• Sonuç bulunamadı

Sosyal Sermayenin GeliĢimine Katkılar Yapan AraĢtırmacılar

Sosyal sermaye teorisinin ortaya çıkması görece yakın bir zamana iĢaret eder. Özellikle son otuz yıllık bir süreçte hızla geliĢen ve pek çok akademik çalıĢmaya konu olan sosyal sermaye teorisinin bugün ifade ettiği anlamın açık bir Ģekilde ortaya konuĢabilmesi için bu teorinin kurucu isimlerinden bahsetmek gerekir (Aydemir, 2011, s.45). Bu kurucu isimler Hanifan, Bourdieu, Coleman, Putnam ve Fukuyama’ dır.

2.3.1.Lyda J. Hanifan

Sosyal sermaye kavramı ilk olarak 1916’ da West Virginia Okulu’nun yöneticisi olan Lyda J. Hanifan tarafından Batı Virginia’daki okul sistemini değerlendirirken kullanılmıĢtır. Hanifan, toplumun eğitim kurumlarına destekleri ve ailelerin okula ilgileri ile okulların gösterecekleri performans arasında bir iliĢki olup olmadığı konusunda çalıĢmıĢtır. Hanifan’a göre, okul toplumunu oluĢturan aileler arasındaki nitelikli bir iletiĢim ve karĢılıklılığın, okula ve topluma, sosyal sermayenin zenginleĢmesi olarak yansıyacak ve bu durum da toplumu daha yaĢanılır hale getirerek, bireylerdeki yaĢam memnuniyetini artıracaktır (Woolcock ve Narayan, 2000, s.228).

Bireylerin, çeĢitli etkinlikler aracılığıyla bir araya gelmeleri zamanla sosyal sermayenin birikmesine yol açar. Aynı ekonomik alanda olduğu gibi sosyal sermaye de toplumsal ihtiyaçların karĢılanmasında ve toplumun yaĢam koĢullarının geliĢtirilmesinde etkin rol oynar (Devamoğlu, 2008, s.8).

2.3.2.Pierre Bourdieu

Bourdieu’nun görüĢleri incelendiğinde sermaye kavramının önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Toplumsal yaĢantıyı derinliğine anlamak için sermayeyi bütün yönleriyle incelemek gerekmektedir. Bourdieu, sermaye kavramına ekonomik, kültürel ve sosyal

25

bağlamda yaklaĢır. Bourdieu’ya göre, ekonomik sermaye doğrudan doğruya paraya dönüĢtürülen ve mülkiyet hakları Ģeklinde kendisini gösteren sermaye Ģeklidir. Kültürel sermaye ise, bireyin çevresi, kültürel değerleri ve sahip olduğu çeĢitli diplomalar ve sertifika gibi belgelerde Ģekillenen kültürel unsurların meydana getirdiği, belli koĢullarda ekonomik sermayeye dönüĢtürülebilen sermaye türüdür. Sosyal sermaye ise sosyal yükümlülüklerle iliĢkilerden meydana gelen, belirli Ģartlarda ekonomik sermayeye dönüĢtürülebilen ve kendisini çeĢitli aidiyet unsurlarıyla hissettiren sermaye çeĢididir (ġavkar, 2011, s.50).

Bourdieu’ nun sosyal sermaye yaklaĢımındaki temel boyut, toplumsal bağı oluĢturan grup üyeliği ve sosyal ağlardır. Bu açıdan bakıldığında sosyal sermayenin gücü, toplumdaki sosyal ağlar, bağlantıların derecesi ve bunların toplumu bu çerçevede harekete geçirebilmesi ile ifade edilmektedir. Bu bağlantıların, sadece grubun yaygın kalitesinden daha fazla aktörlerin kendi aralarında ürettikleri toplam iliĢkilerin kalitesi ile ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Grup üyeliği ve sosyal ağlarda anlam bulan iliĢkinin geliĢmesi, farklı alanlarda sosyal unsurların geliĢmesini, toplum adına yönlendirme iĢlevini görür. Bu çerçevede gönüllü oluĢumlar, ticari kuruluĢlar, siyasi partiler, saklı topluluklar ve cemaatsel yapılar sosyal sermayenin modern toplumdaki somut göstergeleridir. Sosyal sermaye düzeyleri aynı düzeydeki ekonomik ve kültürel sermaye miktarlarının neden oldukça farklı getirilerinin görüldüğü ve farklı aktörlerin farklı güç ve etkilere sahip oldukları konusunda, bizlere yeterince açıklayıcı bir bilgi vermektedir. Temelde grup üyeliğinin meydana getirdiği sosyal sermaye, sahip olduğu “çoğalan etki” ile, diğer sermaye biçimlerini önemli ölçüde etkileyerek bir sinerji oluĢturur (Siisiainen, 2000’den aktaran Ekinci, 2008, s.24).

