• Sonuç bulunamadı

Bir Şeye Has Alem Olarak Geldiklerinde, Özel İsimlerin Değişmesi Durumu

Bunlara örnek olarak

َُاذ

,

ُِىذ

,

َُات

,

لاًُا

,

ءلا أ

verilebilir. Bunların takdiri olarak mansub, merfu ve mecrur olmaları daha evladır. İsimler gizli de olsa kelamda oldukça yaygındır ve bunlara sıklıkla rastlanır. Araplar bu çıkarsamaya karşı gelirler, kendileri ile ism-i tasgir yapılsın yahut yapılmasın bu isimler onların nezdinde

َُلا

,

ُ

ve

ُِيف

ve bunların benzerleri ,

ُِقَاغ

ve

ءَاح

gibi sesler yerindedir.(hükmündedir) yani isimlerden sayılmaz. Bu fikirde olan araplardan bazıları

ُِقَاغ

ve benzerlerinin eğer isim olursa ,

لا

ile aynı işi gördüğünü söyler. Bunun sebebi olarak da, bu harfi, bahsi geçen isim durumuna dönüştürdüğünde, bu değişimin

لا

'nın değişimi ile benzerlik gösterdiğini öne sürer.

Bu söz, Yunus b. Habîb, el-Halîl b. Ahmed ve diğer alimler aldığımız görüşlere binaen söylenmiştir;

َُاذ

'yı müennes bir isim olarak kabul edemezsin çünkü o, müzekkerdir ancak İsa b. Umer bunun tersini idda eder ve bunu sarf eder dayandığı nokta ise, müennese alem olarak gelen

ورْمع

kelimesini de sarf etmesidir. Ancak,

ُِىذ

'ye gelince bu,

ُِيف

yerindedir. ,

َُات

ise ,

لا

yerindedir.

ءلا أ

‘ya gelince kişi adı olarak kullanıldığında munsariftir, ref’, cer ve nasb edilir. Bundaki değişiklikler tıpkı kendisi ile bir kişiyi adlandırdığında

تاهْيَه

kelimesinde yapılan değişikliklerle aynıdır. Bu kelime tıpkı

ءلا أ

gibi munsariftir çünkü sarftan men edilmesi için herhangi bir sebep söz konusu değildir.

لاًا

‘ya gelince, bu ,

ًُىد ه

tenvinli olarak bunun yerindedir.

ُ َىم رُ,ُاج ح

kelimeleri yerinde değildir çünkü bu ikisi müştaktır.Ancak

لاًا

ne müştaktır ne de ma’dul bu yönüyle de bu ikisinden ayrılır.

لاًا

,

ءلا أ

,

ُ اك بلا

ve

ءاك بلا

‘nın yerindedir yani birbirlerine yapı ve dil bakımından benzerler.

يذلا

‘ye gelince eğer bununla ya da

ُِيتلا

bir kişiyi adlandırırsan elif ve lamı bunlardan çıkarman gerekir. Çünkü sen bu ikisini alem yaptın. Bunun aynısını

ث ِرَاحلا

kelimesine yapamazsın. Eğer bunu sıla’yı ispat etmek için yani sıla olduğunu gösterek adına yaparsan, sarfı ve diğer değişimleri tıpkı

ُ مَع

kelimesinin sarfı ve değişimleri gibi olur/yapılır.

ُِئَللا

ve

ُِىتَللا

‘ye gelince bu ikisi ,

ُِئَاش

ve

ى ِرَاض

yerindedir. Elif ve lam bunlardan çıkartılır. Sondaki ya’sını bu kelimeden çıkaranlar aynı şekilde bu kelimeyi raf , nasb ve cer de yapabilir.Çünkü bu kelime

بَابلا

yerindedir yapı olarak buna benzer.Kim buna ya harfi eklerse onu ,

ىضَاق

yerine koymuş olur dediğini nakletti.

