• Sonuç bulunamadı

Sonuç ve Değerlendirme

Belgede Ekonomi yazıları (sayfa 33-36)

İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan GATT düzeni ülkelerin yeterli ürün arzının bulunduğu, ancak buna cevap verecek talebi yaratmak için yeni pazarlara ihtiyaç duyduğu fikrinden hareketle oluşturulmuştur. Mali kemer sıkma politikaları, özelleştirme ve piyasaların liberalleştirilmesi “Washington Uzlaşmasının” üç temel direğiydi. Bu sürecin ateşleyicisi ABD Hazinesi, Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) ve Wall Street üçlüsünün temsil ettiği ABD kaynaklı “finansal kapitaldi” Amaç, büyük sermayenin hiçbir dirençle karşılaşmadan dünya pazarındaki karını maksimize etmekti.

Bu amaç doğrultusunda evrensel düzeyde serbest piyasa ekonomisine geçişteki bütün ülkelerin tek pâzar oluşturmak üzere dünya pazarıyla bütünleşmesi, mal-hizmet sermaye hareketlerinin tam serbestleşmesi ile küreselleşmenin gerçekleştirilmesiydi. Ancak küreselleşme yen bir olgu değildi. 19.yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında yaşanan küresel dönüşümün etkileri dikkate alındığında benzer bir duruma yöneliş gözlemlenmektedir. Bir başka ifadeyle, ilk küreselleşme sürecinin temel motifine kabaca bakılacak olursa, ülkelerin hammadde arzını sağlayan pazara yönelik emperyal girişimleriydi. Ancak, zaman içinde küreselleşme farklı bir şekle büründü. Amacı değişti, etki alanları genişletildi. Bu arada beklendiler de büyümüştü. Yeni Düzen 1980’li yılların başından itibaren adım adım devreye girmeye başladı. Merkez’in doruğundan tabana doğru çeşitli “Merkez Usulü Yöntemlerle” yayılmaya başladı. Dünya ya serbest piyasa adı altında ABD’nin öncülüğünde yeni bir düzenin getirilmek istenmesi nedensiz değildi. Bir yandan 1970’li yılların başından itibaren yaşanan krizde, sermayenin her biçimiyle karlılığını artırmak için küreselleşme baskısına girmesi ve yeni teknolojilerin bunu kolaylaştırması, bir yandan Merkez içinde çekişme – ticari çatışmaların artması ve ABD’ye AB ile Japonya gibi yeni güçlü rakiplerin ortaya çıkması, bir yandan GOÜ’lerin başkaldırıları hareketlerini izleyen yoğun dış borçlanmayla bunların da harekete geçirilmeleri yeni düzenin temelinde yatıyordu. Bundan böyle Merkez’de yer alan Tablo 9: Dünya Mal Ticaretinde Başlıca İthalatçı ve İhracatçı Ülkeler ve Sıralaması (Milyar

$/ % ).

