• Sonuç bulunamadı

Türk Aile İşletme Gruplarının Uluslararasılaşma Deneyimler

Belgede 5. Aile İşletmeleri Kongresi (sayfa 111-133)

Doç. Dr. Aylin ATAAY Galatasaray Üniversitesi İşletme Bölümü Ortaköy, İstanbul Tel: (0212) 227 44 80 Faks: (0212) 258 22 83 E-posta: aataay@gsu.edu.tr ÖZET

İncelemenin temel amacını tarihsel bir boyutta gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’de faaliyet gösteren aile işletme gruplarının uluslararasılaşma süreç ve deneyimlerini araştırmak oluşturmaktadır. Elde edilen ön bulgular Türk aile şirket gruplarının diğer gelişmekte olan ülke şirketlerine benzer fakat gelişmiş ülke şirketlerine göre farklı bir uluslararasılaşma deneyimi yasadıkları belirlenmiştir. Özellikle işletme gruplarının kuruluş ve gelişim aşamasında teknolojik kaynak ve yetkinliklere ulaşmak hedefiyle yurtiçinde yaptıkları işbirliği ve ortaklıklar yardımıyla uluslararası arenada faaliyet göstermeyi öğrendikleri ve bu deneyimlerini takip eden aşamalarda yurtdışı doğrudan sermaye yatırımlarını gerçekleştirirken, uluslararası satın almalar yaparken ve stratejik ittifaklar kurarken kullandıkları belirlenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Uluslararasılaşma, Aile işletme grupları, Gelişmekte olan ülke çokuluslu şirketleri

Globalleşen ve gittikçe karmaşıklaşan ekonomik ortamda, işletme faaliyetlerinin dışa açılması ve uluslararasılaşma tüm şirketler için önemli yenilenme ve dolayısıyla varlıklarını sürdürebilme olanakları sağlamaktadır. Dar tanımıyla uluslararasılaşma bir şirketin birden fazla uluslararası pazarda faaliyet göstermesi anlamına gelmektedir. Üretim ve satışlarının en az yüzde 10 veya daha fazlasını yurtdışında gerçekleştiren şirketleri uluslararasılaşmış veya çokuluslu şirket olarak tanımlamak mümkündür (Rugman, 2008). Şirketler uluslararasılaşmayı yeni pazarlara ve yeni kıt kaynaklara ulaşmak, şirketin mevcut kaynaklarından daha etkin bir şekilde yararlanmak, yeni stratejik varlıklar elde edebilmek (Dunning, 1998) ve farklı ve çeşitli ülkelerde faaliyet göstererek ekonomik, finansal, operasyonel ve politik riski de dağıtmak için tercih etmektedirler (Yaprak & Karademir, 2010).

Uluslararası veya çokuluslu şirket (ÇUŞ) denildiği zaman genelde gelişmiş ülke şirketleri düşünülmekte ve incelenmektedir. Fakat, 2000’li yıllara geldiğimizde gelişmekte olan ülke şirketlerinin de daha hızlı bir şekilde uluslararasılaştığını, çokuluslu şirket (ÇUŞ) haline geldiğini ve gittikçe daha fazla oranda uluslararası pazarlarda faaliyet göstermeye başladığını gözlemlemekteyiz (Buckley et al., 2007; Khanna & Palepu, 2006; Deng, 2009; Kumar, 2007; Yiu, Lau & Bruton, 2007). Daha önce gelişmekte olan ülke çokuluslu şirketlerinin baskın oyuncu olarak rol aldıkları sektörlerde bile gelişmekte olan ülke şirketleri varlıklarını göstermeye başlamışlardır. Ayrıca söz konusu gelişmekte olan ülke şirketlerinin sadece ihracat faaliyetleri ile uluslararası hale gelmedikleri aynı zamanda varlıklarını yoğun doğrudan sermaye yatırımları ve hatta şirket satın almalarıyla pekiştirdikleri diğer önemli bir gözlem sonucudur (Aulakh, 2007). Bu gelişmelerle bağlantılı olarak akademik ilgi de gelişmekte olan ülke çokuluslularının yatırım amaçları, işleyişleri ve performanslarını inceleme üzerine kaymaya başlamıştır (Filatotchev et al. 2007: Buckley et al., 2007; Yiu et al., 2005; Aulakh, 2007; Luo & Tung, 2007). Fakat bu şirketlerin gelişmiş ülke çokuluslu şirketleri ile karşılaştırıldığında şirkete özgü üstünlükleri, uluslararasılaşma nedenleri, uluslararasılaşma sayesinde kazandıkları rekabet üstünlükleri ve ana ülke çevresel özellikleri çok farklı olabilmektedir (Buckley et al., 2007; Liu, Buck & Shu, 2005; Mathews, 2006). Bu nedenle, bu şirketlerin yatırım davranışlarını incelemek için geçmişte kullanılan kavramların ve kuramların kullanılıp kullanılamayacağı önemli bir tartışma alanı oluşturmaktadır (Child & Rodriguez, 2005; Luo & Tung, 2007; Yiu, Lau & Bruton, 2007; Boisot & Meyer, 2008; Yaprak & Karademir, 2010; 2011). Bu kapsamda, araştırmamızın temel hedefini gelişmekte olan bir ülke Türkiye’de faaliyet gösteren ve çokuluslu işletme olarak tanımlanan 5 aile işletme grubunun 1960’lardan günümüze uluslararasılaşma süreçlerini incelemek oluşturmaktadır.

