• Sonuç bulunamadı

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık ... hakkında hırsızlık ve sanık ... hakkında iftira suçlarından ku-rulan mahkumiyet hükümleri Özel Dairesince onanarak kesinleşmiş olup inceleme sanıklar ..., ... ve ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan hüküm-lerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kuru-lunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıkların suçlarının sübutuna ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle;

1- Bozmaya uyan yerel mahkemenin sonradan bu kararından dönerek önceki hüküm gibi karar vermesinin mümkün olup olmadığı,

2- Direnme kararı verilmeden önce öldüğü anlaşılan sanık ... hakkında yapılması gereken işlemin ne olduğunun belirlenmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan 03.07.2014 tarihli celsede

“Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 10.03.2014 tarih ve 2013/14137-2014/6319 sayılı bozma ilamı usul ve yasa hükümlerine uygun bulunduğundan uyul-masına karar verildi açıklandı açık duruşmaya devam olundu.” şeklindeki kararı ile bozma ilamına uyulmasına karar verilmesine karşın, son oturum-da uyma kararınoturum-dan dönülerek direnildiği ve önceki hükmün tekrar tesis edildiği,

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi ka-yıtlarına göre sanık ...’in yerel mahkemenin direnme kararından 1 gün önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun 02.10.2012 gün ve 472-1798, 06.12.2011 gün ve 197-246, 19.04.2011 gün ve 20-59, 17.04.2007 gün ve 325-100 sayılı

kararları ile yerleşik uygulamasına göre, uyma kararı, ara kararı niteliğinde olmayıp, davanın esasını çözümleyen kararlardandır. Bozmaya uymakla, yerel mahkemenin bozma kararında gösterilen esaslara göre işlem yapıp karar verme ödevi doğmaktadır. Sonradan bu kararın bir kısmından veya tamamından açıkça ya da zımnen geri dönülerek ilk hükmün aynen veya yeniden kurulması, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldır-maz.

Yerel mahkemece 03.07.2014 tarihli oturumda, Özel Dairenin suçun sübuta ermediğine ilişkin bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde, bu karardan dönülerek önceki hükümdeki gibi sanıkların mahkûmiyetle-rine karar verilmesi, uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldır-mayacaktır.

Öte yandan Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus aile kayıt örneğinde, sanık ...’in yerel mahkemece direnme kararı verilmeden önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşılmaktadır.

TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yarar-lar hakkında yargılamaya devam edileceği, hükümlülerin ölümü halinde ise, cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz olunacağı belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.

Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması sebebiyle “kovuşturmaya yer olmadı-ğına,” kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise mahkemece

“davanın düşmesine” karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen açısından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olu-narak müsadere kararı verilmesine bir engel teşkil etmeyecektir. Sanığın ölümü, ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hük-mü kesinleşmiş hükümlünün ölühük-mü yalnızca hapis ve infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş olan para cezaları mirasçılarından istenme-yecek, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ise ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.

Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, fiili gerçekleştiren sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamaya-cağından düşmektedir. Ölüm, suçu tamamen ortadan kaldırmayacak, an-cak suçtan sorumlu tutulaan-cak kişi bulunmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.

Temyiz incelemesi aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan gün-cel nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya tebliğnamenin teb-liğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi hallerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu nazara alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercii tarafından dosya üzerinden yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, sanığın öl-düğüne ilişkin bilgi göz önünde bulundurularak sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve mahkemesince mahallinde yapılan araştırma netice-sinde sanığın öldüğünün kesin olarak belirlenmenetice-sinden sonra düşme kararı verilmesi gerekmektedir.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 24.11.2015 gün ve 306-413, 05.03.2013 gün ve 1560-81 ile 05.03.2013 gün ve 131-75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Yerel mahkeme direnme hükmünün, Özel Daire bozma ilamına uyul-masına karar verildikten sonra dönülemez nitelikteki bu karardan dönerek ilk hükümdeki gibi karar verilmesi isabetsizliğinden ve Ceza Genel Ku-rulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...’in yerel mahkemece direnme kararı verilmeden önce 02.07.2014 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı anlaşıldığından, bu konuda gerekli araştırmanın yapılarak sonucuna göre TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün kurulması amacıyla bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Asliye Ceza Mahkemesinin 03.07.2014 gün ve 215-332 sayılı di-renme hükmünün; bozmaya uyulduğu halde, bozma kararında belirtilen esaslar doğrultusunda karar verilmemesi ve Ceza Genel Kurulunca Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde

sanık ...’in yerel mahkemenin direnme hükmünden önce 02.07.2014 tari-hinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştır-maların yapılarak, neticesine göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca hüküm kurulması gerektiğinin göze-tilmemesi isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMA-SINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.01.2016 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

Tarih: 21 .04 .2015 Esas: 2014/1-671 Karar: 2015/118

Kasten Yaralama – Alt ve Üst Sınırlar Arasında Temel Ceza Belirlenirken Yasal ve Yeterli Gerekçeye Dayanılmalı,

“Orantılılık” İlkesi Gözetilmelidir

ÖZET : Kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yapılan yargılama sonunda, ey- lemin kasten yaralama suçu olduğu kabul edilerek sanığın cezalandı-rılmasına karar verilmiştir. Uyuşmazlık, temel cezanın en üst hadden tayin edilmesinin isabetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Yasa koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi için hakime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek alt ve üst sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir.

