• Sonuç bulunamadı

Sonuna Dişilik Alameti Olan Elif Geldiği İçin Hem Ma’rife Hem de Nekre

Buna örnek olarak ;

َُءايِباسُ,ُءاهَق فُ,ُءارَش عُ,ُءاسْف نُ,ُءاف ْرَطُ,ُءارْخَصُ,َُءارْضَخُ,ُءارْفَصُ,َُءارْمح

َُءايِواحُ,

ُ,

ءاي ِرْبِك

, ve bunlar gibi olan

َُءا َرُ شاع

ile

ُ,ُ ءاكاربُ,ُ ءاكوربُ,ُءاَّكمزُ,ُءايفصأُ,ُءاقدصأ

ُ ءاب ظن ع,ُ ءاسفنخُ,ُ ءاق وَبد

,

ُ ءايركزُُءابرقع

kelimeleri de bu örnekler arasında sayılabilir. Bu yapıların hepsi dişil formda gelmiştir. Örnekteki gibi

ُفللأا, فللأا

’ten sonra eğer tek başına ise gelebilir. Eğer kelimenin sonunu harekelemek adına onu hemzelersek bu yukarıdaki durumun dışında olur. Çünkü o iki harf cezm edilemez (sâkin olamaz).

فللأا

’in yerine gelen hemze de, değişmemiş olan

فللأا

‘in konumunda olur. Değişmemiş olduğu halindeki sabit durumunun tabi tutulduğu muamaleye tabii tutulur. Tıpkı

َُقارَُه

kelimesindeki

ءاهلا

harfinin

لأا

فل

konumunda olması gibi. Şunu bil ki iki

فللأا

asla dişillik dışında yan yana gelmez.

ُ حَادرِس

örneğinde olduğu gibi de asla üçlü yapıya ek olarak gelmezler.

ءلْعَف

vezninin munsarif yapıda olduğunu hiç görmez misin? Kendisinde munsarif iki tane

فللأا

‘in bulunduğu üçlü yapıda bir kelime hiç görmedin mi?

Bu durumda

ُ ءابلع

ve

ُ ءابر ِح

kelimeleri hakkındaki hüküm nedir diye sorulduğunda, bunun sebebi olarak, bunlardaki

فللأا

‘ten sonra

ءايلا

harfine bedel olarak gelen hemzedir ki bahsi geçen

ءاي

harfi de

ُ ةياح ْرِد

örneğindeki

ءايلا

harfi ve bunun benzerleri gibi olması gösterilir. Bu iki ziyade harfi burada ,

ًُءاب ْرج

ve

ًُءابلع

kelimeleri ile aynı şekilde

ُ حادرس

ve

ُ لابرِس

kelimelerine eklendiği şekilde gelir. Görmez misin ki, bu

ُ

فللأاُ

ve

ُ

ُ ءايلا

ُ

harfleri, ilk harfleri fetha olan isme birleşmez. Çünkü o, Arapların dilinde

ُ حادرس

ُ لاب ْرِس

örneklerinde olduğu gibi değildir. Bu örnekteki gibi üçlü yapıya bu ikisi eklenirse, bu

ءايلا

harfi, harfin kendisinin konumunda olmuş olur. İki tane

فللأا

dişillik için, 3 harfli ve ismin ilk harfleri dammeli ve kesreli olan bir kelimenin üzerine eklenmez. Bunun böyle olmasının sebebi, bahsi geçen

ءايلا

ve

فللأا

harflerinin

ُ حاد ْرِس

ve

طاطسف

örneklerinde olduğu gibi üçlü yapıdan bir kelimeye bitişmesidir. Bu ikisi bunun dışında gelmezler. Bu ikisinin yerine, dişillik görevindeki iki elif gelmez. Onların görevinde iki elif gelmediği gibi. Birbirlerinin yerine geçip bahsi geçen görevlerde kullanılmazlar. Bu durum dişillik görevinde

ُفللأا

‘lerin birleştiği durumdan farklıdır. Bu ikisi yapısal olarak dişillik görevi ile gelirlerse, kelimeye

لأا

فل

‘ten sonra

ءايلا

harfi birleşmez (yani hemze). Böylelikle,

فللأا

’ten sonra

ءايلا

harfinin ek olarak geldiği durumlarda bu ikisi ek olarak gelmez. Arapların “gördüğünüz gibi bu

ٌُُءَاب وق

‘dur.” Dediklerini bil.