Gelişmekte olan ülke şirketlerinin uluslararasılaşma stratejileri

Uluslararasılaşma şirketler için önemli bir büyüme stratejisidir (Peng & Delios, 2006). Gelişmekte olan ülke şirketlerini uluslararasılaşmaya iten nedenler ve uluslararasılaşma stratejileri üzerinde akademik tartışmalar devam etmektedir. Şirketlerin uluslararasılaşma nedenleri arasında “yeni varlık/yetkinlik arama” ve “mevcut varlıklarından yararlanma” amaçlarının gelişmekte olan ülke şirketlerinin uluslararasılaşma sürecini ne ölçüde etkiledikleri bu alanda en fazla araştırılan konuların başında gelmektedir. Daha çok gelişmiş ülke

şirketlerinin uluslararası gelişme süreçlerini inceleyen batılı bakış açısı, uluslararasılaşma eğilimi olan şirketlerin hâlihazırda yabancı piyasaların ihtiyaçlarına cevap verebilecek teknolojilerinin ve ürün ile ilgili her türlü bilginin olduğunu ve bu şirketlerin uluslararasılaşmayı mevcut bilgi birikimi ve yetkinliklerini (know-how) veya OLI modelinin önerdiği gibi mülkiyet üstünlüklerini (Dunning, 1988) başka ülkelerde kullanabilmek için tercih ettiklerini savunmaktadır. Çokuluslu şirketler yerel şirketlerle karşılaştırdığında, yabancı olmanın getirdiği ek sorumluluklar ve coğrafi, kurumsal ve kültürel açıdan birbirine uzak ve farklı ortamlarda operasyon gerçekleştirmenin koordinasyon ve kontrol maliyetleri gibi bazı olumsuzluklarla karşılaşabilmektedir (Zaheer, 1995; Lessard & Lucea, 2008; Ramamurti, 2008). Bir ülkede yabancı olmanın olumsuzluklarını ortadan kaldırabilmek için bu şirketlerin, şirketlerine ve geldikleri ülkeye özgü üstünlüklerinden daha fazla yararlanabilecekleri uluslararasılaşma stratejileri (diğer bir deyişle ihracat, doğrudan sermaye yatırımı veya sermaye ortaklığı) ile yabancı olmanın beraberinde getirdiği yükleri ve yükümlülükleri dengelerler. OLI (Ownership- Location-Internalization) modeline göre sahiplik, yer ve içselleştirme üstünlükleri şirketlerin doğrudan yabancı sermaye yatırımları yoluyla uluslararasılaşmasını açıklayan faktörlerdir.

