• Sonuç bulunamadı

II. TBMM Hükümeti Dönemi Türk Dış Politikası

2.4. Hatay Sorunu ve Hatay’ın Anavatana Katılması

2.4.1. Türk-Fransız İlişkileri ve Hatay Sorunu

bir başvuruda bulunmamış olmasına rağmen yürürlüğe girdikten yaklaşık bir yıl sonra İkinci Dünya savaşının çıkmış olması paktın işlerliğini ortadan kaldırmıştır.

2.4. Hatay∗ Sorunu ve Hatay’ın Anavatana Katılması:

2.4.1. Türk-Fransız İlişkileri ve Hatay Sorunu:

Türk dış siyasetinde izlenen barışçı politikaların en yoğun dönemlerinden biri olan 1936 yılı ve müteakibinde Fransa ile Türkiye arasında ortaya çıkan Hatay meselesi yaklaşık olarak üç yıl boyunca Türkiye’nin gündemini meşgul etmiş ve Atatürk döneminde Türk dış politikası açısından meydana gelmiş olaylar içinde hal tarzı ve sonuçları itibarı ile en önemlilerinden biri olmuştur.407

Hatay (İskenderun Sancağı) meselesinin daha iyi anlaşılması için öncelikle coğrafyasını, jeopolitik ve stratejik konumunu ve tarihçesini bilmek gerekmektedir. Fakat incelenecek dönem özellikle 1936–1938 dönemleri arası olduğu için özellikle bu tarihler arasındaki gelişmeler üzerinde daha ayrıntılı bir şekilde durulacaktır. Konunun dağılmasını önlemek maksatlı olarak stratejik ve jeopolitik durumu, XX. Yüzyıldaki faaliyetler, Hatay’ın Osmanlı Devleti’nden çıkışı ve Fransız işgali, yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Hatay’ı Misak-ı Milli hudutları içine alma çabası ve bunun gerçekleşmesi için ortaya koyduğu mücadele incelenecektir.

Hatay Suriye’nin kuzeyinde Anadolu’nun güneyinde yer alan konumu itibariyle Ortadoğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayan köprü niteliğini taşıyan Anadolu yarımadasının Ortadoğu kapısı konumdadır. Demografik yapısı ise XX. YY başında kozmopolit bir görünüm sergilemektedir. Hatay’ın nüfusunun büyük bir bölümü Türk olması sebebiyle yeni Türk Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içerisinde gösterilmiştir. Fakat I. Dünya Savaşı sonucunda Fransız işgaline uğrayan bu bölge genç Türk Cumhuriyeti için kanayan bir yara durumundadır. Anadolu da yaşan Türkleri esaretten kurtaran Mustafa Kemal için buranın Anavatana katılması şart idi ve hayatının sonuna kadar Hatay’ın Türkiye Cumhuriyetine katılması için çalışmış bağımsızlığını görmüş fakat katılışını görememiştir.

İskenderun, Antakya ve Kırıkhan bölgelerine önceleri İskenderun Sancağı denilmekteydi. Atatürk’ün Tayfur Sökmen’le yaptığı bir mülakat neticesinde bu bölgenin adının Hatay olarak belirlenmesini müteakip Hatay ismi kullanılagelmiştir.

407

Alantar Ö.Z., “Türk Dış Politikasında Milletler Cemiyeti Dönemi”, Türk Dış Politikasının Analizi,

Anadolu’nun jeopolitik ve jeostratejik konumunun yüzyıllardır bölge tarihini şekillendirdiği bilinmektedir. Suriye bölgesi ise Akdeniz çevresindeki Mısır, Arabistan, Anadolu ve Irak gibi dört önemli bölgeyi coğrafi bir merkez olarak birbirine bağlarken, bölgeler arasındaki ulaşım ve ticaret bağlantısını sağlayan tek güzergâh konumundadır. Osmanlı Devleti döneminde Batılı Devletlerin dikkatini çeken bu bölge, Osmanlı’nın I.Dünya Savaşında müttefikleriyle birlikte ağır yenilgilere uğraması ile işgallere açık bir konuma gelmiştir. Ortadoğu’nun kontrol altında tutulabilmesi için bu kritik nokta İngiliz ve Fransızlar arasında yapılan antlaşmalarla paylaşılmış ve başlangıçta burası İngilizlere bırakılmakla birlikte daha cazip olan Irak petrolleri İngilizlerin bu bölgeden çekilmesini sağlamış ve bölge Fransızlara bırakılmıştır. Bölgede yalnız kalan Fransa İskenderun’u da dâhil ettiği Suriye topraklarında hâkimiyetini kurmuştur.