ُ

Böyle söylemelerinin sebebi,

طاطسف

yapısında olduğu gibi bu kelimeye de ek getirme isteği içinde olmalarıdır. Bu ifade de sana delil olarak yeter.

َُءاغُْوَُغ

‘ye gelince, Araplardan bunu ,

َُءارُْوَُع

‘nin durumunda görüp, onu dişil yapıp sarf etmeyenler de vardır. Yine onlardan bunu

ُ ضاقضق

kelimesinin yerine koyup, eril yapıp ardından sarf edenleri de vardır.

نيغلا

ve

واولا

harfleri

فاقلا

ve

داضلا

harflerinin yerine eklenirler21.

6.2. ُFiil Kalıbında Olan, Erkek Adı Olarak Kullanıldığında Munsarif Olmayan

İsimler

Yunus el-Habîb’in iddiasına göre bir şası eğer

ُْبراَُض

ile adlandırırsan bununla emir vermiş olursun ki bu da munsariftir. Bunun gibi eğer

َُبراَُض

, ve

َُبَُرَُض

ile isimlendirirsen de hükmü aynı şekildedir. Bu da Ebû Amr ve el-Halîl'in sözüdür. Böyle olması bu kelimenin isim ya da isim yerine geçen olduğu, mecrûr, mansûb ve merfû’ halde geldiğinden ötürüdür. Bu kelimelerin aslından olmayan zâid harfler ilk hecelerinde bulunmaz. İsimler de ve yapı olarak birbirlerine benzediklerinden ötürü fillerin de ilk hecelerinde bu zaid harfler gelmez ve bu sebeple bunlar da munsarif olurlar. Bu benzerlikten dolayıdır ki isimler yapı olarak benzedikleri fiiler ile zaid harfleri alma şekilleri bakımından aynı muameleye tabi tutulurlar. Böylelikle de

َُبراَُض

isim ile aynı hükme tabi tutulur ;

ُُ رَُجَُح

ve

ُ لباَُت

örneklerinde olduğu gibi. Bu iki kelime de

ُ بضَُتُْن

kelimesinin yerine geçip bunun gibi ziyade harfleri alırlar ve

ismin uğradığı değişim ve tabi tutulduğu muameleye tabi tutulurlar. İsa b. Umer es-Sekafî’ye göre bu yapı sarf edilmez gayr-ı munsariftir. Onun bu söylediği Arapların ki ile çelişir. Zira biz, Arapların isimlendirilen şahsı sarf ettiklerini duyduk;

ًُابَُسُْعَُك

gibi bu kelime

ُةبسُْعَُكلاُُ

kelimesinden türeyip

َُلَُعَُف

veznindendir ki hızlı adım atmak veya adımlarını hızlandırmak anlamına gelir. Araplar şu beyti, Suhaym b. Vesil el-Yerbûʻi'den nakl..etmişlerdir:

ُ نباُانأ

ُ

َُج

َُل

ُُ

َُطُو

َُّل

ُ ع

ُ

ُ ثلا

ُايان

ُ

ُُُُُُُُ

َُضأُىثم

َُع

ُ

ُِعلا

َُام

َُم

َُتُة

ُْع

ُِر

ُ ف

ينو

Yukarıda geçen beyitte ki

ُ َُُلَُج

kelimesi kişi adı olarak kullanılmıştır. Burada o, ben kendisine

َُلَُج

denilen kişinin, oğluyum anlamında

َُُلَجُ نبا

ifadesini kastetmiştir. Bir kişiyi

ب ِ ر ضُ ،ُ ب َّرض

ya da

ُ بروض

ile adlandırırsan onu sarf etme. Ancak

ُ لَّعف

vezni munsariftir.

َُُج َرْحدُُ،َُج ِرْح د

bu iki kelimeyi ve bu iki kelimenin vezninden olanları sarf et, zira bunlar isme benzemektedirler.

َُمَّضخ

‘yi de sarf etmeyin. Bu, Anber b. Amr b. Temîm’e göre isimdir. Bu isimler ile küçültme yaparsan onları sarf edersin çünkü bu durumda onlar isme benzemiş olurlar

ٌُبراضُ,ُ ٌب َراضُ

'a dönüşmüş olurlar. Örnek verecek olursak da bu ikisi

دعاس

ve

ةمتاخ

ile aynı durumda olmuş olur. İsimlerde örneği olan (daha önce kullanılmış-kullanımda olan) ilk harfi ziyade olmayıp fiil kökünden gelen bir şeyi isimlendirmek için kullanılan bütün isimleri sarf et. Fiillere benzeyip ilk harfi ziyade olan bir ismi adlandırma amaçlı kullandığında bunu sarf etme.

