• Sonuç bulunamadı

Türkiye'de istinaf (bölge adliye) mahkemeleri, bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu gözönünde tutularak belirlenen yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun olumlu görüşü alınarak Adalet Bakanlığınca kurulur (5235 s.K. m. 25). Keza bölge adliye mahkemelerinin yargı çevlerinin belirlenmesine, değiştirilmesine ve bu mahkemelerin kaldırılmasına Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hakimler ve Savcılar

151 Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 86.

152 Azerbaycan Hukukunda medeni usul yargısı şu aşamalara bölünmektedir: 1) ilk derece

mahkemesindeki icraat; 2) istinaf mahkemelerindeki icraat (kesinleşmemiş mahkeme kararlarına karşı şikayet edilmesi ve onlara yeniden bakılması); 3) temyiz (kassasiya) derecesinde icraat (istinaf mahkemesi kararından şikayet edilmesi ve ona bakılması); 4) ilave temyiz (ilave kassasiya) icraatı (temyiz mahkemesi kararlarına yeniden bakılması); 5) hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi ile ilgili yeni haller üzere icraat (MPM m. 431-1 – 431-4) ve kanunen kesinleşmiş mahkeme kararlarına yeni açılmış haller üzere yeniden bakılması üzere icraat (MPM m. 432-438). Bkz. Mövsümov, s. 26.

Yüksek Kurulunca karar verilir. Her iki durumda da alınan kararlar Resmi Gazetede yayınlanır. 5235 sayılı Kanun, bu mahkemelerin 1 Haziran 2007 tarihine kadar kurulacağını ve istinaf mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve Türkiye genelinde göreve başlayacakları tarihin Resmi Gazete ile ilan edileceğini öngörmektedir (5235 s.K. geçici m. 2)153.

Bu hüküm çerçevesinde İstanbul, Bursa, İzmir, Ankara, Konya, Samsun, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Antalya, Gaziantep, Kayseri, Sakarya, Trabzon ve Van'da istinaf mahkemeleri kurulmuş154 ve bunların yargı çevreleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenerek ilan edilmiştir. Ancak bu mahkemelerin faaliyete geçecekleri tarih ise henüz belli değildir155.

5235 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesine göre, Kanun'un yürürlük tarihinden itibaren en geç iki yıl içinde bölge adliye mahkemelerinin kurulması gerekmekteydi. Bu durumda, 1 Haziran 2007 tarihi itibariyle bu mahkemeler Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığınca hukuken kurulmak ve Resmi Gazete'de ilan edilmek zorundaydı. Kanunda öngörülen süre, o tarihte uzatılmadığından veya yeni bir kanunla da ertelenmediğinden, bu hukuki zorunluluğu yerine getirmek üzere Adalet Bakanlığı tarafından, Türkiye'de bölge adliye mahkemelerinin kurulacağı yerler (İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Samsun,

153 Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 87.

154 “Öngörülen sistem, tam bir istinaf mahkemesi sistemi olmaktan ziyade, “genişletilmiş temyiz sistemi”

olmakla birlikte, öngörülen duruşmaların “doğrudan doğruyalık ilkesine” uygun şekilde yürütülmesi, tarafların, tanıkların dinlenmesi ve icra edilmesi gerekli keşfin doğrudan yürütülebilmesi bakımından bölge adliye mahkemelerinin 25 'den aşağı olmayacak şekilde ve bölgelerin coğrafi durumları ve iş yoğunluğu göz önünde tutularak belirlenecek yerlerde kurulmalıdır.” (Özdemir/Hız/Balo, s. 25); “Arz ettiğim taslakta üst mahkemeler Yargıtay'ın bir alt kuruluşu olarak düşünülmüştür. Hatta bu kuruluşlara Yargıtay'ın taşra teşkilatı demede de bir sakınca olmayacağını sanıyorum. Böylece temyiz yolunda hasıl olan yük, üst mahkemelere yayılacaktır.” (Alp, s. 29); Fakat biz bu düşüncelerin

mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ile uyuşmadığını düşünmekteyiz. “Tabii bu mahkemelerin görevleri

düzenlenirken iki önemli nokta daima ön planda bulundurulmalıdır. Bunlardan birincisi eksik tahkikatın sür'atle tamamlanması ve ikincisi de hukuka uygunluk bakımından bir ilk inceleme yapılmasıdır. Böylece emniyeti hedefleyen üç kademeli bir hüküm incelenmesi sağlanmış olacaktır.” (Alp, s. 29-30); “Türkiye'de istinaf mahkemesi deyince herkesin aklına, Yargıtay'ın altında ezildiği iş yükünün bir kısmını üzerinden alacak bölgesel yargıtaylar geliyor; oysa ki istinaf yargısının asıl amacı, Yargıtay ve istinaf mahkemelerine birbirinden farklı iki görev verip Yargıtay'ın görev ve yetki tanımının yeniden yapılmasıdır.” (Gürgen, s. 67).