Gelişmekte olan ülke şirketlerinin ise, şirkete özgü ve faaliyette bulundukları ülkeye özgü özelliklerinin gelişmekte olan ülkelerle karşılaştırıldığında çok farklı olabilmektedir. Bu şirketlerin çoğunlukla uluslararasılaşmalarını sağlayacak teknoloji, güçlü markalar ve yönetim yetkinliği gibi önemli şirkete özgü rekabet üstünlükleri bulunmamaktadır. Rugman’ın (2008) belirttiği gibi gelişmekte olan ülke çokuluslu şirketleri (ÇUS) daha çok ülkelerine özgü üstünlüklerden yararlanırlar ve bilgiye ve teknolojiye dayalı şirkete özgü üstünlük yaratamazlar. Örneğin, Rusya, Güney Afrika ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerin çokulusluları bu ülkelerin doğal kaynaklarını uluslararasılaşma sürecinde üstünlük olarak kullanabilirken, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin şirketleri çok büyük yerel pazar potansiyeli ve düşük maliyetli kalifiye ve kalifiye olmayan işgücünün varlığından yararlanmaktadırlar. Ayrıca gelişmiş ülkelerin uluslararasılaşmaya başladığı dönemdeki ulusal ve uluslararası ortam ve dinamikleri ile gelişmekte olan ülke şirketlerinin yoğun olarak uluslararasılaştıkları dönem ve ortamı çok farklıdır. Bu nedenle gelişmekte olan ülke şirketlerinin uluslararasılaşma sürecini aynı bakış açıları ve teorilerle anlamaya çalışmak ve açıklamak her zaman çok anlamlı olmamaktadır.

Varsayımımız gelişmekte olan ülke şirketlerinin uluslararasılaşma sürecinin dinamiklerinin gelişmiş ülke çokuluslu şirketlerininkinden farklı olacağıdır (Bonaglia, Goldstein & Mathews, 2007; Chittoor & Ray, 2007; Cuervo-Cazurra, 2007; Khanna & Palepu, 2006; Luo & Tung, 2007; Mathews, 2006). Amacımız her ne kadar eleştiriler almış olsa da Mathews (2002, 2006) modelini gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’de faaliyet gösteren aile işletme gruplarının uluslararasılaşma sürecini açıklamakta uygun bir model olup olmadığını sorgulamaktır.

Mathews (2002, 2006) LLL (linkage-Leverage-Learning; bağlantı-yararlanma- öğrenme) modelinde, gelişmekte olan ülke şirketlerinin uluslararasılaşması için OLI modelinin önerdiği gibi mutlaka sahiplik üstünlüklerinin diğer bir deyişle şirkete özgü varlık ve yetkinliklerinin olması gerekmediği tam aksine bu varlık ve yetkinlikler uluslararasılaşmasının yardımcısı değil, temel

hedefi olduğunu önermekte ve gelişmekte olan ülke şirketlerinin yeni yetkinlikler ve üstünlükler elde edebilmek için de uluslararasılaşabileceklerini savunmaktadır (Li, 2007). Şirketlerin uluslararası piyasalara açılmadan önce gelişmiş piyasaların daha ileri ihtiyaçlarına cevap verebilecek ürünler oluşturabilmek için teknolojik ve bilimsel know-how geliştirmek veya mevcutları gözden geçirmek zorundadırlar (Mathews, 2006).

Sonuçta, bu görüşe göre gelişmekte olan ülke şirketlerini uluslararasılaşmaya iten sebeplerden en önemlisi teknolojik eksiklik ve pazara sonradan giren olmanın getirdiği olumsuzluklar nedeniyle ortaya çıkan kaynak engellerini ortadan kaldırmaya yardımcı olacak öğrenme istediğidir. Buna göre gelişmekte olan ülke şirketleri her türlü uluslararası yatırımı, yeni bağlar kurmak, bunlardan yararlanmak ve öğrenmek yoluyla rekabet üstünlüğü yaratmak için yapmaktadırlar. Bu kapsamda şirketlerin uluslararası yatırımlarını sadece yurtdışı doğrudan sermaye yatırımları veya ortaklıkları ile sınırlamak doğru değildir. Benzer şekilde, Luo ve Tung (2007) “springboard- zıplama tahtası model” inde şirketlerin mevcut üstünlüklerini kullanmak yerine yeni yetkinlikler ve üstünlükler elde etmek için de uluslararası yatırımlar yaptıklarını ve bunun onlara itici güç oluşturduğunu savunmaktadır.

