• Sonuç bulunamadı

Sosyal ve Ekonomik Durum

3. İbnu’ṭ-Ṭayyib eş-Şeraḳî’nin Yaşadığı Dönem’de Fas’ın (Mağrib) Durumuna

3.2. Sosyal ve Ekonomik Durum

Hicrî XII. yüzyılın başı, milâdî, XVII. yüzyılın sonunda Mağrib’in önemli ve en büyük şehri Fas’tır. Fas şehri, Yeni Fas ve “el-İdrîsiyye” adıyla da anılan eski Fas

54 Ḥarekât, el-Mağrib ‘Abra’t-Târîḫ, III, 71-72. 55 Ḥarekât, el-Mağrib ‘Abra’t-Târîḫ, III, 74. 56 Ḥarekât, el-Mağrib ‘Abra’t-Târîḫ, III, 75. 57 Ḥarekât, el-Mağrib ‘Abra’t-Târîḫ, III, 76. 58 Ceran, Fas Tarihi, s. 772-773.

olarak ikiye ayrılmaktaydı. Yeni Fas’ta askerler, eski Fas yani “el-İdrîsiyye”de ise diğer halk coğrafi olarak üç büyük mahalleye dağılmış olarak yaşamaktaydı. Bu üç mahalleden ikisi Berberîlerin çoğunlukta yaşadıkları “Muṭayyibîn”, diğeri ise önceki Arapların yaşadığı “Ḳaraviyyîn” idi. Üçüncü mahalle “Udvetu’l-Endelus”te ise Endülüslü muhacirler yaşamaktaydılar. “el-İdrîsiyye”de ayrıca çeşitli unsurlardan meydana gelmiş, h. XI. asrın sonunda tamamlanan hicretlerle Meşrik’tan hicret eden Mağribli Araplar, Afrika’dan hicret eden zenciler, Müslüman olan Yahudiler bulunmaktadır. Dinleri üzere kalan Yahudiler ise genelde âdetleri üzere kendilerine has mahallelerde yaşamaktaydılar. Fas’ın bu şekilde büyük mahallelere ayrılması gelişigüzel değildi. Böyle bir yerleşmenin arka planında siyasî eğilimler, beraber oturan gruplar arasındaki savaş ve ihtilaflar etkili olmuştur.59

Toplumu oluşturan sınıflardan tarikat şeyh ve şerifleri halkın sahip olmadığı ayrıcalıklara sahip idi. Bu zümre Mağrib toplumunda elde ettiği saygınlık sebebiyle bağışlar, hibeler ve vakfedilen mülklerden oluşan bazı imtiyazlar elde ettiler. Ayrıca vergilerden ve askerlik hizmetlerinden muaf oldular. Öğrenci ve hocalardan oluşan toplumu teşkil eden bir diğer zümre ise insanlar arasında hürmete lâyık kabul ediliyor ve genel halk sınıfından farklı bir konumda görülüyorlardı; fakat bu sınıfta olanlar ekonomik ayrıcalıklara sahip değillerdi. Toplumun geniş bir bölümünü oluşturan kesim ise genel halk tabakasıydı. Bu kesim tüccar, meslek sahibi insanlar, çiftçiler ve kölelerden oluşmaktaydı. Devletin bütün vergi yükünü bu kesim taşımakta ve meydana gelen çatışmalar sonucunda meydana gelen ekonomik sıkıntılara katlanmak zorunda idiler.60

Ülkenin maliyesinin en önemli gelir kaynağını ise halktan alınan vergiler oluşturmaktaydı. Ayrıca limanlar üzerinden gerçekleştirilen, ihracat ve ithalat mallarından gümrük vergisi alınmaktaydı. Bazı mal müsaderelerinde bulunan Mevlây İsmail, ithal ve ihraç malları üzerinden alınan vergiyi %10-25 arasında belirlemişti. Devlet limanlarından gerçekleştirilen ticarî faaliyetin devlet tekeline

alınmasından da önemli gelir sağlanıyordu.61

59 el-Vedğîrî, et-Ta‘rîf, s. 39. 60 el-Vedğîrî, et-Ta‘rîf, s. 40. 61 Ceran, Fas Tarihi, s. 881.