Hakim temel cezayı belirlerken, TCK’nun 61/1. maddesine uygun ola- rak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği za-man ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, fa-ilin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli gerekçeye dayanmalı, “orantılılık” ilkesini gözetmelidir. Dosya kapsamı dikkate alındığında, en üst hadden ceza tayin edilmesi adalet, hak ve nefaset kuralları ile “orantılılık” ilkesine aykırıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu m 3, 61, 86

Y A R G I T A Y K A R A R I

Sanık U. Ö. hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda eylemin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCK’nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d, 29, 31/3, ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılma-sına ilişkin, Tokat Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.02.2012 gün ve 198-43 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 31.03.2014 gün ve 98-2025 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.09.2014 gün ve 266885 sayı ile;

“…Sanık U. ile tanık H. arasında tartışma çıktığı, mağdur T.’nin tanık H.’den yana çıkarak sanık U.’ya müdahale ettiği, sanık U.’nun, mağdur T.’ye ‘sen karışma, seninle işim yok’ şeklinde sözler söylediği, mağdur T.’nin sanık U.’ya kafa atarak sanığı basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde yaralaması nedeni ile, sinirlenen sanık U.’nun, ani olarak gelişen bu olay nedeni ile, silahtan sayılan bıçak ile, mağdura tek bir bıçak vurarak sol akciğerde pnömotoraksa ve hayati tehlike geçirmesine neden olduğu olayda, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülen TCK’nun 86/1.

maddesinin uygulanması sırasında mağdurda meydana gelen zararın, fiilin ağırlığı, darbenin tek oluşu ve eylemine kendiliğinden son vermesi gibi hususlar dikkate alındığında, alt ve üst sınırlar arasında makul bir ceza tayini yerine, daha vahim hallerde uygulanacak şekilde 3 yıl hapis cezası verilerek fazla ceza tayini kanuna aykırı olup, hükmün bozulması yerine onanması yasaya aykırıdır” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Dai-resince 14.10.2014 gün ve 4803-4450 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; kasten yarala-ma suçundan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 86/1. yarala-maddesi uyarınca

temel cezanın en üst hadden tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

13.09.2011 günü saat 18.00 sıralarında tanık H. G. ve arkadaşlarının mahalle arasında top oynadıkları sırada alışverişten evlerine dönen sanık U. Ö.’nün kız kardeşi S. Ö. ve kuzeni S. Ç.’nin top oynanan yerin ya-nından geçtikleri, sanık H.’nin üzerlerine doğru top atacakmış gibi yapıp onları rahatsız ettiği, kardeşi ve kuzeninin arkasından gelmekte olan ve bu durumu gören sanık U. Ö.’nün H. G.’ye kızıp tokat attığı, H.’nin de aynı şekilde karşılık verdiği, S. Ö. ve S. Ç.’nin sanık U.’yu kolundan tutup H.

G.’nin yanından uzaklaştırdıkları,

Aynı gün saat 19.30 sıralarında sanık U. Ö.’nün yanına arkadaşları ta-nıklar Y. Y. ve A. Ş.’yi de alarak tanık Y. A. A. ile haber gönderip H. G.’yi kavga etmek için olay yerine çağırdığı, sanık U.’nun elinde sopa, Y. ve A.’nın üzerlerinde ise bıçak olduğu, H. G.’nin da arkadaşları tanık S. E.

ve mağdur T. K. ile olay yerine geldiği, S. E.’nin üzerinde bıçak olduğu, H. G.’nin sanık U.’nun elinde sopa olduğunu görünce tanık S. E.’den bıçağını istediği, H.’nin bıçak aldığını gören sanık U.’nun da elindeki so-payı bırakarak Y. ve A.’dan bıçaklarını istediği, bu şekilde sanık U.’nun elinde iki bıçak H. G.’nin da elinde tek bıçak olduğu halde karşılıklı küfür ederek birbirlerinin üzerlerine yürüdükleri ve ellerindeki bıçakları birbir-lerine sallamaya başladıkları,

