• Sonuç bulunamadı

Fiilen Boşaltılıp Anahtarı Teslim Edilmedikçe Sözleşmenin Haklı Feshi Kiracıyı Kira Ödeme Sorumluluğundan

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

2- Fiilen Boşaltılıp Anahtarı Teslim Edilmedikçe Sözleşmenin Haklı Feshi Kiracıyı Kira Ödeme Sorumluluğundan

Kurtarmaz

ÖZET : Davacı, kira alacağı ve elektrik kullanım bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali talebinde bulunmuştur. Kiralananın teslimi ve kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkan bozukluk nedeniyle kiracı sözleşmeden dönemez. Bu durumda ancak ileriye etkili olarak kira sözleşmesini feshedebilir. Kiracılık ilişkisi, kira sözleşmesi-nin imzalanması ile doğar ve hüküm doğurur. Sözleşmenin kurulması ile kiralananın kiracıya teslim edildiği ve kira bedelini ödeme borcunun başladığı kabul edilmelidir. İskan ruhsatının bulunmaması nedeniyle, kiracı tarafından, ayıbın giderilmesi için kiraya verene süre verildiği,

verilen süre içerisinde ayıbın giderilmediği dosya kapsamı ile sabittir.

Bu durumda kiracının kira sözleşmesini feshetmesi haklı nedene dayan- maktadır. Ancak haklı fesih, kiracıyı kira ödeme sorumluluğundan kur-tarmaz. Fiilen boşaltılıp anahtar teslim edilmedikçe kira ödeme borcu sona ermez.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 126

M

ahalli mahkemesinden verilmiş bulunan itirazın iptali davasına dair karar, davalı ve davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş ol-makla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, kira alacağı ve elektrik tüketim bedelinin tahsili için yapılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar vermiş, hüküm davalı ve davacı vekilleri tarafın-dan temyiz edilmiştir.

Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıya ait taşınmazın taraflar arasında düzenlenen 01/06/2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile da-valıya kiralandığını, davalı tarafından 14.8.2013 ve 19/08/2013 tarihli ih-tarnameler ile kira sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini, kira söz-leşmesinden kaynaklanan alacaklarının tahsili için başlatılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline karar veril-mesini talep etmiştir.

Davalı vekili, kiralanan taşınmazın iskan ruhsatının bulunmadığının sözleşme yapıldıktan sonra ilgili mercilerde yürütülen işlemler sırasında müvekkili şirket tarafından öğrenildiğini, bunun üzerine davacı şirkete ihtarname keşide edilerek iskan ruhsatının 15 iş günü içinde alınmasını talep ettiklerini, verilen süre içinde iskan ruhsatının alınmaması nedeniyle 14/08/2013 tarihli ihtarname ile sözleşmeden dönme iradesinin bildiril-diği, TBK’nın 304/1 ve 117 vd. maddeleri gereğince müvekkilinin söz-leşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ve bu hakkını mevzuata uygun kullandığını, müvekkilinin dava konusu taşınmazın hiç kullanmadığını, sözleşmenin sona ermesinden sonraki kira bedellerinden sorumlu tutula-mayacağı gibi haklı nedenle sözleşmeden dönen müvekkilinden sözleş-me döneminde işleyen kira bedellerinin alınmasının dahi hukuka aykırı olduğunu, müvekkili tarafından taşınmaz hiç kullanılmadığından elektrik faturalarından da sorumlu olmadığını beyanla davanın reddine karar veril-mesini savunmuştur.

Mahkemece, davacının kira alacağına yönelik talebinin yerinde olma-dığı, davalının 15/08/2013 tarihine kadar olan elektrik tüketim bedelinden sorumlu olduğu gerekçesiyle itirazın iptali isteminin kısmen kabulüne ka-rar verilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına, takdirde de bir isabetsizlik bulun-mamasına göre davacı vekili ve davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Kira sözleşmesinin tam iki taraflı sözleşmelerden olduğunda kuşku yoktur. Sözleşmeden dönme yetkisi sürekli bir sözleşme ilişkisi niteliği taşıyan kira sözleşmelerinde ifa sürecine geçilene dek söz konusu olabilir.