Konya, Adana, Erzurum, Diyarbakır olmak üzere dokuz yerde) ve bu bölge adliye mahkemelerinin yargı çevresi ile daire sayıları 22.05.2007 tarihinde belirlenmiştir156.

Buna paralel olarak 5235 sayılı Kanun'un 2. ve 3. maddeleri gereğince, Adalet Bakanlığı ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da Resmi Gazete ile gerekli ilanı yapmıştır (RG, T. 05.06.2007, S. 26543). Bu ilanlarda, bölge adliye mahkemelerinin nerelerde kurulacağı ve yargı çevreleri ile daire sayıları belirtilmekle birlikte, Türkiye genelinde görev yapan hakim, Cumhuriyet savcısı ve yardımcı personel sayısının, hem ilk derece adliye mahkemelerinin hem de bölge adliye mahkemelerinin ihtiyacına cevap veremeyeceğinin anlaşılması ve 5235 sayılı Kanunun Geçici 3. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen ve bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak en geç iki yıl içinde bölge adliye mahkemeleri için tamamlanması zorunlu olan bina, araç ve gereçlerin halen daha sağlanamamış olması nedeniyle, bölge adliye mahkemelerinin tüm yurtta göreve başlayacakları tarihin belirlenmesi hususunun 5235 sayılı Kanunun geçici 3. maddesinde öngörülen koşulların tamamlanmasından sonra değerlendirilmesine karar verilmiştir. Bu itibarla, belirtilen eksiklikler giderildiğinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi hususu ile Türkiye genelinde ihtiyaca göre yeni bölge adliye mahkemelerinin kurulması ve yargı alanlarının buna göre belirlenmesi hususları yeniden değerlendirilerek ileride ayrıca duyurulacağı belirtilmiştir. HSYK 'nın yaptığı duyuruda, 2011 yılı içinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçemeyeceği, en geç 2012 yılı yaz kararnamesi döneminde faaliyete geçirileceği açıklanmıştır157.

Bu gelişmelerden sonra, 5235 sayılı Kanun'un 25. maddesi uyarınca Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 07.06.2011 tarih ve 187 sayılı olumlu görüş kararı ve 13.06.2011 Adalet Bakanı oluru ile dokuz yere ek olarak altı yerde daha (Antalya, Gaziantep, Kayseri, Sakarya, Trabzon ve Van) bölge adliye mahkemesi kurulması kabul edilmiştir. Aynı karar ve duyuru ile toplam onbeşe ulaşan bölge adliye mahkemelerinin

156 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 96. 157 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 96-97.

yargı çevreleri ve daire sayıları belirlenmiştir. Bu arada, dokuzu daha önce, altısı daha sonra olmak üzere bu mahkemelerin başsavcıları da atanmış bulunmaktadır158.

Sonuç olarak, bölge adliye mahkemeleri hukuken kurulmuş olmakla birlikte, fiilen henüz çalışmaya başlamamıştır. Sadece kısa bir süre önce bu yerlere Cumhuriyet Başsavcıları atanmış bulunmaktadır. Bu sebeple, şu anda iki dereceli yargılama sistemi devam etmektedir159.

İstinaf (bölge adliye) mahkemeleri, başkanlık, başkanlar kurulu, daireler, bölge adliye mahkemesi Cumhuriyyet başsavcılığı, bölge adliye mahkemesi adalet Komisyonu ve müdürlüklerden oluşur. Her istinaf (bölge adliye) mahkemesinde en az üç hukuk ve en az iki ceza dairesi bulunur; gerekli hallerde bu sayı artırılıp azaltılabilir. Dairelerde bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur (5235 s.K. m. 26, 29).

Her daire, bir başkan ve iki üyenin katılmasıyla toplanır. Görüşmeler gizli yapılır, kararlar çoğunlukla verilir. Hukuki veya fiili nedenlerle bir daire toplanamazsa, başkanlar kurulunun kararıyla diğer dairelerden, bu da mümkün olmazsa, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun diğer istinaf mahkemelerinden yetkili olarak görevlendirilen üyelerle eksiklik tamamlanır. Daire başkanının hukuki veya fiili nedenlerle bulunamaması halinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık yapar (5235 s.K. m. 46).

