• Sonuç bulunamadı

3.2. TÜRKİYE’DE KURUMSAL TOPLUMSAL SORUMLULUK

3.2.2. Türkiye’de 1923’den Günümüze Kurumsal Toplumsal Sorumluluk

20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan ve Dünya’yı etkileyen savaşlar ve ekonomik krizlerin etkileri Türkiye’yi de sarsmış ve ülke genelinde toplumsal sorumluluk alanlarında da birtakım gelişmelere sebebiyet vermiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nde 1924 anayasasında meslek kuruluşlarına ilişkin düzenlemeler pek görülmezken, 1950–1957 yılları arasında da farklı meslek gruplarına yönelik bazı yasaların konulduğu bilinmektedir (Özer, 1994:1). KTS kavramı Türkiye’de ithal edilen bir kavram gibi görünse de aslında ülkemizde hayırseverlik, bağış, toplumsal yardımlar vb. adlarla varlığını çok eskinden beri sürdürmektedir.

Türkiye’de her on yılda bir yaşanan darbelerin, ekonomik krizlerin ve yüksek enflasyona bağımlı dalgalı ekonomik yapının oluşması işletmelerin uzun vadeli hedefler belirleme konusunda çekingen davranmasına yol açmıştır. 1980’lerde başlayan ekonomik dönüşümün işletmelere yansıması ise artan rekabet sonucunda işletmelerin önceliği varlıklarını sürdürme ve karlılıklarını korumaya vermelerine neden olmuştur (Göcenoğlu ve Onan, 2008:7). KTS faaliyetlerini erteleyen işletmeler son on yılda Türkiye ekonomisinde gözlenen büyüme oranları, istikrarlı ortam, yaşanan toplumsal, ekonomik ve kültürel dönüşümün ardından işletmeleri uzun vadeli yatırım programları geliştirebilmelerine olanak sağlamıştır. Bu durum işletmelerin toplumsal sorumlulukla ilgili konulara ağırlık vermelerine olanak da sağlamış olabilir.

1999 yılında yaşanan Kocaeli ve Düzce depremleri ile 2001 yılında % 7,5 küçülme ile sonuçlanan ekonomik krizin sonuçları toplumun her alanında hissedilmiştir. Bu iki gelişme toplum bilincinin artmasına, işletmelerde ve devlette kurumsallaşmaya olan ihtiyacı ve ötesinde şeffaflık ve hesap verebilirlik konularında ciddi adımlar atılmasının önemi ortaya koymuştur (Göcenoğlu ve Onan, 2008:7).

Türkiye’de KTS çalışmalarını yönlendiren faktörler şu şekilde sıralanabilir (KSS Derneği Raporu, 2008:10):

 Kurumsal yönetim anlayışı,

 Çok uluslu işletmeler,

 Dini ve kültürel özellikler,

 Sivil toplum örgütleridir.

Türkiye’de KTS konularıyla ilgili doğrudan bir yasa yoktur. Fakat mevcut yasalarda KTS unsurlarını görmek mümkündür. Yasalar işletmeleri toplumsal sorumluluk alanında bir baskı unsuru olarak yönlendirebilmektedir. Anayasanın 172. maddesi ve 4077 sayılı yasa tüketicinin korunmasını garantiye almıştır. 4587 Sayılı Çalışma Yasası işletmelere engelli kişileri istihdam etme zorunluluğu getirerek pozitif ayrımcılık uygulanmasını sağlamaktadır (Göcenoğlu ve Onan 2008:12). Türkiye’de KTS’ye konu olabilecek yasalar ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler şu şekilde sıralanabilir:

 4734 Sayılı Kamu İhalesi Yasası,

 6502 Sayılı Tüketicilerin Korunmasına Yönelik Yasa,

 2872 Sayılı Çevre Yasası,

 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu,

 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Yasası,

 5411 Sayılı Bankacılık Yasası,

 5346 Sayılı Yenilenebilir Enerji Yasası ve 6446 Sayılı Elektrik Piyasası Yasası,

 4857 Sayılı İş Yasası,

 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası,

 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu,

 Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi,

 SPK tarafından yayınlanan “Kurumsal Yönetim İlkeleri”

 Çocuk Hakları Sözleşmesi

 OECD Çok Uluslu İşletmeler Genel İlkeleri,

 ILO Eşit Ücret Sözleşmesi,

 Ayrımcılık (İş ve Meslek) Sözleşmesi,

 Kötü şartlardaki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması Sözleşmesi,

Yasal düzenlemeler, işletmelerin toplumsal sorumluluk alanındaki hukuki boyutunu oluşturmaktadır. Devlet, yasaları kullanarak işletmelerin kendisine ve kamuya karşı sorumluluklarını yerine getirmesinde, olumsuzlukları da gidermesinde bir baskı unsuru olarak kullanmaktadır. Türkiye’nin bağlı olduğu ILO konvansiyonları, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi ve OECD Çok Uluslu Şirketler Rehberi gibi uluslar arası düzenlemeler zorlayıcı olmasalar da ülkede özellikle kurumsal yönetişim çerçevesinde KTS’nin gelişmesine önemli katkılar sağlamaktadır (Çubuk, 2009:39).