Olay yerinde bulunan tanıkların, tarafları ayırmaya çalıştıkları, H.’nin yanında olay yerine gelen ancak sanığı da tanıyan mağdur T. K.’nın “ay-rılın lan!” diyerek sanığın üzerine yürüdüğü, sanığın mağdura “benim se-ninle işim yok, sen git” dediği, mağdur T.’nin yüzüne kafa atarak sanığı basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, sanık ile mağ-durun boğuşmaya başladıkları, sanığın bu sırada elinde tuttuğu sap kısmı 10 cm, namlu kısmı ise 8 cm olan bıçakla mağduru tek darbe ile kalbe yakın olduğu anlaşılan sol göğüs bölgesi 3-4 interkostal aralıktan göğüs duvarında midklaviküler hatta 1 cm’lik açık giriş yarası oluşturacak şekil-de yaraladığı, darbenin akciğerşekil-de veya başkaca bir organda yaralanmaya neden olmadığı, ancak oluşan açık yaranın % 30 pnömötoraksa sebep ol-duğu, sanık ile mağdurun birlikte yere düştükleri, daha sonrada tanıklar tarafından birbirlerinden uzaklaştırıldıkları,

Tanık M. K.’nın H. G.’den, tanık A. Ş.’nin da sanığın elinden bıçağı aldığı, daha sonra da tanık M. A. Y.’nin bu bıçakları onlardan alıp suçta kullanılan bıçağı yakındaki bir çöp konteynırına attığı, H. G.’ye ait bıçağı ise düşürdüğünü beyan ettiği, olaydan sonra yer gösterme sonucu polis memurlarının çöp konteynırının içinde üzerinde kan lekesi olan bıçağı bu-lup zapt ettikleri,

Mağdurun yaralandığının anlaşılması ve nefes alamadığını söyleyip yere düşmesi üzerine sanığın tanık A. E. ile birlikte mağduru yoldan çevir-dikleri bir araçla hastaneye götürdüğü, yolda sanık ile mağdurun görevli-lere ağaçtan düşme sonucu yaralandığını söyleme konusunda anlaştıkları, nitekim mağdurun doktorlara önce ağaçtan düştüğünü, bu sırada ağaçtaki bir çivinin göğsüne battığını söylediği, ancak hastaneye gelen polis me-murlarının yaranın şekline bakıp buna inanmamaları üzerine mağdurun gerçeği anlattığı, ameliyata alınmadan önce yapılan ön görüşmede “sa-nığın her iki elinde bıçak olduğu halde kendisine rastgele savurduğunu, vücuduna bıçakla vurdukça bu bir, bu iki, bu üç diye saydığını, bıçak darbelerinin birinin sol göğsüne geldiğini, diğerinin sol karın boşluğunu sıyırdığını, diğerinin ise üzerindeki tişörtüne geldiğini” söylediği ancak daha sonra alınan ifadelerinde kızgınlıkla ve olayın heyecanıyla bu şekilde beyanda bulunduğunu, sanığın “bu bir, bu iki, bu üç” şeklinde sözler söy-lemediğini, sanığın boğuştukları sırada istemeden kendisini bıçakladığını düşündüğünü belirttiği,

Mağdurun adli muayenesinde başka bir kesiden bahsedilmediği, mua-yeneyi yapan doktor K. C.’nin tanık olarak dinlenildiği, onun da mağdurun vücudunda tek bir kesi tespit ettiğini yeminli beyan ettiği, düzenlenen adli raporlarında göğüs sol üst kısımda bulunan ve pnömotoraksa neden olan yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olup ya-şamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğunun açıklandığı,

Sanığın tüm aşamalarda mağdur kendisine kafa atınca boğuştukları sı-rada yere düşerken istemeden mağduru bıçakladığını, esasında mağdurla arkadaş olduklarını, aralarında bir husumet bulunmadığını savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

Sanığın sabit kabul edilen kasten yaralama suçu 5237 sayılı TCK’nun 86/1. maddesinde 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve adli para cezasını gerek-tirecek şekilde yaptırıma bağlanmış, temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler ise 5237 sayılı TCK’nun 61/1. maddesinde, 765 sayılı TCK’nun 29.

maddesine benzer olarak;

“(1) Hakim, somut olayda, a) Suçun işleniş biçimini,

b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları, c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,

d) Suçun konusunun önem ve değerini,

e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, g) Failin güttüğü amaç ve saiki,

Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlen-miştir

5237 sayılı TCK’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlık-lı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri ara-sında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde ge-rekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve gö-revi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçenin TCK’nun 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesin-de kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve işlenmesin- de-ğeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın bir başkasıyla yaptığı kavga sırasında kavgayı ayırmak için araya giren mağdurun kendisine kafa atması üzerine sinirlenerek onu tek bıçak darbesiyle sol göğüs üst kısmından 1 cm.lik açık giriş yarası oluş-turacak şekilde yaraladığı, darbenin akciğerde veya başkaca bir organda yaralanmaya neden olmadığı ancak oluşan açık yaranın pnömötoraksa ve mağdurun hayati tehlike geçirmesine sebep olduğu somut olayda; hedef alınan bölge ve suçta kullanılan aletin niteliğine göre sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayin edilmesi doğru bir uygulama ise de, sanığın tek darbe ile yetinmesi, kendiliğinden eylemine son vermesi, darbenin şiddeti ve sadece göğüs duvarında yaralanmaya ve pnömötoraksa

neden olup akciğer dâhil başkaca bir organ yaralanmasına neden olmaması göz önüne alındığında meydana gelen zararın ve kasta dayalı kusurunun ağırlığına göre özellikle birden çok darbe ve nitelikli yaralanmaların söz konusu olduğu daha vahim olaylar düşünüldüğünde en üst oranda 3 yıl hapis cezası tayini adalet, hak ve nasafet kuralları ve “orantılılık” ilkesiyle bağdaşmamaktadır

Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazın ka-bulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hük-münün sanık hakkında kasten yaralama suçundan temel hürriyeti bağlayıcı cezanın, işlenen fiil ile orantılı olmayacak şekilde en üst oranda belirlen-mesi isabetsizliğinden bozulmasına, itiraz kabul edilerek Özel Daire ona-ma kararının kaldırılıp yerel ona-mahkeme hükmünün bozulmuş olona-ması nede-niyle sanığın cezasının infazının durdurulmasına ve tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi; «itirazın reddi-ne karar verilmesi gerektiği» düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 31.03.2014 gün ve 98-2025 sayılı ona-ma kararının KALDIRILMASINA,

3- Tokat Ağır Ceza Mahkemesinin 21.02.2012 gün ve 198-43 sayılı hükmünün sanık hakkında kasten yaralama suçundan temel hürriyeti bağ-layıcı cezanın, işlenen fiil ile orantılı olmayacak şekilde en üst oranda be-lirlenmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazın kabul edilerek Özel Daire onama kararının kaldırılıp yerel mahkeme hükmünün bozulmuş olması nedeniyle cezanın İNFAZININ DURDURULMASINA ve TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için YAZI YAZILMASINA,

5- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Baş-savcılığına TEVDİİNE, 21.04.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçok-luğuyla karar verildi.

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

Tarih: 21 .04 .2015 Esas: 2014/10-623 Karar: 2015/117

Yabancı Uyruklu Olup Üzerinde Kimlik Belgesi Çıkmayan Sanığın Nüfus Kayıtları ve Buna Göre Adli Sicil Kaydı Bulunup Bulunmadığı Usulüne Uygun Araştırılmadan Beyan Edilen Kimlik Bilgilerine Göre Hüküm Kurulması Usul ve Kanuna Aykırıdır

ÖZET : Sanıklar, uyuşturucu madde ticareti suçundan yargılanmışlardır. Dosya içeriğinden, sanıklardan birinin yabancı uyruklu olduğu anlaşılmakta- dır. Sanıklara ait nüfus ve adli sicil kayıtları hiçbir tereddüte yer olma-yacak şekilde kesin olarak belirlenmelidir. Çünkü ilamın aidiyetinde ve cezanın kişiselleştirilmesinde, resmi bilgi ve belgelere dayanılır. Yargı-lama makamlarınca UYAP kullanılmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nüfus kayıtlarına ulaşılabilmektedir. Yabancı uyruklu kişilerin nüfus kayıtları ise Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü genelgesinde belirlenen esaslara göre istenmelidir. Yabancı uyruklu sanığın nüfus kayıt örneği ve adli sicil kayıtları, usule uygun şekilde, ilgili uluslararası kuruluş veya sanığın uyruğu olduğu ülkeden kayıtlara uygun olarak getirtilmeli, Türkiye’de

ÖZET : Sanıklar, uyuşturucu madde ticareti suçundan yargılanmışlardır. Dosya içeriğinden, sanıklardan birinin yabancı uyruklu olduğu anlaşılmakta- dır. Sanıklara ait nüfus ve adli sicil kayıtları hiçbir tereddüte yer olma-yacak şekilde kesin olarak belirlenmelidir. Çünkü ilamın aidiyetinde ve cezanın kişiselleştirilmesinde, resmi bilgi ve belgelere dayanılır. Yargı-lama makamlarınca UYAP kullanılmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının nüfus kayıtlarına ulaşılabilmektedir. Yabancı uyruklu kişilerin nüfus kayıtları ise Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü genelgesinde belirlenen esaslara göre istenmelidir. Yabancı uyruklu sanığın nüfus kayıt örneği ve adli sicil kayıtları, usule uygun şekilde, ilgili uluslararası kuruluş veya sanığın uyruğu olduğu ülkeden kayıtlara uygun olarak getirtilmeli, Türkiye’de