Mondros Mütarekesi imzalandıktan birkaç gün sonra çiğnenmeye başlanmıştır. Musul’da olduğu gibi Hatay’da mütareke sırasında elimizde bulunan vatan topraklarıydı. Ancak Suriye’den Adana’ya doğru ilerleyen Fransızlar tarafından istila edilmiştir. Dönem itibarıyla Anadolu’da işgale uğramış diğer yerler gibi Hatay’da da Fransızlara karşı, burada bulunan Türkler tarafından müdafaaya başlanılmış ve bir milli mücadele cephesi kurulmuştur. Bir kısım milli mücadele unsurları Anadolu içlerine çekilmişse de bir kısmı da Hatay’da kalarak mücadeleye devam etmişlerdir. Bu kuvvetler Anadolu’daki hareketle bağlantılı olarak 1918’den 1921’e kadar mücadeleye devam etmişlerdir.

Fransızlar Suriye’nin kuzeyine yer alan ve Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olan Adana, Maraş, Antep ve Hatay şehirlerini Kilikya tabiri altında kendi menfaat alanları olarak görmekteydiler. Fransa’nın bu bölgede gözettiği menfaatleri genelde tarım ekonomisine dayanıyordu. Kuzeyden Toros Dağlarından çıkan nehirlerle sulanan ve verimli bir toprağa sahip olan Çukurova pamukçuluk için mükemmel bir konuma sahipti. Fransız dokuma sanayinin de büyük ölçüde pamuğa ihtiyacı vardı. I. Dünya Savaşı’nın başlarında pamuk endüstrisinin %70’i Amerika Birleşik Devletleri, %20’si İngiltere ve geri kalan %10’luk kısmı da Almanya, Fransa ve İtalya Devletlerinin kontrolünde bulunuyordu. Fransa kendi üretimi ile pamuk ihtiyacının ancak %7’lik kısmını karşılayabiliyordu. Bu durum Fransa’yı geri kalan pamuk ihtiyacının karşılanmasında Amerika ve İngiltere’ye bağımlı bırakıyordu. Bu bağımlılıktan kurtulmak isteyen Fransa, Adana ve Suriye bölgesini ele geçirmek ve ihtiyacı olan pamuğu kendisi üretmek amacını gütmekteydi. Bu bölge aynı zamanda Anadolu-Bağdat demiryollarının kontrolü için kilit nokta durumundaydı ve Anadolu demiryollarının %48’lik sermayesi de Fransa’ya ait bulunmaktaydı.408

408

Efendiyeva N.Z., “Güney Anadolu’da Fransa İşgaline Karşı Türk Ulusunun Savaşı”, (Çeviren: Olcay

Mondros Mütarekesi görüşmeleri devam ederken Antakya’da Faysalcıların düzenlediği ve şehrin ileri gelenlerinin yaptığı bir toplantıda Şam’da Faysal’ın kurmuş olduğu hükümetin uzantısı olarak bir Arap Hükümeti kurulması teklif edilmiş ve 27 Ekim günü bu teklif bir emrivaki sonucu yürürlüğe girmiştir. Kurşunlu Han’da Arap Hükümeti ilan edilerek Türk bayrağı indirilmiş, yerine Arap Bayrağı diye bir bayrak çekilmiş ve İbrahim Edhem Bey’de hükümet reisliğine seçmiştir.409

14 Kasım gününe kadar Antakya’da çeşitli huzursuzluklar olmasına rağmen bu tarihte artık işgalci devletler İskenderun ve çevresine birliklerini çıkarmak suretiyle işgali fiili duruma getirmişlerdir. Bunu fırsat bilen Arap yanlısı şahıslar 23 Kasım’da bir toplantı yapmışlar, işgali değerlendirmişler, aralarında İbrahim Henano’nun da bulunduğu bir grup ellerinde taşıdıkları dört renkli Arap bayrağını davul zurna çalarak dolaştırmışlar ve Arap Hükümeti’ni kurmuş olduklarını 24 Kasım’da ilân etmişlerdir.

