• Sonuç bulunamadı

1.1.3. Dar Anlamda Sosyal Politika Kavramı

1.1.3.3. Sınıfsal Bilinçlenme ve Gelişen Dayanışma

Endüstri Devriminin getirdiği yıkıcı etkiler sonucunda Avrupa’da zamanla işçi sınıfı içerisinde benzer kötü şartlara maruz kalmaları dolayısıyla bir yazgı birliği oluşmaya başlamıştır. İşçiler kendilerinin aynı tarafta olduğunu ve bu tarafın da sermaye sahiplerinin karşısında yer aldığını düşünmeye başlamışlardır. İşçiler birlikte hareket etmenin ve dayanışmanın meslek çıkarlarını korumaları açısından gerekli olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Esasında işçi sınıfının doğuşunun da bu şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkündür.

Zamanla gelişen sınıf bilinciyle birlikte işçiler ancak grev ve protesto şeklindeki eylemlerin kendi durumlarının düzeltilmesi adına yardımcı olabileceğini ve böylelikle o dönemde liberal bir politika güden Batı devletlerini bir şeyler yapmaya itebileceklerini düşünmeye başlamışlardır.

Sanayi Döneminde işsizliğin ve zor koşullarda çalışmanın artması sayıları gittikçe artan makinelere bağlanmıştır ve zamanla insan gücünün yerini makinelerin alacağı ve böylece işsizliğin daha da artacağı düşünülmüştür. Bu sebeple işçiler düşman olarak gördükleri makineleri parçalamaya başlamıştır. İlk isyanlar 17. Yüzyılda dokuma tezgahlarına karşı başlamıştır. İngiliz işçilerinin ilk olarak 1758’de yün biçme makinalarını parçaladıkları bilinmektedir (Aydoğanoğlu, 2011: 23).

Nottingham’da Nedd Lud adında bir İngiliz, çorap dokuma tezgahını tahrip etmiştir (Çakır, 2005). Bu durum zamanla yaygın bir tepki biçimine dönüşmüştür. O dönemde on iki bin civarı makine olduğu bilinmektedir ve bunun yaklaşık üç bini işçiler tarafından tahrip edilmiş veya parçalanmıştır. Ludizm işçilerin en ilkel savunma biçimlerinden biri olarak görülebilir. Ludist hareket Sanayi Döneminde işçilerin yeteneklerinin ellerinden alınmasına konum ve statülerini kaybetmelerine ve çalışma saatlerini makineler dolayısıyla istedikleri gibi ayarlayamayacak olmalarına gösterdikleri tepkiydi.

Ludizm 1811 1812 yılında zirveye tırmanmıştır. Ludistler parlamentodan makinelerin iş yerlerinde kullanılmasının yasaklanmasını talep ederken parlamento

makine kırıcılığına idama kadar uzanan cezalar getirmiştir ancak yine de eylemlerin önüne geçilememiştir (Çakır, 2005). 1812 yılına gelindiğinde Manchester makine kırıcılığı hareketinin adeta kontrolüne girmiş Nottinghamshire’daki dokumacılar kendilerinin ve mesleklerinin önüne geçtiklerini düşündükleri makineleri paramparça etmişlerdir. Lancashire dokumacıları da otomatik dokumanın başladığı fabrikalara saldırmıştır. Hareket 7 kişinin infazı ve 17 kişinin Avustralya’ya gönderilmesi ile güçlükle bastırılmıştır (Aydoğanoğlu, 2011: 25,26 ). 1819’da Manchester’ın Paterlo kasabasında gerçekleşen ayaklanma ise 11 eylemcinin öldürülmesi ve 400 kişinin yaralanması ile bastırılmıştır. Bu olay tarihte Paterloo ayaklanması olarak bilinmektedir.

Ludizm basit bir makine kırıcılığı hareketi olarak görülmemelidir zira Ludist hareket o dönemde bir toplu pazarlık biçimidir. İşçiler tarafından çalışma şartlarının ve ücretlerinin düzeltilmesi için bir baskı aracı olarak kullanılmıştır. İngiliz sendikacılığının temellerini atmıştır (Akkaya, 2005). Yalnızca makinelere karşı değil fabrika sahiplerinin değer verdiği hammadde ve son ürünlere karşı da tahrip etme politikası uygulanmış böylece işverenler zor durumda bırakılmaya çalışılmıştır. Kapitalizme ve onun kurallarına bir tür karşı çıkış olan Ludist hareket daha sonraki yıllarda yapılacak olan siyasi ve ekonomik iyileştirmeleri ve sosyal politika çalışmalarını sağlayan olaylardan biridir.

1830’larda tarım işçilerinin bu dönemde uygulanmakta olan vergileri ve maaşlarının düşüklüğünü protesto ettikleri “Swing Riots” eylemleri gerçekleşmiştir. Bu eylemlerin dikkat çeken yanı ise tıpkı Ludist harekette olduğu gibi tarımda kullanılan makinelerin tahrip edilmesi olmuştur (Uslu, 2014: 5).

İngiltere’de işçi sınıfı mücadeleleri ilk dönemlerde genellikle ekonomik sıkıntılarla baş etmek üzerine kurgulanmıştır. 19. Yüzyıl başlarında İngiltere’de oy verme hakkı hala bazı servet sahiplerine aitti. Seçimlere katılabilmek ve siyasal haklar elde edebilmek sosyal ve ekonomik hakların ve statülerin savunulabilmesi için öncelik arz etmekteydi.

