• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Kamu Bankalarının Özelleştirilme Nedenler

TÜRKİYE’DE KAMU BANKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ

3.2 Türkiye’de Kamu Bankalarının Özelleştirilme Nedenler

“Cumhuriyet’in kurulmasından sonra ekonomik gelişmeyi hızlandırabilmek için devlet tarafından birçok işletme kurulmuştur. Özel sektörün sahip olduğu

kaynakların yeni Cumhuriyetin sosyal ve ekonomik hedeflerini gerçekleştirmede yetersiz olması yatırımların devlet tarafından yapılmasını zorunlu kılmıştır. Buna paralel olarak çeşitli sektörlerde finansman ihtiyacının karşılanabilmesi için uzman bankalar kurulmuştur. (Akıllıoğlu vd., 1996; 8)”

“Türkiye’de T.C.Ziraat Bankası; tarım kesiminin finansal olarak desteklenmesi ve gelişmesine katkıda bulunması T.Halk Bankası; esnaf, sanatkâr, küçük ve orta ölçekli işletmelerin finansal olarak desteklenmesi, T.Emlak Bankası; konut ve denizcilik sektörünün finansal olarak desteklenmesi, T.Vakıflar Bankası; vakıf kaynaklarının değerlendirilmesi, Etibank ise madencilik ve metalürji alanında faaliyet gösteren ana kuruluşun finansman gereksiniminin karşılanması amacıyla kurulmuştur.(Çankaya ve Öz,2001; 112)”

Ancak değişen ekonomik koşullar nedeniyle kamu bankaları artık misyonlarını tamamlamışlardır ayrıca kuruldukları zamanda mevcut olan özel sermayenin yetersizliği günümüzde söz konusu değildir. Bir bankanın asıl işlevi topladığı kaynakları kredi olarak dağıtmak ve elde ettiği gelirle ticari yaşamına devam etmektir. Kamu bankalarının belirli kesimlere yapılan destekleme politikalarının temel uygulayıcısı konumuna getirilmesi ile uzun yıllar uygulanan verimsiz istihdam politikaları ve politizasyon; kamu bankalarının rasyonel bankacılık ilkelerinden uzak olarak bankacılık yapmak durumunda kalmalarına sebep olmuştur. Bu nedenden kaynaklanan olumsuz finansal etkiler ise kamu bankalarının borçlanma gereksinimini artırmış ve taşıdıkları risk seviyesini yükseltmiştir.Kamu bankalarının bu borçlanma gereksinimi uzun yıllar görev zararı ile sübvanse edilmiştir. Kamu bankalarının görev zararı alacakları devletin finansal güçlükler nedeniyle bunları ödememesi sonucu oldukça artmış 2000 yılının sonu itibariyle bankaların aktiflerinin yaklaşık %50’sini oluşturmuştur. Kamu bankalarının zararlarının Hazinece karşılanması piyasada rekabeti de kamu bankaları lehine bozmaktadır. Ayrıca kamu bankaları devlet güvencesiyle özel bankalara kıyasla daha kolay kaynak toplayabilmektedirler. “Özel bankaların likidite sıkıntısı sonucu kolayca iflas etmelerine izin verilirken kamu bankaları için iflas söz konusu olmamakta ve iflas riski bulunmayan kurumların da karlılık konusunda kaygıları bulunmamaktadır. Bankaların kamu

mülkiyetinde ve/veya kontrolünde olması sistemdeki rekabeti olumsuz yönde etkilediği gibi kaynakların da etkin kullanımını zorlaştırmaktadır. (Uzunoğlu, 1986; 21)”

Dolayısıyla kamu bankalarının özelleştirilmesi sonucunda bu bankaların hem Hazine’ye olan yükü kalkmış olacak ve hem de piyasada serbest rekabet şartları geçerli olacaktır.