Bu hareketle şehirde huzursuzluklar artmış, şehir yeniden anarşiye teslim olmaya başlamıştır.

27 Kasım 1918 tarihinde ise merkezi Beyrut’ta bulunan Fransa Yüksek Komiserliğinin çıkardığı bir kararname ile “İskenderun Sancağı”, İskenderun merkez olacak şekilde Antakya ve Reyhanlı’yı da içine almak suretiyle kurulmuş oldu.

Halep’te ise Hicaz Emiri Kral Faysal’ın başkanlığında bir Arap hükümeti kurulmuş, Antakya’yı resmen Halep’e bağladığını bildirmiştir.

Ancak Fransız birlikleri İskenderun’dan 7 Aralık 1918’de Antakya’ya hareket ederek burasını işgal etmişlerdir. Fransız birliği doğruca kışlaya giderek burada çekili bulunan Arap bayrağının indirip yerine Fransız bayrağını çekmek istemişlerdir. Bu durum halkın şiddetli tepkisi ile karşılaşmış ve bu durum sert bir şekilde protesto edilmiştir.410

Fransızların Hatayı işgalini müteakip Faysal Hükümeti ortadan kaldırılmış ve hükümet binasına asılı olan Arap bayrağı da asılmaz olmuştur. Memurlar mahalli idaredeki görevlerine devam etmişler ve Fransız bayrağının asılacağına dair söylenti çıkınca Türk münevverleri şu beyannameyi yayınlamışlardır: “Antakya hükümet konağına çekilecek bayrak ancak Türk bayrağı olabilir. Aksini yapmağa cüret edenler bunun acı akıbetlerinden çekinmelidirler. Bu memleketin mukadderatı tayin edilinceye kadar burası hukuken Türk’tür. Fransız ordusu buranın inzibatı ile alakadar sayılabilir. ”411

Bunun neticesinde bölgede otoritesini sağlamak isteyen Fransızlar sert önlemlere başvurmak zorunda kalmışlardır. Fransız askerinin Antakya’ya gelişinden sonra anarşinin sona

409

Tekin M., Hatay Tarihi, Atatürk Kültür Merkezi Yay.,Ankara, 2000, s.97

410

Tekin M., 2000, s.91

411

erdiği, asayişin düzeldiği görülmüştür. Halk rahatça kendi işleriyle meşgul olmaya başlamıştır. Ancak bir müddet sonra Fransız birliği içindeki Ermenilerin düşmanca davranışları halkı yeniden tedirgin etmiştir.412

Protestolara rağmen icraata devam eden Fransız ordusu, 11 Aralık 1918 günü İskenderun Sancağı’nı (Hatay), işgal etmiş ve bunu bir beyanname ile halka duyurmuştur. Emniyet ve asayişin sağlanması için ise bazı yasaklar koyularak yasak ve kurallara uymayanların cezalandırılacağı belirten ilanlar yayınlamışlardır.

Aynı gün yani 11 Aralıkta 400 Ermeni’den müteşekkil bir Fransız piyade taburu emniyet ve asayişi sağlayacağını beyanla Dörtyol’u işgal etmiş ancak büyük taşkınlıklar ile halkın malını gasp etmeye, işkencelere hatta adam öldürmelere başlamışlardır. Bu duruma dayanamayan Karakese’li bir vatandaş bir Fransız askerini öldürmüş ve bunun üzerine de Fransızlar sert ve ölçüsüz hareketlerini daha da arttırmışlardır. Nitekim Özerli köyünde katliam girişiminde bile bulunmuşlar, vatandaşların almış oldukları tedbirler sonucu bu durumun önüne geçilmiştir. Hatta 15 ölü bırakarak çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu bakımdan 19 Aralık 1918 günü Fransızlara Karakese’de sıkılmış olan kurşun Millî Mücadele tarihimizde önemli bir gün ve belki de “İlk Kurşun” atılışının Dörtyol’da olduğu iddialarını doğrular niteliktedir.413