Her bölge adliye mahkemesinde bir Cumhuriyet başsavcılığı bulunur. Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, Cumhuriyet başsavcısı ve yeteri kadar Cumhuriyet savcısından oluşur. En kıdemli Cumhuriyet savcısı, Cumhuriyet başsavcı vekili olarak görev yapar (5235 s. K. m. 30).

158 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 97.

159 Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 97-98; “Ayrıca, kurulacağı belirtilen onbeş yer sabit olmakla birlikte,

sadece bu yerlerde bölge adliye mahkemesi kurulması da tam olarak yeterli değildir. Her ne kadar mahkeme sayısının dokuzdan onbeşe çıkartılması çok olumlu bir gelişme ve başlangıç için iyi ise de, şayet sadece bu yerlerle yetinilirse, istinaf sisteminin istenen seviyede işlemesi mümkün değildir. Türkiye'nin coğrafi özellikleri, nüfus yoğunluğu, iş durumu ve ulaşım gibi hususların dikkate alınarak 20 civarında yerde bu mahkemelerin kurulması uygun olacaktır. Burada ölçü, bir kaç saati geçmeyen, bir gün içinde gidilip dönülerek yargılama işlemlerinin yapılabileceği yerlerde bu mahkemelerin kurulması olmalıdır.” (Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 97-98).

Her bölge adliye mahkemesinde bir bölge adliye mahkemesi adalet komisyonu bulunur. Komisyon, bölge adliye mahkemesi başkanının başkanlığında, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca daire başkanları arasından belirlenen bir asıl üye ile bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcısından oluşur. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ayrıca, daire başkan veya üyeleri arasından bir yedek üye belirler. Başkanın yokluğunda en kıdemli daire başkanı, Cumhuriyet başsavcısının yokluğunda Cumhuriyet başsavcı vekili ve asıl üyenin yokluğunda yedek üye komisyona katılır. Komisyon eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir (5235 s. K. m. 31).

Bölge adliye mahkemesi başkanlığında, dairelerinde, Cumhuriyet başsavcılığında ve adalet komisyonunda birer yazı işleri müdürlüğü, Cumhuriyet başsavcılığında ayrıca bir idari işler müdürlüğü ile ihtiyaç duyulan diğer müdürlükler kurulur. Her müdürlükte bir müdür ile yeterli sayıda memur bulunur. Müdürlüklerde çalışanların atama, disiplin ve diğer özlük işlerinde adli yargı ilk derece mahkemelerinde görevli personelin tabi oldukları hükümler uygulanır (5235 s. K. m. 32).

b) İstinaf Mahkemesinin Görevleri

Türk Hukuku'nda istinaf (bölge adliye) mahkemesinin görevleri genel olarak şunlardır: 1) adli yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak; 2) kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak (5235 s.K. m. 33).

Kanunda istinaf mahkemesi hukuk dairelerinin görevleri de şöyle belirtilmektedir: 1) adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılan başvuruları inceleyip karara bağlamak; 2) yargı çevresi içerisinde bulunan adli yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek; 3) yargı çevresindeki yetkili adli yargı ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edildiği takdirde, o davanın istinaf mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar vermek; 4) kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak (m. 36).

36 ncı maddenin konuluş Gerekçesine göre: “Maddede, bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin görevleri sayılmaktadır. Bölge adliye mahkemeleri öncelikle adli yargı ilk derece hukuk mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamakla görevli kılınmıştır. Bu düzenleme tabiîdir. Çünkü adli yargı ilk derece mahkemelerinden verilen ve kesin olmayan kararlara karşı tarafların başvurabilecekleri ilk kanun yolu istinaf yolu olacaktır. Bölge adliye mahkemeleri bu davalara adli yargı ilk derece mahkemesi olarak bakacaklardır. Bölge adliye mahkemelerinin diğer bir görevi, merci tayinine ilişkindir. Hukuk mahkemeleri arasındaki, olumsuz yetki ve görev uyuşmazlıkları da bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin görevine girmektedir. Mevcut düzenlemede bu uyuşmazlıkların çözümü temyiz incelemesi sırasında Yargıtay tarafından yapılmaktadır. Ancak, yetki ve görev gibi esasa ilişkin olmayan uyuşmazlıkların temyiz incelemesine konu olmayıp, bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde incelenip sonuçlanması daha uygun olacağından, bu yönde değişiklik yapılmıştır. Bunun gibi, yetkili adli yargı ilk derece hukuk mahkemesinin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıkması veya iki mahkemenin yarı sınırları kapsamının belirlenmesinde tereddüt edilmesi halinde bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi, o davanın bölge adliye mahkemesi yargı çevresi içerisinde başka bir hukuk mahkemesine nakline veya yetkili mahkemenin tayinine karar verecektir. Son olarak hukuk daireleri kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirecektir”160.

