• Sonuç bulunamadı

3. SİNEMADA MİNİMALİZM

3.1. Akım Filmlerinde Minimalist Yaklaşımlar

3.1.7. Özgür Sinema

Özgür sinema akımı 1950‟lerin ortasında İngiltere‟de ortaya çıkmış bir akımdır. Diğer akımlar kadar uzun soluklu ve etkili olmasa da belli bir dönem içerisinde önemli işler yapmışlardır.

Lindsay Anderson, Karel Reisz ve Tony Richardson gibi isimler, önce 1947 yılında çıkmaya başlayan “Sequence” (Sekans) adındaki sinema dergisinde yazmaya başladılar daha sonrada 1951 yılında yayın hayatına başlayan “Sight and Sound” (Ses ve Görüntü) dergisinde yazmaya başlarlar. Bu isimler bu dergiler aracılığı ile İngiliz yapımlarını sürekli eleştiriyor ve sinemasal anlamda radikal değişiklikler istiyorlardı. Zaman içerisinde burda yazmakla kalmayan bu isimler film eleştirmenliği yapmanın yanında kısa belgesellerde çekmeye başlamışlardır. 1956 yılında gelindiğinde ise bir manifesto yayınlayarak “Özgür Sinema” hareketini başlatmışlardır (Coşkun, 2003: 199).

Politik atmosfere de yansıyan bu akım Yeni Sol‟un başlamasıyla Ticari İngiliz Sineması‟nı da etkilemiştir. Basılı açıklamada bu akımın amacı şöyle açıklanmıştır: “Biz bu davranışlarımızla özgürlüğe inandığımızı göstermeye

Diğer sinema hareketlerinde olduğu gibi Özgür Sinema anlayışı da Fransa da ki sol hareket ile kendini göstermeye başlayan ve bu çerçevede gelişen Yeni Dalga akımından etkilenmiştir.

Yeni Dalga hareketi Sosyal Gerçekçilik üzerinde yükseliyordu. Kökleri 18. yüzyıla dayanan Sosyal Gerçekçilik, işçi sınıfının sorunlarıyla ilgilenen ve genel olarak görsel sanatlarda görülen bir sanat akımıdır. İdealizm ve romantizme karşı bir hareket olarak doğmuştur. Endüstri devriminin bir sonucu olarak, yoksul kesimle zengin kesim arasındaki farkın büyümesi ve fakir bölgelerdeki artış, Sosyal Gerçekçilerin yeni bir toplumsal bilinç içerisinde çağdaş yaşamın acımasız gerçekleri üzerine yoğunlaşmasına neden oldu. Yeni Dalga ile canlanan Sosyal Gerçekçilik, İngiliz filmcilerini sürekli olarak etkiledi. İngiliz Yeni Dalga hareketi 1959 ile 1963 yılları arasında etkili oldu ve İngiliz Sinemasında derin izler bıraktı (Megep, 2008: 31).

Sinemada Belgesel bir hava yaratan ve belgesel tarzında filmler çeken Özgür Sinemacılar profesyonel oyuncu kullanımından ve özel stüdyo çekimlerinden uzak duran bir yapı sergilemişlerdir.

1956 yılında Özgür Sinema‟cılar olarak tanıtan genç bir kuşak belgesel ile gerçekçiliğe yeni bir yorum getirdiler. İngiltere‟deki yoksul kentlere yönelen bu hareket, kameralarını yoksul kentlerin sokaklarına indirerek yoksulluğu gözler önüne sermişlerdir. L. Anderson tarafından çekilen Düşler Ülkesi(1956) adlı kısa filmi bu akımın ilk önemli filmiydi. Sinemanın olanaklarını kendi anlatmak istediklerinin çerçevesinde, istedikleri gibi kullanan Özgür Sinemacılar belgeci anlatımı çağdaş toplumlara tekrardan hatırlattılar. Toplumsal ve özgür bir hareket olaran Özgür Sinema dönemin sahip egemen olduğu adil olmayan siyasal düzeni ve toplumsal yapıyı eleştirmiştir ( Öztürk, 1993: 233).

