• Sonuç bulunamadı

1.2. Sosyal Politika İle İlişkili Temel Kavramlar

1.2.3. Sosyal Refah Kavramı

Genel olarak refah kavramı iyi olma durumu olarak ifade edilmektedir. Bireylerin ve toplumların içerisinde bulunduğu ekonomik durumun iyileşmesinin yanında sosyo-kültürel anlamda bir iyileşmenin de olması refah kavramının karşılanması için gereklidir (Heywood, 2011: 371). Mutluluk, sağlık, güvende olma ve durumundan memnun olma bireylerin refah içerisinde yaşadıklarının söylenebilmesi için gereklidir. Sosyal Politika harcamalarının hedeflerinden biri de toplumda refahın geliştirilmesidir. Toplum içerisindeki bireylerin yaşamdan aldıkları lezzetin artırılması, bireylerin daha iyi koşullar altında yaşaması ve yaşam kalitelerinden memnun olma dereceleri olarak ifade edebileceğimiz refah kavramı teorik olarak oldukça tartışılan bir konudur.

Sosyal refah kavramı toplumların ihtiva ettikleri bireylerinin tümünün refah seviyesindeki artış olarak düşünülmektedir (Özcan, 2009: 4). Bu açıdan değerlendirildiğinde sosyal refahın artışı için bireylerin münferit olarak refah seviyelerinin artması değil, toplumun ekonomik sosyal ve kültürel yönden kalkınması ve yaşam seviyesinin bir önceki durumundan daha yukarılara çıkarılması gerekmektedir.

Mishan, bireysel refah ve toplumsal refah arasındaki bağ konusunda yapmış olduğu incelemesinde sosyal refahın artması için bireylerin toplam refah seviyesinin sabit kalıyor veya artıyor olması gerektiğini belirtmiştir. Buna ek olarak bireysel refahın arttığının düşünülmesi için bunun kişi tarafından hissediliyor olması gerektiğine vurgu yapmıştır (Mishan, 1969: 23-26). Bu değerlendirmeler ışığında;

1)Ancak kişi refah seviyesinin arttığına inanıyorsa o kişinin refah seviyesinin arttığı söylenebilir.

2)Bireysel refah seviyelerinin toplamı bir toplumda sabit kalıyorsa ancak dağılım noktasında bir iyileşme görülüyorsa sosyal refahın geliştiği söylenebilir.

3) Toplam bireysel refah artıyorsa eğer sosyal refahın geliştiğinden bir toplumda bahsedilebilir.

Devletler yürütmüş oldukları sosyal politikalar, sosyal hizmet ve sosyal yardımlar ile toplum içerisindeki sosyal adaleti sağlayarak sosyal refahın dağılımını iyileştirmeye çalışmaktadır. Bu noktada vergilendirme politikaları ve adaletli ücret tespiti fakir ailelere yapılan sosyal yardımlar önem arz etmektedir. Devletler vatandaşlarına almış oldukları vergiler karşılığında belli hizmetler sunmaktadır. Bu hizmetlerin kalitesi ve toplumun her kesimi tarafından erişebilirliği ve erişebilirlikteki kolaylık, siyasal baskının azaltılması,özgür ifade ortamının sunulması toplumdaki bireylerin toplam refahının artmasını sağlamaktadır.

Fionna Williams (1989: 13) sosyal politikayı “refah ve toplum arasındaki

ilişki, toplumda refahın en iyi şekilde maksimizasyonu” olarak tanımlamaktadır. Paul

Spicker ise sosyal politikanın refah ile ilgili olduğunu belirtmekte ancak genel tanımlamaların aksine refahın tüm biçimlerini içermediğini söylemektedir. Yani fiziki olmayan sevgi, mutluluk gibi hislere hitap edilmesini refah kavramı içerisinde kabul

etmekle birlikte sosyal politika kavramının ihtiva ettiği sosyal refah içerisinde değerlendirmemektedir (Spicker, 2014: 5).

Faydacı ahlak temsilcilerinden J.Bentham’a göre ise refah kavramı mutlulukla ve sağlamış olduğu yararla ölçülmelidir. En fazla sayıda insanın eriştiği en fazla mutluluk olarak refah kavramını tanımlamaktadır (Aktan, 2018). Hayatı iki temel güdü yönetmektedir. Bunlar haz ve acıdır. İnsanların acılarını azaltıp hayattan aldıkları hazzı artıracak çalışmalar bireysel refahı artıracaktır. Sosyal refah ise bireylerin teker teker elde ettikleri faydaların toplamının artışıyla ilişkilidir.

Rawls ise refah kavramına bireylerin toplam refahının artırılması gözüyle bakmamaktadır. Ona göre bir toplumda refahın artması için ancak ve ancak toplumda refah seviyesi en kötü durumda olan kişinin refahı artmalıdır. Yani Rawls refahın dağılımına dikkat çekmektedir. Zengin olanların refah seviyelerinin artması toplam refahta bir artışa Rawls’ın gözünde sebep olmamaktadır. Onu ilgilendiren toplumun alt kesimlerindeki değişimdir (Avşar, 2006: 42-50).