Bu cümle de bütün mevzunun özeti olmuş oldu. Bir kişiyi

َُمَّقب

ya da

َُمَّلش

22 ile isimlendirirsen onu sarf etme. Çünkü o, bulunduğu yapı üzere Arapça’da bulunan bir isim değildir. Çünkü o,

ُلَّعف

veznine benzer ki o da isim olursa sarf edilmez bunun böyle olması da isimlerde böylesi bir yapının apaçık örneğinin bulunmamasıdır. Bahsi geçen kelime de fiil yapısından türemiş aslı isim olmayıp fiil olan bir kelimedir. Onda fiillerde ağır basan şey ağır basar. Ancak bununla küçültme yaparsan onu sarf edersin. Bir şahsı

ُُاوُ بَُرَُضُ

ile adlandırırsan bu

ُ

ُثيغاربلا

ىنولكأُ

diyen kişiyle aynı konumda olur. Dedim ki: Bunun

ُنوُ بَُرَُض

formunda gelmesi gerekir ki buna kendisiyle bir kişi adlandırıldığında

ُىلوأ

'ye nun harfinin eklendiği gibi nun eklenmelidir.

ُ

Allah (C.C) bir ayeti kerimesinde

ُ ةحنجأىلوأ

buyurduğu gibi 23.

Bir kişi ismi olarak kim derse ki,

َُُُنوُ مُِلُْسُ مُاذه

bunun üzerine o kişinin

نوُ بَُرَُض

اذهُُ

demesi de gerekir. Ben,

َُنيُِبرَُض

ifadesinin de kullanıldığını gördüm. Bu ifadelerden biri de

َُي

ُْض

ُِر

ُ ب

نو

‘dir.

ٌُُُنيملسمُاذه

şeklinde bir cümle kuran kişi burada nûn’u i’rab harfi yapmıştır. Bu durumda,

َُُبَُرَُض

de

ُنيُِبرَُض

şeklinde gelmelidir. Eğer bir kişiyi bu dil yapısı üzerine

ٌُنيملسم

şeklinde adlandırırsan benim

ٌُنيملسمُاذه

ifadesini sarf edip, vav ile ya harfinin de yerlerini değiştirmem gerekir. Çünkü bu, isimlerin konumunda olmuş oldu. Sen de onu

َُُنيُِرَُيُْب

örneğinde olduğu gibi adlandırmış oldun. Bunu da, bahsedilen şekilde yaptığında burada bu harf zamir alameti değil de çoğulluk alameti olmuş oldu. Tıpkı

ُُُْتَُبَُرَُض

kelimesine dişillik alametini getirdiğinde yaptığın gibi. Dedin ki bu kelime

ُ ةَُبَُرَُضُ

şeklinde gelmelidir ve te

ُ

harfi de he

ُ

harfi olmalıdır. Çünkü o böylelikle isimlerden kabul edilmiş oldu.

ُْهَب َرَضُهذه

dediğin zaman, bu ifade müennes olursa ve harekeli bir harften sonra durursan, tâ harfini

hâ 'ya dönüştürmen gerekir. Onu /bir kişiyi

َُابَُرَُض

şeklinde adlandırırsan ona nun harfini eklemen gerekir. Böylelikle onu ikil yapmış olursun. Yani kişiye nûn harfini eklemen demek bunu iki kişi anlamında ikil yaptığın anlamına gelir. Ancak fiildeki nûn harfini atman gerekir. Çünkü biri için fetha koyman gerekli idiyse ve sen onu ikil yaptıysan iki tane nûn’u da atman gerekir. Lafızda fethanın olması onun nasb edildiğine işarettir. Nûn'un atılması da fethanın apaçık gelmesini gerektirir.