Suriye’nin Fransız mandası altına konacağı 25 Nisan 1920’de San Remo Antlaşması ile tespit edilmiştir. Önceleri İngiliz nüfuz alanına bırakılan ve Mondros’tan sonra da İngilizler tarafından işgal edilmiş olan bölge bu antlaşma ile Fransızlara bırakılmıştı. Suriye Fransız mandasına girince, başlangıçta bu topraklar ile ilgilenen Türk Hükümeti önceliği Anadolu’daki mücadeleye vererek yukarıda da belirtilen nedenlerden dolayı Antakya ve çevresini adeta kendi kaderine terk etmiştir. Böylece Süleymaniye ve Kerkük gibi nüfusunun yarısından fazlası Türk olmasına rağmen Antakya ve civarı Misak-ı Milli sınırları dışında bırakılmak zorunda kalmış, yine bu sırada Anadolu’da başlamış olan millî mücadele hareketi nedeniyle Suriye’nin kuzey sınırını dolayısıyla güney sınırımızı tam olarak tespit etmek mümkün olamamıştır.414

Sakarya Muharebesinin kazanılması üzerine Fransızlarla yapılmakta olan müzakereler 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilâf namesi ile sonuçlanmıştır. Müzakerelerin anlaşma ile sonuçlanması üzerine Fransızlar; Adana, Mersin-Osmaniye-Kilis ve Antep’i boşaltmayı ve Türk ordusunun noksan harp malzemesinin de teminini kabul etmişlerdir. Buna mukabil İskenderun Sancağı’nın boşaltılmasını ise reddetmişlerdir. Güneyi boşaltan Fransızlar İtilaf name gereği İskenderun Sancağını Suriye’den ayıracak ayrı bir statüye tabi tutacaklardı. Bu İtilaf namenin 7. maddesi, İskenderun Bölgesi için özel bir idare usulü kurulmasını, bölgenin

412 Tekin M., 2000, s.98 413 Tekin M., 2000, s.100 414 Gönlübol M., Sar C., 1990, s.127

Türk ırkından olan sakinlerinin kültürlerinin gelişmesi için her türlü kolaylıktan faydalanmasını ve Türk parasının resmi mahiyet taşıyacağını öngörmüştür. İtilaf namenin hükmüne uygun olarak 8 Ağustos 1922’de Sancakta bir bölgesel idare kurulmuştur.415

O zamanın şartları gereği Hatay Fransa’ya bırakılmıştı. Bu durum, Batum’dan sonra Misak- ı Milli’den verilen ikinci bir taviz gibi değerlendirilebilir. Ancak bunun geçici bir süre için kabullenilmesi ve bu tavizin karşılığında Türkiye karşısındaki İngiliz-Fransız bloğunun parçalanmış olması Milli Mücadelenin geleceği açısından büyük önem arz etmekteydi.

Diğer taraftan Sancak’ta 1922 ve 1924 yıllarında manda idaresi bünyesinde bir takım değişiklikler yapılmış ve buna paralel olarak da, yeni düzenlemelere gidilmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemelerde, Sancak’ı Suriye’ye daha bağımlı hale getirme ve özel hakların kullanılmasına engel olma eğilimi dikkati çekmektedir. Bundan sonra ise Türkler 1926 yılında Sancak’ta Suriye’den ayrı, doğrudan Beyrut’taki Yüksek Komiserliğe bağlı, ayrı bir yönetim kurmak için girişimde bulunmuşlar ve bunu gerçekleştirmek için seçimler yaparak hükümet kurma aşamasına gelmişlerdir. Ancak Suriye’nin müdahalesi sebebiyle bu teşebbüs başarısızlıkla sonuçlanmıştır.416

Hatay’ın statüsü, 1921 Antlaşmasına uygun olarak uzun süre devam etmiştir. Ancak, 9 Eylül 1936’da Suriye ve Fransa arasında yapılan bir antlaşmayla, Fransa’nın manda yönetimine son vermesi, Türkiye açısından yeni bir mücadele döneminin de başlangıcı olmuştur. Bu mesele Türkiye ve Fransa arasında 1939 yılına kadar devam eden bir uyuşmazlık olarak kalmıştır.