Gelişmekte olan ülke şirketleri için uluslararasılaşma sadece yurtdışına doğrudan sermeye yatırımı yaparak değil aynı zamanda yabancı yatırımları çekmek ve kabul etmek yoluyla da olabilmektedir. Genelde en çok tercih edilen yöntemler arasında erken uluslararasılaşan çokuluslu bir şirketin yerel ortağı olmak veya uluslararası tedarik zincirinin bir parçası olarak üretim yapmak veya fason üretim yapmak sayılabilmektedir. Bu kapsamda temel varsayımımız genelde gelişmekte olan ülkelerde ve özelde Türkiye’de şirketlerin içsel ve dolaylı ulusluslararasılaşma stratejileriyle (ihracat, OEM, ODM, OBM, fason üretim, lisans ve işbirliği anlaşmaları ve ortak girişim gibi) uluslararası kimlik kazanabileceğidir. Beklentimiz Türk ÇUŞ’nin bu sayede özellikle uluslararası rekabetin yoğun olduğu sektörlerde teknolojik, finansal ve operasyonel kaynaklara ulaşabildikleri, yönetimsel ve teknolojik yetkinlik ve deneyim kazandıkları ve dışsal uluslararasılaşma için altyapı oluşturduklarıdır (Young et al., 1996, Guthrie, 2005, Luo & Tung, 2007).

Gelişmekte olan ülke şirketlerinin uluslararasılaşma sürecinde dikkati çeken bir diğer unsur, 1970’lerde görülen uluslararasılaşma akımından farklı olarak gelişmekte olan ülke şirketlerinin sadece benzer gelişmişlikteki ve benzer özelliklerdeki (dil, kültür, politik ve kurumsal sistem vbg.) ülkelere yatırım yapmamaları aynı zamanda gelişmiş pazarları da hedeflemeleri ve daha çok satın almalar ve yeni yatırımlar gibi geleneksel uluslararasılaşma süreci olarak karşılaştırıldığında (belli bir ülkeye ihracat, söz konusu ülkede satış bürosu, üretim tesisi yatırımı vbg) göreceli olarak hızlı yöntemlerle yeni alanlarda ve pazarlarda uluslararasılaşmalarıdır (Luo & Tung, 2007). Bu kapsamda, Türk işletme gruplarının uluslararasılaşma süreci yatırım yapma tercihleri de incelenecek ve farklı uluslararasılaşma yöntemlerinin hangi koşullarda ve neden kullanıldığını belirlenmeye çalışılacaktır.

Türk aile işletme gruplarının uluslararasılaşma süreçlerinin incelenmesi araştırmanın temel amacını oluşturmaktadır. İşletme grupları geç gelişen ekonomilere özgü bir örgütlenme formu olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye’de ekonomide baskın rol oynayan şirketler incelendiğinde, farklı iş kollarında faaliyetlerini sürdüren işletme gruplarının güçlü varlığı ve kamu iktisadi kuruluşlarının halen devam eden etkinliğinin söz konusu olduğunu görmekteyiz (Çolpan & Hikino, 2008). Bu kapsamda, Türkiye’de işletme grupları ve yaygın örneği olan aile holdingleri araştırma konumuzu oluşturmaktadır. Bu grupların temel özelliklerinin ilişkisiz çeşitlendirme stratejisi benimseme, bir veya daha fazla ailenin bir holding şirketi yoluyla grubu oluşturan şirketlere sahip olması ve grubun bir merkezden yönetilmesidir (Buğra, 1995; Gökşen & Üsdiken, 2001; Üsdiken & Öktem, 2008; Özkan, Kurt & Karayormuk, 2008).

Araştırmaya dâhil edilecek aile işletme grupları belirlemek için Çolpan ve Hikino (2008) tarafından hazırlanan Türkiye’deki en büyük iktisadi aktör listesi ve Kadir Has Üniversitesi, KPMG Türkiye, DEIK (Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu) ve New York Columbia Üniversitesi Sürdürülebilir Uluslararası Yatırımlar Vale Columbia Merkezi tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen araştırma sonucu belirlenen Türk Çokuluslu Şirketleri listelerinde yararlanılmıştır (KHÜ ve diğerleri, 2011). İncelenecek şirketlerin seçiminde ülke bazında çok uluslu olması, finansal sektör kuruluşu olmaması, yabancı varlıklarının bulunması, yurtdışında faaliyet gösteriyor olması kriterleri kullanılmıştır.