Sosyal sermaye tartıĢmalarında Bourdieu’nun önemi, onun sosyal sermaye metaforunun kavramsallaĢtırılması hususunda önemli katkılarının oluĢu sebebiyledir. Bourdieu, sosyal sermaye kavramını, bir yönü ile Marxizm’in kaynaklara ulaĢmadaki eĢitsizlik ve iktidarın sürdürülmesi sorunsalları çerçevesinde kavramsallaĢtırırken diğer bir yönü ile de sosyal Katolikliğin fakir-zengin dikotomisi çerçevesinde ele almıĢtır (Yarcı, 2011, s.131).

Gönüllü kurum ve kuruluĢlarda üyelerin iĢbirliği ve paylaĢımları, sosyal sermayenin kaynağı ve söz konusu bireyleri bir arada tutan etkileri açısından oldukça önemli bir değerdir. Bu açıdan her ne kadar sosyal sermayede aktörlerin söz konusu potansiyeli

26

imkana çevirdikleri belirtilse bile, sosyal sermaye Bourdieu için, iĢbirliğine dayalı ortaklığı içeren bir olgudur (Ekinci, 2010, s.23).

2.3.3.James Coleman

Eğitim üzerine yapılan çalıĢmalar üzerinde önemli bir etkisi olan belli baĢlı Amerikalı sosyologlardan biri olan James Coleman’ın Ģu ana kadar Bourdieu’dan daha büyük bir etkisi olmuĢtur. Amerikan varoĢlarındaki eğitim düzeyi üzerine yaptığı bir dizi araĢtırmada, Coleman sosyal sermayenin sadece güçlülerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda fakirlere ve kenarda kalmıĢ topluluklara da ciddi yararlar sağladığını gösterebilmiĢtir. Coleman’a göre sosyal sermaye bir kaynağı temsil eder, çünkü sosyal sermaye karĢılıklılık beklentilerini de içeririr ve iliĢkilerin yüksek derecede güvenle ve ortak değerlerle yönetildiği, daha geniĢ iletiĢim ağlarını kapsamak için herhangi bir bireyin ötesine geçer (Field, 2008, s.28).

Coleman eğitim sosyolojisi alanında araĢtırmalar yaparak, sosyal statünün okul baĢarısındaki etkisini araĢtırmıĢtır. O, çalıĢmalarının sonucunda sosyal sermayenin sadece iyi Ģartlara sahip sosyal gruplar açısından değil; kısıtlı imkanlara sahip olan sosyal gruplar açısından da pozitif etkiler gösterdiği sonucuna ulaĢmıĢtır (Yarcı, 2011, s.128). Coleman’ a göre sosyal sermaye, sosyal yapıya kaynaklık eden, birey için aktif bir sermaye görevi gören ve sosyal yapının arzu edilen hareket ve eylemlerini mümkün kılan bir değerdir. Ona göre sosyal sermaye, diğer sermaye formlarından farklı olarak, bireyler tarafından tek baĢına sahip olunması mümkün olmayan fakat, bireyler arası iliĢkiler sonucu vücut bulan, karĢılıklılık beklentisi ve karĢılıklı güvenin belirleyicisi olduğu, kendine özgü bir nitelik arz eder. Güven, yükümlülükler, beklentiler, normlar, bilgi paylaĢımı ve otoriteyle iliĢkiler gibi unsurların tümü sosyal sermayenin belirleyicileridir. Çünkü sosyal sermaye, tüm bu unsurlarla birlikte sosyal yapıya yaygın katılım, ait olma duygusu ve bireylerin sosyal iliĢkilerinden doğan bir zenginliktir (Ekinci, 2008, s.28).

