• Sonuç bulunamadı

Türkiye Cumhuriyeti – ABD – Rusya Đlişkilerinde Balkanlar

2.1.1 1960 ASKERĐ DARBESĐ

III. SOĞUK SAVAŞ SOUDA GÜÜMÜZE TÜRKĐYE – ABD – RUSYA ĐLĐŞKĐLERĐ

10. Türkiye Cumhuriyeti – ABD – Rusya Đlişkilerinde Balkanlar

Bu noktada NATO ve Türkiye bağlantılı olarak bir noktaya daha değinmeliyiz. Soğuk Savaşın bitmesinin ardından AB adını alan Avrupa Topluluğu, ABD’nin artık bölgeden çekilmesine dair kanaatler ileri sürerken, Bosna – Hersek katliamında sesi kısılmış ve NATO’nun geç de olsa gelen aktif müdahalesini görmüştür. NATO yeni güvenlik konseptini insan hakları ihlalinin önlenmesi üzerine kurmuştur. Avrupa yine de kendi güvenliğini ve bölgesel güvenliği nüfuz alanında görmek istemiştir. Neticesinde AGSK fikri canlandırılmıştır. Bu durum Türkiye’yi gerek Yunanistan’ın bu durumu Kıbrıs ve Ege konularında kendi lehine kullanması kaygısıyla, gerekse başta Fransa, Đtalya, Almanya’nın geçmiş senelerde ASALA, güncel zamanlarda PKK’ya vermiş olduğu desteklerden dolayı tedirgin etmiştir. 1998 yılında ise Viyana'da ilk kez bir araya gelen Avrupa Savunma Bakanları toplantısında, Fransa ve Đngiltere arasında imzalanan anlaşma ile Amsterdam Anlaşması'nda yer alan Ortak Dış ve Güvenlik Politikası'nın süratle uygulanması, AB'nin uluslararası krizlere müdahale edebilecek ve müstakil hareket edebilecek bir askerî kapasiteye sahip olması kararlaştırılmıştır. Bu anlaşmanın ardından 1999 yılında Washington'da yapılan NATO zirvesinde, NATO-AB ilişkilerinin geliştirilmesine karar verilmiştir. Bu toplantıda, Türkiye gibi BAB üyesi olup AB üyesi olamayan ülkelerin kazanmış olduğu hakların korunmasına da karar verilmiştir. Fakat hâdise şimdilerde giderek farklı bir boyut kazanmaktadır. AB bu kararı yok sayarak AGSK’ nın karar mekanizmasında AB üyeleri dışında bir devletin yer almasına müsaade etmemekte, fiilî bir durum oluşturarak derinden ama emin adımlarla AB ordusunu kurmaya doğru ilerlemekte, NATO'yu pasifize etmeye doğru gitmektedir. AGSK, AB'nin ekonomik ve siyasî işlevine bir de askerî boyut katma,

252

Armağan Kuloğlu, 11 Eylül Sonrası Değişen Dengeler Çerçevesinde Türkiye’nin Irak Politikası, Ankara: Avrasya – Bir Vakfı, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi, 2002, s.26 – 28

"savunma ve güvenlik" konularında Avrupa'yı ABD'den daha bağımsız hâle getirme çabalarının bir ürünüdür253.

Sahip olduğu kültür mozaiği, çeşitli etnik grupları dolayısıyla hassas bir bölge durumunda olan Balkanlar’da ağır bir insanlık dramı yaşanmıştır. Soğuk Savaş döneminde bölgeden uzak kalan Türkiye’yi Balkanlara tekrar yönelten, Đslam dünyasının Balkanlardaki merkezi olarak tanımlanan Bosna’da Nisan 1992’de patlak veren savaş olmuştur. Hırvatistan ve Sırbistan arasındaki savaş Bosna’ya da sıçramıştır. Batının da sessiz kalmasıyla Türkiye’de büyük bir kamuoyu oluşmuştur. Kimi çevrelerce Türkiye’nin tepkisi Avrupa’nın içine doğru ilerleyen bir “yeşil kuşak” oluşturması olarak algılanmıştır. ABD ise Sırpları kınamakla yetinmiştir. Türkiye bu etnik temizlik karşısında AGĐT, ĐKÖ gibi uluslararası kuruluşları harekete geçirmeye çalışmıştır. Ayrıca iki tarafa da uygulanan silah ambargosunda zaten ellerinde fazla silah bulunmayan Boşnaklara gizlice silah yardımı yapmıştır. Boşnaklar ile Bosnalı Hırvatlar arasında beliriveren çatışmaların sona erdirilmesi konusunda Türkiye – ABD ortak yol izlemiştir. Ayrıca Türkiye’nin ısrarlı önerileri sayesinde Sırp mevzileri NATO hava kuvvetleri tarafından bombalanmıştır. Ancak belirtmek gerekir ki, ABD net tavrını ancak 8 bin masum sivilin hayatına mal olan Srebrenista katliamından sonra ortaya koymuştur. 1995’te Dayton anlaşmasıyla son bulan savaşı Kosova Savaşı izlemiştir. Bu savaşta 1999 NATO’nun müdahalesinde Türkiye de keşif amacıyla 11 adet F – 16 uçağını göndermiş ve kesin bir şekilde tavrını belli etmiştir254.