Türkiye’de işletmeleri KTS faaliyetlerine girişmeye iten faktörler (Deren Van Het Hof, 2009:20): (1) Küresel düzeyde artan rekabetin işletmeleri göreceli avantaj elde etmek için geleneksel ticari faaliyetlerinin dışında etkilinlerde bulunmaya zorlaması, (2) Türkiye’nin AB uyum sürecinde sağlaması gereken ölçütler arasında KTS’nin önemli bir yer tutması, (3) KTS faaliyetlerine yönelik olan kamu düzenlemeleri. Türkiye’de ulusal işletmeler yabancı işletmelerin rekabeti ve baskısı altındadır. Özellikle çok uluslu işletmeler kimi zaman KTS faaliyetlerinde öncülük yapabilmektedir. Çok uluslu işletmeler yatırımlarının devamlılığını sağlayabilmek için bulundukları ülkelerin kurallarına ayak uydurmaktadırlar.

Türkiye’de faaliyet gösteren çok uluslu işletmeler kendi ülkelerindeki standartlara uymak zorunda olduklarından bulundukları ülkelerin yasalarına ve yerel uygulamalara uyma eğilimindedir. Çokuluslu işletmeler Türkiye’de kurumsal toplumsal sorumluluğun geliştirilmesindeki temel aktörlerdendir (Ersöz, 2007:83). Çok uluslu işletmelerin Türkiye’deki faaliyetleri hem devlet hem de kendi merkezlerince sürekli mercek altındadır. Bu işletmelerin toplumsal sorumluluğa ilişkin uygulamaları sadece kendi ülkelerinde değil yatırım yaptıkları ülkelerde de gerçekleştirilmektedir. Bu tip uygulamalar Türk işletmelerine de örnek olmaktadır.

Türkiye’de ulusal işletmelerin KTS uygulamalarının gelişmesinin iç ve kültürel etkilerden ziyade dış ve kurumsal etkilere ve zorlamalara bağlı olduğu görülmektedir (Çubuk, 2009:40). Türkiye’de çok uluslu işletmeler KTS’nin gelişmesine öncülük etmektedir. Çok uluslu işletmelerin temel KTS aktiviteleri arasında çocuk sağlığı ve eğitimi, gönüllülük, sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi ve devlet kurumlarıyla ortaklaşa çalışmalar sayılabilir. Bu çalışmalar

toplumun gelişmesine katkıda bulunmanın yanında marka ismi ve işletmenin itibarını arttırmak amacını da gütmektedir. Bununla beraber çalışmalardan bazıları direkt olarak sponsorluk seviyesinde kalmakta veya paydaşlar yerine halkla ilişkiler ve danışmanlık şirketleri tarafından desteklenmektedir (Göcenoğlu ve Onan, 2008:11). Örnek olarak çok uluslu bir işletme olan Danone Şirketi “Gülümseyen Gelecek Ana Sınıfları” adlı projesi, Capital Dergisi’nce hazırlanan “2006 Sosyal Sorumlulukta Türkiye’nin Liderleri” sıralamasında en başarılı toplumsal sorumluluk projesi listesinde ilk 10’da yer almıştır (Bayraktaroğlu vd, 2009:57).

Sivil toplum kuruluşları ile işletmeler arasındaki ilişki de KTS alanındaki faktörlerden biridir. Türkiye’de 80 binin üzerinde sivil toplum örgütü bulunsa da toplumun gelişmesine yönelik rolleri sınırlı olmuştur. İşletmelerle STK’lar arasındaki ilişki hayırsever faaliyetlerle sınırlıdır. Önemli STK’lar genelde işletmeler tarafından kurulduğu için işletmeleri denetlemeleri veya baskı altına almaları güçtür (Ersöz, 2007:80). Buna karşın Türkiye’de bazı STK’ların toplumun beklentilerini belirleyip, çeşitli kurum ve kuruluşlarla birlikte çalışarak işletmeler üzerinde baskı oluşturabilme potansiyellerinin oldu söylenebilir (Biber, 2002:201).

Birçok ülkede medya, şirketlerin olumlu ve olumsuz davranışları karşısında kamuoyu duyarlığı yaratan en önemli aktörlerden biridir. Türkiye’de de medya işletmeler açısından topluma ulaşmada önemli bir araç olarak görülmektedir. (Göcenoğlu ve Onan, 2008:18). Türkiye’de bazı gazeteler çeşitli KTS kampanyalarını desteklemiştir. Milliyet tarafından desteklenen “Baba Beni Okula Gönder” adlı kız çocuklarının eğitimi projesi, Hürriyet tarafından desteklenen “Aile İçi Şiddete Son Projesi” toplumda farkındalık yaratmayı amaçlayan projeler arasındadır (www.milliyet.com.tr, 2011 ve www.hurriyetkurumsal.com.tr, 2011). Sonuçta, Türkiye’de KTS kavramı, işletmenin paydaşlarından gelen baskıları sonucunda değil, reklam ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin bir uzantısı şeklinde geliştirilen projeler şeklini almış ve gelişmiştir (Deren Van Het Hof, 2009:24).

3.2.3. Türkiye’de Kurumsal Toplumsal Sorumlulukla İlgili Örneklerden