ُِتاهيه

örneğindeki kesranın yerini apaçık şekilde fethanın alması gibi;

ُ َتاهيه

. Eğer bir kişiyi

َُنْب َرَض

ya da

َُنْب ِرْضَي

ile adlandırırsan onu sarf etme. Çünkü bu yapının isimlerde apaçık geldiğine rastlanmamıştır.Kelamda bulunmadığı şekilde

ُ رْفَعَج

örneğinde olduğu gibi nun harfini çoğul alameti olarak kabul edersen onu sarf etmemen gerekir ayrıca onu daha önce bahsi geçen

تلعاف

alameti olarak kabul edersen de her iki ifadeyi de sarf etmemen gerekir.

6.3.Müenneslik.Hâ’ları.Bahsi

Şurası kesin ki, isimde bulunan bütün

ءاه

'lar eğer dişil görevindeyse bu

ءاه

'ların bitiştiği isim ma'rife durumda gayr-i munsarif, nekre durumunda munsariftir. Eğer,

ءاه

'lar dişillik için gelirse nekra durumda onun sarf edilişinin sebebi nedir? Tıpkı

فلأُ

'in dişillik görevinde geldiğinde sarf edilmediği gibi onu da sarf etmesek olur mu? diye sorulduğunda, denilebilir

ki:

ءاه

’nın Araplar nezdinde isim olmadığını kim kabul/iddia etmiş ki? O, dammeli isim konumundadır ve başlı başına tek bir isim olarak kabul edilmiştir.

ت ْوَمُ َرْضَح

örneğinde olduğu gibi. Görmez misin ki Araplar,

ُ ىراب ح

kelimesine

ٌُرَّيَب ح

,

ُ ىبَجْح ج

kelimesine

ب ِجيَح ج

ve

ُ ةجاجد

kelimesine de

ُ ةَجْيَج د

derler. Aynı şekilde

ُ ةرَق ْرَق

kelimesine de

ةرِقْي َر ق

dışında bir şey demezler. Tıpkı

َُت ْوَمُ َرْضَح

örneğinde olduğu gibi ve

َُخ

ُْم

َُس

َُة

ُ

ُ ًرَشَع

kelimesinin

ُ َرَشَعُةسيَمَخ

olması gibi. Bu

ءاه

harfi bu şeylerin konumundadır, onlarla aynıdır.

ءاه

'nın bu konumda olmasına, onun dörtlü yapıya eklenip beşli yapan, yahut üçlü yapıya eklenip, dörtlü yapan bir ek olmaması sana delil olarak gösterilebilir. Çünkü o,

ُرشع

ve

ُت ْوَم

ve

ُ َب ِرَكيِدْعَم

kelimesindeki

ُ َب ِرَك

konumundadır. Eğer eril yapıya eklenirse

فلأ

gibi bundan isim yapısı oluşturmaz. Durum böyle olduğu için de onu ma'rife durumda sarf etmeyin. Tıpkı

ُ َب ِرَكيُِدْعَم

kelimesini sarf etmediğimiz gibi.

6.4. Sonunda Dişillik Harfi Olmayıp Kesinlikle Munsarif Olan Müzekker İsimler Üç harften oluşup kendisinde dişil harfi bulunmayan munsarif yapıda, Arapça olsun yahut yabancı olsun yahut dişil olsun, bütün kelimeler müzekkerdir. Ancak fiilden türemiş,

َُلَع ف

vezni ya da ilk harfinde

ُ د ِجَي

ve

ُ عَضَي

örneklerinde olduğu gibi ziyade harflerin bulunduğu kelimeler ya da

َُبُِر ض

gibi isimlere benzemeyen kelimeler dışında. Bahsedildiği şekilde müzekker kabul edilenler aynı zamanda emkendirler de. Bu yönlerinden dolayı da, kelamda hafif kabul edildiklerinden tenvin alırlar. Bu yapılar genellikle üç harften oluşur; üç harften daha az harflerin bulunduğu buna benzer bir yapı kelamda mevcut değildir. Eğer bir kişiyi

ًُمَدَقًُا

ya da

ًُاًُشَُح

ile adlandırırsan onu sarf et. Eğer bunlarla ism-i tasgir yaparsan,

ٌُميَد ق

dersin ki bu da munsarftir. Bu ism-i tasgirin kelamda hafif olması, tıpkı üçlü yapının söze/dile hafif gelişi gibidir. Çünkü bu yapılar ile ism-i tasgir yapıldığında onlarda asıl halleri ile çelişecek herhangi bir değişiklik yapılmaz sadece bu yapıların harflerinin sayıları azaltılır ki kelimenin aslındaki harflerde azalma olmazsa da ism-i tasgir yapılmış olmaz. Bu da el-Halîl ve Yunus’un sözüdür.