Buna karşılık ifa sürecinde ortaya çıkan bozuklukta kiracı artık sözleşme-den dönmek yerine ancak sözleşmeyi ileriye dönük feshedebilir. Kirala-nanın teslim alınmasından ve kullanılmaya başlanmasından sonra ortaya çıkan bozukluklardan ötürü fesih, dönmenin tersine geriye değil, ileriye etkili olur. Bu durum 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanununun 126. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Anılan madde hükmüne göre ifasına başlanmış sürekli edimli sözleşmelerde borçlunun temerrüdü halinde alacaklının sözleşmeyi feshederek sözleşmenin süresin-den önce sona ermesi yüzünsüresin-den uğradığı zararların giderilmesini isteyebi-leceği belirtilmiştir.

Taraflar, arasında 01/06/2013 başlangıç tarihli, on yıl süreli kira sözleş-mesi konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Kiralanan taşınmazın iskan ruhsatının bulunmadığı, davalı kiracı tarafından keşide edilen 17/07/2013 tarihli ihtarname ile iskan işlemlerinin on beş iş günü içerisinde tamam-lanması, aksi halde kira sözleşmesinin geçmişe dönük olarak feshedilece-ğinin kiraya verene bildirildiğini, 14/08/2013 tarihli ihtarname ile de iskan ruhsatının ibraz edilmemesi nedeniyle kira sözleşmesinin kiracı tarafından feshedildiği ve fesih ihtarnamesinin kiraya verene 15/08/2013 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır. Davalı kiraya veren tarafından 15/11/2013 tarihinde başlatılan icra takibi ile 2013 yılı Ağustos, Eylül, Ekim ve Ka-sım ayları kira bedelleri toplamı 400.000 TL ile elektrik tüketim bedeli 5.541,10 TL’nin kiracıdan tahsili talep edilmiştir.

Kiracılık ilişkisi kira sözleşmesinin imzalanması ile doğar ve hüküm doğurur. Sözleşmenin kurulması ile kiralananın kiracıya teslim edildiği-nin kabulü gerekir. Bu durumda bu tarih itibariyle kiracının kira bedelini ödeme yükümlülüğü doğar. Kiralanan taşınmazın iskan ruhsatının bulun-maması nedeniyle, kiracı tarafından, ayıbın giderilmesi için kiraya verene süre verildiği, verilen süre içerisinde ayıbın giderilmediği anlaşıldığından,

Mahkemenin kabulünde olduğu gibi kiracı, kira sözleşmesini feshetmekte haklıdır. Ancak kira sözleşmesinin feshedilmesi, kiracının kira borcundan kurtulması için yeterli değildir. Kiralananın tahliye edildiğinin kabul edi-lebilmesi için kiralananın fiilen boşaltılması yeterli olmayıp anahtarın da kiraya verene teslim edilmesi gerekir. Davalı kiracı tarafından kiralananın, davacı kiraya verene teslim edildiğine ilişkin delil sunulmamıştır. Bu du-rumda, Mahkemece kiralananın davacıya hangi tarihte teslim edildiği üze-rinde durularak, sonucuna göre davacının kira alacağı hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davacı tarafından, takibe konu edilen elektrik tüketim bedelinin öden-diğine ilişkin herhangi bir belge ibraz edememiştir. Kiracının ödemesi gereken elektrik borcunu kiraya veren ancak kendisi ödemek koşuluyla kiracıdan isteyebilir. Bu durumda mahkemece davacının, elektrik tüketim bedeli için ödeme yapıp yapmadığı belirlenerek, ödeme yaptıysa ödenen miktar kadar davalıya rücu edebileceği hususu üzerinde durularak bir ka-rar verilmesi gerekir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazla-rının kabulü ile 6100 sayılı HMK.’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428. maddesi uyarınca hükmün her iki taraf yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edenlere iadesine, 02.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 28 .01 .2016 Esas: 2015/3643 Karar: 2016/537

