• Sonuç bulunamadı

2. Kuramsal Açıklamalar ve İlgili Araştırmalar

2.2. Saldırganlık Kuramları

2.2.3. Sosyal Öğrenme Kuramı

Sosyal öğrenme kuramına göre saldırganlık, amaca ulaşmak için haklı olarak sergilenen bir davranış biçimidir. İnsanın saldırgan olmasına neden olan birtakım faktörler vardır ve bunların çoğu kendisinden değil, dış dünyadan kaynaklanmaktadır. İnsan etki karşısında tepki gösteren bir canlı olduğundan dolayı da dış dünyadan gelen tehlikelere karşı hemen tepki göstermektedir. İnsan yaşadığı sürece yalnız olmayacaktır, çünkü insan sosyal bir varlıktır. Bu durumda saldırganlık da dünya ve insan var oldukça yaşayacak bir olgudur. İnsan ve çevresi saldırganlıktan kaynaklanan tutumdan sürekli etkilenecektir (Bandura, 1973).

Sosyal öğrenme kuramcıları, saldırgan davranışları çevresel etkenlerle açıklamakta ve model alma ile pekiştirme-cezalandırma süreçlerinin saldırganlığın ortaya çıkmasında önemli olduğuna değinmektedirler. Bütün davranışlarımız esasen çevreden gelen uyarıcılara gösterdiğimiz tepkiler sonucu oluşan öğrenmelerin sonucudur. Saldırganlığın başlangıcı, çocukluk dönemindeki bağımlı eğitim, gözlem yoluyla (medyadaki ya da gerçek yaşamdaki saldırgan davranış modellerini gözleyerek), doğrudan yaşantılarla (saldırgan davranış için ödüllendirilmiş olma) ve kendilik düzenlemesi (ortaya çıkan davranış için kendi kendini cezalandırma ya da pekiştirme gibi) yoluyla kazanılmakta ve devam ettirilmektedir (Amodei ve Scott, 2002).

Sosyal öğrenme teorisi çerçevesinde Bandura (1973), saldırganlığı “kişisel zarara ve mülkiyet zararına yol açan davranış” olarak tanımlamaktadır. Ona göre, saldırganlığın kişisel zararı fiziksel olduğu kadar değersizleştirme, aşağılama gibi formlarla psikolojik de olabilir. Bu nedenle saldırganlığın tanımında hem incitici hem de sosyal açıdan yargılamalar da olmalıdır. Bandura, saldırgan davranışın öğrenilmesini kolaylaştıran üç doğal koşul olduğunu vurgulamaktadır. Bu koşullar kişinin aile çevresi, kişinin ait olduğu alt kültür ve sembolik iletimdir.

Bandura’ya göre, bir çocuk ne zaman, nasıl ve kime karşı saldırgan bir şekilde davranacağını anne-babalarından, arkadaş gruplarından ve kitle iletişim araçlarından öğrenir. Bandura, saldırganlığın öğrenilmesinde iki temel süreç olduğunu bildirmektedir. Bu süreçler, araçsal (instrumental) öğrenmeler ve gözlem yoluyla öğrenmelerdir. Araçsal öğrenmeye göre, herhangi bir davranış pekiştirilir ya da ödüllendirilirse, o davranışın gelecekte yinelenme olasılığı artar. Saldırgan davranışı ödüllendirilen kişi daha başka durum ve ortamlarda da saldırgan davranacaktır. Sosyal onay, para, çocuklar için şeker, ilgi ya da saldırılan kişinin acı çekmesi saldırganlığı pekiştirici ödüller arasında sayılabilir. Ödüllendirme, dışarıdan gelen bir onay ve beğeni olabileceği gibi, kişinin kendi içinde duyduğu bir doyum ya da gerilimden kurtulma duygusu da olabilmektedir. Saldırganlık, birçok gereksinimi doyurması açısından da ödül kaynağı sayılmaktadır. Örneğin, kişinin toplumdaki saygınlığı ve gücü, saldırganlık aracılığıyla doyum sağlanan gereksinimler arasında yer alabilir. Gözlem ve Model Alma Yoluyla Öğrenmede ise, pekiştirmenin yanı sıra, saldırgan davranışların gözlem ve model alma yoluyla öğrenildiği savunulmuştur.