ٌُءَلاءَللا

çünkü bu kelimeyi, böyle yaparak

ُ بَاب

ile aynı duruma koyarlar. Bu kelimenin i’rab harfleri bahsettiğimiz kelimeye benzer. Burda da elif ve lam bundan çıkartılır tıpkı ,

يذلا

‘den çıkarıldığı gibi. Yine bunun gibi ;

لاًا

,

َُنَيذلا

anlamında ise ,

ًُىد ه

yerindedir. Halil b. Ahmet’e

ُ ِنْيَذُ

kelimesinin bir kişiye alem olarak geldiğindeki durmunu sordum.dedi ki ; Bu

ُِنْيَل ج َر

yerindedir ve onu değiştirmem yani herhangi bir değişikliğe uğramaz çünkü ismin böyle bulunması haline pek rastlanmaz.

Halil b. Ahmet’e ,

ُُ ة َّو قُُ ولو أُُُ نْحَن

ve

ولو أُديدشُ سأبُ

ifadelerinden çıkarımla ,

ىلو أ

ya da

bunları söylerek izafet yapmış olmam, ancak izafet de nun gider. Bu sebeple nûn’lar kalır. El-Kumeyt.der..ki:

ُمكيلَفْسأُُكلاذبُُِىنْعأَُُُلف

ُُ

ُُُُ

و

َُانيوَذلاُُهبُُدير أُُُىَّنكل

Dedim ki:

ُِىذ

ile bir kişiyi adlandırırsam bunun durumu ne olur, onu değiştirmiş olur muyum? Dedi ki; Hayır, Arapların

و ذُ ن َزَيُُ

deyip bunu munsarif yaptıklarını görmez misin? Onu

ُُنلفُ

ىبَأ

ifadesi gibi değiştirmezler.

َُاذُ

bu onların kelamında muzaftır bu sebeple de kelimenin sonu mecrur yani kesralı olmuş ve tenvin kalmıştır. İzafet yaptığın için bundan tenvin çıkarılmıştır.

Ona ,

ُ سمَأ

ile adlandırılan kişiden sordum. Dedi ki; bu munsarif olur. Çünkü,

ُ سمَأ

kelimesi müfret yapı üzerine alem olmuştur. Ancak bu kelime kelamda fazlaca rastlanılan bir kelime ise eğer bunun sebebi onun zarf oluşundandır. Zarf olduğu zaman da bulunduğu müfret hal üzerine bırakılır. Aynısı

َُنْيأ

için de geçerlidir.

َُنْيأ

‘yi tıpkı ,

ُ ِقاغ

‘yi kesraladıkları gibi kesralarlar. Eğer hareke buna, irab harekesi dışında bir hareke ile harekelendiriliyorsa bu

ُِقاغ

‘in harekelenmesi ile aynı şekilde yapılır. Bu eğer bir kişiye alem olarak gelirse munsarif olur; çünkü sen onu Bu durum dışında bir duruma nakletmiş oldun tıpkı bir kişiyi

ُِقاغ

ile adlandırdığında bu yeni kelimeyi sarf ettiğin gibi bu da sarf edilir.

ُِقاغ

nin tabii tutulduğu hükümlere ve değişimlere ,

َُنْيأ

‘de tabii tutulur. Tıpkı

َُاذ

‘nın ,

َُلا

‘nın tabi tutulduğu hükme tabi tutulması gibi.

Beni temim kabilesine mensuplar ref olma durumu için şöyle derler ;

ُامُُ,ُُهيفَُامبُُ سْمَأُُ

َُب هَذُ سْمأُُْذ مُ هتيأر

raf olduğu durumlarda

ُ سمَأ

‘i sarf etmezler. Çünkü ,

ُ سمَأ

ref’ olduğu durumda bulunduğu halden başka bir hale geçirilir ve değişikliğe uğrar onların nezdinde de bu sebepten gayri munsarif olur. Hicaz ehlinin bunu cümle içindeki her durumunda kesraladığını görmez misin ? Benî Temîm ise bunu daha fazla mansub ve mecrur olduğu durumlarda kesralar.Beni Temim

ُ سمَأ

aslından başka bir şey olup değişime uğradığında tıpkı

َُرَخ أ

ve benzerlerinin kendisinden elif ve lam çıkarıldığında başka bir hale gelip aslının bozulduğu ve yine

ُ َرَحَس

‘nın zarf olarak geldiğinde aslının değiştiği gibi bunları bu durumlarda gayr-i munsarif kabul ederler.