Mevlây İsmail’in siyâsî gücünü elinde tutmak için oluşturduğu ordunun ihtiyaçlarının karşılanması ve ülkede inşa edilen saraylar ve kaleler nedeniyle yapılan harcamalar halka büyük bir vergi yükü ve borcu yüklüyordu. Dönem hakkında bilgiler aktaran bazı tarihçiler Mevlây İsmail tarafından yapılan eserlerin ihtişam ve sayı yönünden dönemin en büyüklerinden olduğunu ifade ederler. Durumun büyüklüğünü ifade etmek için dönemin âlimlerinden es-Selâvî, şu ifadeleri kullanmaktadır: “Bu eserler eski ve yeni, Fars, Yunan, Rum, Arap, Türkler ve Firavunların yaptıkları eserleri aciz bırakmaktadır.”62

Vergi yükü ve borcundan bunalan halk bundan kurtulmak için çeşitli çareler aradı. Bu çarelerden birini el-Kurdûdî h. 1114 yılında gerçekleşen olayı ed-Durru’l-

Munezzad adlı eserinde şu şekilde aktarmaktadır: “Fas halkı sultandan vergileri

hafifletmesine şefâatçi olması için yanlarına Fas’ta bulunan Sıkillîn Şeriflerindeki nalı şerifle sultana ricada bulunmuşlar, sultan da şefâati kabul etmiş; fakat halk bundan sadece bir yıl kadar faydalanabilmiştir. Çünkü ertesi yıl yeni Mevlây Fas

halkına yine büyük bir vergi yükü ve borcu yüklemiştir.”63

Halk açısından durum hiçbir zaman değişmemiştir. Bu sıkıntılarına bir de kuraklık, taun, toplumsal çatışmalarda eklenince halk açlıktan ölmeye başlamış; bu kadar vahim bir durumda dahi yöneticiler halka yine ağır vergiler yüklemeden kaçınmamışlardır. Halktan vergi ödemede gevşeklik gösterenlerin hapse atılmasını, vergisini ödemeyen zengin kimseye ulaşılamadığı takdirde kardeşinin yahut da eşinin hapse atılmasını emretmiş olması yine sultanın bu konudaki sert uygulamalarını

göstermesi açısından önemlidir.64

Sultan halka uyguladığı bu sert uygulamasının aynısını el emeği ile geçinen zanaatkârlara ve çiftçilere de yapmıştır. Şehirde borçlandırılmadık hiçbir kimse kalmamıştır. İnsanlar çöllere, köylere, dağlara kaçmışlar; Sudan, Tunus, Mısır ve Şam’a ulaşmışlardır. İşin vahameti öyle bir duruma ulaşmıştı ki sayılı birkaç insanın

dışında Fas’ta kimse kalmamıştır.65 İşte böyle bir ortamda İbnu’ṭ-Ṭayyib eş-Şeraḳî h.

62 es-Selâvî, Kitâbu’l-İstiḳṣâ, VII, 102-103. 63 el-Vedğîrî, et-Ta‘rîf, s. 41.

64 es-Selâvî, Kitâbu’l-İstiḳṣâ, VII, 135. 65 es-Selâvî, Kitâbu’l-İstiḳṣâ, VII, 134-135.

1143 yılında bu uygulamaların başlamasıyla birlikte hicret etme gayesiyle son kez Meşrik yolculuğuna çıkmıştır.