c) Aleyhine İstinaf Yoluna Başvurulabilen Kararlar

HMK'nun, “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” kenarbaşlığını taşıyan 341 inci maddesinde, hangi mahkeme kararları aleyhine istinaf yoluna gidilebileceği belirlenmektedir. Anılan m. 341 hükmü, bu konuda bazı şartlar (kurallar) koymaktadır:

aa) İlk Derece Mahkemesi Kararı Olması Şartı

Türk ve Azerbaycan Hukukunda aleyhine istinaf yoluna başvurulabilecek olan kararlar, herşeyden önce, ilk derece mahkemesi kararlarıdır. İlk derece mahkemesi

kararları, kanunlara göre, bir uyuşmazlığın çözümü için tarafların ilk olarak başvurmak zorunda kaldıkları (genel ve özel) mahkemelerin kararlarıdır161.

bb) Nihaî Karar Şartı

İlk derece mahkemelerinin kararları, ara kararları ve nihai kararlar olarak ikiye ayrılır. Ara kararlar, yargılamayı sona erdirmeyen ve yargılamanın yürütülmesine yönelik olan kararlardır. Bu kararlara karşı (kural olarak) istinaf yoluna gidilemez.

İlk derece mahkemelerinin her türlü kararlarına karşı istinaf yolu açık değildir. İstinaf yoluna gidilebilecek olan kararlar, nihaî kararlardır. Nihai kararlar, yargılamaya son veren (diğer bir anlatımla, hakimin dosyadan elçekmesi sonucunu doğuran) kararlardır. Nihai kararların nedeni, (örneğin, davacının esastan haklı bulunması sebebiyle davanın kabulü, davanın zamanaşımının dolmasından dolayı reddi gibi) maddi hukuka dayalı da olabilir; (örneğin, görevsizlikten veya dava şartı bulunmamasından reddi gibi) usul hukuku da olabilir162.

Kanunda belirtilen sınırlamalar dikkate alınarak genel veya özel görevli her türlü ilk derece mahkemesinin nihai kararları istinafın konusunu oluşturabilir. Nihai kararlar dışında, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin163 reddi ile bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilen kararlara karşı da istinaf yoluna başvurulabilir. Ayrıca, çekişmeli yargıya ilişkin kararlar olduğu gibi çekişmesiz yargı kararları hakkında da istinafa başvurulabilir164.

cc) Belli Meblağı (İstinaf Sınırını) Geçme Şartı

Türk kanun koyucu, ilk derece mahkemelerinin her türlü nihaî kararına karşı istinaf yolunu açmamıştır. Miktar veya değeri, Kanunun (HMK m. 341, 2) aradığı belirli bir meblağı (sınırı) (bugün için: 2500 TL'yi) geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

161 Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 608; Yılmaz-İstinaf, s. 58; Mövsümov, s. 365. 162 Yılmaz-İstinaf, s. 59; Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 608.

163 “İhtiyati haciz taleplerinin reddine ilişkin kararlara tanınan imkanın ihtiyati tedbir taleplerinin duruşma

neticesinde reddinde de tanınması gerekir.” (Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım, s. 517).

İstinaf yoluna başvurulabilmesi için böyle bir sınırın getirilmesinin, hak arama özgürlüğü bakımından yerindeliği165 tartışılabilir. Ancak böyle bir sınırın getirilmemesi ve miktar veya değeri ne olursa olsun ilk derece mahkemesinin her türlü nihaî kararına karşı istinafa gidilmesi, istinaf mahkemelerinin işlerini çok artırabilirdi. Nitekim, temyiz sistemi (HUMK m. 427; HMK m. 362, 1/a) bakımından da mevcut bulunan benzeri hükmün, TC Anayasasına aykırılığı gerekçesiyle açılan davada Anayasa Mahkemesi, 20.1.1986 günlü, E: 23 K. 2 sayılı kararı ile (RG 16.4.1986, 19 080) iddiayı reddetmiş “bu sınırın davaların hızlandırılması ve Yargıtay'ın iş yükünün bir ölçüde azaltılmasının amaçlandığı; bu sınırlamanın kamu yararı dikkate alınarak sınırlanabileceği” gerekçesiyle, anılan hükmün Anayasaya aykırı olmadığına karar vermiştir ve bu tür sınırlamaların Anayasa'daki eşitlik ilkesine, hak arama özgürlüğü ilkesine aykırı düşmediği içtihadında bulunmuştur166.

