• Sonuç bulunamadı

Türkiye Cumhuriyeti – RF – ABD Đlişkilerinde Kafkasya

2.1.1 1960 ASKERĐ DARBESĐ

III. SOĞUK SAVAŞ SOUDA GÜÜMÜZE TÜRKĐYE – ABD – RUSYA ĐLĐŞKĐLERĐ

3. Türkiye Cumhuriyeti – RF – ABD Đlişkilerinde Kafkasya

Kafkasya coğrafyası itibariyle doğuda Çin ve Uzak Doğu, batıda Avrupa, güneyde Türkiye, Đran ve diğer Đslam ülkeleri, kuzeyde Rusya olmak üzere önemli bir geçiş yeridir. Bu uğrak konumu dolayısıyla tarihte birçok istila görmüş olan bölge çeşitli etnik gruplara ev sahipliği yapmıştır, yapmaktadır. Ekonomik olarak da bir öneme haizdir. Bölgenin konumu bakımından önemli bir yerde bulunması ve enerji kaynakları yönünden zengin olması, batının bu bölgenin sorunları ile yakından ilgilenmesini zorunlu kılmıştır. Özellikle ABD ve gelişmiş batılı ülkeler bölgedeki çatışmaların sona ermesi ve diğer sorunların da giderilmesi için çalışmalar yapmaktadırlar. Enerji işbirliği bu bakımdan bölgenin dünya pazar demokrasileri ailesine katılması için en iyi araçları sunmaktadır. Bölgedeki projeksiyonlara bakıldığında Türkiye belirgin bir şekilde öne çıkmaktadır207.

Kafkasya coğrafyası, soğuk savaş döneminde hem Türkiye hem ABD için iki kutuplu dünyanın sınır noktalarından biri olarak gündemde kalmıştır. Türkiye ve ABD açısından bölgenin ortak önemi, Soğuk Savaşın bitimiyle nitelik değiştirmiş olsa bile, farklı koşul ve alanlarda hala devam etmektedir. Türkiye’nin Kafkasya önceliği, bölge ülkelerinin komünist ve Rus kültür baskısından sıyrılarak Batı dünyasına entegre olmasıdır. Buna ek olarak, Kafkas ülkeleri, etnik, dinsel ve kültürel açıdan Türkiye ile yakınlık göstermektedir. Bu yakınlığın bir uzantısı olarak Kafkasya’nın, Türkiye için yeni bağımsız Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine ulaşmada bir köprü vazifesi görmektedir. Ancak Rusya’nın bölgedeki nüfuz çabaları ve Đran’ın bölgede aktif olma gayreti bu durumu zorlaştırmaktadır. ABD’yi ise Kafkaslara çeken birbiriyle sıkı ilişkili iki neden vardır. Biri askeri – siyasi diğeri ekonomik niteliklidir. Askeri – siyasi olarak bölgede Rusya’nın nüfuzunu artırmasını engellemek, burada söz sahibi olup

206

Oktay F. Tanrısever, “Orta Asya ve Çevresindeki Bölgesel Đşbirliği Arayışlarında Rusya Faktörü”, Yakın

Dönem Güç Mücadeleleri Işığında Orta Asya Gerçeği, Ertan Efegil, Elif Hatun Kılıçbeyli, Pınar Akçalı

(hzl.), s.329 – 331, 341, 343, 344

207

Gökhan Tuncel, “Kafkasya’daki Son Gelişmeler ve Bu Gelişmelerin Türkiye – Rusya Đlişkilerine Etkileri”, Turgut Göksu, Hasan Hüseyin Çelik, Abdulkadir Baharçiçek, Ali Şen (Ed.), 1980 – 2003 Türkiye’nin Dış,

önemli bir mevzi elde etmek vardır. Ekonomik olarak ise Hazar Denizi ve bölgenin zengin enerji kaynaklarının geçiş yollarından birini kontrol etmektir208.