Özellikle çocukların birçok yeni davranış örüntüsünü örnek aldıkları erişkinlerin davranışlarını gözlemleyerek öğrendikleri birçok araştırmacı tarafından kanıtlanmıştır. Birçok deneysel çalışmada da, çocukların taklit ya da model alma yoluyla, öykündükleri büyüklerin (anne-baba ya da televizyondaki hayali kahramanlar gibi) saldırganca davranışlarını öğrenip, gerçekte düşmanca duygular taşımasalar bile aynı tür saldırgan davranışları yineledikleri görülmüştür (Geçtan, 1993).

Bandura (1973), taklit yoluyla öğrenmenin içinde de dört alt süreci tanımlar. Kişi önce model davranışı benimsemeli ve davranışın önemli yanlarını tanımlamalıdır. İkinci olarak organizma, davranışı uzun süreli belleğe almalıdır, yani hatırlanabilir olmalıdır. Üçüncü olarak, davranış gerçekleştirilmeli ya da gözlemleyen organizma tarafından yeniden üretilmelidir, yani davranışın pratiği yapılmalıdır. Son olarak, davranış pekiştirilmelidir. Olumlu pekiştireç davranışın ortaya çıkma olasılığını arttıracaktır.

Saldırı ve engellenme bireyde öfkeye neden olmaktadır. Ancak bu durum her zaman saldırganlıkla sonuçlanmamaktadır. İnsanlar bazı koşullarda saldırgan olmayan bazı koşullarda ise saldırganlıklarını bastırmayı öğrenmektedirler. Kardeşler birbirlerine karşı saldırgan davranışlar gösterebilmekte iken diğer kişilere karşı saldırganlık duygusunu bastırmak durumunda kalmaktadırlar. Bu durum sosyal öğrenmelerin kontrol mekanizmalarına etkisi ile açıklanabilmektedir. Sosyal çevreden gelen normlar hangi saldırganlık davranışını kabul edilebilir, hangilerinin kabul edilemez olduğunu öğretmektedir. Ödüllendirilen modelin saldırganlık davranışları, çocuklar tarafından daha çok taklit edilmektedir. Çocuklarla iyi ilişkiler kurabilen ve özdeşim kuracak olan çocuk ile aynı cinsiyeti taşıyan modelin saldırgan davranışları da daha fazla taklit edilmektedir. Başkaları tarafından önemli, güçlü, başarılı görülen kişiler çocuklar tarafından hem bir taklit nesnesi olarak görülmekte hem de onlardan gelen pekiştirmelere daha duyarlı davranılmaktadır (Senemoğlu, 1997).

Saldırganlığa sosyal açıdan yaklaşan öğretiler, öğrenme, çocuk yetiştirme biçimi, cezalandırma, özdeşleşme, alt kültür ve değer yargıları üzerinde durmuşlar, saldırganlığı engellenme karşısında oluşan bir cevap olarak kabul etmişlerdir. Engelleme ne kadar erken çağlarda başlarsa ve ne denli güçlü olursa, saldırgan

davranışlar da o ölçüde şiddetli, yıkıcı ve yok edici olabilir. Bu nedenle saldırganlık doğuştan gelmez, insanın doğduğu andan itibaren öğrenilerek kazanılır. Çocuk yetiştirmede öğrenme ve taklidin önemi büyüktür. Her zaman saldırgan tutum ve davranışlarla karşılaşan bir çocuğun, bunları bir davranış biçimi olarak benimseyip tekrarlamasının doğal olduğu düşünülebilir (Köknel, 1999).