• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Hükümet Sistemi Tartışmaları Üzerine

2.3. Rusya Federasyonu Yarı-Başkanlık Sistemi

3.2.5. Türkiye’de Hükümet Sistemi Tartışmaları Üzerine

Türk modernleşmesi ve bu bağlamda devlet yönetim sistemi arayışı Osmanlı döneminin son dönemlerinden başlayarak günümüzde de devam etmektedir. Yönetim sistemi anlamında Sened-i İttifak ve Tanzimat’la başlayan bu modernleşme dönemi Meşrutiyet dönemlerinin yaşanmasına neden olmuştur. Bu dönemlerde tek otorite sahibi olan padişahın yetkileri her ne kadar yazınsal olarak da olsa kısılarak halkın temsilcileri olan meclislere geçtiği görülmektedir.

Cumhuriyetin kurulması ile birlikte yönetimde artık doğrudan halk tarafından seçilen mebusların yer aldığı meclisin hâkim olduğu görülmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk ve İnönü önce meclis hükümeti sistemi uygulayarak sonra daha çok parlamenter sistemin özelliklerini taşıyan bir sistem uygulanarak devlet yönetiminde etkin olmuşlardır. Çok partili sisteme geçişle birlikte iktidara gelen Demokrat Parti döneminde de uygulanan bu sistemler her ne kadar parlamenter sisteme benzese de

458 Turan, a.g.e., s.45. 459 Akçay, a.g.e., s.445.

parti liderlerinin kişilikleri ve partilerin özellikleri dolayısı ile uygulamada daha çok başkanlık sistemini andıran bir görüntü verdikleri düşünülmektedir.

1961 Anayasasının yürürlüğe girmesi ile birlikte parlamenter sistem daha görünür halde uygulanmış ancak bu anayasanın temel hak ve özgürlüklere geniş alan tanıması ve egemenliği halkın seçtiği meclis dışında anayasada yer alan Anayasa Mahkemesi, HSYK, özerk kamu kurumları, askeri makamlar vs. atanmış organların da kullanması tam anlamı ile halkın iradesinin yönetime yansımadığı; diğer bir deyişle vesayetçi bir yönetim şeklinin hükümet etmeye başladığı bir dönem olmuştur. Zira 1980 Askeri Darbesine kadar yaşanan süreçte bu durum sık sık koalisyon hükümetlerinin kurulması ile yaşanmıştır. Kısa süreli istikrarın olduğu Adalet Partisi dönemi de yine bize tek başına iktidarın ve bu parti başındaki liderin kişiliği ile ilgili olduğunu göstermektedir. Yani güçlü bir lider ile birlikte yine güçlü bir parti tek başına iktidara geldiğinde sistem uygulaması başkanlık sisteminde ki gibi istikrarlı bir dönem getirmektedir.

1982 Anayasası ile birlikte kabul edilen yönetim sistemi ise her ne kadar yürütmenin güçlendirildiği ve önceki anayasa döneminde krizlere neden olan uygulamalara çözüm getiren bir anayasa olsa da anayasanın vesayetçi yani atanmışların seçilenlere üstünlüğü devam ettiği görülmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanının hükümet sistemi gereği yürütmede yer alması ancak olağanüstü yetkilere sahip olmasına karşın tüm siyasi sorumluluğun seçilmiş hükümete yüklendiği görülmektedir. Diğer yandan seçilmiş organların iradesini etkileyen AYM, HSYK, MGK, askeri yargı ve özerk kamu kurumlar gibi vesayet merkezlerinin varlığı halk tarafından meşru yollarla seçilerek iktidara gelen yasama ve özellikle yürütmenin etkin politikalar üretmemesine neden olmuş bunun neticesi de ekonomik siyasi ve askeri birçok krizlerin yaşanması kaçınılmaz olmuştur. 1982 Anayasasının ön gördüğü parlamenter hükümet sistemi de Türk siyasetine istikrar getirememiştir. Yine bu sistemde istikrarın kısa süreli olarak yakalandığı dönemler yine güçlü liderlere sahip partilerin tek parti olarak iktidara geldiği dönemler olduğu görülmektedir. Ancak bu kez de seçilmiş ve millet iradesini yansıtan ve milletten meşruiyetini alan bu iktidarlar dönemi vesayet makamları ile çatışılan dönemler olmuştur. Bunun en güzel örneği