فللأا

ve

مللا

harfleri kendisine birleştiğinde, kesra harekesi alan bütün isimler gayr-ı munsariftr. Bunun böyle olmasının sebebi onların tenvinli olduğuna inanılmasıdır ve bu kelimeler isimlere yapılan muameleye tabii tutulurlar. İlk kitapta bu konuyu daha fazla

açıklamıştım. Eğer bir kişiyi

ٌُتُْنُُِب

ya da

ٌُُُتُْخُ أ

ile adlandırırsan onları sarf et. Çünkü sen bu

ءاتلا

ekini üçlü yapıya ekleyerek isim elde etmiş oldun; tıpkı dörtlü yapıdan

ًُةتَبْنَس

kelimesine

ءاتلا

harfinin eklenip onu isim yaptığı gibi. Eğer

ءاهلا

harfi gibi olsaydı ondan önceki harfi sükunlaman yani cezm etmen gerekirdi. Bu

ءاتلا

harfine gelince o ,

ُ تيرْفِع

kelimesindeki

ءاتلا

harfi gibidir. Bu

ءاتلا

dişillik

فللأا

'i gibi olsaydı onu nekre durumda sarf etmemen gerekirdi. Bu sana daha önceden anlattığım

ءاهلا

harfi gibi de değildir. Eğer bu isim yapısına bitişen ziyade harfi olsaydı onu ma'rife durumda sarf etmen gerekirdi. Eğer bu

ءاهلا

harfi

ةجاجَد

kelimesindeki

ءاتلا

harfi gibiyse onu ma'rife durumunda sarf et. Eğer bir kişiyi

ُْهنه

ile adlandırırsan ve bu cümlede

ٌُتْنَه

şeklinde kullanılırsa

ىتَفُ ايُُ ةَنَه

dersin.

نونلا

harfini harekele ve

ءاهلا

harfini sabit tut; yani onda bir değişiklik yapma. Bunun sebebi sondaki

نونلا

harfinin kelimeye birleştiğinde sükûn olmadan evvel ki halinin,

ُ ةَنَه

şeklinde harekeli olmasından ötürüdür. Eğer bir kişiyi

ُْتَب َرَض

ile adlandırırsan

ُْهَب َرَضُاذه

demen gerekir çünkü o harekelenmez. Bu

ءاتلا

harfinden önce dört hareke vardır bu durumda isimlerde olmaz. Ha harfini dişillik hâ’sı yapmış oldular.

6.5.Müzekker..İsmin..Müennes..ile..Adlandırılması..Bahsi

Sîbeveyhi’ye göre, dört harfli bir yapı, müzekker olup müennes ile adlandırılırsa bu gayr- ı munsarif kabul edilir. Bunun böyle olmasının sebebi, aslında olması gerekenin müzekker ismin müzekker ile ve müennes ismin de müennes ile isimlendirilmesi gerektiği kaidesidir. Şekil olarak müzekker bir yapıya en uygun olan yine kendisi gibi müzekker bir özel isimdir. Müzekker yapı kendisine uygun olmayan bir âlemle isimlendirildiğinde kelamda emken olmamış olur. Bu da onun gayr-ı munsarif olmasını gerektirir. Tıpkı Arapça olmayan/yabancı isimler gibi. Buna örnek olarak ,

ُ قانَع

,

ُ ب َرْقَع

,

باق ع

,

ُ توبكنع

, kelimeleri ve benzerleri verilebilir. El-Halîl’e

ٌُعاَُرُِذ

kelimesi hakkında sorulduğunda demiş ki:

ٌُعاَُرُِذ

kelimesinin müzekker bir isimle adlandırılmasına sıklıkla rastlanır ki zaten bu kelime müzekker yapıda emkendir. Ayrıca bu kelime arapların kelamında bulunan özel isimlerden kabul edilir ve buna ek olarak onlar bu kelimeyi müzekkeri adlandırmada kullanırlar.