Kiraya Verenin On Yıllık Uzama Süresinin Dolması Nedeniyle Tahliye İsteyebilmesi İçin Uzama Yılının Bitiminden Üç Ay Önce Kiracıya İhtarname Tebliğ Etmesi Gerekir

ÖZET : Davacı, TBK’nun 347. maddesindeki 10 yıllık uzama süresinin dolması nedenine dayalı olarak tahliye talebinde bulunmuştur. Anılan madde uyarınca kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleş- meyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya ve-ren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce

bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin söz-leşmeye son verebilir. Dosya içeriğinden, davacı tarafından gönderilen ihtarnamenin uzama yılının bitiminden üç ay önce tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır. Süresinde tebliğ edilmeyen ihtarname hukuki sonuç doğurmaz. Bu durumda davanın reddine karar verilmelidir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m 347

M

ahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava,Türk Borçlar Kanunu’nun 347. maddesindeki 10 yıllık uzama süresinin dolması nedenine dayalı tahliye istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiş-tir.

Davacılar dava dilekçesinde, 01.07.2000 başlangıç tarihli, iki yıl süreli işyeri (oyuncakçı dükkanı) olarak kullanılmak üzere davacıların annesi ..

ile davalı arasında kira sözleşmesi yapıldığını, kiralananı 03.11.2011 ta-rihinde satın aldıklarını, 18.04.2013 tanzim tarihli ve 25.04.2013 tebliğ tarihli ihtarname ile davalıya satın alma durumunu, Türk Borçlar Kanu-nu 347. maddesi uyarınca 10 yıllık uzama süresinin dolması nedeniyle 01.07.2014 tarihi itibariyle sözleşmenin sona erdirilme hakkının kullanı-lacağını, ihtarnamenin fesih bildirimi anlamına geldiğini ve taşınmazın tahliye edilmesi gerektiğini bildirdiklerini belirterek taşınmazın tahliye edilmesini istemiştir.

Davalı cevap dilekçesinde, sözleşmenin 01.07.2005 tarihli olduğunu, 10 yıllık sürenin dolmadığını, ihtarın süresinde yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davacılar ile davalı arasında 01.07.2000 tarihli iki yıl süreli işye-ri kira sözleşmesi hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacılar 18.04.2013 tanzim tarihli ve 25.04.2013 tebliğ tarihli ihtarname ile dava-lıya satın alma durumunu, Türk Borçlar Kanunu 347. maddesi uyarınca 10 yıllık uzama süresinin dolması nedeniyle 01.07.2014 tarihi itibariyle sözleşmenin sona erdirilme hakkının kullanılacağını, ihtarnamenin fesih bildirimi anlamına geldiğini ve taşınmazın tahliye edilmesi gerektiğini bil-dirmişler, Türk Borçlar Kanunu 347. maddesindeki 10 yıllık uzama süre-sinin dolması nedeniyle tahliye davasını 10.07.2014 tarihinde açmışlardır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanun 347. maddesinde; “Konut ve çatılı iş-yeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en

az on beş gün önce bildirimde bulunmadıkça, sözleşme aynı koşullarla bir yıl için uzatılmış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine daya-narak sözleşmeyi sona erdiremez. Ancak, on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir.

6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hak-kında Kanunun geçici 2. maddesinde de; “Bu Kanunun 1 inci maddesinin son cümlesi hükmü bir defaya mahsus olmak üzere, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanunu’nun 347’nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uza-ma süresi doluza-mamış oluza-makla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl; on yıllık uza-ma süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanır.” düzenlemesi bulunmaktadır.

