan (Nahçivan) Sınırı

Nahçivan 13 Ekim 1921’de yapılan Kars Anlaşmasına göre Azerbaycan’a ait olduğu belirtil-miştir. Nahçivan’la Azerbaycan arasındaki dar bir koridor Ermenistan’a bırakılmış olduğundan Azerbaycan toprakları parçalanmıştır. Türkiye’nin en kısa sınırı 18 km. ile Nahçivan’ladır (Özey, 2002: 14). Türkiye Nahçivan arasında Dilucu Gümrük Kapısı bulunmaktadır. Burası ülkemizin en doğusunda çok küçük bir ülkeye açılmasına rağmen sınırın her iki tarafı da Türk devletlerin-den oluştuğu için giriş-çıkışların oldukça yoğun olduğu bir kapıdır.

İran Sınırı

Ülkemizin en eski sınırı olan Türkiye-İran sınırı 1639 yılında Kasr-ı Şirin anlaşmasıyla çizil-miştir. Sınırda kaçakçılık olaylarını önlemek amacıyla İran’a ait olan Küçük Ağrı Dağı ve Dil ucu 1937’de Türkiye’ye verilmiş, Doğubayazıt ilçesine bağlı bir kısım köyler de İran’a bırakıl-mak suretiyle bu sınırda küçük çaplı düzenlemeler yapılmıştır (Özgür, 2001: 12). Ülkemizin tek doğal sınırı olan İran sınırı, Nahçivan sınırının bittiği yerde Süreyya çeşmesi yakınlarından başla-yıp kuzey-güney doğrultusunda dağların zirvelerinden su bölümü çizgisini takip ederek, Hakkâri iline bağlı Şemdinli ilçesinin güneydoğusunda Irak sınırının başladığı yere kadar uzanmaktadır. Dağ sıraları savunmayı kolaylaştırdığından ve devletler tarafından sınırların istikrarını sağlayıcı nitelikte görüldüğünden tercih edilmişlerdir. Ancak, her yerde sınır tespitinde dağ sıralarında ya-rarlanma olanağı yoktur (Günel, 2002: 80). Fiziki coğrafya özellikleri bakımından bir bütünlük gösterse bile sınırın karşı tarafında önemli miktarda Türk nüfusun yaşadığını düşünürsek bu sını-rımızın da ideal bir sınır olmadığı anlaşılmaktadır. İran sınırı toplam uzunluğu 454 km ile Suri-ye’den sonra (877 km) ülkemizin en uzun ikinci sınırı olma özelliğine sahiptir. Ağrı iline bağlı

Doğubayazıt ilçesi sınırları içerisinde bulunan Gürbulak Gümrük Kapısı, Türkiye için olduğu ka-dar İran için de büyük önem taşımaktadır. Çünkü bu kapı bir taraftan Türkiye’nin İran üzerinden Asya ülkeleri ve Türk Dünyası ile bağlantısını sağlarken, diğer taraftan İran’ın Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine açılan bir penceresi durumundadır (Arınç, 1999: 125-126).

Irak Sınırı

Türkiye-Irak sınırı toplam uzunluğu 331 km dir. Türkiye’nin İran sınırının bittiği yerden baş-lar ve kabaca doğu-batı doğrultusunda bir hat takip ederek Dicle nehri ile Habur çayının birleştiği ve Suriye sınırının başladığı yerde son bulur. Irak sınırı 5 Haziran 1926, Türkiye ile İngiltere ara-sında yapılan Ankara Anlaşmasıyla çizilmiştir. Bu anlaşmayla Türk bölgesi olan Musul-Kerkük-Erbil İngiliz himayesindeki Irak’a bırakılmıştır (Özey, 2002: 15). Diğer taraftan İngilizlerin bu bölgeyi asıl işgal etme nedeni olan Kerkük petrolleri de sınırlarımız dışında kalmıştır.

Irak sınırı çizilirken buradaki dağlık silsilenin bazen zirvelerinden bazen de kuzey veya güney ya-maçlarından rastgele geçirilmiştir. Bu durum ülkemizin sınır güvenliğinin sağlanmasında büyük güç-lükler çıkartmaktadır. Irak tarafında sınır güvenliği Iraklılar tarafından sağlanamadığı için sınırın her iki tarafının da güvenliğini Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından sağlanmaya çalışılmaktadır. Sınır güvenliğini sağlamak amacıyla Türkiye tarafından zaman zaman Irak’ın iç kısımlarına yapılan askeri operasyonlara Irak yönetimi tepki göstermektedir. Ancak kendi ülkelerinin sınır güvenliğini sağlaya-madıkları gibi, sınırdan ülkemize karşı yapılan terörist eylemlere de engel olamamaktadırlar. Irak sını-rında güvenliğin sağlanması amacıyla bu sınırlar iki ülke yetkililerince yeniden gözden geçirilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bunda amaç sınır güvenliğinin sağlanması olmalıdır. Aksi takdirde sınırdaki bu tür eylemler komşu iki ülkeyi gelecekte bir savaşa sürükleyebilir.