Uzun yıllarca kamu bankalarının özelleştirilmemesinin bir nedeni de Hükümetlerin kamu bankalarını politik bir güç aracı olarak kullanmalarıdır. Bankacılık mevduatları kredi kullanan şirketlere kanalize ettiği için anahtar sektör konumundadır ve bankalar kamunun elindeyken politikacılar bu bankaların yönetimine birebir müdahale etmektedirler. Hükümetler kamu bankalarının yöneticilerini kendilerini atamakta, kamu bankalarını kendi hedefleri doğrultusunda kullanmakta ve kamu bankalarını birer istihdam aracı olarak görmektedirler. Hükümetlerin uyguladıkları popülist politikaların sonucunda kamu bankalarında gereğinden fazla personel istihdam edilmiştir ayrıca yine bu politikalar sonucunda kamu bankalarında istihdam edilen personelin işe alınışı esnasında çoğu zaman nitelikli olup olmadığına bakılmamış; işe alınmasının ardından da özel sektörde olduğu gibi performans kriterleri uygulanmamış; eğitimlerine önem verilmemiştir. Kamu bankalarının yöneticileri, getirileri maksimize etmeleri, maliyetleri ise minimize etmeleri yönünde özel bankalara göre daha az teşvik edilmektedir. Kamu bankalarının yöneticilerinin maaşları, performanslarından bağımsız olarak ödendiğinden, özel banka yöneticileri gibi getirileri çoğaltacak eylemlerde bulunmak gereği duymamaktadırlar. “Kamu bankalarında yönetim ve organizasyon yapısı sürekli değişmektedir. Her değişen hükümetle birlikte banka yönetimi değiştirilmektedir. Yöneticilerin sorumluluk almamaları ilgili bankaların performansını etkilemektedir. Kamu bankalarına yüklenen ek görevler, bu bankaların klasik bankacılık fonksiyonlarını yerine getirmelerini zorlaştırmaktadır. Hizmet niteliği ve ürün çeşidinin artırılmasını olumsuz yönde etkilemektedir. (Çondur, 2005; 2-3)”

“Kamu bankalarından verilen kredilerde, politik baskılar sonucunda kredi ilkelerinden tavizler verilebilmektedir. Bankalardan kredi kullanmanın belirli ilkeleri vardır. Bankalar 5K olarak adlandırılan ilkeler (karakter, kapasite, kapital, karşılık, koşullar (ekonomik)) çerçevesinde kredi kullandırmaktadırlar. Söz konusu ilkeler çerçevesinde finansal analizler yapılmakta ayrıca verilen krediyi karşılayacak sağlam teminatlar (karşılıklar) istenmektedir. Özel bankalar batık krediler karşılığında aldıkları sağlam teminatlarla bir anlamda kendilerini koruyabilmekte ancak kamu bankaları yetersiz teminatlar nedeniyle güç durumda kalmaktadırlar. (Uzunoğlu, 1996; 22)”

Yukarıda sayılanların yanı sıra kamu bankalarının özelleştirilmesi sermaye piyasasının gelişmesine ve dolayısıyla mülkiyetin tabana yayılmasına da yardımcı olacaktır. Kamu bankalarının hisselerinin halka arz edilmesi sonucunda tasarruflar hisse senedi alımına yöneleceğinden sermaye piyasası gelişecektir. Fransa’nın önemli bankalarından Pariba’nın özelleştirilmesi sonucu 3 Milyon 800 Bin kişi bankaya hissedar olmuş, yalnızca bu bankanın özelleştirilmesi sonucunda Fransa’da hisse senedi sahibi olanların sayısı ikiye katlanmıştır.

Özetleyecek olursak bankacılık sektörü ile siyaset ilişkisinin ortadan kaldırılması, ekonomiye devlet müdahalesinin azaltılması, rekabetin artırılması, kaynak kullanımının artırılması, sermaye piyasasının geliştirilmesi ve mülkiyetin tabana yayılması gibi nedenlerle kamu bankalarının özelleştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca özelleştirme gelirleri gelişmekte olan ülkeler ve geçiş ekonomilerinde büyük önem arz etmektedir. Bu bakımdan bu ülkeler gelirlerinin artması amacıyla da özelleştirme yolunu seçmektedirler. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bir kriz olması durumunda bankacılık sektörünün zayıf olması krizin daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Hükümetlerin uyguladıkları popülist politikalar kamu bankalarının verimliliği, karlılığı ve performansı üzerinde olumsuz etkiler yapmıştır. Ancak 2000 yılından itibaren yaşanmış olan krizin de etkisiyle tüm bu olumsuzluklar karşısında bir önlem alınması gerektiği anlaşılmış, Avrupa Birliği ile uyum sürecinde IMF’e verilen sözlerin ışığında bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma sürecine

girilmiştir. Bu yapılandırma sürecinde sadece kamu bankalarının değil özel sektör bankalarının da yeniden yapılandırılması hedeflenmiştir.