2007 Cumhurbaşkanlığı seçimine asker, yargı ve medya gibi vesayet odaklarının müdahil olmasıdır.

Yukarıda yer alan sebepler dolayısı ile ülkede ekonomik ve sosyal huzurun ve siyasi istikrarın yakalanması için cumhuriyetin kuruluşundan bu güne bir arayış olmuştur. Bu arayış esasında güçlü ve istikrarlı bir yürütme üzerine olmuştur. Nitekim Atatürk’ün 1924 anayasa döneminden başlayan bu güçlü yetkilerle donatılmış bir yürütme isteği, ilerleyen zamanlarda başta Özal, Demirel, Türkeş, Erbakan ve en son Recep Tayyip Erdoğan tarafından savunulmuştur. Hükümet sisteminde güçlü bir yürütme erkini savunan bu liderlerden iktidara gelen Özal, Demirel ve Recep Tayyip Erdoğan dönemlerinde olduğu gibi liderler tek başlarına iktidar olduklarında başbakan iken Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkanı iken başbakanla yetki ve sorumluluk kargaşası nedeni ile sıkıntılar yaşamışlardır. Nitekim yine bunun en önemli ve en son örneği aynı gelenekten ve hatta aynı partiden olmasına rağmen Erdoğan-Davutoğlu arasında yaşanmış ve başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun istifası ile bu durum sonuçlanmıştır.

Sonuç olarak şimdiye kadar yaşanan tüm ekonomik, sosyal, askeri ve siyasal krizlerin yaşanması tek başına hükümet sisteminden kaynaklanmamakla birlikte en büyük paya hükümet sistemi sahip olmuştur. Çünkü siyasette istikrarın olması var olması devlet organlarında da istikrara neden olmakta devlet organlarındaki istikrar ise ekonomik sosyal istikrarı netice vermektedir. Tüm bu nedenler bir araya geldiğinde yeni bir hükümet sistemine ihtiyacın kaçınılmaz olduğu görülmüş ve özellikle 2014 yılında doğrudan halk tarafından Cumhurbaşkanın seçilmesi ile bu yeni sistem arayışı çok konuşulur olmuştur. Son yıllarda dünyada artan Türkiye’nin coğrafi ve siyasi etkinliği, 7 Haziran 2015 seçimleri ile birlikte başlayan şiddetli terör olayları, 15 Temmuz 2016 yılında yaşanan darbe girişimi ve son olarak sınırımızın hemen dibinde Suriye’de yaşanan iç savaş ve terör tehdidi Türkiye’de devletin ayakta durması ve bekası için hızlı ve etkin karar alabilen bir yürütmeye ihtiyaç duyulmuş ve Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli MHP ve AK Parti uzlaşması ile meclisten geçerek halk oylamasına sunulmuş ve halkoylaması sonucu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET MODELİNDE YASAMA-YÜRÜTME-YARGI İLİŞKİLERİ

Bu bölüme kadar olan başlıklarda kuvvetler ayrılığı ilkesi bağlamında hükümet sistemleri kuvvetlerin sert ayrılığına dayanan başkanlık sistemi ve yumuşak ayrılığına dayalı parlamenter sistemi ve bu ikisinin arasında gidip gelen yarı-başkanlık hükümet sistemi ülke örnekleri ile birlikte incelenmektedir. Türkiye’ye özgü olarak isimlendirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli ise esasında yasama ve yürütme arasında kuvvetlerin sert ayrılığına dayanan başkanlık sisteminin bir yansıması olarak görülmektedir.461

Bu bölümde alt başlıklar halinde 16 Nisan 2017 halkoylamasında kabul edilen ve 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında resmen yürürlüğe giren, 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun462 içermiş olduğu

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli kuvvetler ayrılığının sert ayrımına dayanan başkanlık sistemi mantığı çerçevesinde incelenecektir.

4.1. Yürütme Erki

6771 Sayılı Kanunun Anayasada yaptığı değişiklikle parlamenter sistemde yer alan yürütmenin yasama organı içerisinden çıkması son bulmuştur. Dolayısı ile hükümet sisteminde değişiklik getiren bu kanun Anayasanın 104. maddesindeki “Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.” hüküm ile yürütme yetkisini Cumhurbaşkanına vermektedir. Yine 104 ve 106. maddelerinde yer alan “Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atar ve görevlerine son verir. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip

461 Haluk Alkan, “Kurumsalcı Yaklaşım Işığında Yeni Siyasetin Analizi: Cumhurbaşkanlığı

Sistemi”, Liberte Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2018, s.12

462 6771 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun,

olanlar arasından Cumhurbaşkanı tarafından atanır ve görevden alınır. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, 81. maddede yazılı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde andiçerler. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bakan olarak atanırlarsa üyelikleri sona erer” hükümleri gereği artık yürütme erki yasama erki içerisinden çıkmamakta ve kuvvetler ayrılığı ilkesi ve yeni sistemin bir özelliği olarak yürütme, yasama organına karşı sorumlu olmamaktadır. Çünkü yürütme erkinin başı olan Cumhurbaşkanı Anayasanın 101. maddesinde yer alan “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş, yükseköğrenim yapmış, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk vatandaşları arasından, doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” hüküm gereği doğrudan halk tarafından seçilmekte ve dolayısı ile yürütme erkinin sorumluluğu doğrudan halka karşı olmaktadır.