Suriye Sınırı

Türkiye-Suriye sınırı 877 km. ile ülkemizin en uzun kara sınırı olma özelliğine sahiptir. Bu sı-nır Türkiye ile Fransa arasında yapılan 20 Ekim 1921, 5 Haziran 1926 ve 23 Haziran 1939 Anka-ra Antlaşmalarıyla düzenlenmiştir (Özey, 2002:16). Suriye sınırı ülkemizin en uzun sınırı olma-nın yaolma-nında ülkemizin en fazla sınır kapısına da sahiptir. Ülkemizin Irak sınırıolma-nın bittiği yerden Suriye sınırı başlamakta, kabaca doğu batı doğrultusunda uzanış göstererek Hassa ilçesinin doğu-sunda Suriye sınırları içerisinde kalmış olan Meydanıekbez’e kadar gelmektedir. Buradan güneye yönelen sınır Hatay ilimizi ülkemiz sınırları içerisinde bırakarak Akdeniz’e ulaşmaktadır. Suriye sınırı yapay bir sınır olduğu için birbirleriyle akraba olan insanlar farklı ülkelerde kalmışlardır. Sınırın karşı tarafında arazileri bulunan insanlar ya bu arazilerini satmak zorunda kalmışlar ya da pasavanla günübirlik geçiş yaparak tarlalarını işlemişlerdir. Ancak pasavanla geçiş; kaçakçılığı teşvik eden nedenlerden biri olmuştur (Doğanay, 1997: 115). Yine dini bayramlarda sınırın her iki tarafında toplanan insanların sınırın karşı tarafındaki akrabasına vermek istediği hediyesini, sınır telinin üzerinden fırlatarak hediyeleşmeleri insanlık adına utanç verici manzaralar oluştur-maktaydı. Diğer taraftan Suriye yılda yaklaşık 20 milyon ton kadar ham petrol üretmekte ve üret-tiği bu petrolün tamamına yakınını Türkiye sınırında Nusaybin ve Cizre ilçelerinin hemen güne-yinde yer alan yataklardan elde etmektedir. Bu da; Türkiye’nin güney sınırlarının çizilirken petrol yatakları dışarıda bırakılarak çizildiği hissini uyandırmaktadır.

Türkiye Suriye sınırı genel olarak kuzeyden güneye doğru hafifçe eğimli düz bir araziden geçmektedir. Ülkemizin en büyük akarsuyu olan Fırat nehri, Kargamış ilçe merkezinden itibaren Türkiye’yi terk ederek, Suriye’ye doğru akışına devam etmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi-nin önemli bir volkanik yükseltisi olan Karacadağ bazaltlarının yarık ve çatlaklarından süzülen yağmur ve kar suları Türkiye sınırının bittiği yerde Suriye sınırları içerisinde kaynaklar şeklinde çıkmaktadır. Bütün bunlardan da anlaşılacağı üzere, bu sınırımız da çizilirken; yer altı ve yer üstü doğal zenginliklerin ülkemiz sınırları dışında kalması için büyük çaba sarf edilmiştir. Suriye sını-rı çok uzun olduğu için sınır güvenliğinin sağlanması da oldukça zordur. Bu nedenle sınırda ka-çakçılık olayları oldukça fazla olduğundan, bu durumun önüne geçebilmek için sınırda mayın tar-laları oluşturulmuştur. Bu da verimli tarım topraklarının atıl bekletilmesine neden olmuştur. An-cak günümüzde Türkiye ile Suriye arasındaki karşılıklı geçişlerde vize kaldırılmış ve sınırlardaki mayınların temizlenmesi için çalışmalara başlanılmıştır.

Yunanistan Sınırı

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınır 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşmasıyla çizilmiş-tir. Meriç ırmağının en derin çizgisini takip eden sınır 212 km. lik bir uzunluğa sahipçizilmiş-tir. Ülkemi-zin Yunanistan sınırı da suni bir sınır olup, aynı milletin insanlarını birbirinden ayırmıştır. Başka sözle; Batı Trakya Türk nüfusu Türkiye sınırlarının dışında bırakılmıştır. Yunanistan’ın kendi sı-nırları içerisinde kalan Türk nüfusa uyguladığı baskı ve yıldırma politikaları nedeniyle buradaki Türk nüfus sürekli olarak göç etmeye zorlanmaktadır.

