• Sonuç bulunamadı

2.5. KURUMSAL TOPLUMSAL SORUMLULUĞUN BOYUTLARI

2.5.4. Gönüllülük (Hayırseverlik) Sorumluluk Boyutu

Toplum tarafından işletmeden temenni edilen ve işletmenin zorunlu olmadığı halde gönüllü olarak yerine getirebileceği düşünülen sorumluluklar olarak ifade edilmektedir. Bu tür uygulamalar, işletmeye toplum üstünde olumlu bir itibar kazandırır. Carroll’un ifade ettiği hayırsever yaklaşımın toplumsal sorumluluk bileşenleri şu şekilde ifade edilmektedir (Carroll, 1991):

1. Toplumun işletmelerden hayırsever yardımlar konusunda beklentileri olduğu unutulmamalı,

2. Talep edilen gönüllü yardımlar, işletmeler tarafından en iyi şekilde karşılanmalı,

3. Yönetici ve çalışanlar da toplumsal çevreye hayırsever yardımları yapmalı,

4. Özel ve kamuya ait eğitim kurumlarına maddi olarak destek verilmeli, 5. Gönüllü projelere, işletmenin kendisine iyi bir imaj kazandıracağı için

destek vermelidirler.

Gönüllülük boyutunda işletmenin toplumda oluşturduğu iyi niyeti güçlendiren veya işletmenin içinde bulunduğu sosyal çevrede iyi bir kuruluş olarak algılanmasına yardım eden faaliyetler söz konusudur. İşletmelerin kaynaklarından bir kısmını, eğitim, sanat, spor ve doğal çevre gibi toplumsal projelere ayırması bu türden bir sorumluluğa işaret etmektedir. Gönüllülük sorumluluklar genellikle kurumsal toplumsal girişimler, kurumsal toplumsal teşvikler, amaca yönelik pazarlama, kurumsal toplumsal pazarlama, kurumsal hayırseverlik, toplum gönüllülüğü ve toplumsal sorumluluğa ait iş uygulamaları şeklinde ortaya çıkmaktadır (Torlak, 2013:37).

KTS boyutları kadar önemli diğer konu da baskı gruplarıdır. İşletmelerin baskı grupları (çalışanlar, işletme sahipleri, müşteriler gibi) birden fazladır. Carroll, baskı grupları ve KTS boyutları arasındaki ilişkiyi “Kurumsal Toplumsal Sorumluk Piramidi: Örgüt Paydaşlarının Moral Yönetimi Üstüne” adlı makalesinde açıklamaya çalışmıştır. Carroll, yöneticilerin paydaşları konusunda yaşadıkları en büyük zorluğun paydaşların işletmeler üzerindeki haklarını, sorunlarının acileyetini belirlemek olduğunu ifade etmiştir (Carroll, 1991).

2.6. KURUMSAL TOPLUMSAL SORUMLULUKLA İLGİLİ

BASKI GRUPLARI

Bir kurum açısından “baskı grupları, ortak menfaatler etrafında birleşen ve üzerine anlaştıkları bu ortak menfaatleri korumak veya gerçekleştirmek için kurum otoritesi üzerine sürekli baskı yapmaya çalışan gruplardır. Bu grupların bir çoğu örgütlü hareket eder (Özer, 1996:533). Buradaki baskı grupları kurumun amaçlarına ulaşmasında menfaatleri olan paydaş grupları olarak görülmektedir. İşletme denilen organizasyonlarda çok çeşitli baskı grupları vardır. Bu grupların bazıları organizasyonu meydana getirirken bazıları da organizasyonla doğrudan veya dolaylı etkileşime girerek kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için çaba gösterirler. İşletmelerin KTS sorumluluklarını yerine getirebilmesi için kendileriyle ilgili baskı gruplarının kimler olduğunun bilmeleri gerekmektedir (Aydın ve Erdoğan, 2013:110).

İşletmenin baskı gruplarını en iyi analiz eden kuramlardan biri Edward Freeman’ın KTS anlayışının izlerini de taşıyan “Paydaş Kuramı”dır. Paydaş “örgütün faaliyetlerinden etkilenen ve faaliyetlerini etkileyen kişi veya kurumların hepsi” olarak tanımlanmaktadır (Branco ve Rodrigues, 2007:7). Paydaş kuramı 1980’lerde akademik çevrelerde ve iş dünyasında yer almaya başladıysa da “paydaş” kavramı 1960’lı yıllarda Standford Araştırma Enstitüsü (SRI International) tarafından kullanılmıştır (Freeman ve McVea, 2001:4). Paydaş kuramı işletmelerin paydaşlarını yeniden tanımlamasına olanak veren ve geleneksel paydaşları da içine alan yaklaşım sergilemiştir (Jamali, 2008:217). Paydaş kuramı işletmenin kime karşı sorumlu olması gerektiğini açıklayan en popüler görüşlerden biridir. Buna göre işletme tüm çevresine sorumlu değildir. Ama kendisi için özel paydaşlarına karşı sorumludur (Garcia de Leaniz ve Rodriguez, 2012:116).