Bölgeye dair sorunları Yukarı Karabağ ve Nahçivan, Gürcistan’ın sınır problemleri ve Rusya’nın müdahaleleri, enerji hatlarındaki Rusya ve ABD destekli çeşitli enerji koridoru seçenekleri, bu durumun yarattığı rekabet ortamıdır. Kısaca bahsedecek olursak her şeyden önce ABD, Rusya’yı kızdırmaktan kaçınmış, ancak bu ülkeyi Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan aracılığıyla bölgede sınırlamaya çalışmıştır. Rusya Ermenistan’da tarihin her döneminde olduğu gibi nüfuz sahibidir, bir nevi bu devletin hamisidir. Yukarı Karabağ sorununda Rusya, Ermenileri desteklerken, ABD de Ermeni lobisinin etkisiyle Azerbaycan’ı saldırgan devlet olarak görmüştür. Bununla beraber ABD’nin tavrından iki ülke arasındaki mücadelenin değil ABD çıkarlarının bir an evvel uygulanmasının istendiği anlaşılmıştır. Türkiye ise kesin bir bütünlükle Azerbaycan’ın yanında yer alacak ve Ermenistan’a Azerbaycan’ın isteklerini kabul etmediği müddetçe ambargo uygulayacağını belli etmiştir. Rusya, Gürcistan’da 2003 yılında Saakaşvili’nin Şevardnadze’yi devirene kadar olan sürede etkili olabilmiştir. Saakaşvili, ABD tarafından desteklenmekte, onaylanmaktadır. Rusya ise Gürcistan’ın içerisindeki ayrılıkçı hareketleri tahrik ederek bölgede huzuru kaçırmaya çalıştığını görmekteyiz. ABD – Rusya menfaatler çatışması özellikle enerji kaynakları ve bu kaynakların dış piyasaya ulaşmasında kullanılacak güzergâhlar konusundadır. Kafkasya’nın kilit noktalardan biri olduğunu söylemiştir. ABD başta BTE, BTC hatlarına destek vererek Rusya’nın tekel ulaştırma ağını kırmak istemektedir. Türkiye de bundan maddi ve siyasi olarak avantaj elde edeceğinden konu üzerinde hassastır. Ayrıca Gürcistan bu projeleri bağımsızlığının simgesi ve garantisi olarak gördüğünden konu hakkında aynı inceliği göstermektedir209.

Türkiye – Rusya ilişkileri soğuk savaş sonrası yeni bir döneme girmiştir. Sovyetlerin çökmesiyle Doğu Anadolu’da Rusya’nın yerini Gürcistan, Ermenistan ve Nahçıvan almıştır. Ortak sınırlar ortadan kalkmıştır. Bu eksen, Türkiye – Rusya ilişkilerinde Kafkasya eksenini oluşturmaktadır. Türkiye açısından en önemli husus yeni kurulan Türk Cumhuriyetleri ile olan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ilişkiler olmuştur. Rusya Federasyonu, kendi iç işlerinde BDT ile yakın çevresine dönmüş, daha çok işbirliğini ve dünya ülkeleri ile

208

Güner Özkan, “Türk – Amerikan Đlişkilerinde Kafkasya Faktörü”, Avrasya Dosyası, Cilt:11 Sayı:2, Mayıs – Haziran – Temmuz – Ağustos 2005, s.139

209

entegrasyonu aramışlardır. Türkiye – RF arasında 1992 yılında iki ülke arasında “ilişkilerin esasları”nı belirleyen yeni bir belge imzalanmıştır. 1994’te Türkiye’nin Boğazlarda sıklıkla kaza olması sonucu yeni bir tüzük çıkarması Rusya’nın hoşuna gitmeyecektir. Yine Çeçenistan ve PKK konuları iki ülke arasındaki gündem maddelerinden biri olacaktır. Son olarak Rusların Kıbrıs Rumlarına S – 300 füzeleri satmaları ve Avrasya’daki enerji oyunları iki ülke arasındaki ilişkilerin önemli maddeleri olacaktır210.