ُُ

ٌُبوث

ُُ

ُ

ُِذ

َُر

ُ ك

ٌُعار

kelimesine gelince, bazıları bu kelimeyi gayr-ı munsarif kabul ederken bazıları da onu,

ُِذ

َُر

ٌُعا

kelimesine benzetip munsarif kabul ederler. Çünkü o müzekker isimlerdendir. Bu durumda,

ُ

birbirinden farklı iki yönü ortaya çıkmış oldu. Müzekker yapıda bir kişiyi

َُىُِناَُمَُث

kelimesi ile adlandırırsan onu sarf etme. Çünkü bu kelime müennesler için ism-i âlemdir. Tıpkı yine müzekker yapıda bir kişiyi

ثلَُث

ile isimlendirdiğinde onu sarf etmediğin gibi ki bunun sebebi

ثلَُث

kelimesinin, müennes kabul edilip yine kendi gibi müennese âlem olarak gelebilen

ُ قانَع

ile aynı görülmesidir. Yine müzekker bir kişiyi

ىَُراب ح

ile isimlendirip, sonra da onunla

ُ رُِ يب ح

şeklinde ism-i tasgir yaparsan bunu sarf etme. Çünkü sen ,

ىَُراب ح

kelimesinin kendisini yani aslını kullanarak ism-i tasgir yapıp

ُ رِ يب ح

dedin ve bununla müennesi kastettin 24. Bahsi geçen kelimedeki

ءايلا

harfi giderse, bunun müennesi

ٌُقِ ين ع

kelimesinin müennesi gibi olur. Şunu bil ki, eğer bir kişiyi müennes bir sıfatla isimlendirirsen onu sarf etmen gerekir. Bir kişiyi ;

ُ ضئاح

,

ُ ثماط

, ya da

ُ مئْت م

adlandırmak da bu gruba girer. Bu sıfatların, müennes isme yine aynı yapıda özel isim olarak geldiklerinde sarf edildiği iddia edilir. Tıpkı müzekker yapının kendisine uygun olan müzekker yapı ile adlandırıldığında munsarif kabul edildiği gibi. Yukarıda bahsi geçen duruma ;

ٌُل جرُ ةَحْك ن

,

لجر

ُ ةَعْب َر

,

لجر

ٌُةأج خ

cümleleri örnek olarak gösterilebilir. Bu müennes peş peşe gelen kelimeleri (sıla cümlesine alem olarak) ya da kelimenin bizzat kendisini yahut bu yapıya benzeyenlere vasf için gelmiş gibi oldu. Burada müzekker müennesi vasf etmiş gibi oldu.

Biz adeta

ُ ٌرماضُ ٌركباذه

,

ٌُُُضئاخُ

ٌُئيشُُاذه

diyerek müzekkeri müzekkerle vasf edip sonra da

ٌُرماضُ ٌةقان

, diyerek müennesi müzekkerle nitelemişiz gibi. El-Halîl,

لااعْف ِم

,

ًُلاوُ ع ف

vezinlerinin müzekker yapıları sebebiyle

ءاهلا

harfini almaktan men edildiklerini iddia etmiştir. Fakat bu iki kalıptan olan bir kelime ile müennes bir isim de vasf edilebilir. Tıpkı

ُ لْدَب

ve

اد ْرِب

kelimeleriyle müennes bir isim vasf edildiği gibi. Eğer

اضئاح

kelimesini sarf etmezsek,

ادعاق

kelimesini de sarftan men etmemiz gerikir ki eğer bununla "

جوزلا

" kelimesini kast edip, bir kişiyi adlandırmada kullanırsak o, böyle bir hüküm kazanır. Fakat eğer

ُِب ِراضلا

kelimesi ile

ةقان

‘yi sıfat yapmak istersek ve bununla, yani

ُِب ِراضلا

kelimesiyle de bir kişiyi isimlendirirsen, ortaya çıkan kelime munsarif olmaz (sarf edilmez); aynı şekilde

ارقاع

kelimesi ile de bir şahsı adlandırırsak, bu adlandırdığımız kelime gayr-i

munsarif olur ki bu da sana daha önce bahsettiğimiz, müzekker ismin müennes ile adlandırılması konusuna girer.

Bir kelime, müennes bir sıfat olarak gelirse, müzekker ve müennes için kullanılır(müennes ve müzekker isimleri vasf için kullanılır).

ُةأرماُ,ٌُةعبرُلجرُاذهُ,ٌُةعفيٌُُُةيراجُ,ُةعفيٌُملغُاذه

ٌُةعبر

örneklerinde olduğu gibi. Ancak, bir kelime müennes bir sıfat olarak gelmezse, müzekker bir ismi vasf etmek dışında bir halde kullanılmaz ve sanki bu kelime bir eşya adı yahut kelimenin bizzat kendisini vasf etmek için gelen bir sıfatmış gibi kabul edilir.

