• Sonuç bulunamadı

III. Bölüm: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

3.2. Kavramsal Çerçeve

3.2.2. Ekosistem Hizmetleri

3.2.2.1. Sulak Alanların Ekosistem Hizmetleri

3.2.2.1.2. Sulak Alanların Düzenleme Hizmetleri

Sulak alan ekosistemleri; biyolojik çeĢitlilikle gıda, ilaç ve ekonomik kaynaklar gibi üretim hizmetlerinin yanı sıra bulunduğu bölgenin fiziksel koĢullarını düzenleme rolü de üstelenmektedir. Sulak alanların; özellikle alandaki hidrolojik dönüĢüm ağı içindeki önemi sebebiyle iklimi düzenleme, yeraltı ve yüzey su akıĢlarını dengeleme ve düzenleme, bulunduğu bölgedeki sel, taĢkın ve fırtına gibi doğal oluĢumlu faaliyetlerin etkisini azaltma, suların temizlenmesi ve dengelenmesini sağlama, hava kalitesini düzenleme, karbon depolama ve iklim değiĢikliğinin etkilerine uyum sağlama gibi önemli düzenleyici hizmetleri bulunmaktadır.

Yeryüzünde, yeraltında ve atmosferde bulunan suyun daimi hareketiyle hidrolojik çevrim oluĢmaktadır. Bu döngü dünyamızda yaĢamın oluĢmasına sebep olan en önemli döngüdür. Su çevrimi ve buharlaĢmanın oluĢması için yeryüzünde bulunan sulak alanlar da dahil olmak üzere yüzey ve yeraltı suları kullanılmaktadır. Terleme ve buharlaĢmayla oluĢan su buharı transferiyle havadaki nem miktarı artarak yağıĢ meydana gelmekte ve su buharı yağıĢ olarak tekrar yeryüzüne inmektedir. Sulak

83

alanların olduğu bölgede su yüzeyi olduğundan dolayı buharlaĢma miktarı daha fazladır. Bu da havadaki nem miktarını arttırarak yağıĢın dengelenmesini sağlamaktadır. Yani sulak alanlar bulundukları bölgenin nem oranını yükselterek yağıĢ ve sıcaklığın üzerinde etki sağlamaktadır. Bu etki sulak alanların büyüklüğü, su yüzeyinin devamlılığı gibi durumlara bağlı olarak değiĢebilmektedir. Örneğin; ülkemizde Doğu Anadolu Bölgesi‟nde kıĢ ayları çok soğuk geçmektedir. Fakat burada Van Gölü çevresinde kıĢ mevsimi diğer yerlere oranla daha ılık geçmektedir. Yükseltileri de hemen hemen aynı olmalarına rağmen Ocak ayında ortalama sıcaklık Kars‟ta -11º, Erzurum‟da -8º ve Ağrı‟da -10º iken Van‟da ortalama sıcaklık -3º‟dir. Bu durumun oluĢmasının etkileri arasında bölgede Van Gölü sulak alanı yüzeyinin olması ve bu sulak alan ekosistemi sayesinde buharlaĢmanın (evaporasyon) fazla olmasıyla oluĢan nemli havanın bölgedeki hava sıcaklığını etkilemesinden söz edilmektedir (Erdem, 2007:73-80). Ülkemizde step iklimin hakim olduğu Ġç Anadolu Bölgesi‟nde de bulunan sulak alanların önemi çok büyüktür. KıĢları soğuk ve yağıĢlı, yazları ise sıcak ve kurak bir iklimin hakim olduğu Konya‟dan BeyĢehir‟e doğru gittikçe iklimin değiĢtiğini görebiliriz. Ġklimin değiĢip ılımanlaĢarak yağıĢların artmasıyla birlikte bölgede bitki örtüsü de değiĢmektedir. Bu bölgede göl yüzeylerinin ve bitki topluluklarının bulunmasıyla havadaki nemin artması desteklenerek bölgeye özgü iklim Ģartları oluĢmuĢtur. Aynı zamanda sulak alanların yok olmasıyla da bölgenin iklim koĢullarının etkilendiği tespit edilmiĢtir. Örneğin; Burdur Gölü‟nün kurumasıyla göl havazasındaki iklimin tamamen değiĢeceği varsayımları bulunmaktadır. Gölün tamamen kurumasıyla bölgedeki nem oranının azalacağı, yağıĢların düzensizleĢeceği, don olaylarının daha sık yaĢanacağı ve gece sıcaklıklarının ise azalacığı tahmin edilmektedir. Bölgedeki iklimin giderek karasallaĢmasıyla tarım ve hayvancılığın da olumsuz etkileneceği öngörülmektedir. Ġklimin karasallaĢmasıyla yüzeye ulaĢan suyun azalması sonucunda tarım ve hayvancılıkta ihtiyaç duyulan sulama maliyetlerinin artacağı ve üretimin