ُ َرَحَس

‘nin zarf olarak geldiğinde gayr-i munsarif

olmaz ancak kendisine harf-ı tarifin bitiştiği durumlar dışında,. Ancak zarf olduğunda kendisine harf-ı tarif eklenmediği halde marife olması, yukarıdaki duruma ters düşen bir haldir bu da onun gayr-i unsarif olmasını gerektirir, Araplar yani beni temim nezdinde bu tıpkı

َُرَخ أ

‘ın ma’dul kabul edilmesi gibi ma’dul kabul edilir. Bu da ,

ُ سمَأ

ref’ durumunda olduğunda sarftan men edilmesi gibi,

ُ َرَحَس

‘nin da sarftan men edilmesini gerektirir. Bir kişiyi

ُ سمَأ

ile adlandırırsan bu söz üzerine onu sarf edersin çünkü bu kelimeyi mansub ve mecruru durumda sarf etmen gerekiyor. Eğer bu iki durumda munsarif ise raf olduğu durumlarda da munsarif kabul edilir. Çünkü mecrur ve mansub olduğunda munsarif olduğunu biliyorsun ve bu ikisi ile kıyas yaparak merfu olduğu durumda da munsarif yaparsın. Çünkü kelamda hiçbir munsarif isim yoktur ki mansub ve mecrur da munsarif olup, merfu durumda gayr-i munsarif olsun.

Bunun gibi

ُ َرَحَس

kelimesi bir şahsa alem olarak gelirse onu sarf edersin çünkü bu durumda zarf değil alemdir. Eğer bir şey için isim olarak gelmişse ve eğer zarf ise bu durumda da sarf edilir. Tıpkı v ifadesi gibi eğer bu, zarf olmayıp mansub duurmda ise olduğu gibi kesra halde bırakılır. Benî Temîm kabilesi, “dün” anlamına gelen

ُ َسمأُ

‘yi fethalı okur. Accâc der.ki:

ُ تْيأرُُدَقل

ُ

َُاسْمَخُُُىلاعَّسلاَُُلْثِمًُُازئاجعُُُُاسْمأُُْذ مًُابَجع

Bu şekildeki kullanımı azdır.

8.10.Gayr-iMutemekkinOlanGizliZarflar

Bunların mutemekken olmayIşının sebebi, kendileriyle izafet yapılmamaları, bunların dışındakilerin sarf edildiği gibi sarf edilmeyişleri ve bunun yanı sıra nekre durumda bulunmayışlarından ötürüdür. Bunlara örnek olarak ;

َُنْيأ

,

َُىتم

,

َُفْيك

,

ُ ثْيَح

,

ُْذإ

,

ُ لْبَق

,

ُ دْعَب

verilebilir. Bu harfler ve benzerleri, gizli olduklarında gayri emken olurlar bu yönleriyle de zarf ve isim olmayan seslere benzerler. Bunlardan birinde eğer iki sakin yan yana gelirse , bunlardan birinin sonu harekelenir.sondan bir önceki harf eğer harekeli ise , onu sakin yapman gerekir tıpkı arapların ;

ُْلَه

,

ُْلَب

,

ُْمعن

,

ُْلجأ

dedikleri gibi. Yine Araplar, sonunu sakin yapmaksızın

ُِرْيَج

derler bunun sebebi iki sakinin yan yana gelmemesinden ötürüdür.