Türkiye’nin en büyük ÇUŞleri listesinde Sabancı Holding, Doğuş Grup, Anka, Türkcell, Çalık Harding, Turkish Petrol Corporation, Koç Holding, Şişecam, Tekfen Holding, Doğan Holding, Alarko Grup, TAV Holding, Zorlu Enerji Grup, Orhan Holding, Eczacıbaşı Holding, Borusan Holding, Yıldız Holding, Eroğlu Holding, Çelebi Holding gibi 19 uluslararası şirket yer almaktadır. Araştırmaya göre, söz konusu bu 19 şirketin yabancı doğrudan yatırımları dikkate alınarak yapılan sıralamada, çok uluslu Türk şirketlerinin yurt dışı mal varlıkları 31 milyar 402 milyon dolar, yurt dışı satış hacmi 14 milyar 726 milyon dolar olarak tespit edilmiştir. Bu şirketler 6 kıtada 396 iştirake ve 89 bin 946 çalışana sahiptirler. Bu iki listede da yer alan 5 aile işletme grubu araştırma örneklemimize dâhil edilmiştir.

Seçilen grupların ortak özellikleri;

1- Aile kontrolü ve yönetiminde olması

2- Uluslararası faaliyetlerinin ve ortaklıklarının olması

3- Zaman boyutunda incelemeye olanak verecek kadar uzun bir yaşam öyküsünün olması

4- Yönetimin kurucu kuşaktan sonraki kuşaklara geçmiş olması 5- Farklı ulusal pazarlarda faaliyet gösteriyor olmasıdır.

Örnekleme dâhil edilen grupların uluslararası faaliyetlerine ve yatırımlarına ilişkin bilgiler ikincil kaynaklardan (şirket faaliyet raporları, internet siteleri, gazete haberleri, yönetici söyleşileri vbg) elde edilmiş ve zaman boyutunda incelenerek tablolar oluşturulmuştur.

Türk aile işletme gruplarının uluslararasılaşma deneyimleri: Bulgular

Türk aile işletme gruplarının uluslararasılaşma süreci tarihsel bir perspektifte ağırlıklı olarak önemli reformların yapıldığı 1980 sonrası dönemde incelenmiştir. Şirketlerin Türkiye’de çokuluslu şirketlerle kurdukları ortaklık ve işbirlikleriyle başlayan uluslararasılaşma süreci içe dönük uluslararasılaşma ve dışa dönük uluslararasılaşma olarak iki ayrı başlık altında incelenmiştir.

İçe dönük uluslararasılaşma: Yurtiçin çok uluslu şirketlerle ortak yatırımlar ve stratejik işbirlikleri

Türkiye’de işletme gruplarının en temel özelliği çoğunluğunun aile sahipliğinde olması ve ilgisiz çeşitlendirme stratejisi izlemeleridir (Buğra, 1995; Gökşen & Üsdiken, 2001; Üsdiken & Öktem, 2008; Özkan, Kurt & Karayormuk, 2008; Karaevli, 1998). Geç endüstriyelleşen bir ülke olarak Türkiye’nin sanayileşme atılımının diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında çok az bir geçmişi bulunmaktadır. Türkiye ortamı diğer birçok gelişmekte olan ekonomide olduğu gibi (Khanna & Palepu, 2000; Khanna & Yafeh, 2007) ürün ve finans piyasalarında aksaklıkların yaşandığı 1950li yıllardan itibaren Türk girişimcilerine hızlı, kimi zaman devlet destekli (Buğra, 1994) ve çeşitlenmiş büyüme olanağı sağlamıştır. Fakat Türk şirketleri, o dönemde teknoloji ve yönetimsel yetkinlik gibi şirkete özgü varlık ve yeteneklerinin olmaması nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin tersine fırsat çekimi stratejisi yardımıyla büyümelerini yönetmek durumunda kalmışlardır (Çolpan & Hikino, 1998).