1938 yılına gelindiğinde işçi sınıfının ilk siyasal hareketi olarak bilinen Chartist hareket tarafından belli siyasal istekleri içerisinde barındıran ilk People’s

Charter (Halkın Bildirgesi) yayınlanmıştır (Aydoğanoğlu, 2011: 28). Chartistler tarafından 6 maddede özetlenebilecek istekler şu şekildeydi:

1) 21 yaşını geçmiş olan hür erkeklere oy hakkı verilmesi 2) Seçim çevrelerinin adil bir şekilde yeniden düzenlenmesi 3) Kapalı Seçim yapılması

4) Parlamento seçimlerinin her yıl yapılması 5) Parlamento üyelerinin maaş alması

6) Parlamentoya seçilebilmek için mülkiyet şartının kaldırılması (Soysal, 1957: 75)

Halkın Bildirgesi bir çeşit toplu dilekçe şeklinde parlamentoya sunulmuştur ve başlangıcında ise 1832 yılında yapılan Reform Kanununun yetersizliğinden söz edilmiştir (Tilly, 2004: 46).

Glasgow’da bu bildirgenin yayınlanmasından hemen sonra 150 bin kişinin katılımıyla bir eylem gerçekleştirilmiştir. Hareket böylece geniş kitlelere yayılmaya başlamıştır (Mandel, 1994: 57). Chartistler 1839’dan 1848’e kadar belli periyotlarla “Çalışan Sınıfların Genel Toplantıları” dedikleri toplantılar düzenlemişler ve böylece mücadeleyi canlı tutmuşlardır. (Tilly, 2004: 47). 1839 yılında parlamentoya sunulan ilk dilekçenin reddedilmesi sonrası Newport madencileri ayaklanmış ve bu silahlı ayaklanma 500 Chartist’ in tutuklanması ile sonuçlanmıştır. Daha sonrasında 2. başvuru parlamento tarafından yine reddedilmiş olsa da 1842 yılındaki 3 milyon imzalı dilekçe parlamentoyu bazı toplumsal haklar sunmaya itmiştir. 1847 yılına gelindiğinde üçüncü kez dilekçe sunulurken ilgi her zamankinden daha az olmuştur. Chartist Hareket istediği arzuladığı sonuçlara o dönemde ulaşamamış olsa da ilerleyen dönemlerde yapılacak olan sosyal ve ekonomik iyileştirmeler, gerçekleştirilen sosyal politika çalışmaları ve Avrupa sendikacılık hareketlerine önemli katkılar sağlamıştır. Fransa’da ise devrim sonrası otorite boşluğu ve katlanılmaz hale gelen çalışma koşulları 1792 yılında zenginlere yönelik darp ve eşyaların çalınması şeklinde dışa vurmaya başlamıştır. 1831 yılında işçilerin grev şeklinde başlayan ve ülkeye yayılan eylemleri çok sayıda işçinin öldürülmesiyle ancak bastırılmıştır

(Aydoğanoğlu, 2011: 35,36). Fransa’da o dönemde eylemlerin merkezi dokuma sektörünün de merkezi olması dolayısıyla Lyon ve Paristi. Lyon’da 1831 ve 1834 yılında sayıları altı bini bulan eylemciler tarafından şehir kontrol altına alınmıştı. Paris’e de sıçrayan eylemler 14 Nisan günü 12 kişinin ölümüne neden olan silahlı müdahale ile sonlandırılmıştı (Uslu, 2014: 17).

Fransa’da baskı rejimi ile geçen yıllar sonrası 1847’de tahıl krizinin yarattığı ekonomik bunalım sonucunda büyük çaplı bir halk ayaklanması gerçekleştirilmiştir. 1848 devrimlerinde burjuva ve işçi grupları kralı devirmiştir. Ancak kurulan Cumhuriyet rejimi ve parlamento işçilerin isteklerini karşılamayınca büyük bir ayaklanma başlamış ve binlerce kişi öldürülmüştür (Aydoğanoğlu, 2011: 36). İşçilerden teslim olan 25 bin kişi tutuklanarak hapsedilirken oluşumun liderliğini yaptığı iddia edilen 3500 kişi ise sürgün edilmiştir. İlerleyen dönemlerde diğer Avrupa ülkelerine de sıçrayan 1848 eylemleri Avrupa’da önemli yıkıcı sonuçlar doğurmuştur. Kapitalist dönemde sanayi ekonomisi lehine kararlar alan ve liberal bir tutum sergileyen Avrupa devletleri gerçekleşen olaylarda rejimin bile tehlikede olduğunu görmüştür. Liberal ve kapitalist ekonominin devamı ve işçi sınıfının kontrol altında tutulabilmesi kargaşa ve çatışma ortamının giderilmesi adına belli politikalar güdülmesi gerektiğinin işçilerin isteklerinin göz önüne alınması gerektiğinin farkına varmıştır.

Almanya’da ise birliğin daha geç sağlanması sanayinin İngiltere ve Fransa’ya göre daha geç yaygınlaşması dolayısıyla işçi hareketleri de sosyal politika çalışmaları da Sanayi Devrimi’ni erken yaşayan ülkelere nazaran daha sonra gerçekleşmeye başlamıştır.

Çalışma şartlarının gittikçe ağırlaşması ve alınan ücretlerin yetersizliği dolayısıyla, 4 Haziran 1844 günü, işçiler toplu bir şekilde fabrikatörlerin evlerine saldırmış, ardından fabrikalara yönelerek makineleri parçalamışlardır. 5 Haziran günü devam eden olaylarda aralarında çocukların ve kadınların da bulunduğu 11 dokumacı ölmüştür. Bu olaydan sonra Almanya’da bazı köylerde olaylar olsa da baskıcı bir tarzla geçiştirilmiştir.