Kanunun (HMK m. 341, 2) aradığı sınır, “malvarlığı davaları” içindir. “Malvarlığı davaları” tabiri, taşınır ve taşınmaz mal davalarıyla hertürlü alacak davasını da kapsar. Bu hüküm, temyizdeki sınır ile ilgili olan HUMK m. 427, 2 hükmünden daha geniş, HMK m. 362, 1/a hükmünden ise daha dardır.

İstinaf yoluna başvurabilmek için belirlenen sınır, doğrudan doğruya o davanın konusu bakımından değil, istinaf yoluna başvuran kimsenin menfaati açısındandır. Bu sebeple, istinaf için aranan sınır bakımından; alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kesinlik sınırı, alacağın tamamına göre belirlenir (HMK m. 341, 3). Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü HMK m. 341, 2'deki sınırı geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz (HMK m. 341, 4)167.

165 “Sonuç olarak, değere bağlı kanun yolu sisteminin sakıncalarını gidermek, hukukun yeknesak ve eşit

şekilde uygulanması konusunda toplumda güvensizlik oluşmasını önlemek bakımından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda veya kanunlaşması beklenen Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı'nda izne bağlı istinaf veya iptal amaçlı istinaf benzeri bir düzenlemenin yapılmasının faydalı olacağı kanısındayız”. (Akkaya, s. 120).

166 Umar, s. 941.

HMK'nun 341 inci maddesinin 5 inci fıkrası, geçiş dönemi bakımından önemli bir hüküm daha içermektedir. Buna göre: İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtay'a başvurulabileceği belirtilmiş olup da istinaf mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihaî kararlarına karşı istinaf mahkemelerine başvurulabilir.

Eğer özel bir kanun hükmü, bir hususta verilen nihaî kararın kesin olduğunu veya yanlız başına temyiz edilemeyeceğini belirtmekte ise, sözkonusu olan “temyiz” tabiri, kanun yolu (istinaf) anlamına geldiği sürece, bu kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz168.

İcra mahkemesinin bir kararına karşı kanun yoluna başvuruluyorsa, icra tazminatı da dava değerine eklenecektir.

Faizin, dava açıldığı güne kadar işlemiş kısmı, anapara alacağına eklenerek dava değeri hesaplanacaktır; buna karşılık davanın açılmasından sonra işleyecek faiz, hesaba katılmayacaktır. Keza dava sonunda davayı kaybedene yüklenecek dava giderleri ve o arada vekalet ücreti, aynı zamanda, icra mahkemesinin bir kararına karşı kanun yoluna başvuruluyorsa, takip giderleri de dava değeri olarak hesaba alınmayacaktır.

HGK, 6.4.2005 günlü ve E. 3/169 K. 235 sayılı kararında (MİHDER 2005 No. 2 s. 438-442), “... temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı yönünden nafakanın yıllık tutarını esas almak gerekecektir” sonucuna varmıştı169.

İhtiyari dava arkadaşları tek dava açmış görünmekle birlikte gerçekte her birinin ayrı davası birleştirilerek görülmekte (birlikte açılmış yahut sonradan birleştirilmiş) olduğundan, kanun yoluna başvurmak için aranacak dava değeri her birinin kendi davası için ayrı ayrı olacaktır170.

168 Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 610. 169 Umar, s. 942.

170 5. HD'nin 2.5.1983 günlü kararı, aynı zamanda HGK'nun 9.12.1987 günlü, E. 3/47 K. 908 sayılı kararı

Azerbaycan Hukukunda istinaf başvurusunda bulunmak için herhangi bir sınırı geçme şartı getirilmemiştir. Yani, davanın değerine bakılmadan bütün ilk derece mahkemesi kararlarından ve Kanunda belirtilen ara kararlardan istinaf şikayetinde bulunulabilir. Bu düzenlemenin ne kadar yerinde olduğu tartışılabilir171.

Yukarıda anlatılan başvuru şartlarından başka, genel olarak kanun yollarına başvurmada hukuki yarar (menfaat) şartının arandığını da belirtmek gerekir172.

C) Azerbaycan Hukukunda İstinaf

Benzer Belgeler