ٌُةَمِلس مُ ٌسفنُُلاإُةنجلاُلخديُلا

(Cennete, Müslüman olmayan kimseden başkası girmeyecektir) hadisinde olduğu gibi. Tıpkı,

ُ ق َرْبأ

kelimesinin aslolarak Arapların nezdinde vasf (sıfat) olması gibi

ُ حْطَبأ

,

ُ لَدْجأ

,

ُ ع َرْجأ

kelimeleri de bu gruba girer. Kim ki bunları sarf etmeyi terk ederse, onları sıfat olarak kullanmaması ve bu kişinin isimlerin tabii tutulduğu muamelenin aynısına bunları da tabii tutması gerekir. Bunun gibi;

ُ,ُ ٌلوبقُ,ٌُمومسُ,ُ ٌرورح,ُ ٌلامشُ,ُ ٌبونج

ُ ٌروئد

kelimeleri örnek verilebilir. Eğer bir kişiyi, yukarıda zikredilen isimlerden herhangi biriyle isimlendirirsen onu sarf et. Çünkü bunlar, Arapların sözlerinde sıklıkla rastladığımız/oldukça yaygın olan sıfatlardır.

Araplardan,

ٌُرورح

ُ حير

هذه

,

ٌُيلامش

ٌُحير

هذه

,

ُ بونجلاُ

ُ حيرلا

هذه

,

ٌُمومس

ُ حير

هذه

,

ٌُبونج

ٌُحير

هذه

dediklerini işittik. Fasih konuşan Araplardan da aynısını duyduk ki onlar bundan başka kullanımın olduğunu da bilmiyorlar. el-Aʻşâ der ki:

َُزُاهل

َُج

ٌُل

ُ

َُحك

َُلاُ ِفيف

اصح

اًُروبَُدًُُاحيرُُليللابَُفَُداَُصُُِدُُُ

Burada

ٌُحير

kelimesi isim yapılmıştır. Bu kullanım çok azdır. Bir şair de şöyle der:

اهيآُ َرَّيغُوُاهبَُليحوُ ْتلَاح

ُُ

ُُ

ُِناحيرلاُهبُىرجتُىلبلاُ فرص

ةراتُوُلامشلاُعمُِبونجلاُ حير

ُ

ُمهر

ُِناتهتلاُُ بئاصوُُُعيبرلا

Kim bu kelimeleri isim kabul ederse/isim yaparsa, kişi ismi olarak kullanılan bu kelimeleri sarf etmez ve bunlar

َُّصلا

ُ ع

َُهلاُ,ُدو

ُ ب

َُعلاُ,ُرورحلاُ,ُطو

ُ ر

ُُضو

kelimeleri ile aynı durumdadır.

Eğer bir kişiyi

داع س

,

بنيز

, ya da

ُلأيج

ile isimlendirirsen - ki bu son isim takdiri olarak

ُ لعيج

ُ

‘dir Onu sarf etme. Daha önceden bu isimler müenneslikte emken idi ve müennese özel/aitti ve bu kelimeler müştaktı da. Bunlardan bir tanesi dahi müzekker bir şeyi vasf için

kullanılmaz.

ُ للادُ,ُ باوثُ,ُ باب َر

saydıklarımız müennestir.

ُةركذم

,

داع س

kelimesi ve ve bu kelime ile beraber saydıklarımız

böyle değildir. Müzekker isme âlem olarak gelen isimlerden değillerdir. Fakat onlar, türetilip tesmiyyede müennes isme has yapılmışlardır ve sonuç olarak da Araplar nezdinde

قانع

kelimesi mesabesinde olmuştur. Bunun bir benzeri de bir şahsı

َُنام ع

ile adlandırdığında

ortaya çıkar. Çünkü bu kelime müzekker olarak bilinmez fakat müştaktır ve müennese âlem olma durumları dışında kullanılmaz. Bu kelime çoğunlukla müenneslik ile bağdaştırılmıştır ve böylelikle de arapların nezdinde bu kelime, müennese âlem olma dışında kullanılmadığından Araplar nezdinde

قانع

kelimesi ile aynı görülür. Bu kelime müennese

âlem olma dışında hali dışında bir halde bilinmez tıpkı kelamda müennes olması durumları dışında bir halde de kendisine rastlanılmadığı gibi. Eğer bir kişi

ُ بابر

ya da

ُ للاد

isimlerinden biriyle adlandırılırsa o ismi sarf et. Çünkü onun müzekkerliği bilinen bir müzekkerliktir. Şunu bil ki eğer bir kişiyi,

اقورخ

,

ابلك

ya da

لاامج

kelimelerinden biriyle

adlandırırsan bunları marife de olsa nekra da olsa, her iki durumda da sarf et. Hepsi anlamındaki

ُ عامجلا

kelimesi de bunun gibidir.