Yunanistan sınırı Meriç ırmağını takip ettiği için kuzeyden güneye doğru eğimlidir. Ülkemiz pirinç üretiminin yaklaşık %40’ı Edirne iline ait olup, bu ilin üretiminin tamamına yakını da Me-riç ırmağı boyunca uzanış gösteren çeltik tarlalarından elde edilmektedir (Koday, 2000: 317-318). Türkiye’nin Yunanistan’a açılan üç gümrük kapısı bulunmakta olup bunlar İpsala, Pazarku-le ve Uzunköprü gümrük kapılarıdır (Koday, 2000: 181).

Bulgaristan Sınırı

Türkiye ile Bulgaristan sınırı 1912-1913 Balkan Savaşı ile belirlenmiş 24 Temmuz 1923 Lo-zan Barış Anlaşmasıyla da tasdik edilmiştir (Özey, 2002: 16). Türkiye-Bulgaristan sınırı 269 km. olup, bu sınır Yunanistan sınırının bittiği yerden Karadeniz’e kadar kabaca batı doğu doğrultu-sunda uzanış göstermektedir. Bulgaristan sınırı batıda ülkemizin en işlek sınır kapısı olan Kapı-kule Gümrük Kapısı yakınlarından başlamakta, önce kuzeydoğuya sonra doğuya yönelmektedir. Kısa bir süre Tunca ırmağının en derin çizgisini takip eden sınır Istranca (Yıldız) dağlarını aşarak bir müddet de Rezve deresini takip ederek doğuda Karadeniz’e ulaşmaktadır. Türkiye-Bulgaris-tan sınırı da yapay bir sınır olup; yine aynı milletin insanları birbirlerinden ayrılmıştır. Türk böl-geleri olan Rodop Dağları, Deliorman, Meriç, Arda, Tunca boyları, Hasköy ve Filibe (Plovdiv) Bulgaristan’da kalmıştır. Bulgaristan’ın tarımsal faaliyetlerinin tamamına yakını yukarıda belirti-len Türk yurtlarında bizzat Türkler tarafından yapılmaktadır. Türkler son derece çalışkan ve Bul-gar ekonomisinin adeta lokomotifi durumundadırlar. Ancak ne acı gerçektir ki, BulBul-gar yönetimi Avrupa Birliğine girmiş olmasına rağmen Türklerin kendi aralarında bile Türkçe konuşmasına ta-hammül gösterememektedir. Yıllarca Türk nüfusa uygulanan baskı ve zulüm nedeniyle burada yaşayan soydaşlarımız göçe zorlanmıştır. 1988-1989 yıllarındaki göç dalgasında yaklaşık 450000 soydaşımız Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır. Daha sonra bu göç eden nüfusun bir kısmı Bulgaristan’daki şartların kısmen iyileşmesi üzerine geri dönmüşlerdir.

Türkiye’nin Denizlerle Olan Sınırları

Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili olup, kıyı uzunluğu toplam 8333 km.dir. Karadeniz kı-yı uzunluğu 1965 km. olup doğuda Gürcistan sınırında Sarp’tan başlamakta batıda Bulgaristan sı-nırındaki Rezve deresinde son bulmaktadır. Karadeniz kıyıları boyuna kıyı özelliği gösterdiğin-den önemli girinti ve çıkıntılar bulunmamaktadır. Karagösterdiğin-deniz kıyıları gerisindeki dağlar dik bir duvar gibi yükseldiği için denizel iklim iç kısımlara sokulamamaktadır. Tamamı ülkemiz sınırları içerisinde kalan Marmara Denizi bir iç deniz olup toplam kıyı uzunluğu 1189 km.dir. Ülkemizin Ege ( Adalar ) Denizi kıyıları 2805 km ile en uzun kıyı olma özelliğine sahiptir. Burada dağlar denize dik uzandığı için kıyılarda girinti çıkıntı çok olduğundan kıyı uzunlukları fazladır. Ayrıca dağların denize dik uzanması denizel iklimin iç kısımlara sokulmasına ve buralarda yoğun bir zi-rai faaliyetin yapılmasına imkân sunmuştur. Ülkemizin Akdeniz kıyılarında da fazla girinti çıkın-tı bulunmadığı için toplam kıyı uzunluğu 1577 km.dir. Türkiye’nin 8333 km olan toplam kıyı uzunluklarının 6480 km.si Anadolu kıyılarından, 786 km.si Trakya kıyılarından, geri kalan 1067 km.si de adaların kıyı uzunluklardan oluşmaktadır (Özey, 2002: 17).