Özgür Sinema diye anılan bu akım Hollywood etkisinden uzak, yeni bir akımdı. Yeni Dalgacı Sinemacılar, İngilterede belirginleşen sınıf farklılıklarına odaklanmışlardı. Bu filmler genellikle belgesel tarzda ve siyah beyaz çekiliyor, gerçek mekanlar kullanılıyor ve oyuncu olarak gerçek şahıslarla çalışılıyordu (Megep, 2008: 28).

Yaptıkları belgesl çalışmalar ile çalışan işçi sınıfın sorunlarını ve sosyal içerikli konuları gündeme getiren Özgür Sinemacılar bu tutumlarını 1960 yılına kadar sürdürmüşlerdir. 1960‟lardan sonra ise yine aynı konuları işlemekle birlikte, Yeni Dalga‟nında etkisi ile daha bireyci ve öyküleyici bir anlatıma yönelmişlerdir. Kimi İngiliz Eleştirmenlerde bu dönemde yapılan filmleri İngiliz Yeni Dalgası olarak adlandırmıştır (Coşkun, 2003: 199-200).

Kısa süreli bir şekilde devam eden akımın filmleri ilerleyen yıllarda birkaç isim ve filmleri ile devam etti. Toplumsal sorunları bireye indirgemeye başlayan akım zamanla İngiliz Yeni Dalgası, Öfke Sineması gibi isimler almaya başladı.

Özgür sinemacılar 1960‟dan sonra filmlerinde değişikliklere gittiler. Öfke‟nin ardından filmlerinde toplumdaki işçi sınıfını bir bütün olaraka ele alan filmlerinin yerine, tek bir işçi sınıfı kahramanının olduğu öykü etrafında yoğunlaşmaya başladılar. Fransız Yeni Dalgası‟ndakine benzer şekilde yabancılaşma, yozlaşma ve çıkışsızlık gibi konuları işlemeye başladılar. Filmlerinde yozlaşmış proleter çevresinin çürümüş geneleksel değerlerini, bireyin yaşadığı karmaşık cinsel ilişkiler ile anlatma yoluna gittiler (Coşkun, 2003: 205-206).

1960‟ların sonuna doğru yavaş yavaş dağılan bu akımın etkileri ve filmleri bir süre daha devam etti. Kendinden önceki akımlar gibi toplumsal ve siyasal yaşamın getirdikleri ve götürdükleri etrafında şekillenen bu akım da genel olarak sosyal bir duruşun ürünü olarak ortaya çıkmıştır diyebiliriz. Her ne kadar zamala kendi içerisinde bir dönüşüm geçiren bir anlayışa bürünmüş olsa da genel olarak belli sorunları irdeleyen ve belli bir rahatsızlığı dile getiren bir akım olarak sinema dünyasındaki yerini almıştır.

Özgür Sinema akımı da İtalyan Yeni Gerçekçiliği ve Fransız Yeni Dalgası gibi bir dönemin siyasi ve toplumsal yapısının sonuncu olarak kendini ortaya çıkarmıştır. Sistem ile olan sıkıntısını ya da sistemin var ettiği sıkıntıları dile getirmeye çalışan bazı yönetmenlerin oluşturduğu bu akım minimal açıdan kendinden önceki akımlara benzemektedir. Çekim yeri olarak gerçek mekanları kullanan, dekordan kaçınan ve profesyonel oyunculardan olabildiğince uzak duran

bu akım yönetmenleri bu açıdan oldukça minimalist bir yapı içerisine bürünmüşlerdir. Ayrıca filmlerini siyah beyaz ve belgesel havasında yansıtan bu yönetmenler sadeliği hep ön planda tutmuşlardır.