Pigou’ya göre sosyal refah toplumun her bir üyesinin bireysel refahının toplamı; bireysel refah toplamı da bireysel faydaların toplamıdır. Faydacılıkla benzer bir yaklaşım sunan Pigou’ya göre 2 tip sosyal refah artışı mümkündür:

a) Bireyleri daha çok çalışmaya zorlamadan bölüşümü bozmadan üretimde gerçekleştirilen herhangi bir artış refah seviyesinde artmaya sebep olur

b) Üretim hacmi artırılıp azaltılmadan dağılımdaki iyileştirme yani gelirlerin dezavantajlı grupların bu dezavantajlılıklarını azaltacak şekilde yeniden dağıtılması ile sosyal refah artırılır.

Sosyal Refah Devletlerinin nihai hedeflerinden biri, sosyal refahın toplumsal bazda arttırılması olmalıdır. Toplam refah seviyesinin artışı, kişilerin bireysel refah düzeyinin artışı ile mümkündür. Sosyal adalet amacı gereği sosyal devlet; toplumda daha güçsüz, savunmasız ve risklere karşı daha açık bireylere yönelmelidir. Ancak yine de sosyal devletin tek amacı yoksulluğun giderilmesi olmamalıdır. Toplumdaki tüm bireylerin gelişimine, yaşam kalitesine belli ölçülerde katkı sağlanmalıdır.

Pareto ise toplam fayda ile marjinal faydayı birbirinden ayırmaktadır. Bireylerin toplam faydayı bilemeyeceğini ancak tüketim mallarının miktarındaki ufak

değişimleri dahi hissedebileceğini iddia eden Pareto analizinde “ophelimity” kavramını kullanmaktadır. Bu kavram fayda anlamına gelecek şekilde iktisadi mal ve hizmetlerden elde edilen zevk olarak değerlendirilmektedir (Pareto, 1971: 111-112). Fayda kavramı ise Pareto tarafından hem ekonomik hem de ekonomik olmayan şeylerden elde edilen doyum olarak değerlendirilmekte ve sosyal bir anlam kazanmaktadır (Albayrak, 2003: 38-40).

Pareto aynı zamanda sosyal fayda ile toplumun faydası kelime gruplarını birbirinden farklı olarak değerlendirmektedir. Sosyal faydanın bireysel bir köken ifade ettiğini ancak toplumsal fayda denildiğinde bunun daha çok bireyin faydasının göz ardı edilebilecek şekilde toplumun çıkarı olarak anlaşılabileceğini belirtmektedir. Ona göre bireysel refah mübadele edilen mal ve hizmetlere bağlıdır ve sosyal refah ise kişisel faydaların monoton bir şekilde artan fonksiyonudur (Albayrak, 2003: 38-40).

İKİNCİ BÖLÜM

2.SOSYAL DEVLET, GELİŞİM SÜRECİ VE İLİŞKİLİ

KAVRAMLAR

Sanayi Devrimi sonrasında liberal anlayışta başlayan çözülmeler ve önce vakıflar ve dernekler aracılığıyla daha sonraları da bizzat devletler tarafından üstlenilen sosyal politika çalışmaları zamanla misyonunu ve alanını genişleterek sosyal refah yaklaşımları olarak tanımlanmaya başlamıştır.

İngilizce’deki “welfare state” kavramının karşılığı olarak dilimizde sosyal devlet ve refah devleti kavramları kullanılmaktadır. Kelime anlamı olarak refah, bolluk, rahat ve varlık içerisinde yaşam sürdürme anlamlarına gelmektedir (TDK, 2018). Refah kavramı Gough (2005:1-2) tarafından, iyi olanı başarmak şeklinde tanımlanmaktadır. Theories of Wellbeing adlı çalışmasında Gough “welfare” ve “wellbeing” kavramlarını birbirinden ayrı olarak değerlendirmektedir. Welfare kavramının 14. Yüzyılda mutluluk ve servet olarak algılandığını ancak 20. Yüzyıla gelindiğinde ihtiyaçların nesnelleştirilmesi şeklinde bir algılamanın hakim olduğunu belirtmektedir. Wellbeing kavramını ise “welfare” kavramını da kapsayacak şekilde ve daha geniş olarak rahat ve huzur içerisinde bir yaşam sürme olarak değerlendirmekte ve insan mutluluğunu oluşturan etmenlerle ilişkili olarak görmektedir. İktisatçılar tarafından refah kavramı daha çok servet edinme ve geçimini sağlayacak kadar kazanabilme olarak değerlendiriliyor olsa da biz refah kavramını daha çok “wellbeing” anlamı içerisinde ve daha geniş bir şekilde bu tezde değerlendirilecektir.

Refah kavramı bu şekilde değerlendirildiğinde bizi Bentham’ın tanımlamasına götürmektedir. Ona göre refah en fazla sayıda insanın niteliksel olarak en fazla miktardaki mutluluğudur. 19.yüzyılda ilk olarak işçilerin ve özellikle kadın ve çocuk çalışanların çalışma şartlarının ve ücretlerinin düzeltilmesi şeklinde görülmeye başlayan refah anlayışı daha sonraları yoksulluğun giderilmesi eğitim sağlık sosyal güvenlik uygulamaları şeklinde toplumun tümüne yönelen yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlayan bir şekle bürünmüştür.