Paydaşlar başka bir ifade ile “işletmelerin karar, politika ve uygulamalarından etkilenen ve aynı şekilde, işletmenin karar ve politikalarını etkileyen gruplar” olarak da tanımlanabilmektedir (Gültekin ve Küçük, 2004:338). Buna göre KTS’ye önem veren işletmeler önemli bir karar aldıklarında paydaşlarının alınan bu karardan nasıl etkileneceğini, paydaşlar arasındaki dengeyi koruyarak nasıl kar elde edeceklerini dikkate alırlar (Mehrabi et al, 2012:2315). Paydaş kuramı KTS için önemli açılımlar yapmıştır. Zira paydaş kuramı aracılığıyla yöneticilere işletmelerin baskı gruplarını

ve sorumluluk alanlarını, ilişkilerini açıklamak kolaylaşmış ve anlamlı hale gelmiştir. Bir çok KTS tanımı paydaş kuramından yardım almıştır (Polasek, 2010:18). Paydaş kuramı 1980’li yıllarda evrim geçirerek stratejik yönetim aracına dönüşmüştür. Paydaş kuramını önemli yapan unsur yöneticilere sürekli değişen iş çevrelerinde sorumluluk alanları konusunda rehber niteliğinde olmasıdır (Freeman ve McVea, 2001:5). Paydaş kuramında işletme paydaşlarıyla olan ilişkilerinde uzun döneme odaklanır. İşletme paydaşlarıyla iletişimlerini güçlendirerek piyasada kalıcı olmaya çalışır. Gerektiğinde onlardan gelen istek ve şikayetleri dikkate alır. Buradaki amaç rekabet avantajı elde edbilmektir (Morsing ve Schultz, 2006:325). Paydaş kuramı işletmelerin, farklı paydaşlar arasında sürekli denge arayışı içerisinde olduğunu ve tüm paydaşlara yönelik sorumluluklarını dengeli bir şekilde gerçekleştirmesi ile uzun dönemde başarılı olabileceğini ileri sürmektedir. Bu noktada paydaş yaklaşımının bu dengeyi sağlayarak, işletme ve paydaşlar arasında bir güven köprüsü oluşturacağı varsayılmaktadır (Becan, 2011:26). Bu dengeyi sağlayabilmek işletmenin paydaşlarını tanıması, sınıflandırması ve buna göre politikalar üretmesi ile mümkün olabilir.

Paydaş kuramında işletmenin ilişkide bulunduğu baskı grupları birincil ve ikincil olarak ikiye ayrılabilir. Birincil baskı grupları (genellikle hissedarlar, yatırımcılar, çalışanlar, müşteriler ve tedarikçilerden oluşur) hesaba katılmadan işletmenin varlığını sürdürmesi ve başarılı olması mümkün değildir. Birincil paydaşlar, işletme kaynakları üzerinde yasalarca sağlanmış doğrudan haklara sahip olan ve işletmeyi ekonomik olarak doğrudan etkileyen birey veya gruplardır (Özüpek, 2005:42). İkincil paydaşlar (genellikle toplum ve devletten oluşur) ise, işletmenin faaliyetlerine doğrudan katılmamakla birlikte, işletme üzerinde önemli etkilere sahip olabilir ve faaliyetlerinden ciddi biçimde etkileyebilir (Özüpek, 2005:43). Birincil paydaş ve ikincil paydaş arasında kesin bir ayrım yapmak güçtür. İşletmenin veya baskı gruplarının sahip olduğu koşullara göre farklı sınıflamalar yapılabilir. Örneğin ABD gibi devletin sınırlı müdahalesi olduğu devletlerde yazarların büyük çoğunluğu devletin kendisini ikincil paydaşa koyarken, Avrupa’da devlet müdahalesinin yoğun olduğu devletlerdeki yazarlar devleti birinci paydaş olarak görebilmektedir (Arslan, 2005:38). Paydaşlar belirlenirken işletmeyi etkileyebilme gücü, yasal ilişkilere sahip olma (yasallık) ve taleplerinin önceliği