84

azalacağı tahmin edilmektedir. Aynı Ģekilde ülkemizde Antalya-Elmalı‟da Karagöl ve Avlan Gölleri‟nin 1980 yılında kurulmasıyla, bölgedeki yıllık ortalama sıcaklığın 0.6º arttığı ve yıllık toplam yağıĢın 41.7 kg. azaldığı tespit edilmiĢtir. Aynı zamanda göl yüzeylerinin yok olması; bölgede don olaylarının artmasına, yeraltı suyunun aĢırı kullanılmasına sebep olarak taban seviyesinin düĢmesine ve topraktaki tuz miktarının giderek artmasına sebep olmuĢtur (Doğa Derneği, 2012). Örneklerde de görüldüğü üzere sulak alanların bulunduğu bölgede iklimin sert koĢullarını yumuĢatma, nem oranlarını artırarak yağıĢı ve sıcaklığı dengeleme hizmetleri bulunmaktadır. Aynı zamanda iklim özelliklerinin düzenlenmesine bağlı olarak bölgedeki biyolojik çeĢitliliğin oluĢmasına sebep olurken, tarım ve hayvancılık gibi ekonomik faaliyetleri de olumlu yönde etkilemektedir. Fakat sulak alanların tahribi veya yok olmasıyla bu özellikler tamamen ortadan kalkmakta ve birbiriyle iliĢkili olarak pek çok alanda çöküĢ yaĢanmaktadır.

Sulak alanlar, hidrolojik çevirim içinde bulunduğu bölgenin iklim özelliklerini etkileyerek iklim değiĢikliği etkilerini azaltmada ve bu etkilere uyum sağlama konusunda önemli rol üstlenirler. Ġklim değiĢikliği etkilerinin artmasına sebep olan en önemli etken atmosferde karbon miktarının giderek artmasıdır. Ġklim değiĢikliğinin en büyük etkileri; sıcaklık ve kuraklığın artması, buzulların erimesiyle deniz seviyesinin yükselmesi, yağıĢ düzeninin değiĢmesiyle yoğun ve ani yağıĢların yaĢanmasıdır. Sulak alanların iklim değiĢikliği etkilerine uyum sağlamadaki üstlendiği en önemli görev bütük miktarda karbon depolamasıdır. Özellikle sulak alanlar çevresinde bulunan bataklık-sazlık ve ormanlık sulak alanlar en büyük karbon yutak alanları olarak bilinmektedir. Sulak alanlar çevresinde bulunan bitkilerin fotosentez yoluyla karbon depoladıkları ve atmosfere salınan miktarın büyük çoğunluğunu absorbe ettikleri bilinmektedir. Sulak alanların büyüklükleri veya türleri karbon depoloma miktarlarını değiĢtirmektedir. Crooks ve ark.‟a göre uzun dönemli karbon stoğunun en yüksek

85

olduğu sulak alanlar; tropikal turbalıklar, ılıman boreal turbalıkları ve ormanlık tatlısu sulak alanlarıdır. Sulak alanlar karbon depolama alanları olarak doğrudan iklim değiĢikliğine uyum sağlamaya yardımcı olurken aynı zamanda iklim değiĢikliği sonucunda meydana gelen olayların etkisini de azaltmaktadır. Örneğin; tuzlu bataklıkların ani fırtınalara karĢı koruma sağladığı, kıyı sulak alanlarının kıyı çizgisini sabitleyip dalgaların ve fırtına etkisinin Ģiddetini hafifleterek kıyı bölgelerinde yaĢanan sel, su baskını gibi felaketlerden koruduğu da bilinmektedir (WWF, 2019). Aynı zamanda bir kıyı Ģeridi boyunca uzanan mangrovların 100 metrelik bir mesafe boyunca dalga yüksekliği ve enerjisini ortalama % 13 veya % 16 oranında azaltarak yüksek gel- gitler sırasında oluĢan dalga erozyonunu da engellediği bilinmektedir. Diğer yandan karasal sulak alanlar içinde yer alan akarsular, göller ya da taĢkın ovaları aĢırı ve ani düĢen yağıĢları bünyesinde depolayarak sel ve fırtınaların aĢındırıcı etkisinden de korunmayı sağlamaktadır(Ramsar Briefing Notes, 2018).

Ġklim değiĢikliğine karĢı mücadelede oldukça önemli bir yeri olan sulak alanlar aynı zamanda iklim değiĢikliğinden en çok etkilenen hassas koruma alanlarıdır. Sulak alanların gerek doğal gerekse insan faaliyetleri sonucunda tahrip olması, kurutulması ya da tamamen yok olması sonucunda sulak alan ekosistem hizmetlerinin de kaybedileceği unutulmamalıdır. Ġklim değiĢikliği etkilerine uyum konusunda yarar sağlayan sulak alanların ve su kaynaklarının akılcı kullanım ilkelerine bağlı kalarak yönetilmesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir.