1991’den sonra Balkanlarda Boşnak – Hırvat – Sırp ve Sloven olarak 350 – 400 bin insanın ölümüne seyirci kalınmıştır. Kosova ile ölüm sayısı 500 bini aşmıştır. 1.5 milyon insan yurdundan, yuvasından ayrılmıştır. Slovenya ve Hırvatistan Büyük Almanya’yı Adriyatik denizine açan, Almanya destek ve egemenliğindeki ülkeler olarak daha hızlı toparlanma ve kalkınma içerisine girmişlerdir. Yugoslavya’nın parçalanması da aynı sebeple Almanlar tarafından desteklenmiştir. AB’nin teşekkülü Balkanların jeopolitik konumunu ve önemini arttırmıştır. AB’nin Ortadoğu ve Asya politikalarında Balkanlar bir güzergâh ve hareket üssü olarak kullanılacaktır. Balkan politikalarında en belirleyici güç odağının AB olacağını görmek hiç de zor değildir255.

253

Mehmet Ziya Varol (hzl.), 2023 Dergisi, 2001, http://www.2023.gen.tr/eylul2001/giris.html , (2 Mart 2008).

254

Erhan Türbedar, “Türk – Amerikan Đlişkileri Çerçevesinde Balkanlar”, Avrasya Dosyası, Cilt: 11, Sayı: 2, s.168 – 171, 175

255

Suat Đlhan, Türkiye’nin Zorlaşan Konumu (Uygarlıklar Savaşı – Küreselleşme – Petrol), Đstanbul: Ötüken Yayınevi, 2004, s.160

1990’ların büyük bölümünde Türkiye’nin Balkanlarla yakın ilişkiler geliştirmesinde ABD çıkarlarıyla örtüşen görüşleri dolayısıyla bu devletin desteği, Yunanistan’ın bölge devletleriyle uzlaşmaz tavrı ve son olarak Türkiye’nin böyle bir zemini değerlendirme isteği rol oynamıştır. Soğuk savaşın sona ermesinden sonra Türkiye – ABD işbirliği Kafkaslar, Orta Asya, Kuzey Irak ve Ortadoğu’da olduğu gibi Balkanlarda da etkili olmuştur. Soğuk savaş sonrası Türkiye Makedonya, Arnavutluk, Romanya ve Bulgaristan’la olumlu ilişkiler içinde olmuştur. Ancak Bulgaristan’la yaşanan batı Trakya Türkleri konusunda bir gerginlik yaşanmış, bu gerginlikte ABD, Türkiye’yi desteklemiştir. Bölgedeki ABD – Türkiye işbirliği, bölge ülkelerini mutlu ederken Yugoslavya, Yunanistan ve bölgede etkinliği yok denecek kadar az olan Rusya’yı rahatsız etmiştir. ABD’nin Türkiye’ye olan desteğinin arkasında Doğu Avrupa ve Balkanlarda Rusya’nın nüfuzunu engellemek ve söz konusu bölgelerde Almanya’nın artan etkinliğini dengelemek vardır. Yunanistan, 1996 yılında sert tutumunu sona erdirmiş, Arnavutluk ve Makedonya’nın önemli ticari ortakları durumuna gelmiştir. 1980’li yıllarda yatırımlarını Ortadoğu’ya yönlendiren girişimciler, 1990’larda geniş alanları ve doğal kaynakları nedeniyle daha cazip pazar fırsatları sunan Orta Asya’ya yönelmişlerdir256.

Türkiye 2000’li yıllarda da Balkanlardaki gelişmeler ilgisi devam etmiştir. 2001’de Makedonya’da çıkan çatışmaların çözüme kavuşmasında Türkiye çaba göstermiştir. ABD de aynı tavrı takınmıştır. Ohri Anlaşmasıyla çatışmalar durmuştur. 11 Eylül sonrası ABD’nin Balkanlara ilgisi azalmış, Türkiye ise tam tersine bölgeye daha yoğunlaşmıştır. 2004 – 2005 yıllarında Türkiye tarafından Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna – Hersek, Sırbistan – Karadağ, Makedonya’ya üst düzey ziyaretler gerçekleştirilmiştir. ABD bölgeyi AB’ye terk etmiş böylece mali bir yükten de kurtulmuştur. Türkiye ise Avrupa’nın doğal uzantısı olarak gördüğü Balkanlarda aktif olmak durumundadır. Genelde örtüşen ABD – Türkiye Balkan politikaları, 2005’te ABD’nin Romanya’da asker bulundurma anlaşmasından Türkiye rahatsız olmuştur. Türkiye bu hamlenin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde değişikliğin bile gündeme geleceğini düşünmektedir257.

256

Đlhan Uzgel, “Türkiye ve Balkanlar: Đstikrarın Sağlanmasında Türkiye’nin Rolü”, Günümüzde Türkiye’nin

Dış Politikası, Barry Rubin ve Kemal Kirişçi (drl.), Đstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2002, s.87, 89, 90,

115, 118

257

Erhan Türbedar, “Türk – Amerikan Đlişkileri Çerçevesinde Balkanlar”, Avrasya Dosyası, Cilt: 11, Sayı: 2, s.176 – 180