• Sonuç bulunamadı

4.4 TÜRKÇE YAZAN ERMENİ YAZARLARDA TÜRK VE ERMENİ İMAJI 1 ZAVEN BİBERYAN’DA TÜRK VE ERMENİ İMAJ

4.4.1.1. Türk İmajı:

Toplumsal yozlaşmaya sosyolojik bir eleştiri getiren yazar, bizde genel olarak Tanzimatla başlayıp, Cumhuriyet’in ilanından sonra da artan, ölçüsüz batı özentiliği kıskacında bocalayan Türkleri bu yönleriyle olumsuz olarak yansıtır.

Türk ailenin evlatlığı -ki bu, evlatlık kavramının olumlu anlamından çok uzakta kapitalistleşmiş, pragmatist bir hizmetçiliktir- Gülgün zamanın Seksapel dergisini kendine okul edinmiştir. Bu dergiye karşı duyduğu körü körüne güveni çok az öğrenci öğretmenine karşı duyabilir. Tuvaletin ve şıklığın anlamını, güzelliğin önemini, aşk ve erkekler hakkındaki bütün bildiklerini onun sayesinde öğrenmiştir. Liz Taylor’un şiddetli hayranıdır ve kendini ona benzetmektedir. Seventeen de kahramanın sıkı takip ettiği dergilerdendir. Bir kere de olsa bir kapak kızı olmak en büyük hayallerindendir. Dergideki resimlerle zaman zaman kendini özleştirip, her günü başka bir oğlanla geçirmek, herkesi bir bakışıyla ezmek, herkesi önünde diz çökmüş görmek ve kahkahayı basmak, filmlerde etekleri uçuşan kadınlar gibi olmak ister; ama bunun olmayacağının farkına vardığında aşağılık duygusuna kapılır. Bu haliyle Gülgün, dünyanın bütün nimetlerini tatmak ve bunlara sahip olmak isteyen, hızla Amerikalılaşan olumsuz bir imajdır. Anadolu’dan İstanbul’a gelip fakat bu taşra-İstanbul geçişini içselleştiremeyen Ali tarafından tecavüz esnasında öldürülür.

Onun sayesinde tanımıştı Liz Taylor’u. Erol günün birinde kendisine ‘Lizi’ deyince oğlanın yüzüne zevkten kızararak bakmıştı. Erol alay olsun diye söylemişti o lafı (Biberyan 2000:81).

Türk ailenin oğlu Erol da özenti bir yaşam içindedir. Hollywood yıldızları örnek olarak aldıkları yegâne tiplerdir. Steve Cochrann’ın kendisi ve canlandırdığı karakterlerin her hâli beğenilsin-beğenilmesin, uygun olsun olmasın günlük hayatta yaşanmaya çalışılır. Özellikle çevreye, Amerikanvari bir yaşam tarzının hazmedildiği görüntüsü verilmek istenir. Erol, Metres hayatı yaşayan babasının bütün imkanlarını bu özenti ve yapay hayatı sürdürebilmek için seferber etmekten de geri durmaz.

Evet, Steve Cochran başını böyle çevirirdi. Onun bu hareketini gören eğer erkekse dehşetten titrer, kadınsa histeriye tutulurdu! (Biberyan 2000:108).

…Barı açtı, Johnnie Walker’ın artığından bir kadehe doldurup bir yudumda içti –sek! Suratını ekşitti. Şahane içki dedikleri, filmlerde su gibi içtikleri şu zıkkıma alışmak için o kadar çaba harcardı, gene de midesi bulanırdı. Buna rağmen kendisi de arkadaşlarına methederdi viskiyi, evde viski içildiğini belli etmek için (Biberyan 2000:108).

Türkler taşralı ve İstanbullu olarak da birbirlerini sınıflandırmak isterler. Taşralılar ekonomik olarak üst bir seviyede dahi olsalar İstanbullular tarafından hor görülür. Herhangi bir çıkar söz konusu değilse ilişkiye girilmeye gerek duyulmaz.

“Anadolu’nun ayılarını oynatmak zavallı Mübeccel’in vazifesi. Çünkü beyefendinin hesabı varmış. Dünyada adam kalmadı. Mısta Bey’le iş yapması tuttu.” (Biberyan 2000:67).

Taşralı şivesinden nefret ederdi. Gülgün Taşralı şivesiyle konuşanlara, mesela Ali’ye karşı, kendisi de Seniha gibi alaycı bir tavır takınmak isterdi (Biberyan 2000:82).

Anadolu’dan gelerek İstanbul’a yerleşenler de ilk defa karşılaştıkları ve algılamakta güçlük çektikleri bu yeni hayat biçimini cinsellik dairesinde yorumlarlar.