Açıklanan yasal düzenlemeler uyarınca somut olay değerlendiril-diğinde; taraflar arasındaki çatılı yere ilişkin yapılan kira sözleşmesinin 01.07.2000 başlangıç tarihli ve iki yıl süreli olduğu, kira sözleşmesinin süre sonunun 31.06.2002 tarihi olduğu, 10 yıllık uzama süre sonunun ise 31.06.2012 tarihi olduğu anlaşılmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanu-nu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup yürürlük tarihinde 10 yıllık uzama süresi dolduğundan Türk Borçlar Kanunu 347. maddesinin taraflar yönünden uygulanabilirliği 6101 Sayılı Yasanın geçici 2. maddesi uyarın-ca 01.07.2014 tarihinde başlamaktadır.

Buna göre davacı kiralayanların 01.07.2014 tarihinden en az 3 ay önce-sinde yani 01.04.2014 tarihinde kiracıya ulaşmak üzere ihtarname gönder-mesi gerekmektedir. Davacıların 18.04.2013 tanzim ve 25.04.2013 tebliğ tarihli ihtarnamesi sözleşmenin sonu olan 01.07.2014 tarihine göre üç ay önce tebliğ edilmediğinden hukuki sonuç doğurmaz. Bu nedenle istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.’ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3.

madde hükmü gözetilerek HUMK.’nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelen-mesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine 28.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

_ ._ ._ ._ ._ ._ ._ ._

YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 02 .02 .2016 Esas: 2015/40292 Karar: 2016/1873

Sigortalılık Süresi ve Prim Ödeme Gün Sayısını Tamamlayan İşçi Emeklilik İçin Yaş Koşulu Gerçekleşmemiş Olsa da Kendi İsteği ile İşten Ayrılması Halinde Kıdem Tazminatına Hak Kazanır

ÖZET : Uyuşmazlık, davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır. 1475 SK’nun 14. maddesinde, işçinin bağ-lı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla ayrılması halinde, kıdem tazminatına hak kazanılabileceği hükme bağlanmıştır. Sigortalık süresi ve prim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi emeklilik için yaş koşulu gerçekleşmemiş olsa da kendi isteği ile işten ayrılması halinde kıdem tazminatına hak kazanabilir. Ancak, işçinin işyerinden ayrılmasının yaş hariç emekliliğe dair diğer kriterleri tamamlaması üzerine çalışmasını sonlandırması şeklinde gelişmesi ve bu durumu işverene bildirmesi ge-rekir. Davacının kanunun kendisine verdiği emeklilik hakkını kullandığı dosya kapsamı ile sabittir. Davacının işten ayrıldıktan kısa süre sonra tekrar çalışmaya başlaması hakkın kötüye kullanılması olarak nitelen-dirilemez. Kıdem tazminatı talebinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

1475 sayılı İş Kanunu m 14

T

araflar arasındaki dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca duruş-malı olarak incelenmesi süresi içinde davacı vekili tarafından istenil-mekle, duruşma için tebliğ edilen 02.02.2016 Salı günü belirlenen saatte temyiz eden davacı taraftan gelen olmadı. Karşı taraftan davalı ...bankası T.A.Ş. vekili Av. ... geldi. Gelenin huzuru ile duruşmaya başlandı. Du-ruşmada hazır bulunan tarafların sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyadaki belgeler incelendi. Gereği görüşüldü:

1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle davacının ödenmesini talep ettiği temettü ikramiyesinin 2013 yılı Nisan

ayında ödenecek olması, dava tarihi itibari ile temettü ikramiyesinin öden-me zamanının gelöden-mediğinin anlaşılması ve mahkeöden-menin bu alacağa ilişkin talebi bilirkişi raporu doğrultusunda dava tarihi itibari ile muacceliyet şartı gerçekleşmediğinden usulden reddetmesinin doğru olduğunun anlaşılma-sına göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz iti-razlarının reddine,

2- Davacı vekili, müvekkilinin 11/05/2000 tarihinde davalı ... A.Ş. ...