Coleman’a göre sosyal sermaye yaĢayan canlı bir olgudur. Bu nedenle sürekli yenilenmesi gerekir. Sosyal iliĢkilere ivme kazandırılmalıdır. Aksi takdirde sosyal ağlar ve normlar kendilerinden beklenen etkiyi gösteremeyeceklerdir. Coleman’ın sosyal sermaye kavramına yaptığı en büyük katkı, kavramın dayandığı sosyolojik tabanı geniĢletmiĢ olmasıdır. (ġavkar, 2011, s.50).

27 2.3.4.Robert Putnam

Siyaset bilimci olmasına rağmen, yaptığı sosyolojik çalıĢmalarla dikkat çeken Putnam, ilk önemli çalıĢmasını Ġtalya’da siyasi istikrar ve iktisadi refahı oluĢturan vatandaĢlık katılımıyla ilgili konuda gerçekleĢtirmiĢtir. Daha sonraları ABD üzerinde çalıĢmalarını yoğunlaĢtırmıĢtır. 1940’lardan itibaren Amerika’daki birçok kentin büyüyen sıkıntılarının altında sosyal sermayenin eksikliğine bağlamıĢtır (ġavkar, 2011, s.52). Bununla birlikte, Putnam’ın Ġtalya çalıĢmasındaki sosyal sermaye kavramının kullanım biçimi, birçok bakımdan Coleman’ın kullanımının geniĢletilmiĢ halidir (Field, 2008, s.43).

Sosyal sermaye kavramını, Bourdieu ve Coleman’dan farklı bir biçimde özel alanların dıĢına çıkararak toplumun genel yapısı çerçevesinde açıklamaya çalıĢmıĢ, makro ölçekte sosyal sermaye birikiminin toplumsal geliĢmede ve demokratik siyasal sistemler içindeki yeri üzerinde durmuĢtur (Devamoğlu, 2008, s.12).

Putnam’a göre sosyal sermaye, ülkelerde zenginlik, yüksek düzeyde güven, vatandaĢların etkin katılımını ve bu çerçevede arzu edilen sonuçları doğurmaktadır. Daha açık bir Ģekilde belirtmek gerekirse Putnam’a göre sosyal sermaye, bireylerin problemleri iĢbirliği ile daha kolay çözmelerine imkân sağlar, toplumda güven ve etkileĢimi kolaylaĢtırır, insanlar arası duygusal bağlantıları arttırır, bilginin örgütsel yapılanmalarda akısına olanak sağlar ve yasamın güçlüklerine karsı bireyler arası yardımlaĢma yoluyla zorlukların üstesinden daha kolay bir Ģekilde gelebilmelerini sağlar. (Ekinci, 2008, s.33). Putnam’ a göre sosyal sermaye, güvene dayalı iliĢkilerin artımını, yurttaĢlık erdeminin değer olarak yükselmesini, etkileĢim ve iĢbirliğini kolaylaĢtırır; insanlar arasındaki bağları artırır, bilgi akıĢını sağlar, yardımlaĢma ve dayanıĢmayı sağlar ve giderek ülkenin zenginleĢmesine katkıda bulunur. (ġahin, 2011, s.41).

2.3.5.Francis Fukuyama

Japon kökenli Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama, toplumlar arasındaki ekonomik performans farklılıklarını açıklamak için baĢvurduğu sosyal sermaye kavramının merkezine “güven” unsurunu yerleĢtirir. “Güven; Sosyal Erdemler ve Refahın Yaratılması” adlı çalıĢmasında Fukuyama, bir toplumda insanların birbirlerine duydukları güven düzeyi ve bu unsurun toplumsal kalkınmaya etkisi üzerinde düĢünmektedir. Fukuyama, ekonomik refah ile güven arasında kurduğu bağı daha kapsamlı ve artık literatürde ağırlığı kabul edilen sosyal sermaye kavramıyla açıklamakta ve sosyal sermaye düzeyinin bir toplumda refahın temel belirleyicisi olduğunu ısrarla vurgulamaktadır (Ekinci, 2008, s.34).

28

Çoğu sosyal sermaye teorisyenleri gibi Fukuyama da güven unsuruna çok büyük bir önem verir ve güven unsuru Fukuyama için sosyal sermayenin merkezinde yer alır. Ona göre sosyal sermaye, bir toplumda veya toplumun bazı bölümlerinde güven duygusunun egemen olmasından ileri gelen bir değerdir (Fukuyama, 2005, s.42).

Benzer Belgeler