• Sonuç bulunamadı

3. SİNEMADA MİNİMALİZM

3.1. Akım Filmlerinde Minimalist Yaklaşımlar

3.1.2. Sovyet Toplumsal Gerçekçiliğ

Adından da anlaşılacağı Sovyet Toplumsal Gerçekçiliği kaynağını gerçek hayattan alan bir sinema akımıdır. Birinci Dünya Savaşı döneminde ve sonrasında gelişen bir akım olan Sovyet Toplumsal Gerçekçiliği diğer sinema akımlarına göre biraz daha şanslıdır. Şanslıdır çünkü resmi ideoloji tarafından desteklenen ve özellikle de istenen bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.

Rusya toplumu farklı etnik yapılardan oluşan büyük bir devlet olmasının yanında diğer birçok Avrupa ülkesine göre endüstrileşme ve gelişme sürecine daha geç girmişti. Toprak köleliğinden yeni kurtulmuş olan halkın büyük çoğunluğu işçi ve köylü sınıfına mensuptu. İnsanlar bu süreçte sosyal ve ekonomik anlamda büyük bir karmaşa yaşıyorlardı. Çarlık rejiminin baskılarından yılmış olan halk Avrupa‟da yaşanan siyasal ve sosyal olaylardan kimi aydınlar aracılığı ile haberdar oluyorlardı. Yaşanan gelişmelerden etkilenen kimi aydın ve öğrenciler liberal görüşleri ileri sürmeye başlamışladır. Bu dönemdeki Sosyalist hareketler 1917 yılına kadar Çarlık rejimi tarafından bastırılmıştır. Çarlık rejiminin 1. Dünya Savaşı‟na katılmış olması yoksul halkı dahada yoksullaştırmıştır. Bu süreçte giderek güçlenen Sosyalist hareketler 1917 yılına gelindiğinde Çarlık rejimini yıkarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği‟ni kurmuşlardır. Ekim Devrim‟i ile birçok alanda kargaşa ve sarsıntı yaşanmaktaydı. Politik, kültürel ve ekonomik alanlarda sıkıntı yaşayan ülke bir yandan var olan yoksulluk ile baş etmeye çalışırken, bir yandan komünizmi bünyesindeki farklı uluslara aktarmaya çalışıyordu. Ayrıca ülke bir diğer yandanda içerdeki ve dışarıdaki düşmanlar ile uğraşmaktaydı (Coşkun, 2003: 41-42).

Yaşanan bu süreçte devlet sanat alanında kendini halka duyurmaya ve anlatmaya çalışmıştır. Daha net bir ifadeyle yaşanan sürecin daha iyi anlaşılabilmesi için sanatçılara bir çok imkan sunulmuştur.

Her ne kadar araç ve gereç konusunda yetersizlikler yaşanıyor olsada Sovyet sinemacılar çeşitli deneme ve araştırma yolları deneyerek birçok yeni şeyler üretmişlerdir. Araç ve gereçlerdeki sıkıntının yanında konun ele alınması açısından birçok özgürlük sunulmuştur sinemacılara. Tanınan özgürlük ve yokluklardan kaynaklı yeni yöntemlerin denenmesi ile Kuleshov ve Vertov gibi iki sinemacının kurgu analizleri ve görüntülerin birbirleri ile ilişkileri üzerine sistematik denemeleri ortaya çıkmıştır. Bu araştırma ve denemeler Sovyet Sinemasının yanında sinema sanatınada büyük anlamda katkıda bulunmuştur (Adalı, 1986: 34).

Ekim Devrimi sonrasındaki süreç sinemanın temel malzmesi olmuştur. Hükümet bu süreçten sonra iletişime dair araçlarının kontroljnü devlet denetimine almıştır. Bu anlamda sinema, tiyatro, basın ve edebiyat devletin kontrolünde ve yönlendirilmesi çerçevesinde gerçeklemiştir. Bu durumun en önemli amacı var olan yeni düşüncenin halka anlatılmasının yanında her alana geniş şekilde yayılmasının istenmesidir (Rotha, 2000: 145-146).

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, çok geniş bir alana yayılmış bir toprak parçası üzerindeydi, bu yüzden çok fazla etnik yapıya sahipti. Bu yüzden sinemanın her yere ulaşmasını ve kendi kontrolü çerçevesinde yeni sistemin anlatılmasını destekliyordu.