Sıra İhracatçılar Değer Pay

% Yıllık yüzde değişim

Sıra İthalatçılar Değer Pay % Yıllık yüzde değişimi

1 Almanya 1 327 9,5 20 1 ABD 2 017 14,2 5

2 Çin 1 218 8,8 26 2 Almanya 1 059 7,5 17

4 Japonya 713 5,1 10 4 Japonya 621 4,4 7

5 Fransa 552 4,0 11 5 İngiltere 617 4,3 3

6 Hollanda 551 4,0 19 6 Fransa 613 4,3 13

7 İtalya 492 3,5 18 7 İtalya 505 3,6 14

8 İngiltere (a) 436 3,1 -3 8 Hollanda 491 3,5 18

9 Belçika 432 3,1 18 9 Belçika 416 2,9 18

10 Kanada 418 3,0 8 10 Kanada 390 2,7 9

11 Kore Cumh. 372 2,7 14 11 İspanya 374 2,6 14

12 Rusya (c) 355 2,6 17 12 Hong Kong, Çin 371 2,6 10

13 Hong Kong,

Çin 350 2,5 8 13 Kore Cumh. 357 2,5 15

14 Singapur 299 2,2 10 14 Meksika 297 2,1 11 15 Meksika 272 2,0 9 15 Singapur 263 1,9 10 16 Tayvan 246 1,8 10 16 Rusya 223 1,6 35 17 İspanya 242 1,7 13 17 Tayvan 220 1,5 8 18 Suudi Arabistan 229 1,6 8 18 Hindistan 217 1,5 24 19 Malezya 176 1,3 10 19 Türkiye 170 1,2 22 20 İsviçre 172 1,2 16 20 Avustralya 165 1,2 19 21 İsveç 168 1,2 14 21 Avusturya 162 1,1 18 22 Avusturya 162 1,2 19 22 Polonya 161 1,1 27 23 Brezilya 161 1,2 17 23 İsviçre 161 1,1 14 24 B.A.E 154 1,1 8 24 İsveç 150 1,1 18 25 Tayland 152 1,1 17 25 Malezya 147 1,0 12 26 Hindistan 145 1,0 20 26 Tayland 141 1,0 8 27 Avustralya 141 1,0 14 27 Brezilya 127 0,9 32 28 Norveç 139 1,0 14 28 B.A.E 121 0,9 24

30 Çek Cumh. 122 0,9 29 30 Danimarka 99 0,7 16

Toplam 11 497 82,7 - Toplam 11 726 82,5 -

Dünya 13 900 100,0 15 Dünya 14 200 100,0 14

Kaynak : WTO

ülkeler hariç, Çevre ülkelerin bağımsız olarak belirleyip uygulayacakları ekonomik politikaların son bulduğu bir dönem başlamıştı.

Merkez’in Çevre Ülkeleri üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak kurmuş olduğu baskılar sonucunda 1980’li yıllardan itibaren Çevre Ülkeleri iç yada dış ortamdaki olumsuzluklar nedeniyle dış kredi bulmakta zorlanmaları, yetersiz iç tasarrufları, ödemeler bilançosundaki açıkların artması, işsizlik ve enflasyonla birlikte fiyatlar genel seviyesindeki sürekli artışlar nedeniyle yeni ekonomik düzene boyun eğerek daha önceki dönemlerde başta yerli sanayiyi dış rekabete karşı koruma yönünde uygulamış oldukları ekonomi politikalarından vazgeçerek mal-hizmet ve sermaye akımlarını serbestleşmeye başladılar. Bu işlemi gerçekleştirirken de adeta birbiriyle yarış içine girdiler. Tüm mevzuatlarını baştan aşağıya Merkez’in dilediği şekilde yeniden düzenlediler. Küresel rekabet ve küresel entegrasyon süreci pek çok ülkenin ekonomik kalkınma politikaları konusundaki paradikmalarında değişime yol açtı. Ülkelerin uluslar arası ekonomiye katılımı ve dünya ekonomisine açılımı, rekabet üstünlüğü geliştirecek işbirliği sistemlerine gidişi hızlandırırken bu gelişme sürecinde üzerinde en fazla odaklaşılan olgu ise yabancı sermaye olmuştu.

Bunun sebebi,, gerek sanayileşmiş olan ülkeler, gerekse gelişme yolunda olan ve geri kalmış ülkelerin tamamı yabancı sermaye olarak ifade edilen yabancı özel doğrudan sabit sermaye yatırımlarını kendilerine çekerek, ülkelerin tasarruf açığını gidermek, sermaye birikimine katkıda bulunmasını sağlamak; beraberinde teknoloji ve yönetim bilgisi getirmesi, ülke içinde rekabeti artırması, insan kaynaklarını geliştirecek olması, istihdam yaratması, ödemeler dengesini olumlu yönde etkilemesi ve bütün bu etkilerin sonucunda ülkelerin kalkınma hızı ve ekonomik büyümeleri üzerinde olumlu yönde etkide bulunacağı yönündeki beklentilerdi.