GeçmiĢten bugüne dek orman yangınları, volkanik püskürmeler gibi doğal oluĢumlar ve insan faaliyetleri sonucunda havaya pek çok kirletici partikül salınmaktadır. Özellikle sanayi devriminden sonra geliĢen teknoloji ve beraberinde gelen hızlı nüfus artıĢı hava kirliliğinin oluĢmasındaki en büyük etkenlerdir. Fosil yakıtların aĢırı ve bilinçsiz kullanımı, sanayi kuruluĢlarının artması, taĢıtların artması, evsel ısınma yöntemlerinin kontrolsüz olması gibi sebeplerden dolayı havada bulunan

86

kirletici maddeler giderek artmaktadır. Ülkemizde de özellikle düĢük kalorili ve kükürt oranının yüksek olduğu yakıtların ısınmada aĢırı kullanımı ve yanlıĢ yakma teknikleri, nüfus artıĢına paralel olarak motorlu taĢıtların artması ve bu taĢıtlardan çıkan egzoz dumanları, sanayi tesislerinin uygun olmayan konumları ve yüksek kükürtlü yakıtların kullanılmasıyla filtreleme ve yeterli arıtma tesislerinin olmayıĢı hava kirliliğine sebep olan en önemli faktörlerdir (Aydınlar, Güven ve Kırksekiz, 2009). Hava kalitesinin bu gibi sebeplerle bozulmasıyla insan ve diğer canlı türlerinin yaĢam kalitesi de giderek azalmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)‟ne göre dünyada her 10 kiĢiden 9‟u yüksek düzeyde kirletici ve zararlı partikül içeren havayı solumaktadır. Hava kirliliğinin yoğun olduğu bölgelerde ise kalp hastalıkları, kronik akciğer hastalıkları, akciğer kanseri ve solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle her yıl yaklaĢık 7 milyon erken ölümün yaĢandığı bilinmektedir (World Health Organization, 2020). Soluduğumuz havanın kalitesi hayatımızın yaĢam kalitesini de doğrudan etkilemektedir. Özellikle günümüzde nüfusun hızla artıĢ gösterdiği ve bunun sonucunda giderek kentleĢen ve betonlaĢan bir dünya üzerinde bulunan sulak alanlar ve çevresindeki yeĢil kuĢak alanları temiz hava kalitesinin oluĢmasına sebep olan önemli doğal alanlardandır. Aynı zamanda sulak alan yüzeylerinin oluĢturduğu bitki toplulukları (sazlık-bataklık alanlar) bulunduğu bölgede oksijen miktarının artmasına sebep olmaktadır. Bu sayede sulak alanlar ve çevresinde bulunan doğal alanlar kirlenen havanın absorbe edilip temiz hava üretimiyle hava kalitesinin düzenlenmesini ve iyileĢmesini sağlamaktadır. Diğer yandan akarsu ve göl ekosistemlerinin içinde bulunduğu vadilerle oluĢan hava koridorları bulundukları bölgelerde hava sirkülasyonu sağlayarak kirli havanın dağıtılmasını ve bölgedeki havanaın temizlenmesini sağlamaktadır.

Sulak alanlar su kaynağı özelliğiyle buharlaĢma sonucunda havadaki nem miktarının artmasına sebep olarak yağıĢın oluĢması, yüzeye ulaĢan suların yeraltı sularını beslemesi ve yüzey sularının tekrar buharlaĢmayla atmosfere karıĢmasını