Şubesinde çalışmaya başladığını, 19/11/2012 tarihinde işten ayrıldığını, müvekkilinin işten ayrılmasının asıl nedeninin ... Bankası’nın müvekkili-ne fazla mesai yaptırması fakat fazla mesailer için herhangi bir ödeme yap-maması olduğunu, davacının 200-/2012 yılları arasında şube açılış kapa-nışlarını kendisinin yaptığını, bunun şube açılış kapanış ekran kayıtlarının celbi ile belli olacağını, davacıya bankamatik için fazla mesai ödendiğini, davacının 8.30.da işe başladığını, saat 20.00’da işi bıraktığını, haftada 45 saat çalışması gerekirken 55 saat çalıştığını, ayrıca davacının sendika üye-si olduğunu, TİS’den yararlandığını, TİS’ne göre sosyal haklarının eküye-sik ödendiğini, davacıya temettü, ücret farkı, bayram harçlığı, ikramiye ve ilave tediye ile sosyal hakların ödenmediğini iddia ederek belirsiz alacak davası olarak kıdem tazminatı, temettü ikramiyesi, fazla mesai, TİS farkı, ücret farkı, bayram harçlığı, ikramiye ve ilave tediye ve sosyal hakların davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, 11/09/2000-19/11/2012 tarihleri arasında davalı işyerinde çalışan davacıya yaptığı fazla çalışma ücretinin ödendiğini, istifa neticesi başka bir işyerinde çalışmaya başladığı için kıdem tazminatının ödenme-diğini, zira davacının 19.11.2012 tarihinde davalı bankanın ... Şubesindeki görevinden ayrıldıktan sonra 23.11.2012 tarihinde aylık 6.250,00 TL üc-ret ve 5.000,00 TL transfer ücüc-reti karşılığı ...’a geçtiğini, amacının emekli olmak olmadığını, bu nedenle kıdem tazminatı ödenmesinin mümkün ol-madığını, temettü alacağının Nisan 2013 ayında değerlendirileceğini, hali hazırda TİS imzalanmadığı için TİS farkı ile ücret farkı alacağının doğma-dığını, işyerinde bayram harçlığı ödemesinin olmadığını beyanla haksız ve hukuki dayanaksız açılmış bulunan davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, bilirkişi ... tarafından hazırlanan rapora itibar edilerek 45 saati aşan çalışmasının bulunmadığı, temettü ikramiyesinin ödenme za-manının gelmediği, yeni dönem toplu iş sözleşmesi imzalanmadığından

buna dayanan isteklerinin yerinde olmadığı, iş akdinin davacı tarafından 4857 Sayılı Yasa’nın 120. maddesi ile yürürlüğünü sürdüren mülga 1475 Sayılı Yasa’nın 14/1-5. bendine dayanılarak 15 yıl sigorta süresi, 3600 gün sigortalılık süresine yaş dışındaki emeklilik koşullarının gerçekleşmesine dayanılarak feshedildiği, fesihten 4 gün sonra ... Şubesi’nde işe başladığı, davacının örtülü niyetinin işten ayrılıp, kıdem tazminatı almak olarak gö-züktüğü, bu iradenin gerçekleşmesi bakımından da 4857 Sayılı Yasa’nın 120. maddesi ile yürürlüğünü sürdüren mülga 1475 Sayılı Yasa’nın 14/1-5.

bendinde düzenlenen hükmün kullanıldığı, davacının 4 gün sonra başka bir yerde çalışmaya başladığı ve iş sözleşmesinin feshinin iyi niyet kural-larına dayanmadığı, kıdem tazminatına hak kazanmadığı gerekçesi ile tüm taleplerin reddine karar verilmiştir.

Davacının kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığı ihtilaflıdır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi yollamasıyla, halen yürürlük-te olan 1475 Sayılı Kanun’un 14. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü bendinde, işçinin bağlı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emek-lilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme almak amacıyla ayrılması halinde, kıdem tazminatına hak kazanılabileceği hükme bağlanmıştır. O halde anılan hüküm uyarınca, fesih bildiriminde bulunulabilmesi için işçi-nin bağlı bulunduğu kurum veya sandıktan yaşlılık, emeklilik, malullük ya da toptan ödemeye hak kazanmış olması şarttır.