Toplumsal Gerçekçilik kapsamında gelişen yeni Sovyet sineması, Avrupa sinemasından ve de özellikle de o yıllarda büyük ölçüde dünya pazarını ele geçirmiş olan Amerikan sinemasından birçok açıdan farklıdır. Avrupa sinemasında, Amerika sinemasına oranla sanatsal kaygılar daha fazla gözetilse de, aslında her ikisi de ticari bir temele dayanır ve izleyici eğlendirme kaygısı ön plandadır. Sovyet hükümeti ise sinemayı, bir etkileşim ve propaganda aracı olarak görmüş ve düşüncelerini yaymak amacıyla sinemadan yararlanmış, bu da çok farklı temalara, konulara ve anlatım özelliklerine sahip bir sinemanın doğmasına yol açmıştır. Ticari bir kaygısı olmayan Sovyet yönetmenleri, bu avantaja sahip olmayan Avrupa ve Amerika‟daki meslektaşlarının aksine, özellikle teknik alanda kendi fikirlerini geliştirme açısından tam bir özgürlüğe sahip

olmuşlardır. Ancak, onların sineması da, komünizm politik ideolojisiyle sınırlıdır ve onlar, insanları eğlendirmekten öte, onların ruhlarına ve kalplerine seslenmek durumundadırlar. Bu koşullarda yapılan filmlerde de bir takım özellikler ön plana çıkacaktır (Coşkun, 2003: 46-47)

Sovyet yönetmenler diğer ülke sinemalarında olduğu gibi sadece heyecan yaratma ve eğlendirme özellikleri üzerinde durmuyordu. Sovyet yönetmenler görsel nitelikleri insanların kalbini seslenebilmek onları gerçekten etkileyebilmek için üretmişlerdir. Sovyet Sineması için filmlerin politik bir duruşları olmalı ve kitlesel düşünceye yer açmalıydı. Kitlesel düşünce ile yeni fikirlerin ortaya çıkarılmadığı filmeler değersiz kabul edilecekti. İnsanların gündelik yaşamları, yaşamlarında görülen sorunlar bir kuram çerçevesinde ortaya konmak zorundaydı bu filmlerde. Özetle bu dönem filmleri yapıldıkları çerçeve içerisnde ve mevcut sistem içerisinde yeni anlatım olanakları bulmuştur (Rotha, 2002: 146.)

Var olan avantaj ve dezavantajlar ile Sovyet Sinemacılar dünya sinemasına bi çok şey katmışlardır. Filmlerindeki toplumsallık ve bunu anlatmanın etkin yollarının denenmesi birçok yenilik getirmiştir sinema dünyasına. Özellikle anlatımlarındaki farklıklar o dönem içerisnde çok önemli bir yerdedir ve etkisini günümüze kadar sürdürmüştür.

Paul rotha, Sovyetlerdeki o dönem için yapılan filmleri politik yönlerinden dolayı ikiye ayırmaktadır. Paul Rotha‟ya göre: „Eisenstein, Vertov, Pudovkin gibi temel ilgi alanları içerik ifadesi ve yapımın teknik yöntemleri olan sol kanat yönetmenleri ile Abram Room ve Olga Preobrhenkaia gibi yapımlarda sosyolojik amaçları ön planda tutan sağ kanat yönetmleri‟ (Coşkun, 2003: 36). Bu yönetmenler kurgudan, öykü betimlemesine, her türlü teknik düzenleme ve kullanımdan karakter analizlerine kadar birçok kuram ve yeniliği dünya sinemasına kazandırmışlardır.

Sovyet yönetmenler teknik anlamda her ne kadar özgür bırakılmış olsalar da içerik olarak bir idelojinin propagandasına bağlı kalmak zorunda kalmışlardır. Bu da süreç olarak belgesele yaklaşan gerçekçi bir sinema yaratılmasına yol açmıştır. Halka seslenmek isteyen bu ideoloji halkın anlayabileceği onların içerisinden konulara yönelmiş ve öyküsünü sokaklardan almıştır. Bu gerçekçi yaklaşım doğal bir anlatımı

da beraberinde getirmiştir. Dünya sinemasına birçok yenilik getiren Sovyet Sineması günümüze kadar birçok ülke ve yönetmen sinemasını etkilemiştir.

Tüm Sovyet Sinema tarihi bir yana, tüm Dünya Sinema tarihinde Sovyet yönetmenlerin o dönem yaptıkları filmlerde gerek içerik, gerek biçim ve hatta teknik anlamda gerçekleştirdiklerini dünya sineması hale başaramamışır (Coşkun, 2003: 59).

Minimalist sinemadan bahsederken Pelin Özdoğru Sovyet Yeni Gerçekçiliği ve İtalyan Yeni Gerçekçiliği ile akrabalığından söz etmektedir. Dünya sinemasında bir sinema akımında minimalist özellikler ilk kez Sovyet Yeni Gerçekçiliğinde bilinçli bir şekilde kullanılmıştır. Öykülerini genel olarak hayatın içerisinden alan ve doğal bir şekilde anlatma çabasındaki bu sinema anlayışı ile minimalist özellikler ilk kez dünya sinemasında kendine ait özellikleri ile yer bulmuştur.