BÖLÜM 9

SONUÇ VE ÖNERİLER

Çalışma neticesinde, Sîbeveyhi'nin Ele-Kitâb adlı eserinde geçen munsarif ve gayr-ı munsarif konularına ilişkin doğrudan açıklama getirmediği görülmüştür. Bu durumun Sîbeveyhi'nin el-Kitâb adlı eserini kaleme alırken, nahive ilişkin meseleleri Felsefe, Mantık, Kelam gibi ilimlerin aksine tanımlayıcı bir yöntem ile ele almadığından kaynaklandığı düşünülmektedir. Söz konusu durum, ilk başta menfilik arz etse de, okuyucuya dili ve dil ile ilgili mevzuları bizzat keşfetme ve tanımlandırma fırsatı vermektedir. Bu yönüyle edinilen bilgilerin daha kalıcı olabileceği düşünülmektedir.

Sarftan men edilme konusu müellif tarafından çok sayıda başlık altında ele alınmış olup, zaman zaman başlıklar ve konular arasında birbirinden bağımsız geçişlerin olduğu görülmüştür. Geçişlerin birbirinden bağımsız oluşunun, okuyucuyu metnin sonuna kadar gidip ardından tekrar başa dönme durumunda bırakması muhtemeldir. Sîbeveyhi, eserinde bütüncül yaklaşım metodunu 26 kullandığı için, birbiri ile benzerlik gösteren konuların farklı

başlıklar altında dahi olsa aynıymışcasına incelenerek ele alınması kanaatimizce tabiidir. Başlarda karmaşık gibi gözükse de, konuların parçadan bütüne bir yöntem ile ele alınmasının, bütüncül yaklaşıma nispeten daha zorlayıcı olduğu düşünülmektedir. Zira anlaşılması güç konular benzerlikleri ve farklılıkları noktasında sınıflandırılarak daha akılda kalıcı olabilmektedir.

Sibeveyhi, munsarif ve gayr-ı munsarif konularını ele alırken, hocası Halil b. Ahmed'in, bunun yanısıra Halil b. Ahmed'in öğrencilerinin ve fasih konuşan bazı Arap kabilelerinin de görüşlerine yer vermiştir. Farklı görüşlerden çıkarsamalar yaparak, kelamda kullanılışına dikkat etmek suretiyle, ilgili kelimelerin munsarif ve gayr-i munsarif oluşuna yahut

müzekker ve müennes..oluşuna..dair..müşterek..bir..hükme..varmıştır. Eserin sistemli bir

üslubunun bulunmamasına rağmen, konuya ilişkin özet mahiyetinde şu bilgileri vermek mümkündür; Munsarif ve gayr-i munsarif isimlerin belirli kalıpları mevcuttur. Bu kalıplara ait isimler sarftan men edilir yahut munsarif kabul edilir. Kalıplar dışında Araplar tarafından illet sayılan harflerin kendilerine bitişmesi ile sarftan men edilen isimler de mevcuttur. İsimliğe yakın olan kelimeler tenvin alırlar ve bu yönleriyle kelamda hafif kabul edilirler. Bu sebeple sarftan men edilmeleri söz konusu değildir. Fiile yakın olan kelimeler tenvin alamadıkları için kelamda ağır kabul edilirler bu sebeple de sarftan men edilirler. Tenvin almak hafiflik, almamak yahut alamamak ise kelamda ağırlık alametidir. Fiil kökünden türeyip, isim olarak işlev gören kelimelerin sarfı yahut sarftan terki belli kaidelere bağlıdır. Arapça asıllı olmayan kelimeler sarftan men edilirler. Bunun sebebi kelamda ağır kabul edilmelerindendir. Bir isme alem olarak gelen başka bir ismin sarftan men edilmesi belli kurallara bağlıdır. Müzekker formda gözüküp arap tarafından müennes kabul edilen kelimeler mevcuttur ve bu kelimeler müzekker bir isme alem olarak geldiklerinde görünüş itibariyle müzekkerlere benzemesine rağmen müennes olduklarından ve bu halleriyle

müzekkerin müzekkere ve müennesin müennese alem olarak gelme

kaidesini.bozduklarından..sarftan..men..edilirler.