Türkiye’yi duygusal bağlamda en çok ilgilendiren iki konu olmuştur. Bunlar Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve Çeçenya’nın bağımsızlık mücadelesidir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi 1988 yılında nüfus çoğunluğunu Stalin’in göç politikaları sayesinde ele geçiren Ermeniler Azerbaycan’dan ayrılıp Ermenistan’a bağlanmayı Sovyetlerden talep etmiş ancak reddedilmişlerdir. 1989’da Sovyetler bölgenin Azerbaycan içerisinde kalmasını ve ama yönetimi elinde bulundurmasının doğru olacağını karara bağlamıştır. Ancak bu önlemler kar etmeyecek ve iki Sovyet ülkesi savaşacaktır. 1991 yılında gelen bağımsızlıkla savaş iyice kızışmıştır. BM kararlarına uymayan Ermenistan, AGĐT bünyesinde kurulan barış konferansına da katılmamıştır. Türkiye Azerbaycan topraklarından ermeni askerlerinin çekilmesini, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün korunmasını ve mültecilerin evlerine dönmesi çerçevesinde bir çözüm istemiştir. ABD ise birbirini destekleyen güçlü Ermeni ve Rum lobilerinin etkisinde kalmıştır. Saldırgan ülke olmasına rağmen Ermenistan’a 1992 – 1996 yılları arasında 619 milyon $ yardım yaparken Azerbaycan’a ambargo uygulamıştır211. Rusya’nın tavrını ise Ermenistan ile olan tarihi ilişkilerinden, bu toprak parçasının kendi çıkarları için ifadesinden kestirmek zor değildir212.

Đkinci konu ise Çeçenlerdir. 18. yüzyıldan itibaren belirginleşen ve yayılmacı bir siyaset izleyen Rus Dış Politikası, ülkenin güvenliği ve ekonomik gelişimi için çok önemli görülen Baltık, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelmiştir. Çeçenya konusunda 1993 yılında ilan edilen politikalarda Rusya’nın kesin tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur. 1995’te AKKA sınırlarını çiğneyerek Rusya, Kuzey Kafkasya’da 58. orduyu kuracaktır. Birinci Çeçen savaşına karşı çıkan Rus halkı patlayan bombaların Çeçenlere mal edilmesi ve Çeçenlerin Dağıstan’a saldırısı bahane edilerek başlatılmıştır. Ayrıca söz konusu bölge, Batı ve Rusya tarafından enerji koridoru olarak hesaplanmıştır. Rusya’nın önemli Bakü – Novorossisk boru

210

Savaş Yanar, Türk – Rus Đlişkilerinde Gizli Güç Kafkasya, 1. Baskı, Đstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık, 2002, s.96 – 99

211

A.g.e, s.179 – 182

212

hatlarının bir kısmı da bu topraklardan geçmesi ayrı bir önem meselesidir213. Türkiye’nin bu konudaki durumuna değinecek olursak, daha önceden PKK’nın Marksist – Leninist çizgisinden bahsetmiştik. Bu dönemde beliren komünizm hareketleri de bu örgütün doğrudan ya da dolaylı olarak Rus menşeli, destekli veya esin kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz214. Đşte Rusya, PKK’ya destek vermenin töhmeti ve potansiyelini taşırken Ruslar da Türkiye’yi Çeçenlere yardım etmekle suçlamıştır215.

Türkiye de bunun üzerine Çeçen sorununu kendi problemi olarak gören Rusya’yı kınamamış, konunun barışçıl yöntemlerle çözümünden yana olduğunu belirtmiştir. Buna karşılık Türkiye kamuoyu konuya ilgi ve tepki göstermiştir. Özellikle Türkiye’deki mülteci Çeçenler ve iki toplumun aynı dine mensup olması söz konusu tepkinin sebepleridir. Moskova’nın Çeçen sorunu ile Kürt sorunu arasında paralellikler kurma eğiliminde olması, Türkiye’nin Çeçenistan’a yakın durmasının önündeki engellerdir. Nitekim 1994’te Moskova’da Kürdistan Tarihi başlıklı bir konferans düzenlenmiştir. Böyle bir gizli uyarıyı Rusya, Parlamentonun alt kanadı olan Duma aracılığıyla yapmıştır. Rusya’nın Çeçenistan’daki askeri faaliyetlerinin arttığı bir dönemde, 1999 yılı Kasım ayında, ülkedeki çeşitli çevrelerin muhalefetine rağmen Başbakan Ecevit Moskova’ya bir ziyarette bulunmuş ve konunun Rusya’nın iç meselesi olduğunu söylemiştir216.