Fransa’da başa geçen Leon Blum hükümeti, gittikçe büyüyen Alman tehlikesi karşısında Fransa dışında önemli taahhütler altında bulunmak istememektedir. Bu nedenle 9 Eylül 1936 tarihinde Suriye’ye bağımsızlık veren bir antlaşma yapmıştır. Bu antlaşmada Fransa ile Türkiye arasında yapılmış olan Ankara İtilaf namesinde İskenderun Sancağı’na tanınan bazı haklara hiç yer verilmemiştir.417

Antlaşmanın üçüncü maddesinde; “Yüksek Akid Taraflar manda rejiminin sona erdiği gün Fransız Hükümeti tarafından Suriye ile ilgili olarak, ya da bu memleket adına imzalanan bütün Antlaşma, sözleşme ve diğer milletlerarası taahhütlerden doğan hak ve vecibelerini yalnız Suriye Hükümetine devretmek için bütün tedbirleri alacaklardır” hükmü mevcuttur. Bu hareketiyle Fransa, Türkiye’nin rızasını almadan Sancak üzerindeki yetkilerini Suriye’ye devretmiştir.418

Türkiye Fransa’nın bu davranışına karşı çıkmış ve Milletler Cemiyeti toplantıları sırasında Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Sancak Meselesi hakkında Fransız Hükümeti ile ikili

415

Eroğlu H.,, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yay., 1990, s.328

416

Tekin M., Hatay Basınında Atatürk, Kültür Ofset Basımevi, Antakya, 1994, s.9-10

417

Gönlübol M., Sar C., 1990, s.132-133

418

görüşme yapılmasını istemiştir. Fransız temsilcisi buna verdiği cevapta; mandater devlet olarak Fransa’nın Suriye üzerindeki bütün hak ve vecibelerini yeni Suriye Hükümeti’ne devrettiğini, bu sebeple Fransa ile Türkiye arasında yapılacak görüşmelere Suriye temsilcisinin de katılmasını bildirmiştir. Bu olumsuz gelişmeler üzerine Türk Hükümeti 9 Ekim 1936’da Fransız Hükümeti’ne Suriye’ye verilen hakların Hatay’a da verilmesini içeren resmi bir nota vermiştir.419

Fransa’nın bu davranışı Türk kamuoyu ve basınında geniş yer bulmuş, bu durum Batılı devletleri çok şaşırtmıştır. İngiliz diplomatı olan Sir P. Loraine İngiliz Dışişleri Bakanı Eden’e 27 Aralık 1936’da İstanbul’da yapılan Hatay Birliği’nin açılış töreninde gördüklerini anlatırken, Milletler Cemiyeti’nin Türkiye nezdinde güvenini yitirdiği ve bu olayda uğramış olduğu haksızlık neticesinde sırtını Cenevre’ye dönebileceği endişesini dile getirmiştir.

Bu arada Suriyeli milliyetçiler İskenderun Sancağı’nın Suriye’nin bir parçası olduğu yönündeki iddialarına devam etmişlerdir. İsmet İnönü, Suriye’deki bu iddiaların bir cevabı olarak 14 Aralık 1936 tarihinde her iki ülkenin ortak tarihine dikkat çekerek şu açıklamayı yapmıştır; “…eğer Araplar Osmanlı rejimi altında ezilmişlerse Türkler de ezilmiştir, hatta Sultanların döneminde söz sahibi olan devlet adamlarının çoğu Türk değil Arap kökenli olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Arap topraklarını Araplar’a bırakmıştır ama Arapların, Türkiye’ye hudut olan bir bölgenin Türklüğüne karşı çıkmansa Türkiye rıza gösteremez ” demiştir. 420

Bu aşama Türkiye açısından Hatay bağımsızlık mücadelesinin başlangıcı olmuştur. Artık Türkiye, önce bağımsızlık müteakiben ilhak için her türlü diplomatik faaliyete başlamış ve gerektiğinde askeri çözüm tarzlarının da göz ardı edilmediğini dünya kamuoyuna değişik vesilelerle duyurmuştur.