87

sağlayan döngü içinde yer almaktadır. Sulak alanlar yağıĢ olarak yüzeye gelen suları bünyesinde tutarak yerlatı sularını da beslerler. Akiferde bulunan sular insanlar için içme suyu sağlama ve sulama gibi faaliyetlerde kullanılacak kaynak sularını oluĢturur. Aynı zamanda sulak alan ekosistemi içinde bulunan temiz su kaynakları diğer sulak alanlarla bağlantılı olabilmektedir. Yerüstünde veya altında bağlı olan ekosistemlerde su kaynaklarının yeterli ve temiz olması bu kaynakların devamlılığını sağlamaktadır. Sulak alanlar kurak dönemlerde ise yüzey suyunun azalmasıyla taban suyundan yararlanırlar. Burada önemli olan nokta su rejimine olan insan müdehaleleridir. Ġnsanların su kaynaklarını bilinçsiz ve aĢırı tüketimiyle yeraltı sularının azalması ya da yüzey sularının kirlenmesi gibi sebeplerle hidrolojik denge bozulmaktadır. Ġnsan faaliyetlerinden etkilenmemiĢ sağlıklı bir sulak alan ekosistemi kendini sürekli yenileyen hidrolojik olarak bir döngü içinde varlığını sürdürmektedir. Su rejimini düzenleyen bu ekosistemler aĢırı ve ani yağıĢlarda toprak tarafından absorbe edilemeyen suyu bünyesine alararak sel ve taĢkın riskini de ortadan kaldırır. Özellikle ani ve aĢırı yağıĢların olduğu, sel ve taĢkın olaylarının yaĢandığı bölgelerde hem can hem de mal kayıpları olabilmektedir. Sulak alanlar, yeryüzüne ulaĢan suyun önemli bir kısmını absorbe ederek etrafa kontrollü Ģekilde yayılmasını sağlar. Sulak alanların bu ekosistem hizmeti yaĢanan sel ve taĢkın olaylarının sonuçlarını hafifleterek ya da engelleyerek ekonomiye katkı sağlamaktadır. Sulak alanların sağlıklı ekosistemler olarak korunamaması durumunda ise sel ve taĢkın oranlarının artacağı ve ciddi ekonomik kayıpların yaĢanılacağı düĢülmektedir. Örneğin; bölgede yapılan araĢtırmalar sonuçlarına göre Missisipi Nehri boyunca uzanan sulak alanlar, geçmiĢte 60 günük taĢkın suyu depoladığı fakat günümüzde sadece 12 günlük suyu tutabildiği tespit edilmiĢtir (BirleĢmiĢ Milletler Koruma Ajansı, 2020). ABD‟de ise kasırgaların etkisinin Ģiddetini hafifletmede kıyısal sulak alanların rolü hakkında yapılan bir çalıĢmaya göre; bölgede oluĢan fırtınaların etkisini azaltan sulak alanların her yıl yaklaĢık 23,2

88

Amerikan doları değerinde koruma sağladığı tespit edilmiĢtir. Bir hektarlık kıyısal alanın yok olması ya da dönüĢtürülmesiyle her yıl ortalama 33 Amerikan doları değerindeki ekosistem hizmetinin kaybolacağı ve bu durumun ekonomiye olumsuz yansıyacağı da tespit edilen diğer bulgular arasındadır (Orman ve Su ĠĢleri Bakanlığı, 2020b). Örneklere göre sulak alanların sel, taĢkın ve kasırga gibi doğal olayların yarattığı ekonomik kaybı aza indirdiği, bu sulak alanların yok olması sonucu ekonomik etkinin kaybolacağı ve kayıpların artacağı görülmektedir.

Sulak alanlar özellikle günümüzde artıĢ gösteren nüfus, kentleĢme ve sanayi gibi yoğun kirleticilerin etkisi altındadır. Kirletici unsurların sulak alanlara ulaĢmasıyla su kalitesi bozulmakta ve sulak alanların sürdürülebilirliği tehlike altına girmektedir. Fakat sulak alanlara ulaĢan bakır, azot, çinko gibi maddeler bu alanlar içinde filtreleme özelliği olan su içi bitkileri tarafından depolanmaktadır. Sulak alanlar dünya üzerinde adeta dev arıtım sistemleri olarak çalıĢmaktadır. Örneğin; Florida‟da Servi Bataklığı‟na ulaĢan atık suların taĢıdığı azotun % 98‟ini ve fosforun ise % 97‟sini buradaki suiçi bitkileri ve sazlıklar tarafından arıtıldığı saptanmıĢtır (Erdem, 2007:73-80). Günümüzde sulak alanlar içindeki suiçi bitkilerinin arıtım özelliğinden ilham alınarak oluĢturulan yapay arıtım sistemleri de bulunmaktadır. Yüzen arıtma suları (FTW) olarak bilinen bu arıtma sistemleri; üzerinde su bitkilerinin olduğu, su üzerinde yüzebilen küçük platformlardır. Bu sistemle sulak alanlara ulaĢan kirletici maddelerin bitkiler tarafından depolanarak arıtılması hedeflenmektedir. Sample ve Fox‟a göre sulak alanlarda kullanılan bu FTW‟ler su içinde bulunan bitkilerin kirletici maddeleri doğrudan besin olarak kullanması sonucunda yok edebilmektedir. Diğer yandan sulak alanlar içinde bulanan sazlıkların bitki köklerinin ve sudaki mikroorganizmaların kirletici maddeleri yakmak ve tüketmek suretiyle suyu temizlediği tespit edilmiĢtir. Bu sayede sulak alanlar içinde bulunan kirletici maddeler yok olmakta ve temiz su kaynaklarına ulaĢılmaktadır. Temiz yüzey suları ise yeraltına aktarılan su kütlelerinin de temiz

89

olmasını sağlayacaktır. Ayrıca sulak alanlardaki bu doğal arıtım özelliği ekonomik açıdan da oldukça önemli faydalar sağlayarak sürdürülebilir kalkınmaya destek olmaktadır.