…İstanbul karıları hakkında söylenenlerin doğru olduğunu görmüştü. Yüz göz açık, memeler meydanda, bacaklar çırılçıplak. Bunların tümü orospuydu şüphesiz. Orospudan gayrı kim şortla sokakta gezebilirdi? Kaşınıyorlardı. Hepsinin de isteyene bacak açtıklarından emindi. Fakat ne şekilde istemek gerektiğini bilmiyordu. Asfaltın avratlarına karşı müthiş bir tutkunluğu vardı. (Biberyan,2000:133)

Eserde Türkler Ermenilere bakışları açısından da işlenir. Genel olarak bu bakış olumsuzdur. Türklerin Ermeni varlığından rahatsız oldukları yansıtılmaya çalışılır. Devletin ya da milliyetçi unsurların Ermenilerin vatandaşlıklarını sorgulamaya çalıştığı savlanır. Eğitim için yardım toplayan insanlar Ermenilerin kapılarına geldiklerinde bile, yardım edilsin edilmesin, bunun bir çeşit yurttaşlık testi olduğu paronoyasına kendilerini kaptırıverirler. Aslında bu Ermenilerin kendilerine ve Türklere bakışlarında nasıl bir psikoloji içinde olduklarını yansıtır.

Türkler bu gibi dilencilere metelik vermezler! Krikor canı sıkkın bir tavırla başını salladı. Türkler vermezler. Biz vermedik mi bizi mimlerler.

Ne olacak canım, beş lira için! Vermesen gavurlar vermiyor derler, neme lazım. (Biberyan,2000:151)

Yer yer Türklerin Ermenilere karşı faşist bir anlayışla yaklaşımı da Türk imajını şekillendir. Bunlar da dünyada Yahudilerin algılanmasına benzetilebilir. Ötekileştirmenin en basit şekli olan bu tarz karşı tarafı zayıf ve çaresiz görmek, meziyetleri dahi alayla yorumlamak üzerine kurulmuştur.

Erkek millet Ermeniler… Tabii! Yeryüzünde birkaç erkek millet var: İtalyanlar, Yahudiler, Ermeniler… Müthiş bir kahkaha koptu… (Biberyan 2000:168).

“Aret doğal olarak zayıf, çirkin, korkak, gülünç olmalıydı.” (Biberyan 2000:169).

“Aret’in yakına devam etmesini, hatta kaçmasını çok doğal bulurdu.” (Biberyan 2000:170).

“Herif zannettiğimden daha sersemmiş. Babamın hakkı varmış. ‘Ermeniler tehlikeli olacak derecede kalın kafalıdır.” (Biberyan,2000:174)

Kadınlar arasındaki ilişki çok daha olumlu olmasına rağmen Türkler Ermenilere Yahudi gözüyle bakarlar. Bunda kamu alanında kendilerine yaşam alanı bulamayan Ermenilerin ticarete sanata ve zanaate yönelerek zenginleşmelerinin etkisi vardır. Zenginlerin ise ülkeyi sömürdükleri düşünülür.

Madem Eranik iyi kadın” dedi Mısta Bey’in karısı.

‘Eh, evet, alt tarafı. Ama bunlar Rumlar gibi değiller, evlerinde de Türkçe konuşuyorlarmış.’

‘Numaradır yaptıkları, Mısta Bey’

Osman Bey sırıttı.

‘Bize öyle gösterirler’

….

‘Memleketi soyuyorlar. Şu bizim sokaktaki inşaat yarım milyonluk bir şey olacakmış. Ne ‘Yan’ dedilerdi?

‘Yahudi’ymiş o.!

‘Hepsi bir’ (Biberyan 2000:85).

İstanbul’a taşradan gelen Türklerin ise Ermeni’yi algılayışı daha doğrudan ve kulaktan dolmadır. Ermenileri aşağı görmek isterler. Ticari ilişkilerden dolayı iyi muamele ederler ama düşman olarak algılamaktan vazgeçmezler.

Hayırlı geceler müsü. – Gavur oğlu gavur!

Bunların onu on parayaydı harpte, Yozgat’ta. O zaman kim tükürürdü müsünün üstüne? Hepsi ayaklarımın altındaydı o zaman.

İçini çekti.

Şimdi iş icabı müsü diyoruz, temenna ediyoruz. Para hep bunlarda. (Biberyan 2000:78).

Gavur hakkında hiçbir fikri olmadığını, İstanbul’a gelmeden ömründe gavur görmediğini, bütün bildiğinin ondan bundan duydukları olduğunu belli etmek istemiyordu…. Ama şimdi, uzun yıllardır İstanbul’da yaşıyor, gazete okuyordu. Gavurları tanımıştı… Yalnız, gene de aklının ermediği bir nokta vardı. Madem İstiklal Harbi’nde gavurlar -Moskof, Yunan, İngiliz- memleketten kovulmuşlardı, bunlar kimdi peki? Niçin hâlâ buradaydılar? Niye kovulmuyordu düşman? (Biberyan 2000:78).

Ermenilerin Türklere bakışı açısından da Türk imajı yansıtılır. Bu noktadan Türkler her zaman güvenilmez tiplerdir ve herhangi bir sosyal münasebete girilmeye değmezler. Ben olsam elin Türk’ünü evime alıp da tek başıma beraber oturamam. (Biberyan,2000:35)

Benzer Belgeler