Refah Devleti, vatandaşların refah seviyelerini artırmak için politikalar geliştiren ve bu politikaları uygulayan devlet olarak en basit haliyle tanımlanabilir. Her ne kadar bu tanımlama devletlerin ekonomik kültürel ve tarihsel geleneklerine göre farklılık gösterecek olsa da; Refah Devleti uygulamada piyasa güçlerini en az üç temel alanda etkilemek üzere kamu gücünün kullanıldığı devlettir. Bunlar;

1) Kişilere minimum düzeyde bir geliri garanti etmek

2) Kişilerin ve ailelerin belirli sosyal risklerin üstesinden gelebilmesine yardımcı olacak politikalar üreterek, yaşlılık hastalık işssizlik gibi sorunların toplumun refahını azaltmasına engel olmak

3) Genel kabul gören sosyal hizmetler çerçevesinde toplumun tümüne ayırt etmeksizin var olan en iyi standartları sağlamak (Briggs, 1999: 14-15).

Briggs’e göre Refah Devleti piyasa güçlerinin etkinliğini azaltmak amacıyla bilinçli bir şekilde kamu gücünün uygulandığı devlet türüdür (Briggs, 1999: 14-15).

Her birey dünyaya eşit şartlarda gelmemektedir. Bazıları daha iyi bir ortamda yaşama başlarken, bazıları ailesel ve çevresel olarak bu kadar şanslı olamamaktadır. Veya yıllar içerisinde kişilerin mevcut yaşam standartlarında değişmeler olabilmekte ve kendi başına veya içerisinde bulunduğu sosyal statüde bu sorunları çözmesi mümkün olamamaktadır. İşte refah devleti bireyler arasındaki doğuştan veya sonradan gerçekleşen yaşam seviyesindeki farkları azaltabilmek veya dezavantajlılıkları ortadan kaldırabilmek adına ibreyi daha ziyade sosyal ve ekonomik bakımdan güçsüz gruba yönlendiren devlet türüdür.

Serter (1994: 33)’e göre de refah devleti takip edeceği vergi ve ücret politikalarıyla adil bir gelir dağılımını sağlamayı amaçlayan, korunmaya muhtaç grupları gözeten, istihdam politikalarına ve sosyal güvenlik uygulamalarına yön veren eğitim, sağlık, konut gibi toplumun temel gereksinimlerine yönelik politikaları uygulayan, çalışma yaşamındaki ilişkileri düzenleyen modern bir devlet türüdür.

Refah Devleti kişilere yalnızca negatif haklar tanımaz. Sadece klasik özgürlükleri veya siyasi hakları sağlayıp bir kenara çekilmez. Siyasal hakların özgür bir şekilde kullanılmasının önünü açacak sosyal ve ekonomik hakları da tanır, toplumun insanca yaşaması için maddi ve manevi gereksinimleri de sağlar.

Sosyal Devlet veya Refah Devleti müdahaleci, düzenleyici ve geliri yeniden dağıtıcı devlettir. Müdahalecidir, zira serbest piyasa ekonomisinin başarısızlıkları üzerine harekete geçmekte ve olumsuz yanlarını düzeltici önlemler almaktadır. Düzenleyicidir, çünkü iş piyasalarındaki ücretlerin sosyal olarak işçileri sefalete düşürmeyecek seviyede olmasını düzenler, sosyal hizmet ve sosyal yardım politikaları uygular. Geliri yeniden dağıtıcıdır , çünkü uyguladığı vergi politikaları ve transfer harcamalarıyla sosyal yardım uygulamalarıyla sosyal adaletin sağlanması için gerekli olan adil dağılımı sağlayabilmek için gelirlerin ikincil dağıtımını yapmaktadır (TÜSİAD, 1995: 73-74).

Çalışmada Refah Devleti, Sosyal Devlet ve Sosyal Refah Devleti kavramları aynı anlamlara gelecek şekilde kullanılmaktadır. Sosyal Devlet kavramı en genel tanımıyla sosyal politika tedbirleri alan devlet olarak tanımlanabilir (Sözer, 1994: 6). Çalışma açısından önemi de temelde bu noktada olmaktadır.

Buraya kadar belirtilen hususları toparlayacak olursak Sosyal Devlet, bireylere nakdi faydalar sağlamanın yanında; eğitim, sağlık, konut hizmetleri de sunan, tam istihdamı sağlamaya yönelik politikalar yapan, piyasanın işleyişine belli noktalarda aksaklıkları düzeltmek veya adil gelir dağılımını sağlamak için müdahalelerde bulunan, gerektiğinde yarı kamusal ve özel malların da üretimini yapan, vatandaşlarının memnuniyet ve refah seviyesini bireysel ve toplumsal olarak arttırma çabasında olan devlet türüdür.