ارامنأ

ve

ابلك

kelimelerini sarf ettiklerini

görmez misin ? Bunun böyle olmasının sebebi, bu kelimelerin müzekker yapı olarak kullanılmalarıdır. Bu kelimeler müennez kelimelere has âlem değillerdir.

ٌُلاجرُ مه

dediğini görmez misin ? Müfredini müzekker yaptığın gibi bunu da müzekker yaparsın. Bu kelime müennese özel isim olmaz, müzekker bir isme, müennes bir alem geldiğinde, malum kelime müzekker yapısından çıkıyordu ki sana daha önce bahsettiğimiz gibi

ٌُعارذ

, ve

ٌُعار ك

kelimeleri eğer sarf edilirse, müzekker, müzekker bir isim yerine müennes bir isme alem olduğundan bu kelime müzekkerlikten çıkar ve bu durum da, sarf için gerekli bir durumdur. Dersen ki, bir kişiyi

قونع

ile isimlendirilirse,

اقونع

kelimesi,

قورخ

ile aynı olur; çünkü bu dişillik, kendisiyle müzekker - çoğul yapılan te'nistir.

قانَُع

kelimesindeki te'nis (dişillik) gibi değildir. Fakat ondaki dişillik, iki müzekkeri birleştiren te'nistir.

قونع

kelimesindeki te'nis ise te'nis hâdîs’dir (lafzi te'nis).

قونع

, yapısı/kalıbı gereği müzekkerler için kullanılan bir yapıdır. Müennesi de müzekkerleri bir araya getirir. Bunun gibi

ءاسن

ile isimlendirilen kişi de böyledir. Çünkü o,

ةوسن

kelimesinin çoğuludur.

توغاط

ismine gelince o, müennes müfret bir isimdir. Allah(c.c) bir ayet-i kerime'sinde şöyle buyurmuştur25;

هودبعيُ ْنأُ َتوغاطلاُاوبنتجاُنيذلاو

ا

Çoğul-müennes bir isim değilse, onun müfredi olmaz ve dişil formu da müfredin müenensi gibi yapılır.

لبإ

,

مَنَغ

gibi kişi adları sarf edilmez; çünkü onların müfretleri yoktur yani, eğer müfreti olmayan bir isim çoğul yapmak için gelirse onun müfret formundan kırık çoğul yap, eğer bu iş için gelen isim, dört harfli bir yapı üzerine gelirse, müzekkere âlem olarak geldiğinde onu sarf etmeyiz.

6.6..Müennes..İsmin..İsimlendirilmesi

Üç harfli ve akabinden gelen harfleri harekeli bütün isimler, müennese alem olarak geldiklerinde gayr-i munsariftirler. Eğer ortası sükûnlu, üç harften oluşan bir isim, müennes ise ya da genellikle müennes bir isme âlem olarak geliyorsa

داع س

gibi, iki seçeneğin vardır istersen onu sarf edersin, istersen de sarf etmezsin. Ancak, sarf etmemek en uygunudur. Bu tarz isimlere örnek olarak ;

ُدنهُ,ُمع نُ,ُلم جُ,ُدعدُ,ُزنعُوُ,ُرْدِق

kelimeleri verilebilir.

دعد

kelimesi mansarif de olur, gayr-ı munsarif de: Şair Cerîr’in bir beyitinde geçtiği gibi:

ه ِر َزئمُلضَفبُْعَّفلتتُمل

ُا

ُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُُ

ُ

لُوٌُدْعَد

ُِبْل علاُيفُُ دْعَدَُذْغ تُم

Burada Cerîr, da'd kelimesini hem munsarif hem de gayr-i munsarif şekilde kullanmıştır. Ancak yalnız, müennes bu durumdadır. Müzekker gibi değillerdir/olmaz, çünkü bütün