Öte yandan 4447 Sayılı Kanun’un 45. maddesi ile 1475 Sayılı Ka-nun’un 14. maddesinin birinci fıkrasına (5) numaralı bent eklenmiştir.

Anılan hükme göre, işçinin emeklilik konusunda yaş hariç diğer kriterleri yerine getirmesi halinde kendi isteği ile işten ayrılması imkânı tanınmış-tır. Başka bir anlatımla, sigortalılık süresini ve pirim ödeme gün sayısını tamamlayan işçi, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanamamış olsa da, anılan bent gerekçe gösterilmek suretiyle işyerinden ayrılabilecek ve kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Ancak, işçinin işyerinden ay-rılmasının yaş hariç emekliliğe dair diğer kriterleri tamamlaması üzerine çalışmasını sonlandırması şeklinde gelişmesi ve bu durumu işverene bil-dirmesi gerekir.

Somut olayda bankada servis yetkilisi olarak çalışan davacı, 1475 Sa-yılı Kanun’un 14. maddesinin birinci fıkrası (5) numaralı bendi uyarın-ca onbeş yıl sigortalılık ve 3600 gün prim günü şartlarını sağladığı için 19 .11.2012 tarihli istifa dilekçesi ile iş sözleşmesini bu nedenle

feshetmiş-tir. Davacı bu işyerinden ayrıldığı 19.11.2012 tarihinden 4 gün sonra yani 23.11.2012 tarihinde başka bir bankaya ait şubede çalışmaya başlamış-tır. Çalışma hakkı Anayasal bir hak olup davacının işyerinden ayrıldıktan sonra başka bir firmada çalışması hakkın kötü niyetli kullanılması olarak değerlendirilemez. Davacı kanunun kendisine verdiği emeklilik hakkını kullanmıştır. Kanunda tanınan bu hakkın amacı, işyerinde çalışarak yıp-ranmış olan ve bu arada sigortalılık yılı ile prim ödeme süresine ait yü-kümlülükleri tamamlamış olan işçinin, emeklilik için bir yaşı beklemesine gerek olmadan iş sözleşmesini aktif sonlandırabilmesine imkan tanımak-tır. Bu nedenle davacının kıdem tazminatı talebinin kabulü yerine yanılgılı değerlendirme ile reddi hatalı olmuştur.

3- Fazla mesai ücreti ile ilgili taraflar arasında ihtilaf bulunmaktadır.

Davacı vekili davacının haftada 45 saatin üstünde çalışarak fazla mesai yaptığını iddia etmiştir. Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek da-vacının 45 saati aşan çalışması olmadığı gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiştir. Ancak dosya içinde davacının işyerine giriş çıkışını gösteren kart basma kayıtları mevcuttur. Her ne kadar bazı aylara ait bordrolarda fazla mesai tahakkuku varsa ise de, bunlar bankamaktik doldurma veya kablo tesisi, arıza giderimi gibi arizi durumlara refaketten kaynaklanan fazla mesailere ilişkindir.

Öte yandan bilirkişi raporunda ayrıntılı bir değerlendirme yapılmamış ve giriş çıkış kayıtlarına göre fazla mesaisinin olmadığı şeklinde bir görüş bildirimi ile yetinilmiştir. Örneğin davacının 14.11.2008 tarihinde başla-yan hafta iki gün sabah saat 09.00.’dan 23.00 civarına kadar çalıştığının anlaşılması karşısında bu hafta fazla mesaisinin olmaması mümkün de-ğildir. Bu itibarla haftalık bazda tek tek değerlendirme yapılarak taleple bağlı kalınarak davacının haftalık 45 saati aşan çalışması olup olmadığı belirlenmeli ve sonuca göre talep hakkında karar verilmelidir.

O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle