• Sonuç bulunamadı

1990‟ların baĢında ABD‟nin süper güç statüsünü daha uzun yıllar sürdürebilmesinin planlarını yapan Amerikan yöneticileri için, nükleer kapasiteye sahip bir Ġran kabul edilemeyecek bir geliĢmedir. Nükleer teknolojiye ve dolayısıyla da nükleer silahlara sahip bir Ġran, hem ABD‟ye hem de onun bölgedeki müttefik ve çıkarlarına doğrudan bir tehdit oluĢturacaktır. Ġran için ise, her ne kadar açıkça ifade etmeseler de, ABD tehdidini gidermenin tek ve en etkili yolu nükleer teknolojiye ve sonra da nükleer silahlara sahip olmak gözükmektedir. Çünkü ABD‟nin Irak‟ın iĢgaline iliĢkin gerekçelerinin daha baĢtan hepsinin yanlıĢ ve asılsız çıkması ve buna rağmen iĢgali gerçekleĢtirmesi, Ġran‟ın kendi güvenliğine yönelik muhtemel geliĢmelerin habercisi niteliğindedir. Bu anlamda hem ABD‟nin Ġran politikası hem de Ġran‟ın kendisine yönelik artan Amerikan tehdidine karĢı müttefik arayarak uluslararası alanda yalnızlığını gidermeye çalıĢması ve nükleer teknoloji geliĢtirmeye daha fazla ağırlık vermesi, iki ülkenin de daha fazla güvenlik arayıĢının yansımaları olarak değerlendirilebilir.

ABD, Clinton döneminde geçmiĢe iliĢkin Ġran konusunda büyük hatalar yaptıklarını itiraf etmiĢ, ancak bu ülkeyi uluslararası alanda soyutlama politikasından da vazgeçmemiĢtir. Ayrıca ABD, Orta Doğu‟da Ġran‟ı kendisine tehdit olarak gören baĢka bir ülkeyi, Ġsrail‟i, müttefiki olarak kabul etmekte ve bu ülkenin nükleer silahlar da dahil kitle imha silahlarına sahip olmasını olağan kabul etmektedir. Ġran ise ABD‟nin Orta Doğu bölgesinde Ġsrail ve baĢka ülkeleri desteklemesini, her ne kadar bu ülkeler kendi güvenliklerini sağlamak için yaptıklarını söyleseler de, kendisine tehdit olarak algılamaktadır. ABD ve Ġsrail gibi iki nükleer ve konvansiyonel güce karĢı tek baĢına karĢı koyabilmenin güçlüğünün farkında olan Ġran, nükleer güç olma isteği yanında Rusya ve Çin ile iĢbirliği imkanlarını geliĢtirmeye çalıĢmaktadır.

ABD‟nin itirazlarına rağmen Rusya, SSCB dönemindeki süper güç statüsünün özlemi ile olsa gerek, Ġran ile nükleer santraller kurulması ve

konvansiyonel silah ticareti konularında iĢbirliği yapmaktadır. Çin de aynı Ģekilde artan enerji ihtiyacı ve büyük güç olması nedenleriyle Ġran ile iĢbirliğine gitmektedir. Ancak ABD‟nin tek süper güç olması, hem Rusya‟yı hem de Çin‟i Ġran ile yaptıkları iĢbirliğinin derinliği konusunda etkileyebilmektedir. ABD ve Ġsrail, Ġran‟ın nükleer silah sahibi olmasının Orta Doğu‟daki “dengeyi” bozacağını ve bunun da bölgede var olan “barıĢı” ve “istikrarı” sona erdireceğini savunmaktadırlar. Oysa bugün tartıĢılan en önemli sorun Ortadoğu‟da olan değil, olmayan barıĢ ve istikrardır. Bunun da en önemli sebebi, Filistin sorunu merkezli Arap-Ġsrail sorunlarına çözüm bulunamamıĢ olmasıdır. Bugün Mısır ve Ürdün, Ġsrail ile barıĢ antlaĢmaları imzalamıĢlardır. Suriye‟nin Ġsrail‟in Golan Tepelerinden çekilmesi ve 1967 sınırları içinde bir Filistin devletinin kurulması durumunda Ġsrail ile bir barıĢa yanaĢacağı ihtimali yüksektir denebilir. Ġran da bu Ģekilde davranan bir Ġsrail ile resmi bir barıĢ antlaĢması imzalamasa da ona karĢı daha yumuĢak olabileceği söylenebilir. Oysa kitle imha silahları ile donanmıĢ ve Amerikan desteğini de güçlü Ģekilde yanında bulan Ġsrail‟in, Filistin yönetimi ile imzalanan Oslo BarıĢ AntlaĢmasını ve barıĢ planını bile uygulamaktan sürekli olarak kaçındığı gözlenmiĢtir. Dolayısıyla Orta Doğu‟da daha kalabalık nüfusu, ekonomik, askeri potansiyeli ve radikal söylemiyle Ġran‟ın nükleer silah elde etmesi doğal olarak ABD ve Ġsrail‟i oldukça rahatsız etmektedir. Çünkü böyle bir durumda ABD artık genel olarak Orta Doğu‟da ve özel olarak da Ġran‟a karĢı politikalarında rahat olamayacağını hissetmektedir.

Yine ABD‟nin, Ġran‟ın nükleer silah elde etmesinden duyduğu endiĢenin, aslında Tahran‟ın bunu ABD‟ye veya Ġsrail‟e karĢı kullanması ihtimalinden ya da Ġran rejiminin bunu terörist gruplara vermesi ihtimalinden kaynaklandığını söylemek de zordur. Ġran‟ın ABD‟ye veya Ġsrail‟e karĢı bu silahı kullanması durumunda kendisinin daha ağır Ģekilde nükleer silahlarla cezalandırılacağı bir gerçek olarak ortadadır. Yine Ġran tarafından desteklendiğine inanılan herhangi bir terörist grubun böyle bir silahı ABD ya da Ġsrail‟e karĢı kullanması durumunda tek suçlanacak ve cezalandırılacak olan Ġran olacaktır. Nükleer bir saldırı ile tamamen yok olma tehlikesi karĢısında olan Ġran‟ın, Hizbullah veya Ġslami Cihat gibi örgütlere nükleer silah vermek bir yana, bu ve baĢka örgütlerin nükleer silahı baĢka yollardan ele

geçirmiĢ olsalar bile bunları Ġsrail veya ABD‟ye karĢı kullanma çabasından vazgeçirme yönünde çalıĢacağı kuvvetle muhtemeldir. O halde Ġran nükleer teknoloji veya silah elde etmekle neyi amaçlamaktadır?

Ġran‟ın nükleer silah elde ederek, Orta Doğu‟da Soğuk SavaĢın sınırlamalarından kurtulmuĢ ABD‟den ve nükleer silahlarla donanmıĢ Ġsrail‟den kendisine yönelebilecek herhangi bir askeri saldırıyı önlemeyi ve böylece güvenliğini ve rejimin bekasını garanti altına almayı amaçladığı söylenebilir. Nükleer silaha sahip bir Ġran kendisini daha güvende hissederek daha rahat hareket edecek, bu da Ġran‟ın küresel ve bölgesel politikalarda rolünün daha da artmasına yol açacaktır. Bu anlamda ABD ve Ġsrail için Ġran‟ın nükleer faaliyetleri sorunu, nükleer silahlara sahip Ġran‟ın Ortadoğu‟da kendilerine karĢı muhtemel bir denge kurmasını önlemek isteğiyle ilgilidir. Yoksa konu ABD‟nin ileri sürdüğü gibi bölgesel güç dengesinin Ġran lehine değiĢmesi durumu ile ilgili gözükmemektedir. Çünkü Ġran bölgedeki güç dengesini; nükleer silahlara ve ikinci vuruĢ kapasitesine sahip olduktan sonra ve kendisine karĢı yönelebilecek bir nükleer saldırıyı kesin Ģekilde önleyebilecek bir teknolojiye sahip olduğu anda ancak bozmuĢ olur. Ġran nükleer silahlara sahip olsa bile, kendisine karĢı bir nükleer saldırıyı kesin Ģekilde önleme yeteneğinden orta ve uzun vadede yoksun olacağı düĢünülürse, bu silahları ne ABD‟ye ne de Ġsrail‟e karĢı kullanabilecektir. Ancak Ġran‟ın nükleer silah gücü dolayısıyla kendisine karĢı herhangi bir askeri saldırıyı caydırma kapasitesine sahip olacağı da açıktır. Bunun da Soğuk SavaĢ dönemindekine benzer, ancak bölgesel alanla sınırlı, bir dengenin ortaya çıkmasına yol açması büyük bir olasılıktır. Böyle bir durumda da ABD Orta Doğu bölgesinde ekonomik, siyasi, askeri ve ideolojik çıkarlarını hayata geçirmek konusunda daha az rahat olacaktır. Soğuk SavaĢ döneminde nükleer silahların oluĢturduğu dehĢet dengesi, 1945 sonrası Avrupa‟da yeni bir büyük çaplı savaĢın ortaya çıkmamasında ve hatta bir refah ve güven unsuru olarak AB‟nin kurulup geliĢmesinde büyük bir rol oynamıĢtır. Aynı Ģekilde Pakistan ve Hindistan arasında daha birkaç yıl önce ortaya çıkan savaĢ ihtimali iki tarafında nükleer silahlara sahip olmaları nedeniyle giderilmiĢ, taraflar aralarındaki KeĢmir sorununun çözümü konusunda daha olumlu davranmaya baĢlamıĢlardır. Ġran ile ABD arasında 1979‟dan

bu yana devam eden düĢmanlığın ve Orta Doğu‟da yıllardır süren kaosun kaderinde nihai barıĢa ulaĢmak için, belki de Soğuk SavaĢın ortaya çıkardığı dehĢet dengesine benzer bir süreçten geçmek vardır.

Ġran‟a yönelik muhtemel senaryolardan bir diğeri askeri müdahaledir. Yaptırımlar ve Ġran‟ın bunlar karĢısında her geçen gün daha da keskinleĢen tutumu kamuoyunda askeri müdahalenin her an olabileceği hissini yaratmıĢtır. ABD‟den ziyade Ġsrail Ġran‟ı vuracak söylemleri dikkat çekmektedir. Bu söylem artık bir senaryodan ibaret kuvvetle olası bir durumdur. Ġran‟ın nükleer silah üretmesi Ġsrail için beka sorunudur. Ġsrail‟in kendi bekası için dönüĢü olmayan bir yerde Ġran‟ı vurma olasılığı çok yüksektir. Ġsrail‟in bugüne kadar Ġran nükleer tesislerine füze saldırısında bulunması ABD ve Rusya tarafından ertelenmiĢtir. Mevcut koĢullar Ġsrail‟in kendi varlığı tehdit altındayken ABD ve Rusya‟ya danıĢmadan saldırıda bulunma olasılığını gündeme getirmektedir. Ġsrail ABD‟nin desteği olmadan Ġran nükleer tesislerini tamamen yok edemeyeceğinin farkında olmasına rağmen, Ġran‟ın nükleer çalıĢmalarını 3-5 yıl geriye götürebileceğini ummaktadır.

Bütün uluslararası diplomatik yolların baĢarısız olması durumunda Ġsrail tek baĢına askeri saldırıda bulunmalı mı sorusuna Ġsrail halkı %49‟a karĢı % 46‟ı ile „‟evet‟‟ demiĢtir. Ġran‟ın yıllar içinde nükleer silah sahibi olabileceğini düĢünüyor musunuz sorusuna ise % 70‟e evet %18‟e hayır yanıtı verilmiĢtir. Ġran‟ın nükleer silah elde ettikten sonra Ġsrail‟e kullanacağı yönünde halk arasında da güçlü bir inanç vardır. Bu soruya Ġsrailliler % 66 evet, % 32 hayır yanıtı vermiĢtir. Ġran nükleer çalıĢmalarının Ġsrail‟in varlığına bir tehdit oluĢturup oluĢturmadığı sorusuna ise Ġsrail halkının tepkisi çok nettir. % 82 oranında evet varlığımıza tehdittir denilmiĢtir. Ġran‟ın nükleer silah kullanması durumunda Ġsrail halkının % 82‟si Ġsrail‟de yaĢamayı düĢünmediklerini ifade etmesi böyle bir olasılığın sonuçlarının vahimliğini ortaya koymaktadır. Anketteki belki de en can alıcı soru „‟Ġsrail‟in Ġran nükleer saldırısı tehdidiyle yaĢamasının maliyeti, Ġran‟a saldırıda bulunmasının maliyetinden daha mı fazladır‟‟ sorusudur. Bu soruya kamuoyu % 65 evet derken % 27 hayır demiĢtir. ABD ile iĢbirliği olmadan Ġsrail‟in tek baĢına Ġran‟a müdahalede bulunması

olasılığına genel bakıĢ ise % 34,9‟dur. Görüldüğü üzere Ġsrail halkı da Ġran‟a askeri saldırıyı olumlu olarak değerlendirmekte ve kendi ülkesel varlıklarının devamı için bunu zaruri görmektedir.Ġsrail‟in Ġran‟a yönelik saldırısı konusunda ABD kamuoyu yoklamasına bakıldığında ise ABD kamuoyunun % 69‟u diplomatik yollara baĢvurmaktan yanadır. Ġsrail‟in Ġran‟a saldırması durumunda ABD halkının yalnızca % 25‟i Ġsrail isterse ABD‟nin askeri destekte bulunmasından yanayken, %14‟ü yalnızca diplomatik destekte bulunulmasından yanadır. Ġran‟ın nükleer silah sahibi olması durumunda ise ABD halkının % 62‟si bu silahları Ġran‟ın Ġsrail‟e karĢı kullanacağını düĢünmektedir. ABD halkının Ġsrail‟e oranla askeri saldırıdan yana olmadığı açıktır. ABD kamuoyu askeri saldırının nükleer silah üretimini yok etmeyeceğini yalnızca 3-5 sene erteleyeceğini savunmaktadır. Ġsrail için Ġran doğrudan ve varlığını yok edebilecek bir tehditken ABD için bu derece net ve varlık sebebi bir tehdit değildir. Yalnızca „‟prestij‟‟ tehdidi olabilir. Bütün bu karmaĢık durum içinde Türkiye ise çok yönlü politika üretmek zorunda olmakla birlikte bir nevi iki arada kalmıĢtır. Her Ģekilde Türkiye‟nin ekonomik olarak zarar göreceği aĢikardır.

EKLER

Ek 1- Doç. Dr. Atilla SANDIKLI ile Yapılan SöyleĢi

SORU: Bilindiği üzere, Ġran ve Kuzey Kore nükleer programları açısından Batılı devletlerce haydut devletler olarak nitelendirilmiĢlerdir. Kuzey Kore‟den ziyade Ġran‟ın nükleer programı çok daha endiĢe verici olarak değerlendirilmektedir. Sizce özellikle nükleer kulübe dahil devletlerce, Ġran‟ın nükleer programına karĢı çıkılmasının temel sebebi Ġsrail‟in güvenliğini sağlamaya mı yöneliktir?

Baktığımızda Ġran nükleer programına karĢı çıkıĢın sebepleri arasında Ġsrail‟in güvenliği önemli bir rol oynamaktadır ancak sadece buna bağlamak yetersiz bir değerlendirme olur. Ġran‟ın jeopolitik ve jeokültürel yapısı ana etkeni oluĢturur diyebiliriz. Ġlk olarak jeopolitik yapısına bakıldığında özellikle petrol ve doğalgaz rezervlerinin hatırı sayılır miktarda olmasının yanı sıra bu kaynakların bulunduğu bölgenin de tam ortasında yer almakta, aynı zamanda bunların ulaĢım kaynaklarını kontrol eden bir coğrafyaya sahiptir. Ġkinci önemli etken jeokültürel yapısıdır. Ġran köklü bir tarih ve emperyal yapıya sahip bir devlettir. Bu emperyal yapısı özellikle 1979 devrimiyle Müslüman olduktan sonra, devrim ihracı söylemleri ile iyice hissedilmiĢtir. Ġslami ve ġii yapılanmayı kullanmak suretiyle etki alanını geniĢletme, Orta Doğu bölgesinde birincil bölgesel güç olma amacı güdebilecek bir yapıya sahiptir. Tüm bunların yanında ABD ve Batı için Ġsrail‟in güvenliği önemli bir noktadır. Ġran, ABD ve Batı‟ya yönelik tamamen düĢmanca ifadelerde bulunmakta hatta Ġsrail‟in varlığını kabul etmeyerek onun yok edilmesi gerektiği söylemlerinde bulunmaktadır. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde Ġran‟ın Kuzey Kore‟den çok

Doç. Dr. Atilla Sandıklı, Kur. Kd. Alb. rütbesinde kendi isteğiyle Türk Silahlı Kuvvetleri‟nden emekli olduktan sonra Türkasya Stratejik AraĢtırmalar Merkezi TASAM‟ın kuruluĢunda genel müdür olarak görev aldı. Halen BĠLGESAM baĢkanlığı görevini sürdürmektedir. Bu söyleĢi 24 Mayıs 2013 tarihinde BĠLGESAM‟da gerçekleĢtirilmiĢtir.

farklı bir yapıya sahip olduğu, sahip olduğu enerji kaynaklarıyla potansiyel bir güç olduğu, önü açıldığında çok hızlı geliĢebilecek bir ülke olduğu anlaĢılmaktadır. Netice olarak Batılı Devletlerin nükleer bir Ġran‟a karĢı çıkıĢının ana sebebi Ġsrail‟in güvenliğini sağlamak olmamakla birlikte tetikleyici bir etken olduğu söylenebilir.

SORU: Ġran‟ın nükleer programını devrim öncesi nükleer program ve devrim sonrası nükleer program olarak nitelendirecek olursak, ġah döneminde müttefik ABD tarafından temelleri atılan nükleer programın, devrim sonrasında yüz seksen derece değiĢtiği anlaĢılmaktadır. Sizce 1979 öncesinde ABD‟nin Ġran‟ın Nükleer programına destek vermesi nasıl açıklanabilir?

O dönemlerde ABD için nükleer teknolojiyi bazı ülkelere transfer etmek ve bundan belli bir gelir sağlamak amaçtı. Aynı zamanda o ülkelerde yapılacak nükleer santraller vasıtasıyla kaynakların kontrol edilmesi, bir kısmının ABD‟ye transferi gibi olanakları elde etmek çok cazipti. Nükleer silahların sınırlandırılması- yasaklanması gibi kavramlar da söz konusu olmadığı için müttefik Ġran sakıncalı görünmüyordu. ABD ve ġah dönemi Ġran‟ının siyasi ve ekonomik iliĢkileri son derece yüksekti. Ġran bulunduğu bölgede ABD‟nin ortak menfaatlerini, çıkarlarını koruduğu bir devlet durumundaydı ve Ġran‟da yatırım yapmanın mahsuru yoktu. Devrim sonrasında ise, müttefik Ġran bir anda kendi çıkarlarına ters giden, kontrol edilmesi gereken bir devlet haline dönüĢtü ki, hemen kısa bir süre sonra Ġran‟ın yayılmacı psikolojisini bertaraf etmek için Irak SavaĢına sürüklendi. Burada eğer Ġran eğer savaĢ döneminde nükleer teknoloji ve silaha sahip olsaydı neticeleri neler olurdu sorusunu soracak olursak vereceğimiz yanıtlar ABD‟nin neden Devrim sonrası Ġran‟a devrim öncesinden 180 derece farklı bir açıdan yaklaĢtığını anlayabiliriz.

SORU: Ġran yürüttüğü nükleer programın barıĢçıl amaç taĢıdığını her platformda dile getirmesine rağmen, uluslararası toplumda barıĢçıl olmadığı, nükleer silah elde etmeye yönelik olduğu algısı oluĢmuĢtur. Yönetim Ģekli olarak dini temellere dayalı bir rejim olan Ġran‟da, dini açıdan en yüksek makamda bulunan Ali Hamaney‟in “nükleer silahların üretilmesi,

bulundurulması ve kullanılması haramdır” Ģeklindeki fetvasının, Ġranlı devlet adamları için hukuken mutlak bağlayıcı olduğu göz önüne alındığında, nükleer programın amacının barıĢçıl olduğu söylenebilir mi?

Özellikle dini lider olarak Hamaney Ġran‟ın en önemli yönetim kademesinde olması sebebiyle söylediklerinin hepsinin doğru olması gerektiği yönünde bir algı vardır. Ancak Ġran‟ın kültürel alt yapısına bakıldığında „takiye‟ geleneği görülecektir. Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda takiye yapılması meĢru bir anlayıĢtır. Biz nükleer silah kullanmak istemiyoruz ancak yarın bir gün koĢullar değiĢtiğinde, bize karĢı bir saldırı olduğunda kullanırız demesi gayet olağandır. Aslında bu söylemlerden daha çok eylemlere bakıldığında Ġran NPT‟yi imzalamıĢtır ve NPT uyarınca ülkelerin nükleer teknoloji geliĢtirmesinin önünde herhangi bir engel yoktur. Ancak nükleer çalıĢmaların silah elde etme sınırına ulaĢmaması gerekmekte. Bunu kontrol etmekle görevli kurum ise Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ve ajans NPT ek protokolüne göre de habersiz ve istediği yeri kontrol edebilme yetkisine sahip. Ġran bugüne kadar bu çerçevede yapılan denetimlerde gelen yetkililerin çalıĢma alanlarını çok sınırlayarak nükleer silah elde etme çalıĢmaları yaptığı yönündeki Ģüpheleri artırmıĢtır. Hamaney‟in söz konusu açıklamaları olmasına rağmen Ġranlı yetkililerin Ġran‟ın nükleer silaha sahip olacağı, Ġsrail‟in yok edileceği gibi söylemleride dikkat çekmektedir. Hamaney‟in bu söylemine rağmen Ġran‟ın nükleer silaha sahip olmak istediği açıkça anlaĢılmaktadır.

SORU: „Arap Baharı‟ ya da Ġran resmi makamlarının tercih ettiği tabirle „Ġslami UyanıĢ‟ uluslararası toplumun ilgisini çektiği gibi Ġran‟da da yoğun olarak tartıĢılmakta hatta Ġranlı analistlere göre olaylar, “Batı destekli laik diktatörlüklere” karĢı Müslüman halkların tepkisinden kaynaklanmakta ve bu yüzden Ġran‟daki 1979 Devrimi‟yle benzer özellikler taĢımaktadır. Bu bağlamda, Ġran‟ın öncülüğünü yaptığı ABD, Ġsrail ve emperyalizm karĢıtı söylem ve bu söyleme bağlı olarak geliĢtirdiği refleksler ve en önemlisi, tüm yaptırımlara rağmen nükleer programına devam etmesi Ġran‟ın Arap toplumu nezdinde popülaritesini arttırdığı ve dolayısıyla nükleer programını motive ettiği söylenebilir mi?

Ġran Arap Baharına farklı bir açıdan bakmakta ve Batı‟ya karĢı uyanıĢın, isyanın bir simgesi gibi göstermeye çalıĢmaktadır. Arap Baharının gerçekleĢtiği devletlerde iki seçenek söz konusuydu. Birincisi, Ġran gibi uluslararası ortamdan soyutlanmıĢ, kendi kaynaklarını kullanma özelliğinden uzaklaĢmıĢ, din adına birçok Ģeyi sınırlamıĢ bir ülke modeli, ikinci seçenek ise, Batıyla iliĢkilerini geliĢtirmiĢ, insan hakları, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisi gibi belli bir aĢamaya ulaĢmıĢ Türkiye modeli. Ġkinci seçenek daha çok rağbet görmüĢtür. Ġran‟ın nükleer silah elde edemediği takdirde etki alanın sınırlı olacağını ki öyle bir duruma gelmeden önce farklı teknolojiler kullanılmak suretiyle engelleneceğini öngörmek çok zor değil.

SORU: Bilindiği gibi Türkiye ve Brezilya birlikte uzun bir süre Ġran ile uranyum takas anlaĢması için görüĢmelerde bulundu. Sonunda bu anlaĢma diğer büyük devletler tarafından kabul görmedi? Bu durum AKP‟nin yürüttüğü dıĢ politikanın baĢarısızlığı olarak yorumlanabilir mi? Diğer yandan Ġran ve Türkiye‟nin Suriye konusunda son dönemde çatıĢma içinde olduğu dikkate alındığında bu noktada iki ülke iliĢkilerinin daha da gerilmesi halinde Türkiye Ġran‟ın nükleer programı konusunda sert söylemlere yönelebilir mi?

Tahran Bildirisinden önce söz konusu noktaya gelinebilmesi için Brezilya ve Türkiye bir anlaĢma imzalanabilmesi için öncülük etmiĢlerdir. Bakıldığında, Türkiye hem Ġran ile hem de Batı‟yla iliĢkilerini olumlu devam ettiren bir ülke konumunda. Türkiye‟nin neden böyle bir giriĢimde bulunduğu aslında bir kırılma noktasıdır. Bu Ģu Ģekilde açıklanabilir; Ġran ile sınır komĢusu olması sebebiyle sıcak çatıĢmanın dıĢında dahi mevcut ambargolar aslında tam manasıyla uygulandığında bu durumdan en çok etkilenecek ülkelerin baĢında gelecektir. Bu durumu engelleyebilmek ve Ģu ana kadar üzerine düĢen tüm giriĢimleri yapmıĢ olmak adına yapılmıĢ bir hamledir. Bu açıdan bakıldığında giriĢimi baĢarısız olmasına rağmen verilmek istenen mesaj verilmiĢtir. Bir noktada eylemde baĢarısız ama o eylemde beklenen diğer hasılalarda bir çok girdi sağladığı söylenebilir.

Türkiye‟nin Batılı güruhun bir parçası olması Batılı politikaların tam tersi bir politika sergilemesi pek mümkün görünmemekle birlikte, zaman zaman belli bir esneklik sergilenmesi de mümkün olabilir. Ancak bu esneklik uzun süreli ve sürdürülebilir olmaktan uzaktır. Bu aĢamada acaba Türkiye farklı bir blokamı kayıyor ya da Batıdan uzaklaĢıyor mu gibi sorular gelmeye baĢlayacaktır.

Tüm bunlara ilave olarak Ġran‟ın nükleer silah ve atma vasıtalarına sahip olması durumundan en çok etkilenecek olan ülke Türkiye‟dir. Tarih aslında boĢuna yaĢanmıĢ deneyler bütünü değildir. GeçmiĢi anlamak bugünü değerlendirmemizi, yarını öngörmemizi sağlar. Çünkü geçmiĢte Ġran mevcut güç olarak Türkiye‟nin üzerine çıktığında bu gücü ilk siyasi bir baskı unsuru olarak kullandığı dönem ġah dönemidir. Bu anlamda nükleer silaha sahip olduğunda ilk yapacaklarının, Batılılarla iliĢkileri iyi olan, bölgede sürekli rekabet içerisinde olduğu Türkiye‟ye yönelik bir siyasi baskı olacağı değerlendirilebilir.

Ek 2- Doç. Dr. SavaĢ GENÇ ile Yapılan SöyleĢi

SORU: Bilindiği üzere, Ġran ve Kuzey Kore nükleer programları açısından Batılı devletlerce haydut devletler olarak nitelendirilmiĢlerdir. Kuzey