Ülkemizin Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında komşu ülkelerle anlaşmazlığa düştüğü önemli bir konu bulunmamaktadır. Özellikle Akdeniz kıyılarında Kıbrıs’taki Türk nüfus ve buradaki Türk askerinin varlığı ülkemizin güvenliği için ileri bir karakol görevi yapmaktadır (Koday, 1998:424). Ancak deniz altı jeomorfolojik özellikleri bakımından Anadolu platformu üzerinde bulunan Ege Denizindeki adalara hatta kaya parçalarına bile Yunanistan’ın 12 mil kıta sahanlığı uygulamaya kalkışması iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemektedir. Ege’de oldu-ğu gibi, morfolojik ve jeolojik bakımdan kıtasal bir ülkeye ait ve onun denizaltındaki devamı

olan bir şelf üzerinde serpilmiş olarak başka bir ülkenin hükümranlığındaki adaların mevcudiyeti halinde, kıtasal ülkenin doğal menfaatlerini korumak bakımından mutlaka hakkaniyet prensipleri-ne dayalı özel anlaşmalara varılması kaçınılmaz bir mecburiyet olarak ortaya çıkmaktadır (Erinç, 1977:16-18). Yine FIR hattı sorunu olarak bilinen Yunanistan’ın Türk savaş uçaklarına Ege hava sahasını kapatması da iki ülke ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen bir başka nedeni oluşturmak-tadır.

Sonuç

Türkiye’nin siyasi sınırları çizilirken fiziki ve beşeri coğrafya kriterleri dikkate alınmamıştır. Bunun sonucunda sınırlarımızın karşı tarafında çok sayıda Türk nüfus kalmıştır. Yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından da sınırlar ülkemizin aleyhine olacak şekilde geçirilmiş, sınırımızın karşısında bulunan Kuzey Irak’taki Kerkük ve Suriye petrol sahaları sınırlarımızın dışında bıra-kılmıştır. Komşu ülkelerin zaman zaman sistemli bir şekilde uyguladığı baskı ve yıldırma politi-kaları sonucu buradaki Türk nüfus göçe zorlanmaktadır. Bunun sonucunda ülkemiz yüz binlerce hatta milyonlarca soydaşına kucak açmak zorunda kalmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’nin kurtuluş savaşını kazanması ve Lozan Barış Antlaşmasını imzalaması büyük bir ba-şarıdır.

Kaynakça

ARINÇ, K. (1999), “Coğrafi Özellikleri Bakımından Gürbulak Gümrük Kapısı ve Çevresi”, Atatürk Üniv. Fen-Edebiyat Fak. Edebiyat Bilimleri Araştırma Dergisi, Sa:25, Erzurum.

DOĞANAY, H. (1997), “Türkiye Beşeri Coğrafyası, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, 2982, Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi”, 877, Eğitim Dizisi, 10, İstanbul. ERİNÇ, S.,1977, “Ege Deniz-altı Kaynaklarından Yararlanma Konusundaki Siyasal Soruna Jeomorfolojik Yaklaşım”, İstanbul Üniv. Coğrafya Enst. Dergisi, Sa:22, İstanbul.

GÖNEY, S. (1993), “Siyasi Coğrafya”, İstanbul Üniversite Yay. No: 3820, Fakülte Yayın No: 103, Cilt:2, İstanbul.

GÜMÜŞÇÜ, O. (2010), Çukurova Üniversitesi. Türkoloji Araştırmaları Merkezi, Adana. GÜNEL, K. (2002), “Coğrafyanın Siyasal Gücü”, Çantay Kitabevi, İstanbul.

KIRZIOĞLU, M.F. (1975), “Osmanlı Mülki İdaresinde “Akar-Bakar” a Göre Sınırların Çizil-mesi ve Devlet Sınırlarında “Korgan”lar, “Deliktaş”lar”, Türk Coğrafya Dergisi Cumhuriyetimi-zin 50. Yıl Özel Sayısı, Sa: 26, İstanbul.

KODAY, Z. (1994), “Sınır Ticaretimiz Bakımından Sarp Sınır Kapısının Önemi”, Atatürk Üniv. Türkiyat Araştırmaları Enst. Dergisi, Sa: 1, Erzurum.

KODAY, Z. (1998), “Kıbrıs’ın Jeopolitik Önemi”, Türk Coğrafya Dergisi, İstanbul.

KODAY, Z. (2000), “Türkiye’ye Yolcu Giriş- Çıkışlarında Edirne İlindeki Gümrük Kapıları-nın Yeri ve Önemi”, 28. Coğrafya Meslek Haftası Bildiriler, Geçmişte Günümüzde ve Gelecekte Trakya, İstanbul.

KODAY, Z. (2000), “Türkiye’nin Tahıl Üretimi”, Türk Coğrafya Dergisi, Sa:35, İstanbul. ÖZEY, R. (2002), “Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği”, Bakanlar Matbaacılık, İstanbul. ÖZGÜR, E.M. (2001), “Türkiye Coğrafyası”, Hilmiusta Matbaacılık, Ankara.