(önemi) gibi üç tür özellikten en az birine sahip olup olmadıklarına bakılır (Ertuğrul, 2008:208). Güç, baskı grupları açısından bakıldığında işletme kaynaklarına erişebilme ve kontrol edebilme şeklinde açıklanabilir. Örneğin tedarikçiler işletmeye mal vermeyi sürdürmezlerse işletmenin geleceği olmayabilir. Yasallık sözleşme ile bağlı olma, alışverişe veya bir ahlaki yükümlükle ilişkilendirilebilir. Örneğin doğal çevresine zarar veren bir işletme kendisiyle aynı çevreyi paylaşan komşularına da zarar vermiş olur. Önemlilik ise yöneticinin zamanına, paydaşın işletmeyi doğrudan etkileyebilme gücüne veya talebin özelliğine, yasallık durumuna göre değişebilmektedir (Ertuğrul, 2008:208).

Kaynak: Wood, 1990: 86

Şekil 5: İşletmenin Birincil ve İkincil Paydaşları

Birincil paydaşlardan herhangi birinin sistemden çıkması (tatmin olmaması, rakip işletmelere geçiş gibi), işletmenin bütününde veya bir bölümünde faaliyetlerini kesintiye uğratabilir. İkincil paydaşlar işletme ile doğrudan ilişki içerisinde olmasalar da işletmeye üzerinde baskı oluşturmaya çalışarak isteklerini yaptırmaya çalışabilirler.

Wood’a (1990) göre ise birincil ve ikinci paydaşlar Şekil 5’deki gibidir. Her

Müşteriler Rakipler Çalışanlar İşletme sahipleri Tedarikçiler Çevreci ve Tüketici Grupları Yatırımcılar Yabancı Devletler Vakıf ve Dernekler Toplum Medya Finans Sektörü Kamu Kurumları İŞLETME

işletmenin koşulları, işletmenin paydaşlarına verdiği öncelikler farklı olsa da işletmedeki baskı gruplarını yukarıdakine benzer sınıflandırmaya tutmak mümkündür. İşletmedeki baskı gruplarının her birinin çok çeşitli talepleri vardır. Hissedarlar tatminkar bir getiri; çalışanlar iş güvencesi ve yerel yönetimler gönüllü yardımlar beklemektedir. Talepler farklı olsa da işletmenin sürekliliği hepsi için ortak paydadır. Buna göre paydaşların işletmeyle olan ilişkisinin niteliği farklılık göstermektedir (Wood, 1990:86).

Arslan (2005) işletme paydaşlarını sınıflandırırken farklı bir yöntem uygulamıştır. Çizelge 6’da 14 paydaş KTS’ye dahil edilmiştir.

Çizelge 6: İşletme Paydaşları

Doğrudan Dolaylı Dışsal Tedarikçiler Müşteriler Rakipler Potansiyel Yatırımcılar Hükümet Toplum Dini Kurumlar Basın-Yayın kuruluşları Ticari Birlikler ve Odalar Sivil Toplum Örgütleri

İçsel Yönetim Kurulu

Çalışanlar

Sendikalar Hissedarlar

Kaynak: Arslan, 2005:25

İşletme paydaşları Çizelge 6’da doğrudan, dolaylı, dışsal ve içsel etkileşim içerisine girenler şeklinde sınıflandırılmıştır. Tedarikçiler işletmenin doğrudan etkileşime girdiği dışsal bir paydaşı iken, sendikalar içsel ve dolaylı bir paydaş türü olarak konumlandırılmıştır (Arslan, 2005:25). Ancak işletmeler literatürde sayılan bütün paydaşlara karşı kendilerini sorumlu olarak görmemektedirler. İşletmelerin büyüklüklerine ve içerisinde faaliyet gösterdiği toplumun değerlerine göre paydaşlarında değişiklikler olabilmektedir (Aydın ve Erdoğan, 2013:114). İşletmelerin paydaşlarıyla olan ilişkileri statik olmayıp zamanla gelişen bir özelliğe sahiptir. Bu ilişkilerin gelişimi sıklıkla şu aşamaları takip eder (Polasek, 2010:19-20):

Farkındalık: Bu aşamada işletme paydaşları işletmenin varlığından haberdardır.

yaptığını, misyonu vb. konularda genel bilgilere sahiptir.

Takdir etme: Bu aşamada işletme ve paydaşları arasında bir çeşit güven bağı oluşur.

Eyleme geçme: Bu aşamada işletme ve paydaşları arasında işbirliği gerçekleştirilir.

İşletmelerin sorumluluk hissettikleri paydaşları KTS alanlarını da şekillendirmektedir. KTS alanları işletmelerin hem iç hem de dış çevre ile ilişkilerinin geliştirilmesine öncülük etmektedir.

2.7. KURUMSAL TOPLUMSAL SORUMLULUK ALANLARI