Bu çalışma esnasında munsarif ve gayr-i munsarif konularının, modern kaynaklarda okuduğumuz şekilde basit olmadığını ve her ne kadar çoğunluğun görüşüne itibar edilse de azınlık görüşlerin de konuya ilişkin yorumlarının mevcut olduğunu ve bunların sebeplerini gördük. Bu anlamda çalışmanın munsarif ve gayr-i munsarif konularına daha farklı bir yaklaşım getireceğini temenni ediyoruz.

KAYNAKLAR

Allûş, C.( 1981). İbnu’l-enbârî ve cuhûduh fi’n-nahv, Beyrut.

Abdu'l Hamit,M.M.(2012).Katru'n neda bellu's sada,Beyrut:al-Maktaba al-Assrya

Al-Ukayli,A.A.(2010).Şerhu ibn akil 'ala alfiyat ibn malik. Lübnan:Dar Al-Kotob Al- İlmiyah.

Çakır,M.(1994).Sibeveyh öğretim yöntemi ve koyduğu bazı nahiv kuralları,İzmir:Anadolu. Çetin,N.(1991).Arap,Diyanet vakfı islam ansiklopedisi,(ss.276-309). İstanbul: Türkiye

Diyanet Vakfı.

Dayf,Ş.(1968).El-medarisü’n nahviyye,Kahire: Daru’l Mearif. Demirayak,K.(1998).Abbasi edebiyatı tarihi. Erzurum: Şafak.

Ebu Hayyân, M. Y. (1986). Tezkiretu’n-nuhât, Beyrut . El-Enbârî, A.M. (1997). Esrâru’l-arabiyye, Beyrut.

Ertekin,A.(1996).Arap dilinde gayr-i munsarifler. Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,Erzurum.

Eş Şatibi,İ.İ.(2007).El – mekasıdü’ş-şafiye fi şerhi’l hulasati’l Kafiye, Mekke. Ez-Zecac,E.İ.(1971).Ma yensarif ve ma la yensarif,Kahire:Daru’l Kütüb.

Ez-Zemahşerî, M.U.(1990). El-mufassal fî ulûmi’l-luğa, Beyrut: Dâr İhyâ el-Ulûm.

General,Ö.(2013).Arap gramerinde gayr-i munsarif. Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,İstanbul.

Gündüzöz,S.(2005).Arapçada kelime türetimi. Samsun: Kayıhan.

Gündüzöz,S.(2002).Sibeveyh'te kelime yapısı. Doktora Tezi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,Samsun.

Hasan, A. (1973). En-nahvu’l-vâfî, Kahire:Dâru’l-Meʻârif.

Huart,C.(thsz). Arap ve islam edebiyatı (C.Sezgin,Çev.).Ankara:Tisa.

İbn ʻAkîl, B.A. (1980). Şerh ibn ʻakîl(3 cilt).Kahire: Dâru’t-Turâs.

Kılıç, Hulusi.(2002).Basriyyûn Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,(ss.345-346). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.

Kılıç, Hulusi.(1992).Kûfiyyûn Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,(ss.117-118). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.

Kızıklı,S.Z.(2005).Arap grameri ekolleri. Doktora Tezi, Uludağ Üniversitesi,Sosyal Bilimler Enstitüsü,Bursa.

Koçak, İ. (1981). Basra ve kûfe mektepleri. Doğu Dilleri,(ss.143-155).Ankara Manzûr, İ. (2008). Lisânu’l-ʻarab, Dâru’l-Hadîs, Kahire.

Özbalıkçı,M.R.(2005).Sibeveyhi,Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi,(ss.130-132). İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı.