• Sonuç bulunamadı

4 TOPLUMCU GERÇEKÇİLİK VE SABAHATTİN ALİ’NİN HİKÂYE KİŞİLERİ

4.2 KÖYLÜ, KASABALI VE AYDINLARIN DURUMU

4.2.3 AYDININ TOPLUM İÇİNDEKİ YERİ

4.2.3.5 Solcu Genç ve Burjuva (Düşman)

Sabahattin Ali’nin “Düşman” adlı hikâyesi, “zararlı” düşünceleri yüzünden aranan; yakalanmamak için de sürekli kaçmak ve saklanmak zorunda olan bir gencin bir gece tesadüfen üniversite arkadaşının evine gelmesiyle yıllar sonra karşılaşan iki eski arkadaşın birbirlerine karşı tutumlarını konu edinir.

Hikâyenin kahramanı solcu genç, düzene aykırı düşüncelerdedir ve bu düşünceler, kurulu düzenden çıkar sağlayanlar tarafından “tehlikeli” görüldüğünden, kendilerine ters fikirlerde olanlar susturulmak istenir. Gencin, tesadüfen evinin bahçesine geldiği arkadaşı ise bu düzende yerini almış; düzenin bir parçası olmuş bir “burjuva” tipidir. Yazar, kaçmakta olan genç aydının solcu olduğunu açıkça ifade etmediği gibi, arkadaşının da burjuva sınıfından olduğunu açıkça belirtmez, ancak hikâyenin ilk satırlarından itibaren okuyucuya bunu sezdirecek ifadelerde bulunur:

“Asfalt yolda yürürken yeni rugan iskarpinleri nemli nemli parlıyor ve siyah, çizgili pantolonu bunların üzerine tatlı bir akışla dökülüyordu. Paltosunun geniş yakasını kaldırmış, kalın eldivenli ellerini arkasına bağlamıştı.

[...]

Biraz evvel bir arkadaşının evinde oynadığı pokeri aklına getirdi. Otuz lira kazanmıştı.” (K-S-E., s. 66)

Ancak burjuva genç, bu konforlu ve refah içerisindeki yaşantısından içten içe sıkılır, hayatında bir şeylerin hep eksik olduğunu hisseder:

“Hayat ne güzel, fakat ne can sıkıcı şeydi!.. Gündüz daire... Hafif bir iş, bol para... Akşam üzerleri güzel bir yemek, bazan sinema... Çay... Poker... Sonra uyku... Bunların hepsi güzeldi, fakat bütün günü dolduran bu eğlendirici işlerin içinde insan bir boşluk hissi duymaktan kurtulamıyordu. Bir şey eksik gibiydi, bütün ömrünce işlemeyen bir yeri varmış gibiydi.” (K-S-E., s. 66)

Burjuva genç, tam da bu sıkıntısının fakına vardığı dakikalarda evinin bahçesinde karşılaştığı genç ise aslında bu hayat tarzından sıkılan burjuvanın eksik yanını tamamlayan düşüncelere inanmaktadır.

Solcu genç, polisten kaçarken gördüğü büyük ve gösterişli evin bahçesine saklanmış ve burada uyuyakalmıştır. Evin sahibinin geldiğini duymasıyla uyanır ve tekrar saklanır. Gelen kişinin eski bir arkadaşı olduğunu fark etmesiyle birlikte de saklandığı yerden biraz kendini belli ederek onun da kendisini fark etmesine olanak tanır. Burjuva genç, evinin kapısındaki karaltıyı görünce ilk etapta korkar, fakat sonra karşısındaki karaltının üniversiteden beri görüşmediği bir arkadaşı olduğunu anlayınca rahatlar ve onu içeri davet eder:

“ ‘Dışarısı serin değil mi? İçeri girelim!’ Öteki büsbütün güldü ve mırıldandı: ‘Beni evinin içine sokmak tehlikelidir!’

Genç adam birden bire durdu.[...] Onun bu duraklayışının farkına varan arkadaşı:

‘Yok canım’ dedi, ‘evini filan soymam. Fakat polis tarafından aranıyorum...’ Ev sahibi arkadaşına dikkatle baktı. Sonra gülerek:

‘Kim bilir ne işler karıştırdın! Gel bakalım!..’ dedi.” (K-S-E., s. 69)

Evin içi tam anlamıyla burjuva tarzında dekore edilmiştir ve genç adam dudaklarında alaycı bir gülüşle etrafında göz gezdirir. Sonrasında ise iki eski arkadaş “rahat koltuklara” oturarak sohbete başlarlar:

“ ‘Ne yaptın da polis seni arıyor? Ben bir zamanlar tehlikeli fikirlere saplandığını ve işinden çıkarıldığını duymuştum!’

‘Dünyayı değiştirebileceğini mi sanıyorsun?’

‘Siz dünyanın değişmez olduğuna inanmaya mecbursunuz!’ (K-S-E., s. 69)

Misafir, ev sahibini eleştirmeye başlar, bu şekilde yaşayarak nasıl bir düzene alet olduğunu anlatmaya çalışır; fakat karşısındaki, gerçeklerle yüzleşmekten korkarak onu susturmak ister. Misafir, bunu anlayışla karşılar ve konuyu kapatır. Ev sahibi, eski arkadaşının uyuması için kendi yatağını gösterir, kucaklaşarak vedalaşırlar. Ev sahibi ise az önce oturdukları salona geri dönerken kafası iyiden iyiye karışmıştır. Poker partisi sonrası eve dönerken içinde duyduğu eksiklik yerine, “bir yerine fazla bir şey dolmuş” gibi hisler duyar. Arkadaşının söylediği şeylerin gerçek olup olmadığını kendi içinde sorgulamaya başlar. Arkadaşının kendinden emin tavrını ve kendisine tepeden bakarcasına sürekli gülümseyişini düşündükçe sinirlenmeye başlar. Hatta odasına kadar gidip, onu uyandırarak tartışmaya devam etmek ister; fakat onun “çocuk gülümsemeleri ile mışıl mışıl” uyuduğunu görünce uyandırmaya kıyamaz ve salona geri dönüp gazeteleri karıştırmaya başlar. Gazetelerden birinde arkadaşının arandığına dair çıkan haberi görür ve içindeki çelişkiler iyice artar:

“Yüzü uzaklaştırıcı bir hava ile sarılan ve eski günleri hatırlayınca yumuşar gibi olsa bile, bugüne döner dönmez bir kale gibi kapanıveren ve ancak hücum için açılan bu adam bir ‘düşman’dı...

‘Bir gün o ve onun gibiler hâkim olursa...’ dedi ve ürperdi. O zaman onunla karşı karşıya gelmeyi düşünmekten bile korkuyordu.

Sonra aşağıda, polisten kaçan ve kendi evine sığınan bir zavallının kendisini bu kadar korkuttuğuna kızdı.

‘Aptal’ dedi, ‘Kuvvetin kendilerinde olmadığını bilmiyor!..’

Evet, kuvvet kendisinde idi ve bütün bir devlet, polisleri, candarmaları, mahkemeleri, hatta bankaları, mektepleri ve gazeteleri ile kendisini koruyordu. (K-S- E., s. 73-74)

Bütün bunları düşündükçe aşağıda uymakta olan arkadaşına karşı korkuyla karışık bir kin duymaya başlar; biraz tereddüt ettikten sonra polisi arayarak arkadaşını ihbar eder. Telefonu kapatlasıyla birlikte “bir rüyadan uyanır gibi” olur. Bütün samimiyetiyle kendisini kucaklayan arkadaşını ihbar ettiği için pişmanlık duymaya başlar. Gidip onu uyandırarak kaçmasını sağlamak ister; fakat bu sefer de arkadaşının uyandığında “kendisini ezen” gülüşüyle yüzüne bakacağını tasavvur ederek vazgeçer. Öte yandan arkadaşının kaçmasını sağlamanın “kendisini koruyan kuvvetlere” ihanet olacağını düşünmektedir. Ev sahibi birbirine tamamiyle zıt iki his arasında gidip gelirken kapı çalar; gelen polislere “düşman”ının yattığı odayı

göstererek oradan uzaklaşır. Ancak okuyucu, hikâyenin bu şekilde ucu açık bırakılmasına rağmen, bilir ki bu iki zıt his içerisinden seçimini yapan genç burjuva, bundan sonra ömrünün sonuna kadar, bu ihanetinin izlerini kalbinin en derin köşesinde saklayacaktır.