Toplumu oluşturan sınıftan biri ve ayrıcalıklara sahip olan tarikat şeyh ve şerifleri ise sultanın yaptığı bu kötü uygulamaları onaylamaları karşılığında vergiden ve borçlardan muaf tutulmuşlardır. Onlar sultanın uyguladığı bu sert muameleyi eleştirdikleri takdirde mallarına el koyulma vb. şekilde cezalandırılmışlardır. Nitekim h. 1149 yılında sultanlardan Muhammed b. ʻArbiyye bu çeşit bir uygulamada

bulunmuştur.66

Dönemin âlimlerinden Hasen b. Muhammed el-Yûsî yapılan bu haksızlıklar ve uygulamalar hakkında, Sultan Mevlây İsmail’e mektup yazarak, gördüğü yanlışlıkları açık bir şekilde dile getirmiştir. Yûsi mektubunda genel olarak halktan alınan verginin din ve dünya işlerinin düzenlenmesiyle ilgili işlerde harcanması gerektiğini belirtmiş, vergi toplama ve harcamalarda yanlışlıkların bulunduğunu, insanlar arasında adaleti tesis etmekle görevlendirilen memurlar ve yardımcılarının halka zulmettiklerini belirtmiş; bu konudaki yanlışlıkları dile getirdiği mektubunu, “Şüphesiz ki Allah, adaletli davranmayı, iyilikte bulunmayı ve akrabalara yardım etmeyi emreder. Fuhşu, kötülüğü ve zulmü yasaklar. Allah, sizlere, düşünüp tutası- nız, diye öğüt verir.” (Nahl/ 90) ayetiyle bitirmiştir:67

Yûsî’nin de mektubunda belirtmiş olduğu gibi toplum bütün bu sıkıntıların yanında ayrıca yetersiz beslenme sonucunda salgınla karşılaşmış, h. 1133 yılında meydana gelen bu olayın ardından Mağrib, bu sefer de 1155’te ve 1163 yıllarında büyük bir taunla (veba) karşılaşmıştır. Özellikle de Meknes ve Fas halkı bundan büyük bir oranda etkilenmiş, yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir. Yaşanan bu acı olayları anlatan el-Ḳâdirî Fas’ta bir gün içerisinde dönemin âlimlerinin de bulunduğu 300’ten fazla insanın vefat ettiğini belirtmiştir. İbnu’ṭ-Ṭayyib’in öğrencilerinden ve arkadaşlarından Abdulmecîd b. Alî ez-Zebâdî’de bu salgından vefat edenler arasındaydı.68

66 el-Vedğîrî, et-Ta‘rîf, s. 43.

67 es-Selâvî, Kitâbu’l-İstiḳṣâ, VII, 95; Ceran, Fas Tarihi, s. 872. 68 el-Vedğîrî, et-Ta‘rîf, s. 43.

Ülkenin imarı için büyük bir gayret sarf eden Mevlây İsmail, Fas şehri yerine yolları, sarayları vb. yapılarıyla başşehir yaptığı Meknes’i Mağrib’in en güzel şehirlerinden biri haline getirmiştir. Bedevîleri yerleşik hayata geçirebilmek için onlara araziler tahsis etmiş ve hayvan dağıtmıştır. Mağrib halkının ziraat, ticaret ve çeşitli mesleklerle hayatını kazanmasını sağlamıştır. Ülkenin itaat eden topraklar (Bilâdu’l-Mahzen) ve âsî topraklar (Bilâdu’s- Siba) diye ikiye ayrılmasına alışmış olan Mağrib halkını tek bir bayrak altında toplayarak siyasî birliği temin etmiş; aldığı tedbirler sayesinde ülkede hırsızlık, soygun ve yol kesicilik büyük ölçüde azalmıştır.69

Fakat sultanın dönemindeki bu güçlü ekonomik ve sosyal yapı kendisinden sonraki dönemde oğulları arasında meydana gelen ve otuz yıl süren karışıklıklar nedeniyle bozulmuş, ülke ekonomik olarak iflas etmiş ve sultanın ülkede oluşturduğu sosyal birlik ise bozulmuştur.

Benzer Belgeler