Diğer bir deyişle gelişim daha çok, yeni pazarlar arayışında olan gelişmiş ülke şirketleri ile işbirlikleri ve ortaklıklar vasıtasıyla gerçekleşmiştir. Bu aynı zamanda şirketler için erken uluslararasılaşma sürecinin önemli bir aşamasını da oluşturmaktadır. Luo ve Tung (2007) bu durumu içe dönük ve dolaylı uluslararasılaşma olarak tanımlamakta ve ithalat ve ihracat faaliyetleri, fason üretim, işbirliği anlaşmaları veya ortaklıklar yoluyla zaman içinde yerel şirketlerin yurtdışı sermaye yatırımlarının da teşvik edileceği dolayısıyla içe dönük uluslararasılaşmanın gelişmekte olan ülke şirketlerin çokuluslulaşma sürecinin önemli bir adımı olduğunu belirtmektedir.

Her şeyden önce bu türdeki teknik alışveriş, işbirliği ve ortaklıklar sayesinde yerel şirketlerin teknoloji ve bilgi kaynaklarına ulaşma, ithal edilen teknoloji ve bilgiye ilişkin proje yönetimi, finansal kaynaklar bulma ve kullanma, yerel veya uluslararası pazarlarda pazarlama

ve dağıtım gibi yetkinliklerini geliştirebilecekleri, ayırt edici yetenekler elde edebilecekleri ve önemli bir öğrenme ve kendini geliştirme olanağı yaratılabileceği düşünülmektedir (Guillen, 2000; Kock & Guillen, 2001).

Bu kapsamda, Türkiye ortamının incelenmesi için büyük işletme kuruluşlarının Türkiye ekonomisinde önemli bir rol oynamaya başladığı 2. dünya savaşı sonrası dönem seçilmiştir. Bunun nedeni özellikle 1950’lilerin özel sektörü destekleyen sanayi politikalarının etkisiyle aile sahipliğindeki büyük işletme grupları tohumlarının atıldığı ve gecikmeli de olsa bu dönemden itibaren ekonomide önemli birer rol üstlenmeye başlamış olmasıdır (Çolpan & Hikino, 2008). Araştırmamıza dâhil olan işletmelerin hepsi bu dönemden önce kurulmuş ve çok-faaliyetli işletme statüsüne gelmeye başlamış işletme gruplarıdır (Bakınız Tablo 1). Türk sanayinin gelişmeye başladığı 1980’li yıllar öncesinde 1960’lardan itibaren Türkiye’de ithal ikameci politikalar tercih edilmiş ve endüstriyelleşme böyle bir ortamda gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.

Tablo 1: İşletme Gruplarının 1980 öncesi dönemdeki durumu

Grup Adı Kuruluş Yılı/Grup

Oluş tarihi

Sahiplik İş alanları

Koç Grubu 1926 / 1963 Koç Ailesi 23 şirket

Çok- faaliyetli

Sabancı Holding 1932 / 1967 Sabancı Ailesi 30 şirket

Çok-faaliyetli

Yıldız Holding 1944 / 1989 Ülker Ailesi 5 işletme

Bisküvi, Çikolata, Un ve Ambalaj

Doğuş Grubu 1951 / 1975 Şahenk Ailesi 5 şirket

İnşaat ve Altyapı, Turizm, Bankacılık, Gıda Anadolu Endüstri Holding 1949 Yazıcı ve Özilhan Ailesi 4 şirket Otomotiv ticaret, Motor üretimi, İçecek ve perakendecilik

Bu dönemden itibaren içe dönük uluslararasılaşma yöntemi ile büyüyen grupları gözlemlemekteyiz. Gruplar ve yurtiçi uluslararasılaşma faaliyetleri Tablo 2’de özetlenmiştir. Araştırmaya dâhil edilen tüm grupların gelişiminde çokuluslu şirketlerle Türkiye pazarında işbirlikleri ve ortaklıkların önemli olduğunu ve ilk uluslararası deneyimlerini bu sayede yaşadıklarını söylemek mümkündür. Bu gruplar arasında temelleri 1926 yılında atılan ve 1963 yılında holding haline gelen Koç grubu en erken dolaylı uluslararasılaşan şirketlerimizden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yabancı temsilcilikler aracılığıyla ticaret alanında faaliyetlerine başlayan Koç grubu 1948 yılında General Electric firmasıyla işbirliği yaparak ilk ampul fabrikasını kurarak sanayiye alanında yatırım yapmış ve takip eden yıllarda daha çok montaj sanayi olarak adlandırılabilecek sanayi yatırımlarıyla büyümüştür.