Bu arada 1990’lı yılların başında Doğu Avrupa, SSCB ve daha farklı bir tempoda olsa da Çin’de piyasa ekonomisi kurumlarının yerleşmesi sürecinde ortaya çıkan yatırım eksikliği, global tasarrufların ve dolayısıyla sermaye ve yeni teknolojilerin öneminin artmasıyla bu kervana katılarak dış dünyaya kapılarını açmış olmaları tüm dünyada yabancı yatırımlara olan talebin arzın üstüne çıkmasına neden olmuştur.

1990’lı yıllarda hız kazanan mali küreselleşme 1995’ten itibaren etkisini göstermeye başladı. Çünkü özellikle gelişmekte olan ülkelere akın eden sermayenin büyük bir kısmı doğrudan yatırımlara yönelik değildi. Bu ülkelere akın eden sermaye portföy yatırımları ve diğer sermaye hareketleri idi. Bunlar gitmiş oldukları ülkelerde doğrudan yatırımda bulunmadıkları gibi her hangi bir riskte üstlenmezler. Bu tür sermaye hareketleri daha çok kur farklılıklarından ve faiz oranları arasındaki farklılıklardan yararlanmak amacıyla (Kur Arbitrajı-Faiz Arbitrajı) kendilerine kısa sürede maksimum kazancı sağlayan ülkelere akın ederler. Elde edecekleri kazancı sağladıktan sonra en küçük bir riskle karşılaşmaları halinde bulunduğu ülkeyi terk eden sermaye türüdür. Bulundukları ülke/ülkeleri terk etmeleri halinde o ülkede krizin ortaya çıkmasına temel teşkil eden sermaye türüdür.

Nitekim 1995’den itibaren başta Asya Krizi olmak üzere tüm dünyada, 2008’de ABD ortaya çıkan küresel mali krizde dahil olmak üzere bu tür sermaye hareketlerinin etkili olduğu bilinmektedir.

Sonuç olarak bu çalışmada yapmış olduğumuz önemli tespitlerimizi şu şekilde özetlemek mümkündür.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Bretton Woods’ta tasarlanan uluslararası ekonomik sistemin, çağımızın gereksinmelerine yanıt vermede yetersiz kaldığı ve yapının değişen güç dengelerine göre yeniden yapılanması gerektiği kaçınılmaz bir gerçektir. Artık dünya ekonomisinde tek bir egemen güç olmadığı için yeni düzende kuralların nasıl ve kimler tarafından yazılacağı konusunda ortak bir anlayışa ulaşılması zor görünse de bunun gerçekleştirilmesinin zamanı gelmiştir.

Çok kısa bir süre öncesine kadar küreselleşmeyi savunanlar artan küresel rekabetin fiyatları düşürmesinin ve teknolojik ilerlemelerin verimliliği yükseltmesinin enflasyon ve iktisadi dalgalanma sorunlarını ortadan kaldırdığını idda ediyorlardı. Hızlı büyüme, düşük enflasyon ve hisse senedi fiyatlarının yüksekliği bu şekilde açıklanıyordu. Fakat 1997yazından başlayarak küresel borsaların sallanması ve dünya genelinde ard arda yaşanan krizlerin pek çok kesim için çok pahalıya mal olduğunu ve bu maliyetlerin giderek artacağının anlaşılması bütün dünya ekonomisini diken üzerinde tutmakta olup, küreselleşme olgusunun tekrar sorgulanmasını gündeme getirmiştir.

Önceki krizlerde olduğu gibi, son 2008 küresel krizinde kökeninde uluslararası mali sistemin işleyiş biçiminden kaynaklandığını, bu işleyiş biçimi değişmediği müddetçe başta mali krizler olmak üzere diğer krizlerin de ortaya çıkmasının önlenemeyeceği anlaşılmıştır.

Belgede Ekonomi yazıları (sayfa 33-36)

Outline

Benzer Belgeler