Lisans anlaşmaları ve teknik yardım ile başlayan işbirlikleri (Arçelik (1959), Türk Demirdöküm (1954), Aygaz (1961) ve İzocam (1965) gibi) kısmen yabancı ortaklıklara dönüştürülmüş ve bu ortaklıklara yenileri de eklenmiştir (Fiat ile ortak kurulan Tofaş (1971), Siemens ile ortak kurulan Türk Siemens (1964), Magnetti Mirelli ile ortak kurulan Mako, Ford ile işbirliği içinde kurulan Otosan (1965) ve Uniroyal (1962), Döktaş (1973), Migros (1975), Karsan (1982) Koç-Amerikan Bank (1986), Arçelik-LG (2004) gibi) ve bu sayede bilgi, teknoloji ve yeni bilgi aktarımının daha uzun ömürlü olmasını sağlayacak uluslararası işbirliği ve sermaye yatırımı modellerine geçilmiştir.

Koç Holding’in Türkiye’de çeşitli yabancı ortaklıklarla hem büyümesi hem de portföyünü çeşitlendirmesi sadece içsel uluslararasılaşma açısından değil aynı zamanda uluslararasılaşmanın zamanı ve bu uluslararasılaşmayı başlatan girişimci açısından da önemlidir. Diğer incelenen şirketlerde uluslararasılaşma sürecinin kuruluş aşamasını takip eden daha geç dönemlerde ve ikinci veya üçüncü kuşak tarafından başlatıldığını veya sürdürüldüğünü görmekteyiz. Koç Holding’te ise bu süreç daha ilk yıllarda ve bizzat kurucu girişimci tarafından teşvik edilip, planlanmış ve yürütülmüştür. Sabancı Holding’in de ululaslararası deneyimi ağırlıklı olarak 1980 sonrası dönemde (örneğin Dusa, Beksa, Cignasa, Hiltonsa, Akbank-BNP) ve 1990’larda (örneğin Toyotasa, Philsa, MarsaKJS, Philip Morissa, Yazakisa, Carrefoursa, Diasa, Akçansa, Hoecsa, Danonesa, Omluksa ve Giysa gibi) ve ikinci kuşak yönetimin inisiyatifi ile başlamış ve hız kesmeden 1990’larda da devam etmiştir.

Diğer bir farklı örnek, Ülker Holding olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülker grubu gıda alanında 1940’lı yıllardan itibaren organik olarak büyümüş, ürün yelpazesini genişletmiş, dikey bütünleşme stratejileri ile hammadde kaynaklarına doğru ve ambalajlama alanında yatırımlar yaparak önemli bir büyüklüğe ulaşmıştır. İhracat faaliyetleri dışında yurtiçinde ilk defa 1990’lı yılların başında bir ortaklık kurarak (1993 yılında Celestar Grubu ile ortalık şeklinde kurulan Pendik Nişasta) başladığı dolaylı uluslararasılaşma süreci 2000’li yılların başında şirketin ikinci kuşağa geçmesiyle beraber hız kazanmıştır. Gıda alanında birçok yerel marka satınalmasının yanı sıra, Hero (2003), Kelloggs (2005), Benecol (2006), Continental Confectionary (2009), Milford-Yıldız (2010-Laurens Spethman Holding ile ortaklık), Eckes-Granini Grup ile ortaklık (2010), McCormick ile ortaklık (2010) ve ambalaj sektöründe SCA ile Komili Kâğıt AŞ ortaklığı (2010)) ile geç dönem dolaylı uluslararasılaşma stratejisine ilginç bir örnek oluşturmuştur.

Örnekleme dâhil olan gruplardan Doğuş grubu ise, yoğunluklu olarak perakendecilik (otomotiv ve hazır giyim) inşaat ve taahhüt ve bankacılık sektöründe faaliyet gösteren dolayısıyla sanayi gruplarından farklı bir yapıya sahiptir fakat bu grubun da ilk uluslararası

Belgede 5. Aile İşletmeleri Kongresi (sayfa 111-133)